Herkese merhaba! Bu kez, çok kıymetli dostum ve Türkiye’nin nadir spor psikologlarından biri olan sevgili Eylem Şenkal ile bir araya geldik. Onu, pandemi döneminde yaptığımız canlı yayınlardan da tanıyorsunuz. Eylem’in başka konularla ilgili de çok kıymetli bilgileri olduğu için onu davet ettim. Birlikte, ilişkiler içerisinde yapmamamız gereken 12 hatadan söz edeceğiz. Hadi başlayalım!

Hepimiz, aşkı ve ilişkide olmayı seviyoruz. Bekarsak ilişkimiz olsun diye uğraşıyoruz, evliysek evliliğin içerisinde problemler yaşıyoruz. Ancak, genel olarak, bir “güzel bir zaman” geçiyor ve sonra kabusa dönebiliyor. Bunu da insanlar sağlıyor. Gerçekten de, ilişkide yapmamamız gereken şeyler var.

İlişkiler, ilk başta başladığı gibi gitmiyor. Önce, hormonlar devreye giriyor, adrenalin, seratonin ve dopamin salgılıyoruz. Ve, ilişkinin ilk 3 ayı geçtikten sonra anlaşma varsa, oksitosin yani bağlılık hormonu salgılamaya başlıyoruz. O arada, tabi hormonlar bu kadar zirvedeyken, çok fazla şeyi anlayamıyoruz. Sonrasında, o hormonları salgılama azalmaya başlayınca, artık birtakım şeyler gözünüze batmaya başlıyor. “Sen eskisi gibi değilsin” demeler başlıyor. Burada da, ilişki yönetimi devreye giriyor. Çünkü, artık o kör olduğunuz, sürekli kusur kapattığınız zamanlarda değilsiniz. Artık, o iki kişi bir yaşam paylaşmaya başlıyor.

  • Özel alanlarınıza saygı duymamak

Öncelikle yapılması gereken, karşılıklı özel alanlar bırakmak. Bu özel alanın içerisine telefonlar da giriyor. Özellikle masanın üzerindeyse, bir yerde bıraktıysa göz atmak, göz ucuyla bakmak ya da şifresini öğrenmek, en büyük hata.

Ne arıyorsan onu buluyorsun. Zihnin, zaten bunu bulmak üzerine kurulu bir mekanizma. Bir hata arıyorsan, onu hata olarak görmeye kurgulanan bir sistemde düşünmeye başlıyoruz. Sizi her an manipüle edebilirim. “Şu insan, kötü bir insan” diye doldurursam, bir süre sonra “Elini bana hızlı kaldırdı. Zaten, bana onun kötü biri olduğunu söylemişlerdi” diyebilirsiniz. Yani, böyle bir manipülasyonu kendi kendine yapma özelliğinize de sahibiz.

  • Başkalarıyla karşılaştırmak

“Onun eşi böyle davranıyor”, “Bunun eşi bunu almış”, “Sen niye bana böyle demedin” gibi karşılaştırmalar, kişinin kendisini yetersiz hissetmesine neden oluyor. “Ben mutlu edemiyorum, o yüzden de bu ilişkide yapabileceğim bir şey kalmadı” gibi hissetmeye başlıyor.

Şöyle düşünmek gerekiyor; herkesin, ilişkide ifade şekli farklı. Hepimiz farklı ailelerden, çevrelerden, farklı kardeşlerden, farklı kültürlerden gelen farklı insanlarız. Anlayışlarımız da, kendimizi konumlandırmamız da, ifade biçimlerimiz de farklı. Biz istiyoruz diye, bizim anlayışımızla bir şeyi yapması halini beklememeliyiz. Bu, karşımızdakine haksızlık olur.

Biraz bekleyip nefes almasını sağlamak, ona nasıl geleceğine bakmak, biraz sabır göstermek çok önemli. İlişkilerin en ana maddelerinden biri, birbirine karşı sabır gösterebilmektir.

Bizim en büyük düşmanımız kendi zihnimiz ve tecrübelerimiz. Çünkü, zihin kendini ekonomik kullanan bir mekanizma. Hep, bizim deneyimlerimizden oluşan öbekler var. Ve, bir hareket geldiğinde, hemen o konuyu bir yere bağlayıp; “Ben bunu tecrübe edinmiştim. Onlar, bana şöyle davranmıştı, ardından da ben böyle bir yanılgıya düşmüştüm” diye değerlendirip ve o süzgeçten geçirerek karşımızdakini değerlendirmeye alıyoruz.

