Hollywood filmlerinde sadece iyi karakterler değil kötü karakterler de sıkça kendine yer buluyor. İyi, kötü veya çirkin karakterlerin yer aldığı bu dünyada oyuncular, kötü karakterler sayesinde bu yanlarını ortaya çıkarıp mükemmel performanslar sergileyebiliyorlar. Her ne kadar Oscar ödülleri iyi oyunculuğun kesin kanıtı olmasa da kötü adam karakterleri için verilen bu ödüller iyi birer ölçüt olarak görülebilir.

Peki bir filmde yer alan karakteri ‘kötü adam’ olarak nitelendirmek için o karakterin nasıl özelliklere sahip olması gerekir? Listede yer alan isimlerden kimileri zamanında geleneksel kahramanları oynayarak ünlerini kazanmış olsalar da hepsi de filmdeki iyi karakterin karşısında yer aldıkları oyunculuklarla da iyi işler ortaya koydular.

Kimin kötü adam sayılıp sayılmayacağını belirlemek zor olsa da genelde filmde yer alan iyi başkahramanımızın rakibi olan kişi filmdeki kötü karakterdir. Bu nedenle sadece bazı immoral karakterinden dolayı kötü olarak düşünülen karakterler bu listede yer almamaktadır.

İşte karşınızda şimdiye kadar kötü karakterleri en iyi şekilde canlandırmış 10 oyuncu.

  • Faye Dunaway, Network (1976)

Kötü karakter denince aklınıza ilk gelen isim Faye Dunaway olmayabilir. Ancak Network filminde oynadığı Sidney Lumet karakteri ile Dunaway, filmin kötü karakterini başarılı bir şekilde canlandırdı.

Filmdeki başkahramanımız uzun zamandır haber sunuculuğu yapmaktadır ve bir gün düşük reytingler nedeniyle kovulacağını öğrenir. Bunun üzerine kontrolü eline almaya karar verir. Canlı yayındayken sonraki hafta yayınlanacak olan programda intihar edeceğini açıklar ve bu sayede kaos yaratmış olur.

Faye Dunaway ise filmde Diana Christensen isimli kanal yöneticilerinden birini canlandırmaktadır. Diana akşam haberlerini eğlence programı haline getirerek reytingleri arttırmayı amaçlar. Ama zaman geçtikçe gözünü daha fazla hırs bürüyen karakteri hiçbir şey durduramayacaktır.

Öyle ki Diana reytingleri arttırmak uğruna terörist bir grupla bile bir anlaşma yapar. Dunaway, Diana’nın bu hırstan gözü dönmüş halini ekranda çok güzel bir şekilde yansıtmaktadır.

  • Gene Hackman, Unforgiven (1992)

Bir grup suikastçinin kahraman, kasaba şerifinin ise kötü adam olduğu bir film hayal edebiliyor musunuz? Clint Eastwood’un Unforgiven filmi, bu zıt karakterlerin yer aldığı filmin son derece başarılı olabileceğini gösterdi.

Kötü adam ve iyi adam rollerini değiştiren ve geleneksel kalıpların dışına çıkmayı başarabilen bu film, ilginç bir Vahşi Batı deneyimi sunuyor. Oyuncu kadrosuyla da dikkat çeken film, sinema tarihinin Vahşi Batı türünde gördüğü en ikonik filmlerden biri haline geldi.

Filmde Gene Hackman, zaman zaman yasaları kanunsuz bir şekilde uygulayan intikamcı bir şeriftir. Ancak kasabadaki bir kadın saldırıya uğradığında şerif öyle bir ceza kararlaştırır ki bu ceza suçun yanında çok daha sönük kalır. Bu nedenle kadına yapılanlar karşısında kadının arkadaşları, failleri avlayacak kişiler için bir ödül hazırlamaya karar verirler.

Bu noktada devreye ödül için hazırlanan parayı toplamak için emekli bir silahşor olan Clint Eastwood girer. Ancak bir noktada Eastwood’un karakteri ile şerifin yolları kesişir ve iki karakterin rolleri değişir. Artık eski bir suçlu olan Eastwood’un para toplamanın ötesinde bir amacı vardır. Kötü adam olarak karşımıza çıkan Hackman ise Eastwood ile zıtlık oluşturduğu rolü ile hafızalara kazınır.

  • Charlize Theron, Monster (2003)

Başına gelen olaylar nedeniyle kötü olan karakterler izleyen kişide farklı duygular uyandırabilmektedir. Bu her ne kadar filmlerde yaygın olarak gördüğümüz bir durum olsa da bazen çok fazla etkili olabilmektedir.

Monster filminde Charlize Theron’un oynadığı karakter, başına gelen travmatik olaylar sonrasında büyük bir değişim geçirmiştir. Filmde Theron’un gösterdiği etkileyici performans bir oyuncu olarak önceki filmlerde yarattığı imajını değiştirdiği için büyük bir beğeni toplamıştı.

