Kadın, erkek herkesin hayali olan gençleşme, daha genç görünme arzusu elbette ki, tıp, estetik ve kozmetik dünyalarını her geçen gün yeni teknikler bulmaya yönlendiriyor. 3 yaş, 5 yaş, hatta 10 yaş gençleşmeyi vaat eden tekniklerle zamanı durdurmak, geri döndürmek mümkün olabiliyor. Peki, kim istemez 20’li, 30’lu yaşlarına dönmeyi? Madem herkes istiyor, o zaman bizler de en yeni ve en etkili gençleşme uygulamalarını sizlerle paylaşmaya devam ediyoruz.

Sesiyle Türk pop müziğinin efsane isimleri arasında yerini alan Sertab Erener, bir röportajında telomer tedavisi gördüğünü söylemiş ve telomer konusu estetik ve güzelleşme, gençleşme dünyasının gündemine düşmüştür. Zira yaşı kaç olursa olsun binlerce, hatta yüzbinlerce kişi bir anda telomer nedir, ne değildir diye araştırma yapmaya başladı. Çünkü Sertap Erener röportajında telomer tedavisi sayesinde 100 yaşına kadar sahnelerde kalmak istediğini söylemişti. İşte bundan sonra da uzmanlar; Gerçekte telomer nedir? Telomer tedavisi neyi kapsar? Ve her şeyden önemlisi yaşam yaşımızı yani beklenen yaşam sürecimizi uzatabilir miyiz? Soruları içinde ifadenin tam anlamı ile birbirine girdiler.

Bilim dünyası her geçen gün gelişen, yenilenen algıları sayesinde aslında bugün yaşlanma belirtilerini durdurmanın kontrol edilebildiğini gösteriyor. Ancak söz konusu olan “ömrü uzatma” olunca maalesef hala bir gerçek var, o da: Bilinmezlik. Çünkü yaşın ya da ne kadar yaşayacağımızın belirleyicisi sadece telomer değil, olması da çok mümkün görünmüyor. Fakat tüm dünyada bu kadar yüksek yankı uyandıran telomer konusunu ve telomer diyeti önerilerini sizlere açıklamakta fayda var. Günümüzde genetik ve beslenme bilimi vücudumuzun neye karşı zaafları var onu bilirsek, hem yaşlanmayı yavaşlatma hem de kronik hastalıklara karşı savaş açmada daha emin adımlar atabileceğimizi söylüyor. Madem öyle bilimin son mucizelerinden birisi olarak görülen telomer konusuna da detaylı bir şekilde bakmakta fayda var.

Yaşlanmayı durdurabilir miyiz?

Yaşlanma konusu fazlasıyla detay ve ilginç nüanslar barındırdığı için öncelikle bu konuyu derinlemesine incelemek gerekiyor. Watson ve Crik’in DNA’nın çift sarmal yapısını bulmalarından bu yana 60 yılı aşkın bir süre geçmiş ve 1989 yılında başlayan İnsan Genom Projesi Nisan 2003’te başarı ile sonuçlanmıştır. İşte bu süreç bize genlerin karakterlerimizi belirlemenin yanı sıra, kronik hastalılara da yatkınlığımızda önemli bir rol oynadığını göstermiştir. Yani bu çalışma, artık yaşlanmanın programlanmış bir süreç olmadığını bilebilmemiz için önemli bir ışık kaynağı olmuştur. Bugün bu konuda bildiğimiz en önemli gerçek, sağlıklı olmanın temelinde genler ve çevre etkileşiminin olduğudur. Besinlerin içinde bulunan tüm öğeler moleküler düzeyde incelendiğinde yediğimiz ve içtiğimiz her şeyin vücudumuza bir yarar ya da zarar sağlayarak sağlığımızı etkilediği belirlenmiştir.

Kronik hastalık yükü bireyin hızlı yaşlanmasına sebep olmakta, dengeli olmayan beslenme düzeni genlerin kronik hastalıklar yönünde aktive olmasını sağlamaktadır.  Son yüzyıl içinde yaşam süresinin; sanitasyon, ev, beslenme ve genel yaşam koşullarının düzeltilmesi ve enfeksiyonların etkin antibiyotik ve aşılar ile kontrol edilebilmesi sonucunda uzamış olduğu gerçeğine kimse hayır diyemez. Buradan hareketle temiz çevre koşulları yeterli ve doğru planlanmış beslenme tarzı kişinin hastalık yükünü azaltarak erken ölümleri engelliyor ve yaşlanma sürecini de oldukça yavaşlatabiliyor diyebiliriz. İşte telomer denilen bu husus da tam burada devreye girerek yaşlanma sürecini olumlu ya da olumsuz etkileyebilmektedir.

Telomer nedir ve yaşlanma süreci ile arasındaki bağlantı nasıl çalışır?