En büyük yanlış bu zaten; çünkü, o farklı biri. Belki, öyle yapmayacak, belki öyle değil. Bu nedenle, tamamen beklentisiz olmalı. Zaten, kötü bir şey varsa bir gün ortaya çıkacaktır.

Zaten, bütün hatalarımızı kaybetme korkusu yüzünden yapıyoruz. Bu nedenle; dinginlik, bekleme hali, sabırlı olma, sevdiğini beklentisizlik içinde sevme halinde ilişkiler uzun süre gidebiliyor. Diğer türlü; bir şeyler arayıp bulma hali, sürekli onu sabote etme, karşındakini kendine benzetme haline sokma, sürekli “Neredesin, ne yapıyorsun, kiminlesin”, sürekli bir şeyi irdeleme, fazla düşünme haline giriyoruz.

Bu 15 maddeyi sayma sebebimiz de bu. Evet, hormonlarımız yönetiyor. Evet, aslında biz mantıklı varlıklar değil, biyolojik varlıklarız. Ancak, işimiz ne? İşimiz, bunları fark edip kendi beynimizin oyunlarına gelmemek, o tuzaklara düşmemek.

Çünkü, eğer bir şeyi bozmak istiyorsanız ya da karşınızdaki insanı sürekli sorgulama halinde bırakıyorsanız, zaten güven söz konusu olmayacaktır. Bu ilişki de bir yerde bitecektir. Çünkü, karşı taraf da güvenildiğini bilmek ister. Aksi takdirde, “Ben hatalıyım. Bu ilişki için yapabileceğim bir şey kalmadı” diyerek gider karşıdaki kişi.

  • Mahkum ve başında duran gardiyan halinde olmak. 

“Her ne yapıyorsa bana haber verecek”, “Her neredeyse, kimlerleyse bana haber verecek”, “Üç tane erkek oturuyorsanız fotoğraf çekip gönder” halleri doğru değil. Bu, biraz erkeğin ya da kadının boğazlanmaya başladığı haldir.

Çok merak ettiyseniz, “Neredesin?” diye sormak yerine, “Ne yapıyorsun, nasılsın canım? Özledim seni” demek daha iyidir. O, zaten size ne olup bittiğini söyleyecektir.

İnsanların hayatlarında başka hayatları da olmalı. Sürekli merkezde sizi tutuyorsa, bu bir zihinsel hastalık halidir. Bipolarlar böyledir. Manik hallerinde sürekli sizinle görüşmek ister. Sizi dünyanın en mutlu insanı yapabilir. O manik anında, her dakika sizinle olmak ister, her dakika bir şeyler yapmak ister. Coşkuludur, aşırı heyecanlıdır, arzuludur, tutkuludur. Bir anda depresif hale geçtiğinde, sanki sizi tanımıyor, sanki sizinle hiçbir şey yaşamamış gibi davranır.

Bu kadar merkezde tutan insanlar, doğru insanlar değildir. Daha sağlıklı, hayatının merkezinde işi ve kendisi olan ama sizi de öncelik yapan, sevgilisi ya da eşi olarak mutlu eden, her zaman size her şekilde kollayan kişiyse, her an aramasına ya da mesaj atmasına gerek yoktur. Zaten, o güveni hissedersiniz.

  • Davranışlara değil, sözlere bakmak

Bir kadın, “Eşimin arkadaşı var. Hep beraber 4’lü geziyoruz. Eşimin arkadaşı eşine o kadar güzel davranıyor ki, eşim acaba beni sevmiyor mu?” diye sorguluyor. Burada, aslan ve maymun örneğinden bahsedebiliriz.

Bir yerde maymunlar ve aslanlar var. Maymun çiçek götürüyor, onu okşuyor, türlü numaralar yapıyor, dans ediyor, öpüyor, kokluyor, sarılıyor. Diğer tarafta da iki aslan var. Aslan, durmuş, eşi de yanında. Erkek aslan hiçbir şey yapmıyor.

Daha sonra, büyük bir gürültü kopuyor. Maymunlardan erkek olan kaçıp gidiyor. Aslan, hemen eşini korumaya başlıyor. Elini ona atıyor ve ne oldu diye bakınmaya başlıyor. Yani, sevgi denilen şey, yalnızca gösterişte, ilgide, alakada değil. Yani, sizin için söylediklerinde değil. Bu nedenle, bunu güzel dengelemek gerekiyor.

