Stanford Üniversitesi Tıp Okulu araştırmacılarına göre, arı sütünde bulunan aktif bir protein bileşeni, bal arılarının yeni kraliçeler yaratmalarına yardımcı oluyor. Nature Communications’a göre benzer bir protein memelilerde de bulunuyor ve kültür içerisindeki embriyonik kök hücrelerin pluripotent halde kalmalarını sağlıyor.

Proteinin hücrelerin pluripotent kalmasını sağladığını söylemenin anlamı şu: bu hücreler, onları normalde belli özelleşmeye sahip hücreler haline getirecek koşullar halinde herhangi bir hücre tipi haline dönüşebilirler. Bu bulgular muhtemelen arı sütünün yenileyici gücüne dair olan tartışmalarda onu sevenleri ateşlendirecektir ancak bundan daha önemli olan şey, pluripotent hücreler yaratmak için yeni bir yolun keşfedilmiş olması ve aynı zamanda kök hücrelere ihtiyaç duyana kadar onları canlı ve hareketsiz bir şekilde tutabilmek.

Avrupa ve Asya’da geleneksel olarak arı sütü bir süper ilaç olarak biliniyor. Bal arılarına özel olan arı sütünün aktif bileşeni olan royalactinin DNA sıralaması, yapısal olarak kök hücrelerin poluripotent kalmalarını sağlayan memeli proteinine yapısal olarak benziyor. Bu keşif Kevin Wang ve meslektaşlarının arı sütü ile beslenmenin kraliçe ve işçi arılar arasındaki muazzam farkları nasıl tetiklediğine dair bir araştırma sürecinde ortaya çıkmış. Araştırmacılar royalactini fare embriyonik kök hücrelerine uygulamışlar ve hücre tepkilerini gözlemlemişler. Çünkü gelişimi etkilemesi için ata hücreleri üzerinde etkili olması gerekli ve bu nedenle embriyonik kök hücreler üzerinde bir etkisi olup olmadığına bakmışlar.

Embriyonik kök hücreler güçlüler ancak laboratuvar ortamında yetiştirildikleri zaman kararsız hücreler genelde kök hücre vasfını terk ediyorlar ve özelleşmiş hücrelere dönüşüyorlar. Araştırmacılar hücreleri hizada tutabilmek için hücrelerin geliştiği ortamın içine farklılaşmayı engelleyen moleküller ekleme gibi bir yöntem keşfettiler. Araştırma ekibi royalactin eklenmesinin kök hücrelerin farklılaşmasını bu inhibitörlerin yoksunluğu halinde bile önlediğini farketmişler. Bu ekleme ile hücreler 20 jenerasyon boyunca gelişmişler.

Ek araştırma çalışmaları royalactinin kök hücrelerinin yorumlanan gen profillerini inhibitörle gelişen kök hücreler gibi etkilediğini keşfetmişler. Bu sayede farklılaşmayı sağlayan proteinlerin üretimi engellenirken, pluripotent nitelikler sağlayan proteinler üretilmiş. Bu biraz kafa karıştırıcı çünkü memeliler royalactin üretmiyorlar.

Bu konuyu daha fazla incelemek için ekip proteinlerin üç boyutlu yapılarını barındıran bir veritabanına erişmişler çünkü proteinler başka proteinlerle veya biyolojik moleküller ile birleşerek çalışıyorlar ve bu durum ekibin memelilerde royalactinin sıralamasına sahip olmayan ancak şeklini taklit eden bir protein olup olmadığını merak etmesine sebep olmuş. NHLRC3 memeli proteini bulunmuş ve tüm hayvanlarda embriyonik gelişimin erken dönemlerinde üretilen royalactine benzeyen yapıya sahip bir protein olarak dikkat çekiyor. NHLRC3 proteini fare embriyonik hücrelerinde pluripotent durumun korunmasını sağlamış ve royalactine maruz bırakılanlara benzer şekilde genlerin yorumlanmasını sağlamış. Bu nedenle protein latince kraliçe anlamına gelen Regina olarak tekrar isimlendirilmiş.

Ekip Regina’nın yetişkin hayvanlarda yaraların iyileşmesi ve hücre yenilenmesi konusunda terapötik bir değeri olup olmadığını araştırmayı planlıyor. Bulgularının laboratuvarda geliştirilen kök hücreleri taze tutma konusunda da yollar keşfedilmesine yardımcı olacağını umuyorlar. Wang çalışmalarının Regina’nın pluripotent hücreler konusunda önemli bir molekül olduğunu gösterdiğini ve embriyodaki dokulara imkan sağlayan ata hücrelerin üretiminde katkı sağladığını belirtiyor.