Hayatımızdaki tarzımız bizi özgün kılan şeylerin başında geliyor. Her ne kadar hayatta kalmamız için şart olmasa da kendimizi ifade etmemizde ve farklılığımızı ortaya koymamızda tarzımız oldukça etkili. Bir sanatçının hayatı söz konusu olduğunda ise tarz çok daha önemli bir rol oynuyor. Bir sanatçının tarzı onun imzası niteliğinde ve görsel dilini, sanatı yapma şeklini ve kültürünü yansıtmaktadır.

Yedinci sanat olarak nitelendirilen sinemada tarz, farklı bileşenlerin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Kendine has bir tarzı olan yönetmenler belli renk paletleri, kamera hareketleri, müzik, kıyafet kodları, karakterler ve çok daha fazlası ile çalışmalarının görsel temelini oluşturur. Şimdiye kadar en iyi ve tarzları taklit edilemeyen film yönetmenlerine ve onların tarzlarına gelin birlikte bakalım.

1- Jim Jarmusch

 

Hiçbir yönetmen günlük hayatta gördüğümüz karakterleri, sıradanlığın güzelliğini, büyüsünü ve basitliğini Jim Jarmusch gibi ilginç bir şekilde anlatamamıştır. Bağımsız sinemanın babası olarak bilinen Jarmusch, 1984 yılında çektiği “Stranger Than Paradise” filmi ile özgünlüğünü ortaya koydu ve o günden beri tarzını filmlerine yansıtmakta oldukça başarılı bir iş çıkarıyor.

Karakter odaklı olan filmlerinde sıradanlığı ilginç bir şekilde yansıtan Jarmusch’un hikayeleri ve karakterleri genelde amaçsız olarak görünür ve zaman ile mekandan kopuktur. Ancak Jarmusch’un o çılgın sinematik evreninde insanlığı görmek ve tarzını hissetmek mümkündür.

Jarmusch görsel yorumlamasında uzun ve yavaş çekimler gibi belirli sinematografik teknikleri kullanır. Bu teknikleri minimalist diyaloglar ve baskın bir müzik ile harmanlayarak nostaljik bir hava yakalar. Canlı renkler ya da siyah-beyaz zıtlıklar kullanmayı da seven Jarmusch’un filmlerinde kendine has karakterleri ve onların maceralarını izlemek mümkündür.

2- Sergei Parajanov

Gürcü-Ermeni bir yönetmen olan Sergei Parajanov, hayatının büyük bir kısmını siyasi kovalamaca ile geçirmiştir. Ancak bu çalkantılı hayata rağmen Parajanov, batı dünyasını etkileyen bir sanat tarzı ortaya koymuştur.

Andrei Tarkovsy, Sergei Eisenstein ve Pier Paolo Pasolini gibi yönetmenlerden etkilenen Parajanov, kendi orijinal tarzını yaratarak kendi filmlerini diğer şiirsel sinematik eserlerden ayrı bir noktaya koymayı başardı.

Parajanov’un ilk filmi olan 1964 yapımı “Shadows of Forgotten Ancestors” filmi, karanlık ve ürkütücü havasıyla sosyalizmin sınırlarından bir kaçış niteliği taşır ve sürrealist sanat anlayışını yansıtır. Parajonav farklı tarzıyla yedinci sanatın akıldan çıkmayan ve şiirsel olan parçalarına hayat verdi.

Kamera hareketinden sahnelerin geçişine, renklerin karışımından seslerin kullanımına kadar kendini ifade eden bütün araçlarda amacı doğrusal bir zaman ile hareketi anlatmak yerine zihinsel durumları tasvir etmek için kullanan Parajanov, hikayelerinde genelde olayları bağlamak yerine duygusal ilişkiler kurmayı seçti. Bu nedenle Parajanov’un filmlerini izlediğinizde hareketli olaylar yerine sadece onun sinematik düşlerini ve kendisini görürsünüz.

3- Wong Kar-Wai

Wong Kar-Wai’nin filmlerinde romantik bir hıçkırık ve tatmin olmamış bir aşkın yansımasına her katmanda rastlayabilirsiniz. Her zaman karanlık ve karmaşık olmasına rağmen aynı zamanda basit, sessiz ancak etkileyici hikayesi ile sorunlu ve yalnız karakterleri, Kar-Wai’nin filmlerine tarzını yansıtan etkenlerden sadece bazılarını oluşturur.

Avrupai görünüşü, siyah gözlükleri, tekrarlanan müzikleri ve hayalleri ile Kar-Wai’nin tarzını her yerde görebilirsiniz. Çinli yönetmenin filmlerinde ıslak bir camdan kayan yağmur damlasının oluşturduğu yol kadar basit bir nitelikte olan sayısız görsel ve duygusal güzellik yer almaktadır.