Telomer aslında vücudumuzdadır; kromozomların uçlarında bulunan, özelleşmiş DNA dizinlerinden oluşan eşsiz bölgeye verilen addır. Telomer, kromozomların uç kısımlarını koruyan bölgelerde yer almaktadır. Bu bölgeler mini iplikler şeklinde uzantılar halinde sentezlenirken, telomerleri sentezleyen enzimin adına da telomeraz denir. Bugün bilimsel araştırmalar sonucunda gelinen noktada; yaşlanmayı etkileyen genetik bölümde farklı etmenlerin yanı sıra telomer ve telomeraz enzim aktivitesinin önemli rol oynadığı artık biliniyor. Buna göre bizim dıştan bakınca gördüğümüz bu “yaşlanma” telomer uzunluğundaki azalma ile sonuçlanmaktadır, yani telomer uzunluğu azaldıkça bizler yaşlanıyoruz. Vücudumuzdaki hücrelerimiz bir gün içinde on bin kez hücreyi hasara uğratan birçok zararlı maddelerin saldırısına uğramaktadır. Bu saldırıların her biri hücrede zedelenmeye neden olmakta, hücre bu zedelenmeyi gidermek için özel çalışma sistemleri devreye sokmaktadır. Bu bağlamda aslında sürekli devam eden bir yapım – yıkım çalışması söz konusudur. İşte bazen hücreler bu onarım kapasitesinin üzerinde zarar gördüğünde bu hasar telomer denilen bölgelere kadar ilerleyebiliyor. Böyle olunca telomer kısalıyor ve yaşlanma da hızlanıyor. Yani telomer ne kadar hızlı kısalırsa, kişi o kadar çabuk ve erken yaşlanacaktır.

Telomeraz enzim aktivitesinin önemi nedir?

Telomer, daha bilinir bir hale geldiğinde, insanların bu konudaki talepleri artmaya başladığında pek çok televizyon programında bu konu üzerinde konuşmalar yapılmıştır. Bu programların bazılarında telomer tedavisinin kanseri tetikleyeceği belirtilmiştir. Ancak bu konudaki kavram kargaşası toplumumuzda da bir kaygıya neden olmuştur. Bu nedenle telomeraz enzimini de açıklamakta fayda var. Telomeraz enzimi; telomerlerin oluşması için sentezlenen üreme hücreleridir, sürekli çoğalan kök hücre gibi bazı hücrelerin yapısında bulunan önemli bir bileşiktir. Vücutta telomeraz aktivasyonunun normalin çok üzerinde artmasının kanser oluşumunu tetikleyen bir durum olduğu bilinen bir gerçektir. Aslında telomeraz enzimi, zaten vücudumuzda çok hızlı artan hücrelerde olduğu için kontrolsüz bir şekilde çoğalması kanser oluşumu için ciddi risktir. Bu bağlamda telomer tedavisinde asıl amaç, telomeraz aktivitesini sağlayan enzimin normal bir şekilde, zaten doğalında olduğu gibi çalışmasını desteklemektir. Yanlış anlaşıldığı gibi; yaşlanmayı hızlandıran telomerlerin kısalmasına sebep olan telomeraz aktivitesinin kaybolması ya da kanseri tetikleyici bir alt yapı oluşturan aşırı telomeraz aktivitesi sağlayıcı mekanizmaları tetiklemek değildir. İşte bu sebeple kontrolsüz bir telomeraz aktivitesi sağlıklı yaşlanmayı önlemek için kesinlikle istenen bir durum değildir.

Telomer boyu ve hastalık ilişkisi nasıldır?

Uzmanların savunduğu hipoteze göre telomerin kısalmasındaki hıza göre yaşlanmanın hızının seyri değişmekte ve bu kısalma bazı hastalıklara daha kolay zemin hazırlanabilmektedir. Telomerler eğer çok hızlı bir şekilde, kısa süre içinde kısalırsa da; yaşlanma hızlanır, kısa telomerler damar setliği, Alzheimer ve demnes gibi mental hastalıkların oluşması, psikolojik stres, bağışıklık sisteminin zayıflaması ve obezite oluşumuna katkı sağlamaktadır. Aslında normalden hızlı bir şekilde kısalan telomerler, günümüzde “çok ciddi” olarak algılanan pek çok hastalığında sebebi olabilmektedir.

Bilinenin aksine, yaşlanma sadece deride oluşan kırışıklıklardan ibaret değildir. Yaşlanma ile oluşan telomer kısalmasında;  vücut kendisi için gerekli olan enerjiyi üretemez, yaşla beraber kas güçsüzlüğü artar, nöronların işlem hızı düşer, vücut ısısı azalır ve geri dönüşü olmayan yaşlanma hızı maksimum seviyeye ulaşır. Ancak doğru beslenme, vücudun bu etkilerini düzenlemede önemli bir role sahiptir ve telomerlerin kısalma hızını yavaşlatabilir.

Hangi besinler telomer kısalmasını önler?