Mutlaka, karşılaştırma yapmadan kendinize sorun; “Ben, onun için değerli miyim? Değerli olduğumu sözleri ile değil, yaptıklarıyla gösteriyor mu? İhtiyacım olan anlarda benimle oluyor mu? Ona bir şey bildirdiğimde, bunun karşılığını alabiliyor muyum?”. Bunlar kıymetli şeyler.

  • Birbirinize alan tanımamak

Erkekler her şeyi bizimle yapmayabilirler. Maç izlemek isteyebilirler, maç sohbeti yapmak isteyebilirler, tavla oynamak isteyebilirler. Yani, kadınların yapmaktan hoşlanmadığı aktivitelerden bahsediyorum. Bu nedenle, onlara alan tanımak gerekiyor.

  • Sosyal medyayı hayatınızın merkezine almak

En büyük belamız sosyal medya. İlişkiler boyutunda, bunun böyle olduğunu düşünüyorum. “Stalk” denilen röntgencilik ve takip etme kültürünü biraz daha, bir şekilde ivmelendirdiğini düşünüyorum.

“Sevgilim kimin fotoğrafını beğendi?”, “Neden ona like attı?”. Bu hal, normal bir arkadaşına yapması gereken bir şeyi yaptığında bile, bizim yanlış anlamamıza neden oluyor.

Özellikle, 2000 sonrası doğanlarda bizler gibi karşılıklı konuşma, dertlerini anlatma halinden çok, ilişkiler sanal ortamda yaşanmaya başlandı. Orada tanışıp, orada evlenip, orada ayrılıyorlar. Ya da, her şeylerini sosyal medyadan duyuruyorlar. Bu halka açılma hali, ilişkiyi özelinden çıkarmış oluyor.

Galiba, en büyük hata da bu. İlişki, herkesin laf edebileceği boyuta getirilmiş oluyor. Çünkü, bir şey paylaştığında, başka insanlara onunla ilgili yorum yapma hakkını vermiş oluyorum. O zaman, özel olmaktan çıkıyor. Sosyal medyada her türlü anını paylaşma hali, biraz hata olabilir. Özel ilişki denilen şey, biraz özelde kalmalı.

Gözler önünde bir şeyi yaşayıp, her dakikanı paylaşıp, bir şeyleri ispatlama gereği duyuyorsanız, bu çok iyi değildir. Mutlu bir insan, fotoğraf çekmeyi unutur. Yani, mutlu anımda “Bir fotoğraf çektirelim” demem. Ben, sana sarılırken fotoğraf çekmeyi unuturum. Seninle çok güzel bir sohbet ederken telefonla uğraşmayı unuturum, fotoğraf da aklıma gelmez. Fotoğraf ne zaman aklıma gelir?

“Hadi gel, bu anı bir ölümsüzleştirelim” ya da “Canım sıkılıyor, hadi gel fotoğraf çektirelim de bir aktivite olsun”. Belli ki odağım sende değil, başka bir şeyde ve başka bir ispatta. Bir şeyi onaylatma ihtiyacı duyuyorsam, orada bir şeyin eksikliğini hissediyorum demektir.

Profesörler, “Ben çok kitap okuyorum” der mi? Ya da, çok zengin insanları düşünün… “Benim param var” derler mi? Victoria’s Secret güzelleri, hep bir kendi kusurlarından bahsederler. Çünkü, eksikliğini duyduğun şeyi söylersin. Çünkü, onu duymaya ihtiyacın var ve onunla ilgili seni yaralamalarını istemediğin için, kendini “bununla barışığım” demeye götürürsün. Bunu, bize zihin yapıyor.

  • Telefonlardan başlarımızı kaldırmamak

Bir restorana gittiğimizde, arkadaşlarımızla buluştuğumuzda, oturup sohbet etmek yerine sadece telefonla ilgileniyorsak ve iletişimi kestiysek; bu, ilişkiyi birbirinden biraz daha da kopartıyor. Demek ki, “Ben seninle konuşmak bile istemiyorum. Senden zevk bile almıyorum. Birazcık telefonumla ilgilenmem lazım”.

Bunu, son zamanlarda her yerde görmeye başladım. Sen duruyorsun ve senin dışındaki herkesin elinde telefonlar var. Çiftler, romantik bir yemeğe gitmişler ve bütün bir gece konuşmayıp telefona bakıyorlar. Bunun, özellikle yeni kuşağın halletmesi gereken en önemli problemlerden biri olduğunu düşünüyorum. Sosyal medya, giderek zihinsel bir hastalık haline gelmeye başladı.

