Pek çok felsefe ve kişisel gelişim kitabında “kendini bil” sözünün geçtiği bir gerçek. Ancak bu ifade sadece felsefeye ait bir kavram değil ve genel olarak antik çağlardan boyu bir bilgelik kaynağı olarak da görülmektedir.

Kendini bilmek bireylerin kendilerine yardımcı olabilmelerini de çoğu zaman sağlayabiliyor. Hedefiniz kendinizi kabullenebilmek olsa bile bunun için ilk olarak kendinizi bilmeniz gerekiyor. Kendiniz için doğru kararları verebilmek için yine kendinizi iyi tanımalı, kendinizi bilmelisiniz. Lakin kendini bilmek sanıldığı kadar da kolay değil çünkü çoğumuz kendimize dair objektif ve gerçekçi bir çerçeve çizemiyoruz.

Örneğin yerel bir kahveciye gittikten sonra espresso sipariş ettiğinizi hayal edin. Neden? Sadece anlık bir tepki mi yoksa yeni bir şey mi denemek istiyorsunuz? Yahut espresso içmezseniz mekana uygun düşmeyeceğinizi mi düşündünüz? Veya espresso tipi bir insan mısınız?

Kişisel niteliklerimiz ve bütünselliğimiz günlük seçimlerimizi etkiler ve aslında tek yaptığımız kendimiz olmaktır.

Son soru aslında neredeyse her şeyi tek başına yanıtlıyor. Zira günlük yaşamda yaptığımız çoğu şeyi sadece kişiliğimizin bize getirdiği özelliklerden dolayı yaparız. Kişisel niteliklerimiz ve bütünselliğimiz günlük seçimlerimizi etkiler ve aslında tek yaptığımız kendimiz olmaktır.

Hepimiz nasıl bir insan olduğumuza dair kısmen oturaklı bir fikre sahibizdir. Bu sayede her sabah kahve siparişi verirken çok fazla düşünmemiz gerekmez. Elbette aynı fikir sevmediğimiz aktivite ve mekanlardan uzak durmamıza da yardımcı olmaktadır.

Ancak bu tip bir zihinsel durumun ciddi bir sorunu vardır: İnsanlar değişirler! Hayatımızda ciddi bir değişim geçirdiğimiz zamanlar vardır ve bunlar arasında romantik bir ilişki yaşama, boşanma, çocuk sahibi olma gibi pek çok önemli an bulunmaktadır. Genelde bu değişimlerin farkındayızdır. Çocuklarımız olduğunda bir anda sabahları daha erken kalkan bir insana dönüşürüz.

Değişimler zaman içerisinde ortaya çıkarlar ancak genelde fark etmeyiz.

Ancak bazı değişimler zaman içerisinde ortaya çıkarlar ve bazıları iyi bazıları ise kötüdür. Örneğin bir şeye ne kadar maruz kalırsanız, onu sevme ihtimaliniz o kadar artar. Ancak rahatsız edici olanlardan birisi ise bir şeyi istedikten sonra ona ne kadar ulaşamazsak ondan tiksinmemizdir. Kedi ulaşamadığı ciğere pis der sözü de biraz buna dayanmaktadır. Bu değişimler zaman içerisinde ortaya çıkarlar ancak genelde fark etmeyiz.

Bu noktada sorun temel olarak şudur: biz değişirken, kendimize ait algımız değişmez. Yani en sonunda olduğumuz kişi ile olduğuna inandığımız kişi arasında uçurum oluşur ve bu da çatışmalara sebep olur.

İşin daha da kötüsü, genelde değişebileceğimizi reddederiz. Psikologlar bu duruma tarihin sonu ilüzyonu adı vermişlerdir.

Hepimiz bitmiş bir ürün gibi olduğumuzu düşünürüz ve 10-20 yıl sonra bile aynı kalacağımızı sanırız. Halbuki bu durum hayalidir ve tercihlerimiz, değerlerimiz çok da uzak olmayan gelecekte devamlı değişim halindedirler.

Peki bu durum neden bu kadar önemli? Espresso siparişinde sorun olacağını sanmıyoruz ancak belki günümüzde biraz daha kapuçino sever hale geldiniz ancak kendinizin hala espresso insanı olduğunu sandığınız için espresso sipariş etmeye devam ediyorsunuz. Yani sabahleyin aslında içeceğinizden biraz daha az keyif alıyorsunuz ancak bu durum çok da önemli bir durum değil.

Peki espresso için geçerli olan şey hayatınızın kalanında da geçerliyse? Belki de felsefeyi çok seviyordunuz ancak artık sevmiyorsunuz? Ancak felsefeci olduğunuzu düşündüğünüz için bu işe devam ediyor olabilirsiniz. Bu noktada yaptığınız şey ve yapmayı sevdiğiniz şey arasında fark oluşur. Yapmanız gereken şeyi ilgileriniz değil kendinize dair düşünceniz yönetmeye başlar.

Bu durumun en büyük zararı, vaktinizin çoğunu aslında sevmediğiniz bir şeyle geçirmenize sebep olmasıdır.
Sevdiğimiz ve yaptığımız şey arasında ciddi farklar olması, ciddi bir zihinsel güç ister ve başka şeyler için nadiren enerji bırakır.

Zihinsel enerjiniz azaldığı zaman TV’yi kapatmak, Facebook ve Instagram’a bakmayı bırakmak da zorlaşır.

Dolayısıyla kendinizi bilmek bir seçenek değil, yaşamlarımızdaki değişimleri anlamak için bir zorunluluktur. Şu anda kim olduğunuzu bildiğinizi düşünebilirsiniz ancak bu konuya biraz daha fazla kafa yormanız gerekir. Zira kendinize dair fikriniz de bir kaç haftada değişim gösterebilir.

Kendinizi bilmek devamlı olarak değişen değerlerle barışmanızın ve kendinizi anlamanızın önündeki engeldir. Kendinizi sabit bir şekilde bildiğinizi düşünürseniz özgürlüğünüz kısıtlanır. Bu yüzden asla kendinizi bildiğinizi düşünmemeli, bu sürece bir değişimler silsilesi olarak yaklaşmalısınız.