Sosyal medyada kullandığımız kelimeler ve kullandığımız filtreler, depresif veya narsist olup olmadığımızı gerçekten önceden haber verebiliyorlar mı? Şu anda öyle görünüyor.

Stony Brook Üniversitesi ve Pennsylvania Üniversitesi araştırmacıları, gelecekte ortaya çıkması muhtemel depresyonu kişinin Facebook’ta kullandığı kelimeleri analiz edebilen bir algoritma geliştirerek doğru şekilde öngörebiliyorlar.

Hatta bulgulara göre, dört özel kelime gelecekte depresyon tanısına dair güçlü bir belirteç olarak karşımıza çıkıyor.

Linguistik Uyarı İşaretleri

Proceedings of the National Academy of Sciences’ta yayınlanan çalışmada, depresyona işaret edebilen linguistik uyarıları tespit eden yeni bir algoritma geliştirildi.

Çalışmanın yazarlarından H. Andrew Schwatz bu konuda şöyle diyor: “İnsanların sosyal medya ve çevrimiçi ortamlarda yaşamlarına dair yazdıkları şeyler, tıp ve araştırma alanında başka türlü elde edilmesi zor bilgilere erişim sağlıyor. Bu, hastalığın biyofiziksel işaretleri ile karşılaştırıldığında kısmen dokunulmamış bir boyut. Depresyon, anksiyete, PTSD gibi rahatsızlıklarda, insanların kendilerini dijital olarak ifade etme şekillerinde bunlara dair daha fazla işaret buluyorsunuz.”

4 Uyarı Kelimesi

Neredeyse 12.000 kişi üzerinde yapılan çalışmada, araştırmacılar depresyona işaret eden şu kelimelere dikkat çekiyorlar:

  • Gözyaşı ve hisler, duygular gibi kelimeler
  • Ben, bana gibi birincil kişi zamirlerinin daha fazla kullanımı
  • Düşmanlık ve yalnızlık ifadeleri

Sosyal Medya ve Zihinsel Hastalık Bağlantısı

Diğer araştırma ise filtre seçimi üzerine. Anlaşılan o ki, kişinin Instagram’da kullandığı filtreler aslında onun zihinsel durumuna dair ipuçları verebiliyor. EPJ Data Science’ta yayınlanan bir çalışmada, sosyal medya ve zihinsel hastalıklar arasında bağ bulunmuş. Kişinin Instagram’da paylaştığı fotoğraflar ve onları düzenleme şekli, depresyon işaretlerine dair bir fikir verebilir.

Çalışmada 166 deneğin 40.000’den fazla Instagram paylaşımı incelenmiş. Araştırmacılar ilk olarak daha önce depresyon tanısı almış katılımcıları tanımlamışlar. Sonrasında, makine öğrenme araçlarını kullanarak insanların paylaşımlarındaki düzenleri keşfetmişler. Bunun sonucunda depresyondaki insanların ve depresyonda olmayan insanların paylaşımlarında farklar ortaya çıkmış.

Depresyondaki kişilerin filtreleri kullanma oranları, depresyonda olmayanlara göre daha düşük çıkmış. Ayrıca filtreleri kullandıklarında ise siyah beyaz fotoğraf yaratan filtreler popüler bir seçimmiş. Bunun yanında fotoğraflarında daha fazla yüz bulunuyormuş. Buna karşılık depresyonda olmayan kullanıcılar fotoğrafları daha aydınlık hale getiren filtreleri tercih etmişler.

Bu araştırmacıların sosyal medyanın zihinsel sağlıktaki rolünü değerlendirdikleri ilk araştırma değil. Sosyal medya toplumda daha fazla yaygınlık kazandıkça, zihinsel sağlığımızdaki rolüne dair daha fazla araştırma yapılıyor. Bulguların bir kısmı iyiyken, bir kısmı ise endişe verici. Sosyal medyanın zihin sağlığı üzerindeki rolünü biraz daha kapsamlı şekilde değerlendirelim.

Sosyal Medya ve Depresyon

Sosyal medya depresyon hislerini alevlendirebilir. Hatta bir çalışmada insanların ne kadar çok sosyal medya platformunda aktif olurlarsa, o kadar depresif ve kaygılı hissettikleri keşfedildi. İki veya daha az platformda takılan insanlarda zihinsel sağlığa etki edebilecek diğer sorunlar ve platformlarda geçirilen toplam zaman da kontrol edildikten sonra dahi depresyon ve anksiyete riski 7-11 farklı platformda takılanlara göre daha düşük olmuş.

