Ormanlarda dolanmak, yaprakların rüzgarla sallanmalarını dinlemek, ayaklarımızın yere basışının seslerini duymak… daldaki kuşa bakmak için durmak, ağaçların kabuklarına dokunmak, bir çiçeği koklamak ve doğada yetişen böğürtlenlerin tatlılığını tatmak.

Hepimizin bu tip deneyimleri vardır. Doğanın bir ağrı kesici olduğunu, ruhu yatıştıran bir huzur yeri olduğunu biliyoruz. Orada yaşadığımız sessizlik diğer yerlerdeki sessizliğe benzemiyor. Bu en saf formdaki bir sessizliktir. Zihni yatıştıran, bedeni sakinleştiren, ruhu kendinden daha büyük olan bir şeyle hizalayan bir sessizliktir.

Ayurvedik öğretiler doğanın bu gücünün ve onun sessizliğinin gücünün farkındalar. Kripalu Ayurveda Okulu dekanı Erin Casperson şöyle diyor:

“Ayurvedada tüm evrenin insanlar da dahil olmak üzere beş elementten oluştuğuna dair içsel bir anlayış vardır: boşluk, hava/rüzgar, ateş, su ve toprak. Doğayla iletişime geçtiğimizde, yavaşlığı, sakinliği ve sessizliği doğal şekilde deneyimleriz. Doğanın acelesi yoktur. Dünya adı verilen habitatımızda zaman geçirmek ve çevremizi gözlemlemek zihin, beden ve duyular için iyi bir ilaçtır.”

Kripalu fakülte üyesi Jess Frey ise şöyle diyor: “Doğa beni kelimelerin ve dilin ötesindeki daha derin bir yere çağırıyor. Dışarısı kelimelerin gerekli olmadığı samimi bir yer.”

Sessizlik Yeri

Kripalu Dış Eğitim ve Programlama Direktörü Micah Mortali ise şöyle diyor:

“Doğanın sessizliğine düştüğümüzde, kendimizi daha açık şekilde duyabilir ve bilebiliriz. Dünyadan bilgi ve rehberlik alırız. Kim olduğumuzu hissedebilir, bu gerçekle daha uyumlu bir şekilde tercihlerde bulunabiliriz. Doğa bize çok zaman alan şeyleri yapıp durmak yerine anda varolmak için zaman ve yer sağlar.”

Ofislere hapsolmak ve bizi görsel ve sesli uyaranlar olarak devamlı bombardıman altında bırakan teknolojiye bağımlı kalmak maalesef insanların giderek daha fazla iç mekan varlıkları haline gelmelerine sebep oldu. Hareketsiz yaşamlarımızda spor için vakit ayırmamızın gerekli olması gibi, pek çoğumuzun dışarı çıkıp sessizliği deneyimlemesi gerekli.

Micah ve Jess doğal dünyanın sessizliğinin faydalarını görmek için şu ipuçlarını sunuyor:

  • Dışarıda oturun ve çevrenizdeki dünyanın hareketlerini gözlemleyin. Olabildiğiniz kadar hareketsiz kalın. Bunu en az 15 dakika yapın ve sonrasında nasıl hissettiğinizi fark edin.
  • Ağaçlardaki rüzgarın sesine, deredeki suyun sesine, kıyıya vuran dalgaların sesine odaklanın. Ağaçlardaki kuşların dilini dinleyin. Gözlerinizi kapatın ve dikkatinizin bu seslere dönmesine izin verin.
  • Küçük bir ateşe bakın ve dans eden alevlerin ve korların dikkatinizi çekmesine izin verin. Dumanı koklayın ve hava tarafından taşınırken onu izleyin.
  • Çimlere yatıp yukarı bakın. Gökyüzündeki bulutlara bakın, ufukta batan güneşe bakın, karanlıkta parlayan yıldızlara bakın. Veya gözlerinizi kapatın ve anın hissine, altınıdaki dünyanın sağladığı desteğe odaklanın.

Doğayla Bir Olmak

Bazılarımız doğanın sessizliğine düşmeye direnebilirler ve bu sadece zamanımız olmadığından değil, aynı zamanda kendimizle yalnız kalmayı istemediğimizden yapıyor olabiliriz. Jess bu konuda şöyle diyor:

“İçimizde çok şey taşırız. Yaşadığımız her deneyim bedenimizde depolanır. Bu nedenle yavaşlamak, durmak ve sessiz olmaya vakit ayırdığımızda, genelde daha önceden farkında olmadığımız ve hayatın bizi uzaklaştırdığı şeyler dikkatimizi çeker.” Bu çok rahatsız edici olabilir.

Kendimize doğanın sessizliği içinde yüzme izni verdiğimizde, geçmişin pişmanlıklarını kurup duran, anın kaygılarını yaşayan, geleceğin korkularını hisseden ve hikayeler üreten zihinlerimiz, hızlıca durma noktasına gelme şansı yakalayabilir. Jess şöyle devam ediyor: “Doğal dünyaya daha fazla adım attığımda, yaşam merceğim genişliyor. Güzellik, merak, heyecan ve büyüklük beni yakalıyor. Mevsimler ve yaşam döngüsünü hatırlıyorum ve bu zihnin yarattığı endişeleri silip geçiyor. Çılgın dünyanın gürültüsü azalıyor ve içimdeki derinlik her şeyin normal olduğunu hatırlıyor.”

Doğanın bizi kendimizden ayıran bir şey olduğunu düşünme eğilimimiz olsa da, gerçekte, biz doğayızdır. Jess şöyle aktarıyor:

“Dünyaya aidiz, dünyadanız ve bu gezegendeki her canlı varlığa bağlıyız. Şehrin ortasında da olsak, ormanın ortasında da olsak böyle. Nerede yaşarsak yaşayalım, doğaya her zaman erişimimiz var: rüzgar, yağmur, güneş, toprak ve gökyüzü. Her birimiz için önemli olan soru, bunu hatırlamak ve bağlanmak için her birimizin mini anları düzenli olarak nasıl bulabileceği.”