Son dönemlerde bağımlılığın insanın uyarılmaya karşı olan isteğinin bir yanlış yorumlanması ve arızası olabileceğine dair teoriler mevcut. Uyuşturucular ve diğer bağımlılık yapıcı alışkanlıklar, içimizdeki derin güçleri uyandırıyorlar ve normalden çok daha yoğun, canlı, yeni ve heyecan dolu hissetmemize sebep oluyorlar.

Bu fikir dopamin adlı beyin kimyasalına dair yapılan son araştırmalardan dolayı ortaya çıktı ve dopamin beyinde motivasyonu, tatmini ve öğrenmeyi sağlıyor. Kokain ve nikotin gibi bağımlılık yapıcı uyuşturucular beyne dopamin akmasını sağlıyorlar ve eskiden uzmanlar bu kimyasalın sadece beynin ödül butonu gibi çalıştığını düşünüyorlardı. Ancak madde kullanıcılarının pek çoğunun aslında madde kullanımını bırakmak istemesi bu durumla bir tezat oluşturuyordu. Çoğu bağımlı sadece bağımlı olduğu için madde kullanımına devam etmekteydi.

Bu konuda anlaşılan yeni bilgilere göre, dopamin bize sadece iyi hissettirmiyor, aynı zamanda cinsellik, gıdalar ve tatmin, ayrıca tehlike ve acılar konusunda da yoğun hissettiriyor. Yani açsanız ve üstüne güzel bir hamburger yediyseniz, dopamin miktarı zirve yapıyor. Bu noktada dopamin, “buna dikkat et!” uyarısını sağlıyor ve tüketimin ardından “iyi hissettiriyor” mesajını gönderiyor.

Dolayısıyla bağımlılar sadece iyi vakit peşinde olmayabilirler çünkü beyinleri yanlış bir şekilde uyuşturucuların yemek içmek gibi hayatta kalmak için önemli bir şey olduğunu düşünüyor olabilir.

Bu teori, kişiye zarar veren diğer insan davranışı eğilimlerine de bir açıklama getirebilmektedir ki bunlar arasında keyfi yeme ve kumar gibi alışkanlıklar da bulunuyor. Eğer teori doğruysa, dopamin aslında bir keyif kimyasalından öte, hayatın kendisine ait bir uyuşturucu denilebilir.

Teoriye göre önemli bir şey gerçekleştiği zaman dopamin nörokimyasalı salgılanıyor ve bu beklenmedik bir ödül de olabilir, ayağa bir çivi batması da olabilir. Dopamin öğrenme, hafıza ve motivasyonla da ilgili olduğu için, bu kimyasal hayatta kalmak için gerekli olan bilgilere dikkat etmemizi sağlıyor ve onları gelecekte de hatırlamamıza yardımcı oluyor. Ancak uyuşturucu maddeler tek seferde normalin katlarca fazlası dopamini beyne gönderiyorlar ve bu da beynin motivasyon süreçlerinin uyuşturucuyu temel almasına sebep oluyor.

Zaman içerisinde bağımlının beyni gelen bu dopamin miktarına alışıyor ve uyuşturucu olmadığı zaman diğer dopamin kaynaklarına da tepki vermemeye başlıyor. Bu nedenle uyuşturucu kullananlar bizler gibi romantik ilişkilerden, tutkulardan, yemeklerden ve keyif verici diğer aktivitelerden o kadar keyif alamıyorlar. Ayrıca bağımlıların D2 reseptörleri de daha az miktarda. Reseptör miktarı azaldığı zaman dopamin hassasiyeti azalıyor ve bağımlı artık daha hissiz olduğu için uyuşturucuya daha fazla ihtiyaç duyuyor.

Prefrontal korteks gibi beynin bazı diğer önemli bölgeleri de bu süreçte normal fonksiyonlarını yitiriyorlar. Bunun sonucunda kişinin kendini kontrol etmesi de daha zor hale geliyor.

Bazı insanlar doğal olarak daha az dopamin reseptörü ile doğuyorlar ve bu bireyler bağımlılıktan daha fazla keyif alıyorlar. Yapılan bir deneyde, bir grup gönüllüye dopamin arttırıcı etkide bulunan Ritalin verilmiş ve bazıları ilacın etkisini severken, bir kısmı ise çalışmadan çıkmak istemiş. Bu bireylerin beyinleri incelendiğinde ise gerçek ortaya çıkmış. Dopamini sevenlerin daha az miktarda D2 reseptörüne sahip oldukları görülmüş. Bazıları ise dopamine karşı o kadar hassaslar ki, ilaçlardan gelen ek uyarımlar fazla geliyor.

Obezitenin de dopamin sistemindeki benzer bir hatadan dolayı ortaya çıkabileceği düşünülüyor. Zira obez bireylerin beyinlerinin gıdalara yönelmeye eğilimli olduğu biliniyor. Beyin taraması sırasında makinede hareketsiz şekilde dursalar bile ağız, dil ve dudaklara dair duyusal kortekslerinin normal ağırlığa sahip bireylere göre daha hareketli olduğu görülmektedir. Ayrıca kilolu bireylerin dopamin devrelerinin hassasiyetinin de normal bireylere göre daha az olduğu görülmektedir. Dolayısıyla aşırı yeme davranışları dopamin reseptörlerinin azlığından dolayı daha fazla uyarı almak amacıyla ortaya çıkıyor olabilirler.

Koronavirüs ( Covid-19), sizde travma oluşturduysa ve sürekli olarak bu konu ile ilgili yoğun ve süreğen kaygı hissediyorsanız ve  neler yapacağınızı, nasıl baş edeceğinizi bilmiyorsanız bunu birlikte çalışabiliriz. Online terapi almak isterseniz bana bu numaralardan ulaşabilirsiniz.

Uzman Klinik Psikolog Diana Güler
Telefon: 0216 266 24 48 & 0533 086 30 22
Mail: info@dianaguler.com
İnstagram: dianagulerr