New York’ta bir yoga konferansının ortasındayken ve bir yoga dersindeyken, fark ettim ki mindful uygulamasına dahil olmama rağmen çevremdeki daha geniş dünyaya dair bir bağlantı hissim eksikti. Uluslararası Uzay İstasyonunda olsam bile fark etmezdi çünkü dünyadan çok kopuk haldeydim. Bir şekilde yoga ve mindfulness toplulukları bile toplumun geri kalanı kadar doğa yoksunu halde olabiliyorlar.

Ortalama bir insanın hayatının %90’ını iç mekanlarda ve gününün 11 saatini ekran başırda geçirmesi bir sürpriz değil. Kolektif teknoloji bağımlılığı doğa eksikliği bozukluğu salgınında çok büyük bir faktör. Bu kavram Las Child in the Woods kitabının yazarı Richard Louv tarafından ortaya koyuldu. Yazar bunu şu şekilde açıklıyor: “Doğa eksikliği bozukluğu insanın doğaya yabancılaşmasının maliyetini tanımlıyor ve bunlar arasında şunlar var: duyuların daha az kullanımı, dikkat eksiklikleri ve fiziksel ile duygusal hastalıkların oranlarında artış.”

Ancak doğada mindful zaman geçirme bizi içinde yaşadığımız “insandan daha fazlası” olan dünyaya tekrar bağlayabilir. Aşağıda doğa eksikliği bozukluğunun beş belirtisi ve kültürümüzde bu kadar endemik hale gelmiş olan bu yoksunluğa karşı gelmeye yardımcı olacak uygulamalar var.

Belirti: Yöneltilmiş Dikkat Yorgunluğu

Yöneltilmiş dikkat, dikkatimizi isteyerek tek bir odağa çevirmemizdir ve bu sırada çevreden gelen dikkat dağıtıcı şeyleri filtreleriz. Çoğumuz yöneltilmiş dikkatli hayatlar yaşarız. İşimiz uzun süre oturup bir şeye odaklanmamızı gerektirir ve bu da bizi dikkati dağılmış ve huzursuzlanmış halde bırakır. Araştırmalar yöneltilmiş dikkat yorgunluğunun kendimizi düzenleme yeteneğimizi azalttığını ve bizi daha agresif, daha az toleranslı ve sosyal işaretlere daha az hassas hale getirdiğini gösteriyorlar.

Çözüm: Çekicilik Dikkati Formunda Doğa Meditasyonu Uygulayın

Araştırmacı Stephen ve Rachal Kaplan çekicilik dikkatini şöyle tanımlıyor: “odaklanmaya çalışmadığımız ancak yöneltilmiş dikkat yorgunluğuna çözüm olarak dikkatimizi çekilmesine izin verdiğimiz bir durumdur”. Dikkatinizin otomatik olarak çekildiği bir çevre bulursanız, yöneltilmiş dikkatin dinlenmesine izin verebilirsiniz. Stephen şöyle açıklıyor: “Bunun anlamı, çekiciliği yüksek bir çevredir.” İnsanlar hayatta kalmak için çekicilik dikkatinin gerekli olduğu bir ortamda evrimleştiler çünkü tehlikelerden kaçınmak, gıdalar bulabilmek için çevremizdeki bilgilerin çoklu kısımlarına odaklanmamız gerekiyordu.

Yöneltilmiş dikkati çekicilik dikkati ile dengelemek için günlük rutininize doğa meditasyonunu katabilirsiniz. Doğa meditasyonu gözler açık şekilde uygulanır. Ormanda bir ağacın dibinde otururken, dikkatinizi dünyada, ormanda ve gökyüzünde hareket eden şeylere verirken bilinçli nefesi aktifleştirin. Bu uygulama tek noktalı meditasyon odağı yerine açık farkındalık uygulamasıdır.

Doğanın varlığından bu şekilde fayda elde etmek için dışarıda olmanıza da gerek yok. Bir çalışmada Rachel, doğa görüntüsüne sahip olan ofis çalışanlarının işlerini daha çok sevdikleri, sağlıklarının daha iyi olduğu ve hayattan daha fazla tatmin oldukları görülmüş.

Belirti: Yer Körlüğü

İlk olarak Richard Louv tarafından tanımlanan yer körlüğü, insanların üzerinde yaşadıkları toprakla olan ilişkilerini kaybetmelerini tanımlıyor. Günümüzde dijital dünya evimizin ve iş yerimizin dışında bulunan ekolojiden daha gerçek hale gelmeye başladı. Yer körlüğü çocuklukta başlar ve çocuklar gözlenmeden dışarıda daha az oyun oynuyorlar. ABD’de yayınlanan resmi bir raporda, 8-12 yaş arası çocukların bilgisayar ve televizyon başında haftalık olarak dışarıda oynadıkları vakitten daha fazlasını geçirdikleri görülüyor.