Kendini yıllar boyunca teknik açıdan geliştiren yönetmenin özellikle “Chungking Express” filminde yansıttığı tarzı takdire şayandır. Çarpıcı filmlerinden biri olan “In the Mood for Love”  ve “2046” filmlerinde de usta yönetmenin o özgün tarzını izleyebilirsiniz.

4- Lucrecia Martel

Filmografisi henüz sınırlı olsa da Arjantinli yönetmen Lucrecia Martel, adeta bir kukla ustası gibi film yönetiyor. Martel’in elleri uzun ve güçlü ipleri tutarken bu ipler zihni ve kuklaları, yani seyircileri arasındaki mesafeyi kontrol eder. Ancak buna rağmen sürrealist bir yönetmen değil, aksine realizmi farklı bir tonda kullanan bir yönetmendir.

Martel, filmlerindeki başkahramanlarını her zaman gözlemsel ve kavramsal yaratım noktaları olarak kullanır. Bunu yaparken de dış uyaranları kullanır ve sonrasında baş aşağı olmuş bir gerçeklikten daha fazlasına ulaşır. Bu nedenle Martel’in filmlerini takip edebilmek için dışa doğru bir bakış açısı benimsenmelidir.

Martel’in ilk uzun metraj filmi  “La Cienaga”dan son filmi “Zama”ya kadar sinema dünyasında kararlı adımlar atarak kendi sanatsal konumunu belirlemiş oldu. Martel filmlerinde her seyirciye bir hazine sunmaz, bunun yerine seyircinin bakış açısıyla filme nüfuz etmesi gerekmektedir.

5- Gaspar Noe

Gaspar Noe, Yeni Fransız Aşırılığı dalgasının belki de en ünlü temsilcilerinden biridir. Noe, bir yönetmen olarak sadece aşırı uçlara olan eğilimi nedeniyle değil ayrıca farklı tarzı nedeniyle de dikkat çekiyor. Yarattığı görsel sentezlerle Noe’nin filmleri her zaman bir şok yaratmış ve ilgi çekmiştir.

Noe’nin filmlerinden birini izlediyseniz onun bilinçaltına olan etkisinden kolay kolay kurtulamazsınız. Noe’nin filmleri için söylenebilecek olan tek şey onun hafızaya olan bu etkisinden ya nefret edeceğiniz ya da seveceğinizdir. Filmlerde genelde hem sempatik hem de lanetlenmiş ve hayatın sillesini yemiş karakterleri odağına alan Noe, hem sempati duyabileceğiniz hem de açığa vuran bir bakış açısı kullanır. Noe’nin gözlemleri genelde ham, açıklayıcı ve acı vericidir. Siyasi eleştirilerle birlikte hikayelerinin arka planında acıyı rahatlatmak yerine yarayı deşmeyi tercih eder.

Estetik açıdan bakıldığında ise Noe’nin tarzının ahlaki ve duygusal fantezileri bir arada yansıttığını görüyoruz. Alışılmadık bir olay örgüsü, dönen kamera hareketleri ve alışılmadık hızı ile parçalanmış zihinlerin ve çökmüş toplumların kaotik durumlarını sembolik olarak tanımlar. Noe’nin tarzını ister rahatsız edici bulun ister bulmayın, o filmlerinde hep dürüst ve yaratıcı olmayı seçmiştir.

6- Emir Kusturica

Sinema dünyasında Emir Kusturica’nın coşkulu ve son derece basit, gürültülü ve aynı zamanda da sessiz bir tarzı vardır. Modern Avrupa tarihinde oldukça önemli bir yönetmen olan Kusturica, insanoğlunun kaçamak ve kelimelerle yansıtılamayacak yönlerini ekrana taşımayı çok iyi bilir.

Kusturica’nın insanları ve bağımsız karakterleri zorluklarla inşa edilir. Ellerinizle onlara uzandığınızda ciltlerini hissedebilir, yıpranmışlıklarını ve özlemlerini yaşayabilirsiniz. Onlardan uzaklaştığınız zaman ise hikayelerini bir bütün olarak açıkça görebilirsiniz.

Kusturica’nın filmografisine baktığımızda genellikle Balkanların sıradan insanlarının hikayelerini görürüz. Kusturica’nın filmleri genelde halk gelenekleri ve insani duyguların bir yansımasını sunar. Kusturica’nın bir hikayesinde müzisyenlerden oluşan bir grup bir gelini takip ederken, diğerinde bir çocuğun ya da ihanete uğramış bir adamın acısını hissederiz.

Ünlü yönetmen Theo Angelopoulos’tan etkilendiği açık olan Emir Kusturica sinematik tarzını kendi ham malzemeleriyle harmanlamasını bilmiştir. Eşsiz yeteneği ve idealist değerleriyle Kusturica, kavramsal içerik ile görsel yorumlamayı iç içe geçirmiştir.