Filmde Theron, şiddetli bir saldırıya maruz kaldıktan sonra kötü olmaya teşvik edilen bir fahişeyi canlandırmaktadır. Kendisine saldıran kişiyi öldürdükten sonra bu işlediği ilk suç ile nefret ettiği yaşam tarzından ve içindeki nefretten kaçamayacağını fark eder.

Theron’un karakterinin işlediği cinayetler arttıkça kendisini kovalayan ödül avcılarının sayısı da artmaya başlar. Theron’un Monster filminde gösterdiği bu cesur performans ne kadar yetenekli bir aktris olduğunu kanıtladı.

  • Michael Douglas, Wall Street (1987)

Wall Street, beyaz yakalı olarak çalışan bir kötü adam karakterinin mükemmel bir şekilde yansıtıldığı filmlerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Oliver Stone’un bu filminde kötü adamımız adeta gözünü hırs bürümüş bir akbaba gibidir ve seyirciye bu karakteri sevmemesi için yeterince sebep vermiştir.

Bu filmde kötü karakter “açgözlülük iyidir” sloganını kullanır ve yöntemini açıkça ifade eder. Michael Douglas’ın hayat verdiği bu kurnaz ve soğukkanlı karakter, onun Oscar’ı da almasını sağlar.

Filmde Charlie Sheen ise ünlü ve varlıklı bir iş adamı olan Gordon Gekko’nun kanatları altına alınmak istenen hırslı ve genç bir borsacıyı canlandırmaktadır. Kahramanının dikkatini çekmeyi başaran genç, bu sayede Wall Street’in zenginleri arasındaki yerini alır.

Ancak Michael Douglas tarafından canlandırılan Gekko karakteri bir şirketi satın almak için acımasız bir plan önerdiğinde pek çok insan işten çıkarıldığında ikili arasındaki ilişki de bozulmaya başlar. Douglas’ın kötü adam olarak mükemmel olarak canlandırdığı Gekko, gerçekten de nefret edilen bir karakter olmuştur.

  • Christoph Waltz, Inglourious Basterds (2009)

Film izlerken çok kötü bir adamın içinde dahi insanlığın kırıntılarını ararız. Ancak bazı karakterlerin kötü olmak için bir nedeni bile yoktur ve saf kötülüğün temsilcisidirler.

Inglourious Basterds filminde Waltz’ın canlandırdığı kötü adam tam da böyle bir karakteri yansıtır. Ekranda gördüğümüz bu karakterde iyiliğin kırıntısını bile göremeyiz. Gerçeğe yakın bir şekilde yansıtılmış bir kötü adam karakterinin yaratılması için daha detaylı bir karakter geçmişi gerektirse de filmin amacı, kolayca nefret edilebilen bir karakter yaratmaktır.

Filmin ilk sahnesi bir Nazi subayı olan Hans Landa’nın, bir Yahudi ailenin evde saklandığından şüphelenmesiyle başlar. Ailenin yer altındaki bir sığınakta saklandıklarını anlayan Landa, bu ailenin vurulması emrini verir. Waltz’ın canlandırdığı kötü karakter ile işte bu sahnede tanışırız.

Brad Pitt’in önderlik ettiği bir grup Yahudi-Amerikan asker ise düşmanlarını alt etmekte ustalaşmış ve Landa’nın peşine düşmüşlerdir. Tarantino’nun bu filminde alışılmadık bir hikaye ile karşılaşırız ve Waltz’ın da performansı ile akıl almayacak bir karaktere tanıklık ederiz.

  • Kathy Bates, Misery (1990)

Misery filminin kötü karakteri bu listede yer alan karakterlerin en az gerçekçi olanı olsa da yine de oldukça ürpertici. Kathy Bates, bu filmde canlandırdığı karakterle oldukça sıra dışı bir oyunculuk sergiliyor.

Her ne kadar filmin hikayesi alışılmışın dışında olsa olayların mantıksız olduğu söylenemez. Stephen King’in tarzını yansıtan bu film, takıntılı bir hayal gücünün gerçekle karşılaşmasını ve sonuçların nasıl tahmin edilemez olduğunu gösteriyor.

Kathy Bates filmde Annie Wilkes isimli bir hemşireyi canlandırıyor. Annie, ünlü bir yazarın kaza geçirmesi üzerine onu eve getirir ve onunla ilgilenmeye başlar. Annie bu yazarın bir numaralı hayranıdır ve onunla birlikte daha fazla zaman geçirmek için birtakım planları vardır.

Yazarın en son kitabının taslağını okuyan Annie, kitabın başkahramanının durumuna sinirlenerek hikayenin kendi istediği biçimde değiştirilmesini ister. Yazar, Annie’nin bu isteğine direndiği zaman ise beklenmedik tepkilerle karşılaşır. Bates, bu filmde canlandırdığı kötü karakter rolü ile Oscar’ı hak edecek bir performans sergiler.