Çözüm: Tüm Sene Bir Oturma Noktasını Ziyaret Edin

Bahçenizde veya yakınlarda bir parkta her mevsimde tekrar tekrar dönebileceğiniz bir oturma noktası seçerek, toprağı ve flora ile faunanın zaman içerisindeki davranışını gözlemleyebilirsiniz. Günde beş veya on dakikayı bile bu noktada geçirmeniz, evinizin çevresindeki arazi ile bir bağ geliştirmenizi kolaylaştırır. Oturma noktanızda daha formal bir doğa meditasyonu da uygulayabilirsiniz veya çevrenizdeki aktiviteyi gözlemleyebilir, gün gün, hafta hafta oluşan değişimleri fark edebilirsiniz.

Belirti: Duyu Anestezisi

İç mekanlarda, ekran temelli yaşam tarzımızın bir diğer sonucu ise Louv’un duyu anestezisi olarak adlandırdığı durumdur. Bu durum, beş duyumuz ile doğadan aldığımız geri dönümlere olan bağımızın kopmasıdır. Bu bağlantı kopmasının hem bireysel hem de sosyal sonuçları olur. Doğayla viseral, taktil ilişkimizi kaybettiğimizde, yakın veya geniş çevremizdeki değişimleri fark etme ihtimalimiz düşer ve bu nedenle olan bitenlere ustaca tepki verme yeteneğimiz azalır.

Çözüm: Toprak Üzerinde Çıplak Ayakla Yürümek

Farkındalıkla ve ayakkabısız şekilde yürümek derin bir deneyim olabilir. Son zamanlarda beni ziyaret eden bir misafir, 24 senedir ilk defa çimler üzerinde çıplak ayakla yürüdüğünü paylaştı. Bunu oturumumuz sırasında yaptığında, neredeyse dört beş defa düştü çünkü bu yıllar boyunca ayakkabılar ile yürümek iç algılarını değiştirmişti. Ayakkabıların desteği olmadan yer üzerindeki dengesini nasıl koruyacağını artık hatırlamıyordu.

Duyusal anesteziye karşı gelmek için su sesiyle bir meditasyon yapmak da iyi bir çözümdür. Gözlerinizi kapatın veya yumuşak bir bakışla durun, nefesinizle bağlanın ve dikkatinizin seste olmasına izin verin. Veya dokunma duyusunu devreye sokarak mindful bir yürüyüş yapabilirsiniz. Parmaklarınızı ağaç kabukları, yosunlar, yerdeki taşlar üzerinde gezdirin. Buna ellerle yürümek diyorum.

Belirti: Tür Yalnızlığı

Bu gezegende diğer varlıklar ile ilişki kurarak evrimleştik ama günümüzde diğer türler ile ev hayvanlarımızın ötesinde çok sınırlı bir bağlantımız var. Eğer doğal dünyayı paylaştığımız vahşi hayvanlar ile bir bağımız olmazsa, yok olduklarının farkına da varamayız. Yer körlüğü yerden başlar, onun üstünde yaşayan varlıklara kadar uzanır.

Çözüm: Çevrenizdeki Hayatı Gözlemleyin

Şehirde de yaşasanız, kırsalda da yaşasanız, kuşları ve sincapları izleyebilir, kurbağa ve kertenkelelere bakabilirsiniz. Sabah erken saatlerde ve akşamları kuşları dinleyin. Kar ve çamurda hayvanların izleri için gözlerinizi açık tutun, geçerken bizler için yerde bıraktıkları hikayeleri gözlemleyin.

Doğada meditasyon yaptığımızda, her zaman sessizlik içinde öten bir kurbağa olurdu. Bunun insanlar için ne kadar anlamlı olduğunu anlatamam. İnsan olmayan bir akrabayla yaşanan bir anın deneyimidir.

Belirti: Vermeden Almak

Doğa hakkında genelde onun bize verebileceği şeylerden konuşuruz. Sağlığa faydaları, eğlence, yemeklerimiz için sebzeler veya ateş için yakıt. Bir kaç yüz yıl önce, organize dinler doğanın kontrol altına alınması gereken bir şey olduğu fikrini ortaya çıkardılar.

Buna ek olarak, genelde doğanın inert, yani yaşayan şeylerden değil nesnelerin toplamından oluştuğunu düşünürüz. Hayvanları canlı olarak görmeyiz. Buna karşın yerli amerikan kültürlerinde sadece hayvanlar değil, taşlar, ağaçlar ve toprak da canlı olarak görülürdü.

Çözüm: Şükran ve Bakım

İnsanın ötesindeki dünya ile olan ilişkimizi tekrar düşünebilir ve aldıklarımız için bilinçli şekilde şükredebilir, çevremizde yaşayan şeylerin hayatının farkında olabiliriz.

En temel şekilde, doğayla ilişkimiz karşılıklıdır. Nefes alır, ağaçların oksijenini çekeriz, nefes verir ve ağaçlara ihtiyaçları olan karbondioksiti veririz. Arada bir bu etkileşimi bilinçli farkındalığa çekme uygulamasını yapabiliriz ve böylece bu alışverişte aldıklarımız için şükrederiz.

Robin Wall şöyle diyor: “Dünyanın sizi değiştirmesini sevmeniz, onu korumanız, savunmanız ve kutlamanızı sağlar. Ancak bunun karşılığında dünyanın sizi sevdiğini hissetmeniz, tek yönlü ilişkiyi kutsal bir bağ haline dönüştürür.”