7- Pedro Almodovar

Bir filmde yönetmenin tarzından ve karakterlerden konuşuluyorsa orada Padro Almodovar’ın filmi var demektir. Almadovar’ın filmleriyle karşılaştığınızda ilk kez izliyor olsanız bile mutlaka tanırsınız. Parlak kostümler, kadınların ilgi çekici tarzları, sıcak tonda renklerin kullanımı ve tiyatral bir hava Almaddovar’ın filmlerinde mutlaka yer alır.

İspanyol yönetmenin kariyerinin başlarından itibaren cinsel özgürlük temasını oldukça renkli bir biçimde ele alması son filmlerine kadar kendini gösteriyor. Normalde hem şaşırtıcı hem de derin bir anlatım kolay değildir. Psikolojik durumları anlatırken bunların en sıradan ve en yararlı bileşenlerini ifade etmek de kolay değildir. Ancak Almadovar’ın filmlerinde bunu kolaylıkla bir araya getirdiğini görürüz.  Bu nedenle de Almadovar’da filmin dış katmanları ve iç katmanlarının farklı yapılara bürünmesi, onun tarzını eşsiz kılmaktadır.

8- Orson Welles

Sinema tarihinin en parlak isimlerinden konuşmak gerektiğinde Orson Welles’ten bahsetmemek olmaz. Sinema dili kullanımında ve tarzında oldukça etkili olan Welles’in, şimdiye kadar yapılmış en güzel filmlerden bazılarında imzası bulunuyor. Herkesin bildiği Yurttaş Kane filminde tarzını ortaya koyan yönetmen, sonraki işlerinde ortaya bu kadar sofistike bir iş koyamadı.

Welles’in filmlerinde ışık, mesafe, kamera hareketi ve hatta ses kullanımı bile durağan bir zihinsel durumu ifade ettiği kadar bağlamsal gelişimi ve karakter ilişkilerini de ifade etmektedir. Welles’in sinematik evreninde hiçbir öge gelişigüzel yerleştirilmemiştir ve mutlaka bir anlam ifade ettiği için oradadır.

Yaşadığı dönemde derim niteliğinde filmlere imza atan Wells, Andrei Tarkovsky ve Federico Fellini gibi isimlerle birlikte oldukça nostaljik durumları iyi yansıtmış ve sinemaya eşsiz tarzını yansıtmıştır.

9- Luis Bunuel

Hayal kurmayı seven kişiler, filmleri hayallerinin ve bilinçaltlarının birer yansıması olarak görürler. Gerçekten de sinema, girdap gibi dolambaçlı ve kırık dökük hikayelerin anlatılması için sınırsız seçenekler sunar. Bu tarz bir anlatımın en iyi örneklerini sergileyenlerin başında ise kuşkusuz Luis Bunuel geliyor.

Bunuel, hayatı boyunca politik fırtınalardan arasında hayatta kalarak çeşitlilik gösteren kariyerini sürdüren bir isim olmuştur. Sürrealist hareketten post modernizme geçen Bunuel, kendine özgü tarzıyla birlikte kişisel deneyselliğine sadık kaldı. Burjuvazi, din ve cinsellik konularına olan ilgisi ise sanat tarzına her zaman yansıdı.

Bunuel’in karanlık ve esprili tarzı ve trajikomik olaylarla yarattığı yozlaşmış ortam, filmlerindeki karakterlerin şekillenmelerine yardımcı olur.

10- Jean-Luc Godard

Fransız Yeni Dalga akımının öncülerinden olan Jean-Luc Godard, zamanında Hollywood sinemasının bütün kurallarını yok sayarak çektiği filmleri ile ilgiyi üstüne toplamayı başarmıştır.

Sinema dilinde yarattığı farklılıklarla tarzını, filmlerindeki kahramanları ve hikaye anlatımını düşündüğümüzde Godard, şimdiye kadarki en etkileyici yönetmenlerden biri olmuştur. Siyah-beyaz filmlerinden renkli olanlara kadar filmlerinde pek çok rengi ve şekli denemiş olan Godard, bu sayede insan ruhunu ve zihnini doyurmayı amaçlamıştır.

Göstergebilimsel soyut formu ve minimalist estetik yaklaşımı ile Godard ikonik görüntüler, karakterler ve kareler yaratmayı başarabildi. Siyah-beyaz filmleri Fransa’nın klasik sofistike parıltısını içerirken, renkli filmleri ise her zaman beyaz bir arka plan üzerinde süzülerek çatışma içinde olan figürler arasındaki antitezi vurgulamaktadır.

Sıra dışı tarzını sevseniz de sevmeseniz de Jean-Luc Godard, yedinci sanatın en çığır açan ve korkusuz figürlerinden biri olmuştur.