Bir bilgiden bahsedip “Bunu böyle bilin, soru sormayın, benim dediğim doğrudur” eğitim anlayışı yerine, muhakeme yapmayı, bilgiyi nasıl araştırıp, bulup farklı bir konuda onu kullanabileceğimizi ve bunun metotlarını öğrenmenin çok daha yararlı olacağını düşünürüm. Ezberci veya benim dediğim salt doğru anlayışı ile verilen eğitimin kişinin hayatına önemli bir kattı yapmadığını söylemek yanlış olmaz. Bir de üstüne beynimizin bize neredeyse hemen her şeyi bildiğimizi hissettirmesi eklenince dikkatlice bakıldığında hiç de öyle olmadığı gerçeği ile yüzleşmek sahiden acı vericidir.

Bunlara örnek olarak, kağıt paraların üzerinde Atatürk resmi olduğunu hepimiz biliriz ama arkasındaki resmin kime ait olduğunu bilir misiniz? Ya da paranın üzerindeki diğer detayları, misal, bir kitapta okumuştum, kağıt paraların üzerinde “Türkiye cumhuriyet merkez bankası” yazar, dikkatinizi bir şey çekti mi? Esasında sesli okuduğunuzda “Cumhuriyeti” demek istiyorsunuz değil mi? Fakat orada bulunması gereken ”İ” harfinin olmadığını görmek beni şaşırtmıştı çünkü demir paralara baktığınızda “Türkiye cumhuriyeti merkez bankası” yazar ve öyle de olması gerekir. Anlatmaya çalıştığım konu aslında bilmediğimiz bir şeyi biliyormuşuz gibi farz eden bir beyine sahibiz. Çünkü belli ki daha önce dikkatlice inceleyip bakmadık, gördüğümüzü, bildiğimizi zannettik. Bu durumu birçok konuda yaptığımızı söyleyebilirim.

Hafızamıza bir enformasyonun gelip bilgimiz haline dönüşebilmesi için o verinin farklı şekillerde kullanılması gerekir. Ders çalışırken tüm konulara bakıp “Aslında hepsini biliyorum” deyip üzerinden geçip veya derste öğrendiğinizi yeterli buluyorsanız muhtemelen sınavda bildiğinizi farz ettiğiniz konuya kısıtlı yanıt verdiğinizi ya da veremediğinizi göreceksiniz. Bunun yerine öğrendiğiniz günlük derslerin konularını paragraflara bölerek okuyup sonra not alıp, notlarınızı tekrar okuyup, konu hakkında ne kadar öğrendiğiniz tekrar ders kitabından kontrol edebilirsiniz. Yazarak, konuyu kendi cümlelerinizle anlattığınızda hafızanıza kalıcı olarak yerleşmesi kolaylaşacaktır.

Okullarda öğretenlerimiz tarafından nasıl ders çalışmamız gerektiği öğretilmez. Fakat her öğrencinin maksimum seviyede öğrenmesi mümkündür. Sadece kişinin bilmesi gereken hangi tip zekaya sahip olduğu, şöyle ki, görsel zeka, işitsel zeka veya dokunsal zeka olarak zeka tiplerinden söz edebiliriz. Zeka tipine göre öğrenme metodu değişir, örneğin, görsel zekalılar konuları zihinlerinde canlandırırlar ve konuları anlatırken de hep göz önüne getirecek şekilde resmederek anlatırlar. İşitsel zekalılar ise dinleyerek öğrenirler, hatta öğreten kişinin yüzüne bakmalarına gerek yoktur o sebeple anlatıcı işitsel zekalı kişinin onu dinlemediğini düşünebilir. Bu zeka tipindeki kişilerin ders çalışırken ya da bir şey öğrenirken sesli olarak okumaları gerekir. Dokunsal zekalılar ise kinestetik olarak öğrenirler yani hareket ederek, dokunarak, deneyerek öğrenirler.

Dikkat en önemli konudur öğrenimde. Dikkatin en önemli fonksiyonu kullanabileceği bilgiyi fark edip, kişiye tarayıp çıkarma yeteneği sağlar. Her yeni bilgiyi kullanmaya başladıkça hayata bakış açınız değişir. Çünkü bilgi beyinde farklı bilgi kombinasyonları ile buluşarak hayata karşı davranış modelinizi eskisinden farklı hale getirecektir. Günlük pratik oluşturmak, yeni bilgi için araştırma yapmak beynin öğrenme hızını etkilediği gibi kapasitesini de arttıracaktır. Fakat yeni bilgi öğrenmek yerine, bütün gün boyunca video oyunları oynamak, sosyal medyada saatlerce vakit harcamak beynin kapasitesini düşürecektir. Bu durum bilimsel araştırmacılar tarafından da ispatlanmıştır.

Bir bilgiden emin olabilmek için farklı kaynaklardan bakıp, akademik araştırmalardan da faydalanmak gerekir. Hatta akademik kaynaklar da yeni bir araştırmanın onun tam tersini ispatlayana kadar doğrudur. O sebeple hep bir bilginin geliştirilebileceği farklı açılardan da değerlendirilebileceğini körü körüne savunmamak gerektiğini gösterir.

Günümüzde birçok insanın inandıklarını doğrulama eğilimi vardır. Gerçi bunun nedenini anlamak şöyle mümkün, okullarda bize öğretilen “Bildiğini düşündüğün konuyu süslü cümleler ile bezeyerek karşındakini ikna et” üzerine kurgulanmış bir eğitim sisteminin olmasından kaynaklı olduğunu düşünürüm. Bir anlamda inandığını savunmaya dönük araştırma yap, buna psikolojide  “Onay yanlılığı” denir. Buna bir örnek verecek olursak, bir arkadaşınız “Kiraz cilde iyi gelir” diye söylediğinde, eğer bu bilgiye inandıysanız, bu bilgiyi onaylayacak araştırmaya gireriz, şöyle ki, misal, internette arama yaparken, “Kiraz cilde ne kadar yararlıdır?” diye sorarak yaklaşırız, esasında bir enformasyonun doğruluğunu araştırırken, bu örnekle devam edecek olursak “Kiraz meyvesinin insan sağlığına faydası veya zararı var mıdır?” diye tarafsız bir şekilde araştırmak gerekir ki hakkında olumlu, olumsuz her şeyi bilip ona göre bir görüş oluşturabilelim.

Konu ile ilgili sorularınız ya da paylaşacaklarınız varsa  bana, zeynepeylemsenkal@fransizlape.com adresinden ulaşabilirsiniz.

www.eylemsenkal.com

Instagram adresi @psikologeylemsenkal

Zeynep Eylem Şenkal

Psikolog “Uzman spor psikoloğu”