  • Louise Fletcher, One Flew Over the Cuckoo’s Nest (1975)

Tüm hayatını akıl hastalarının bakımına adamış bir hemşirenin kötü olduğundan söz edilebilir mi? One Flew Over the Cuckoo’s Nest filminden bahsediyorsak durumun tam da böyle olduğu söylenebilir. Louise Fletcher’ın canlandırdığı bakıcı karakteri, sinema dünyasının en unutulmaz kötü karakterlerden biri olarak karşımıza çıkıyor.

Filmde asil bir işi olan kadın karakterimiz esasında iyi niyetlidir, ancak bu iyi niyeti kötü bir şekilde sonuçlanır. Kurallara çok sert bir şekilde bağlı olan hemşire, diğer insanların da kişisel ihtiyaçları olan bireyler olduğunu unutur ve kendini kötülüğün kollarında bulur.

Jack Nicholson’ın oynadığı karakter, Hemşire Ratched’ın çalıştığı akıl hastanesine yerleştirilir. Nicholson, oyunu kurallarına göre oynamayı reddedip mümkün olduğunca eğlenmeye çalışır. Ancak asi ruhu diğer hastaları da etkilemeye başlayınca hemşire, ne pahasına olursa olsun onu durdurmaya kararlı hale gelir.

Film, karakterlerin duygularını bütün derinliği ile yansıtırken kötü karakter ile olan zıtlığı en iyi şekilde ortaya koyar. Hemşire Ratched karakteri ise bu sayede sinema tarihinin en etkili kötü karakterlerinden biri olur.

  • Javier Bardem, No Country for Old Men (2007)

No Country for Old Men filminde karizma yoksunu ve oldukça ürpertici bir kötü adam karakteri görürüz. Soğukkanlı bir katil olan bu karakter, normal bir insanın hayaleti gibi dolaşır ve film boyuna seyirciyi rahatsız eder.

Pek çok filmde yer alan karikatürize edilmiş kötü adamların aksine Javier Bardem’in karakteri, son derece inanılır bir karakterdir. Bunun sebebi ise duygusuz olarak sergilediği performansı olabilir.

Geçmişi hakkında çok az bilgiye sahip olduğumuz bu kötü karakter, yazı-tura yöntemiyle potansiyel kurbanlarını belirlemektedir. Bu adamın kurbanı olacağını fark eden bir kişi ise kaçmaya başlayınca Bardem avının peşine düşer ve seyirciyi soluksuz izleyeceği bir kovalamaca bekler.

  • Heath Ledger, The Dark Knight (2008)

class=”p1″>Heath Ledger’ın oynadığı Joker karakteri tüm zamanların unutulmayan kötü adam performansları arasında yer alıyor. Ledger bu karakter ile efsanevi hale gelmiş olsa da maalesef filmin yayınlanmasından yaklaşık altı ay sonra öldüğü haberini almıştık ve Joker bu nedenle daha da dokunaklı bir hale gelmişti.

Christopher Nolan’ın Batman üçlemesinin ikinci filmi olan The Dark Knight’ta Joker, kötü adam karakteri olarak karşımıza çıkıyor. Karakteri canlandıran Ledger bu film ile psikolojik derinlik kattığı karakter ile hayranlarının beklentisini aşmıştı.

Filmde Joker, Batman’in iyi ve kötü kavramlarına olan inancını zayıflatmak için senaryolar tasarlarken bu sırada izleyici de heyecan verici bir yolculuğa çıkar. Bu filmde er ne kadar Joker karakter kötü olsa da seyirciyi etkileyen bir karizması vardır.

  • Anthony Hopkins, The Silence of the Lambs (1991)

Anthony Hopkins, Kuzuların Sessizliği’nde oynadığı kötü adam karakteri olan Dr. Hannibal Lecter’a ayrı bir karizma katmıştı. Ünlü oyuncu Hannibal karakterini büyük bir zevkle oynarken büyüleyici bir performans gösterdi. Hannibal karakteri ile Hopkins, kötü adam olarak karşımıza çıkan karakterin klasik müzik dinlediğini ve seçkin tutkularının olduğunu ortaya koyarak kimin güvenilmez olduğunu anlamanın zorlaştığı bir karakter yarattı.

Hannibal LEcter karakteri ilk kez Anthony Hopkins tarafından canlandırılmamış olsa da Hopkins’in oyunculuğu karakterin ölümsüz olmasını sağladı. Bu filmde Hannibal hapishanededir ve burada bir FBI ajanı tarafından kendisi ile görüşme talep edilir. Ajanın amacı Hannibal’ın görüşlerinden yararlanarak bir başka suçluyu yakalamaktır.

Anthony Hopkins, Hannibal karakteri ile bir katilin gerçek doğasını yansıtırken bütün karizmasını kullanır ve bunu şiddet ile pekiştirir. Hopkins’in Hannibal’ı canlandırdığı Kuzuların Sessizliği gibi harika bir filmi Oscar ödüllü usta oyuncu olmadan hayal etmek oldukça güç.