Mutluluk çok boyutlu bir kavram, yıllardır birçok disiplin tarafından araştırılmış ama ortak bir tanım bulunamamıştır. Her insan için anlamı farklı mutluluğun, herkes kendi payına düşecek bir tanım arıyor. Bugüne kadar en çok aklımda kalan mutluluk tanımlarıyla ufak bir mutluluk tohumu ekmek istiyorum bu küçük yazıya.

Günümüzde hepimizin yaşadığı en büyük yanılsama, tüm sorularımızın cevaplarına ve tüm sorunlarımızın çözümlerine bir anda ulaşabileceğimiz. Hayatımızı hızlı çözüm ve memnuniyet üzerine kuruyoruz, ama tüm bunları yaparken, aradığımız cevapları almaya hazır olup olmadığımızı hiç sorgulamıyoruz. Karnımız acıkınca, internetten bulunduğumuz noktaya en kolay ve en hızlı gelebilecek yemekleri seçip, yiyebiliyoruz. Kitapçıya gidip, kitap karıştırmak yerine, internet sayfalarını hızlıca çevirip, aradığımız şeylere hemen sahip olabiliyoruz. İstediğimiz her şey her an elimizin altında, öte yandan hep bir şeyler eksik. Hayatımızı paylaştığımız insan, hayalimizdeki kişi değil, anne babamız daha iyi ebeveynler olmalı, cüzdanımız yeterince dolu değil, arkadaşlarımız daha ‘’iyi’’ olmalı, kardeşlerimizle aramızda mükemmel bir ilişki olmalı, çocuklarımız daha başarılı öğrenciler olmalı vs. Sanki hiçbir şey yeterli gelmiyor. Hayatımızda olan biten hiçbir şeyin kendi halinde kalmasına tahammülümüz yok, daha iyisi varsa, anından onunla değiştirmeli. Çok kolay bulduğumuz şeyler, yeterince iyi gelmiyor, çok zor olan şeyleri bekleyecek sabrımız yok. Kendi genellemelerimize o kadar çok kanıyoruz ki, kendimizi mutsuzluğa sürüklüyoruz. Hayatın gerçek anlamını, kelimeleri, ambalajını açmadığımız bir hediye paketi gibi, elden ele iletiyoruz. İçinde ne olduğundan o kadar eminiz ve o kadar habersiz ki. Mutluluk ne demek? Hayatı gerçekten yaşıyor muyum? Tüm bu hızlı tüketim üzerine kurulmuş hayatta, düşünecek, anlam arayacak zamanımız var mı? Victor Frankl, mutluluğa ulaşmak için önce anlamını bilmek gerek diyor. Hayatın bizden ne beklediğini sorguladık mı hiç? Belki de onun dediklerini biraz düşünmek gerek.

Nazi Almanya’sının meşhur toplama kamplarında (Auschwitz dahil) tam 3 yıl tutulduktan sonra hayatta kalmayı başaran (“Yaşamak için bir neden’i olan kişi, hemen her nasıl’a dayanabilir”) ünlü psikolog Viktor Frankl kaleme aldığı ve Türkçeye de çevrilen İnsanın Anlam Arayışı isimli kitabında logoterapi (anlam terapisi) yöntemiyle hayatımıza nasıl anlam yükleyebileceğimizden bahseder. Victor Frankl’a göre üç yolla bunu yapmamız mümkün:

• Bir eser yaratarak ya da bir iş yaparak: Frankl tüm kamp hayatı boyunca dışarı çıktığında yazacağı kitabı düşünmüş. Bulduğu kağıt parçalarına notlar alarak ve kitabını yayınlayacağı günlerin hayalini kurarak hayatta kalmayı başarmış. Bizler de yazacağımız bir kitabı olmasa bile ister iş isterse de özel hayatımızda yapabileceklerimizin ya da yapmak istediklerimizin hayalini kurarak hayatımıza bir anlam yükleyebiliriz.

Frankl, yaşamda anlam bulmanın ikinci yolunu; iyilik, doğruluk, güzellik gibi yaşamak, doğayı ve kültürü yaşamak, son ve bir o kadar önemlisi de olanca eşsizliğiyle bir insanı yaşamaktır. Yani onu sevmektir, der. Kendisinden vazgeçtiği anlarda çok sevdiği ve kendisini de çok seven karısını düşünmüş ve onun için hayatta kalması gerektiğini kendisine telkin etmiş. Kamptan kurtulduğunda ise karısı, annesi ve kardeşinin diğer toplama kamplarında öldüğünü öğrenmiştir.

Kişiyi değişime zorlayan kaçınılmaz, acı verici bir durum aracılığıyla: Son durum basit ve kolay bir süreç değildir ve birçok kez acı verici duygulara dayanabilmek için psikoterapiye başvurmak gerekebilir. Kaçınılamaz acıya yönelik bir tavır geliştirmek, kişinin hayatına büyük bir anlam katar. Frankl bu deneyimi, 4 yılda 4 milyondan fazla insanın ölüme gönderildiği bir yerde hayatta kalarak, o zorlu şartlara karşı hayatta kalma isteğini kaybetmeyerek, akıl sağlığını da koruyarak sağ salim dışarıya çıkarak ve de tüm yaşadıklarından sonra bir terapi yöntemi geliştirerek göstermiştir. İçimizdeki yaşama gücü, bu kadar büyüktür. Hepimizin insan olarak yapabileceği şey hayatımızda yaşamak zorunda kaldığımız acılara olan yaklaşımımızı değiştirmek. Acı yaşayan ya da yaşayacak olan tek kişi olmadığımızı bilmek bir başlangıç olabilir. Her ne olursa olsun, hangi acıyı, problemi ya da sıkıntıyı yaşarsak yaşayalım güçlü olmalı ve yapacağımız güzel şeylere odaklanmalıyız. Son olarak, büyüyen bir ağaç düşünelim. Ağacın önünde de engeller var, güneşi gizleyen binalar gibi. Ağaç büyümeyi bırakacak mı? Hayır. Ağacın dalları güneş ışığına doğru büyüyecek, her küçük güneş ışığından beslenecek. Kendini gerçekleştirme ve geliştirme uzun ve zorlu bir yolculuk. Her birimiz, kendi yeteneklerimizi ve becerilerimizi geliştirmeli ve zorluklara karşı pes etmemeliyiz.
“ insanın gerçekte ihtiyaç duyduğu şey, gerilimsiz bir durum değil. Daha çok, uğruna çaba göstermeye değer bir hedef, özgürce seçilen bir amaç için uğraşmak ve mücadele etmektir.” Victor Frankl

Kaynaklar: “İnsanın Anlam Arayışı”, Victor E.Frankl