7 platform biraz fazla gibi gelse de, Facebook, Instagram, Snapchat, Pinterest, YouTube, Twitter ve LinkedIn 7 tane yapıyor. Buna Tinder gibi flört uygulamalarını ve Kik yahut WeChat gibi sosyal sohbet uygulamalarını da ekleyince insanların nasıl bu kadar çok platformda yer alabileceklerini farkedebilirsiniz.

İngiltere’de genç insanlar üzerinde yapılan küçük bir çalışmada araştırmacılar, Instagram’ın depresyon, anksiyete, yalnızlık, uyuma problemleri ve zorbalık gibi negatif hislerle en bağlantılı sosyal medya platformu olduğunu farketmişler. Instagram’ın arkasından az bir farkla Snapchat geliyor. Her iki platform da görseller üzerine kurulu ve insanların kendilerini başkaları ile karşılaştırmaları neticesinde yetersizlik ve düşük özsaygı duygularını tetikliyorlar.

Bir diğer çalışmada ise Facebook kullanımının insanların an ve an nasıl hissettiklerini ve yaşamlarından ne kadar tatmin olduklarını negatif yönde etkilediği fark edilmiş. İnsanlar Facebook’u iki haftalık dönemde ne kadar fazla kullanırlarsa, yaşam tatminleri o kadar düşmüş ve Facebook’u kullanma sebeplerinin yahut ağlarının genişliğinin bu sonuca bir etkisi olmamış. Çalışma sadece iki haftayı değerlendiriyor ve aylar, yıllar boyunca kümülatif olarak yaşam tatmini etkisinin ne olacağını görmek güzel olabilirdi.

Sosyal Medya ve Yalnızlık

İnsanlarla iletişime geçmek için sosyal medya dahil olmak üzere eskisine göre çok daha fazla yöntemimiz olsa da, özellikle yaşlı yetişkinlerde yalnızlık duygusu yükselişte. 45 yaş ve üzerindekilerde yapılan bir çalışmada, %35’inin yalnız olduğu bulunmuş ve bunların %13’ü insanlarla internet üzerinden iletişimde kalırken daha az derin bağlar kurduklarını söylemişler.

Çünkü arkadaşlarımızın paylaşımlarını beğenmek, tatil fotoğraflarını kontrol etmek onlarla bağ kurduğumuz anlamına gelmiyor. Hatta kişilerarası ağlar inşa edebilme aktivitelerine, yani gönüllülük, hobiler ve organizasyonlara katılma gibi aktivitelere daha az zaman harcıyor olabiliriz. Araştırmacılar buna yalnızlık salgını diyorlar ve obeziteden bile fazla erken ölüm riski artışına sebep oluyor.

Etkilenenler sadece yetişkinler de değiller. İyi bilinen bir çalışmada, cinsiyet, yaş ve algılanan sosyal destek gibi faktörler kontrol edildikten sonra bile, ergenlerin Facebook ağları ne kadar geniş olursa o kadar gündüz vakti kortizol ürettikleri keşfedildi. Kortizol stres hormonu olarak biliniyor ve düzeyinin yükselmesi her şeyden öte anksiyete ve uyku bozukluklarına yol açabiliyor. Araştırmadan oluşturulan teoriye göre kişinin Facebook’taki arkadaşlarının miktarı bir yere kadar pozitif etki gösteriyor ve bir noktadan sonra daha fazla stres ve kortizol ortaya çıkıyor.

Sosyal Medya ve Narsizm

Sosyal medya, narsist bireylere narsist eğilimleri için bir platform sağlıyor. İlginç şekilde, 2010 yılında yapılan küçük bir çalışmada, düşük özsaygıya sahip narsist bireylerin Facebook’ta daha aktif oldukları görülmüş. Bu ise Facebook’a bağımlı olmanın narsist davranışlar ve düşük özsaygı ile bağlantılı olduğunu gösteren bir diğer çalışma ile uyumlu. Bu insanların sosyal medyayı muhtemelen egolarını beslemek için kullandıkları ve düşük özsaygıdan online onay alarak bir miktar kurtulduklarını gösteriyor.

Sosyal Medya Probleminin Uyarı İşaretleri

Sosyal medyayı kullanan herkesin zihinsel sağlık problemleri yok. Bazı insanlar gerçekten en son kedi videolarını izlemeyi veya torunlarının fotoğraflarını görmeyi seviyorlar. Ancak sosyal medyaya çok fazla bağımlı olmak bazıları için sorun olabilir, depresyon ve anksiyete gibi zihinsel sağlık problemlerini ortaya çıkarabilir. Siz de sosyal medya problemine sahip olabilir misiniz?