Günümüzde telomer diyetinde bulunan mükemmel bir besin harmanını günlük beslenme planında düzenli olarak tükettiğinizde telomer diyetini uygulamış ve en kısa zamanda da etkilerini görecek olabilirsiniz. Telomerlerin kısalma hızını yavaşlatacak bu telomer diyetinde; doğal besinlerden çinko ve selenyum gibi mineraller, A, C ve E vitaminleri, likopen ve polifenollerden zengin besinlerin bulunması DNA’ya olabilecek zararları önlerken, yaşlanmayı da yavaşlatabilir, hatta durdurabilir. Ayrıca telomerleri koruyan en önemli besin bileşenleri olan; resveratrol, folik asit, nikotinik asit, B12 vitamini, kolin, metiyonin, betain ve kahve de bu konuda fazlasıyla yardımcı olmaktadır. Günlük beslenme programında bu özel besin bileşenlerinden zengin besinlere yer vermek yaşlanma karşıtı etki yapar ve zamanı durdurabilir.

Telomer diyeti için doğru planlama rehberi

  • Folik asit ve nikotinik asit içeren besinler vücutta oksidatif stresi arttırır, DNA dizininde değişikliklere neden olarak hem kromozomların hem de telomerin kısalmasını önleyerek yaşlanmayı yavaşlatır. Bu sebeple beslenme düzeninin folik asit ve nikotinik asitten zengin olması gerekir.

Folik asitten zengin besinler; kuşkonmaz, yeşil mercimek, taze bezelye, avokado, folik asitten zenginleştirilmiş tam tahıllı kahvaltılık gevreklerdir.

Nikotinik asitten zengin besinler; kuru fasulye, yağsız kırmızı et, derisiz tavuk eti, ceviz, fındık, bademdir.

  • Vücuda beslenme ile alınan çinko, selenyum, A, C ve E vitaminleri birlikte çalışarak hücrelerin zarlarını tamamen bir zırh gibi zedelenmeye karşı korumı sağlar. Böylece DNA’ya kadar zararlı etkileri olan tüm oksidatif bileşiklerin gelmesi önlenir.

Çinkodan zengin besinler; nohut, süt, kabak çekirdeği, tam buğday ekmeği, bulgurdur.

Selenyumdan zengin besinler; yumurta, yağsız kuzu eti, ay çekirdeği, mantar, yulaf, hindi etidir.

A vitamininden zengin besinler; havuç, kayısı, ıspanak, brokoli, süt, yumurta, kırmızı biber, tatlı patatestir.

E vitamininden zengin besinler; ıspanak, badem, brokoli, zeytinyağı, avokado, yer fıstığı, yer fıstığı ezmesidir.

C vitamininden zengin besinler; brüksel lahanası, kuşburnu, asma yaprağı, ananas, kivi, portakal, mandalina, limon, greyfurt, çilek, yeşil biber, domatestir.

  • Metil vericiler adı verilen; B12, kolin, metiyonin ve betain vücutta metilasyon denilen bir metabolik yolu aktif hale getirilir. Metilasyondaki artış; obezite, insülinin aşırı salgılanması ve insülin direnci gibi sağlık sorunlarına neden olabilecek genlerin üzerinde olumlu etki yaratarak hastalıklardan korur. Bu durum, yaşlanma sürecini de yavaşlatır.

B12 vitamininden zengin besinler; süt, yoğurt, peynir, yumurta, balık, kırmızı et, tavuk eti, hindi etidir.

Kolinden zengin besinler; yumurta sarısı, süt, buğday rüşeymi, kuru barbunyadır.

Betainden zengin besinler; buğday, yarma, bulgur, buğday kepeği, ıspanak, integral makarnadır.

Metiyoninden zengin besinler; yumurta, kırmızı et, balık eti, hindi eti, tavuk eti, cevizdir.

  • Doğal besinlerden alınan resveratrol, likopen ve polifenoller hücrenin içinde yer alan enerji ocakları adı verilen mitokondrinin sayısının artmasına olanak sağlar. Yani vücutta ne kadar mitokondri varsa, o kadar çok hücrede enerji üretimi, motor fonksiyonlarda iyileşme ve yaşam kalitesinde artış olmaktadır. Bu sebeple de bu üç önemli antioksidan hem oksidatif stresi azalatarak hem de enerji üretimini arttırarak telomerlerin kısalmasını engelleyebilir.

Likopen bakımından zengin besinler; domates, domates salçası, karpuz, greyfurttur.

Resveratrol bakımından zengin besinler;  çekirdekli kırmızı üzüm, çekirdekli siyah üzüm, nar, yer fıstığı, fındık, cevizdir.

Polifenoller bakımında zengin besinler; şerbetçi otu, yeşil çay, siyah çay ve zeytinyağıdır.

  • Kahvenin içinde polifenoller ve hidrosinnamik asit adlı antioksidanlardan çok yüksek miktarda bulunması, günde 4 -5 fincan kadar filtre edilmiş şekersiz kahve tüketilmesinin telomerlerin kısalmasını önlediği şeklinde yorumlanabilmektedir. Ancak vücuda aşırı fazla kafein alımının da telomerler üzerinde kısalmayı hızlandırıcı bir etkisinin bulunması gün içinde kahve tüketimini dengeli tutmakta fayda olacağını göstermektedir. Yani genel bir ifade ile gün içinde ortalama 2 fincan kahve yeterli ve sağlıklı bir seçim olacaktır.