  • Sürekli bir şey talep etmek

Bu hal, her iki tarafı da bıktıran bir şeydir. Sürekli isteme ve emir kipi kullanmak, belli bir süre sonra, isteyerek yapılan şeylerin görev haline gelmesine ve bu da artık tükenmiş hissedilmesine neden oluyor. Çünkü, bir teşekkür ve takdir alamadığı için, görevi gibi yaptığı için, ilişkinin içerisinde kopmalar başlıyor.

Bu nedenle, gerçekten kendiniz yapamıyorsanız o talepte bulunmanız gerekiyor.

  • Yapışık ikiz gibi gezmek

Ailece aynı model giyilir, karı-koca aynı renkler seçilir… İkimiz de bambaşka insanlarız, bambaşka stillerimiz olabilir. Onu, illa kendimize benzetmeye çalışma halinden vazgeçmemiz gerekiyor. Onu olduğu gibi kabul etmeliyiz.

“Seni olduğun gibi kabul etmiyorum. Artık, o kadar birbirimize benzemeye başladık ki, aynı şeylerden zevk alan ve aynı şeyleri yapan insanlarız” demek oluyor. Bu da, bir süre sonra “Ben, zaten senin. Konuşacak neyimiz var ki?” ye dönüyor. O noktada, farklı bir şey yok.

Aynılaşmak yerine, farklılaşmak, o farklılığın içerisinde güzellikleri keşfetmek, karşılıklı konuşmak, anlatacak bir şeyin olması kadar güzel bir şey yok. Bu nedenle, ilişkinin içerisinde kimse kimseyi değiştirmeye çalışmamalı.

  • Bir şey hakkında konuşurken kötülemek

“Şu kötü, o kötü, bu kötü, o bunu şöyle yapmış, o onu aldatmış, bu bunu demiş” halinde; zihnimiz, belli bir süre sonra o insanların ismini siliyor. Bunları bu kadar çok söylediğimiz için, o kötü kelimeleri bize yüklemeye başlıyor. Kötü insan da ben oluyorum.

Dedikodu yapma ya da bir şey anlatma halinde seçtiğimiz kelimeler, aslında bizi yansıtıyor. Bizim algımız o, hayata bakışımız o. Birçok şey için “kötü, kötü, kötü” diyorsam, ben sadece kötülük görüyorsam; ziftle kaplanmışım ve sadece katran görüyorum demektir. Bir süre sonra, hayatımızdaki insan için aşırı derecede negatif bir enerji olacaktır.

  • Dırdır etmek

Dırdır etmek kadınlara özgü gibi görünse de, bunu erkekler de yapıyorlar. Dırdır yapma hali, hep olmayanı, hep negatifi söyleme ve sürekli söyleyerek gündeme getirmek, çok bıktırıcı. O insanın sizinle buluşmamasını sağlayan bir durum. Suçlama ve sürekli bir şeyi tekrarlama, herkes için sevimsiz bir şey.

  • Kıskançlık yapmak

Kıskançlık, ilişkinin içerisinde kaybetme korkusundan kaynaklanıyor. O insan, sizin için o kadar özel oluyor ki; onun başkasıyla daha fazla keyifli vakit geçirmesi ya da başka birine hayranlıkla bakmasını içerleyebilirsiniz.

Bu, çok sağlıksız değil. Sağlıksız olan, harekete geçme ve onu engellemeye çalışma halidir. “Onunla konuşamazsın”, “Oraya gidemezsin”, “Onunla buluşamazsın”. O zaman, “Bir Angelina Jolie’yi beğeniyorum dedim, bana küstü” oluyor. O zaman da, içinde saklamaya başlıyor. Bu da, dürüst diyalogların bitmesine neden oluyor.

Şunu düşünmeliyiz; kafamızda fantezilerimiz var. Ve, bunların hiçbirini bilmiyoruz. Ne kadar karı-koca da olsak, sevgili de olsak, çocuğumuz da olsa, kafamızın içinden geçen birçok şeyi bilmiyoruz. O noktada, ona güvenip, size olan sevgiye güvenip ilişkiye devam etmek gerekiyor. Sürekli başının etini yeme hali, sevginin dilencisi olma hali ne size ne de karşı tarafa yakışır.

Bir insan, istiyorsa sizin yanınızda olmalı. Sizin zorunuzla olmamalı. Bunu bilmek gerekiyor. Tatminli bir öz ilişki yaşamak burada önemli. Bugünlük bizden bu kadar. Başka konularda görüşmek üzere. Hoşça kalın!