İşte bazı uyarı işaretleri:

  • Nomofobi olarak da bilinen akıllı telefona ve sosyal medya platformlarını kontrol etmeye bağımlılık.
  • Aile ve arkadaşlar ile yorumlaşmalar vasıtasıyla iletişimde kalmak ancak onlarla en son ne zaman konuştuğunuzu bile hatırlamamak.
  • Gece yatmadan önce ve sabah kalkar kalkmaz ilk olarak sosyal medya platformlarını kontrol etmek.
  • Bir kaç saat sosyal medya hesaplarını kontrol edemeyince panik hissetmek.
  • Anı yakalamaya takıntılı olmak ve onunla ilgili paylaşımlar yapmak istemek.
  • İnternetteki diğer insanlar ile kendinizi karşılaştırmak.
  • Paylaşımlarınıza yorum yapılmadığı zaman sinirlenmek ve ilgi görmeyen paylaşımları hemen kaldırmak.
  • Bankada, tuvalette, hatta kırmızı ışıkta beklerken bile ne kadar vaktiniz olduğuna bakmaksızın sosyal medya platformlarını kontrol etmek.

Sosyal Medya ve Zihinsel Hastalıklar: Dengeyi Nasıl Bulmalı?

Uyarı işaretlerinde  kendinizi tanıdınız mı? O zaman sosyal medya hayatınızda bir dengeyi bulmanın zamanı gelmiş demektir. Hepimizin sosyal medya ile bağlarımızı koparmamız gerektiğini düşünmek gerçekçi değil, özellikle de tüm etkilerin negatif olmadığını düşününce. Her şeyden önce, ilgi duyduğumuz konulara bizim kadar ilgi duyan insanları bulmak, zihinsel rahatsızlıklar konusunda onları yaşamış insanlardan bilgi almak gibi zorlu konularda bilgi bulmak için fantastik bir kaynak.

Hatta lisanslı terapistler ile kendi evinizden bağ kurabileceğiniz web siteleri bile var.

İnsanların filtre seçimleri ve depresyon arasındaki bağı keşfeden araştırmacılara göre bunun iyi yanları da var. Yeterince hizmet alamayan toplumlarda depresyondaki insanları hedeflemek ve onlara yardımcı olmak için daha fazla imkan sunabilir. Araştırmacılar şöyle diyorlar: “Bu bilgisayarlı yaklaşım, sadece hastanın sosyal medya geçmişinin dijital olarak paylaşılmasının onaylanmasını gerektiriyor ve bu durum şu anda sağlaması imkansız olan bakım yollarının açılmasını sağlayabilir.”

İşte sosyal medya ile daha sağlıklı bir ilişki geliştirmek için bazı adımlar:

Alarm kurun: Sosyal medya kullanımına hakim olmanın bir yolu gerçek bir alarmlı saat kurmak. Pek çoğumuz geceleri telefonu el mesafemizde tutuyoruz çünkü onu alarmlı saat olarak kullanıyoruz. Ancak bu genellikle geç saatlerde daha yataktan bile çıkmadan insanların ne yaptığını kontrol etmemize sebep oluyor. Bu nedenle gece telefonu kapatın veya eski tarz bir çalar saat kurun.

Ayrıca telefonunuzu yatmadan en az bir saat önce uçak moduna alın. Uçak modunu sabah ne kadar açmadan dayanabileceğinizi görmeye çalışın. Alarmınız uçak modunda çalışır ancak sosyal medyayı kullanamazsınız.

Arkadaşlarınızı arayıp buluşun: Arkadaşlar ile online olarak check inler yapmak güzel olabilir ancak uzun süredir aile ve arkadaşlarınızla gerçek bir iletişim kurmadıysanız onları arayıp bir buluşma ayarlayın. Birinin durum paylaşımlarını beğenmek gerçek bir iletişimin yerine geçmez. Ayrıca nasıl ki siz internette paylaştığınız şeyleri yönlendiriyorsanız, aile ve arkadaşlarınız da bunu yapıyor. Yani herkese açık olarak paylaşılmayan şeyleri yaşıyor olabilirler.

İnternetteki herşeyin gerçek olmadığını bilin: Filtreler ve düzenlemeler güzel görünebilirler ancak her şeyi anlatmazlar. Kendinizi başkaları ile karşılaştırmamak biraz zor olabilse de, sosyal medyada gördüğünüz şeyin aslında insanlara dair küçük parçalar olduğunu ve muhtemelen olabildiğince iyi görünmesi için düzenlendiğini unutmayın. Bu onları tüm gerçekliği değil.