Hayatta, zihnimiz çok dolu hale geldiğinde kendimizi, yaşam amacımız ve Tin ile Gerçek Benliğimiz’e dair farkındalığımızı kaybederiz. Düşüncelerimiz çok sesli olduklarında ve zihinlerimiz net, sessiz ve odaklanmış olmadığında kendimizi kaybederiz. Bu durum, düşüncelerimiz ve duygularımız düzenli olarak işlenmediklerinde meydana gelir ve bizi basit bir açıklık ve alıcılık haline döndürür. Ancak daha da önemlisi, doğal halimize geri dönmek için bu bilgileri işlememiz gerekir. Çünkü bilgiyi aldığımız ve bunu bilinçli olarak kendi içimizde çözmediğimiz, işlemediğimiz ve özellikle de birleştirmediğimiz her zaman, bu bilgi sadece zihnimiz ile farkındalığımızı karıştırır ve en sonunda onu çarpıtır. Bu, her gün bir nehre taş atmaya benzer. Taşların ne kadar büyük ya da küçük olduğu önemli değildir; çünkü  unu her gün aksatmadan yapmanız en sonunda nehre zarar verir. Kendimiz için de aynı durum söz konusudur. Ancak kendimiz söz konusu olduğumuzda, ruhumuzun ve gerçekte kim olduğumuzun doğal ifadesini engellemiş oluruz.

Sessiz bir zihin, Tin’in farkındalığımıza girebileceği net bir mercektir. Ya da bunun insanların Tin dediği, ancak daha yüksek bir enerji ve genişlemiş bilinç hali olduğunu söyleyebiliriz. Bununla birlikte “Tin” kelimesini kullanmak, bu kelimenin çoğu zaman hatalı, batıl inançları ve çağrışımları ya da onlara benzer şeylerin çağrışımlarına neden olması yüzünden bu gücün ne olduğunu anlamamız konusunda yanıltıcı olabilir.

Zihnimiz sessiz, sakin, huzurlu ve odaklanmış olduğunda her halükarda sadece yüksek bilinç seviyelerine değil, aynı zamanda ilham, yaratıcılık, iç görü ve doğrudan bilgiye karşı da açık ve alıcı konumda oluruz. Dahası zihinlerimiz net, sessiz ve açık olduğunda düşünme, öğrenme ve anlama becerimiz önemli ölçüde artar.

Meditasyon: İçsel bilgiyi işlemek

Dikkatimizi içe yönlendirdiğimiz zaman net, sessiz ve odaklanmış bir zihin elde ederiz. Bunun, tamamen doğru olan Tin’e yönlendirildiğini söyleyebilirim. Sadece dikkatimizi içeriye yönlendirdiğimizde tekilliğe doğru ilerleriz. Bu, dikkatimizi içsel olarak disipline ederken yavaş yavaş ilerleyebileceğimiz ve zihnimizin de sessizliğe ilerleyebileceği saf bir farkındalık deneyimidir.

Tekillik, sadece bir terim değildir; aynı zamanda fizikteki anlayışından bilinç ve enerjik anatominin doğası, spiritüel disiplin ve uygulamadaki etkileri ve Tin anlayışımız bağlamında ileride ayrıntılı olarak ele alacağımız bir kavramdır. Ancak bundan şimdilik anlamamız gereken tek şey, dikkatimizi içe doğru çevirirken tam şu anda içimizde depolanan, çözülmemiş tüm bilgileri işlemeye başladığımızdır; bu da sessizliğe, dengeye ve kendimizi ve Tin’i doğrudan anlamaya ve deneyimlemeye yol açar.

Dikkatimizi, içimize çevirdiğimiz her seferinde düşünceler, duygular, arzular gibi içsel bilgileri işleriz. Burada “işlemek” ile kastettiğim şey, ilk önce bu içsel bilginin farkına varmamızdır. Bu farkındalık, bizi engelleyen düşünce ve duyguları kabul etmemize ve serbest bırakmamıza, aynı zamanda arzularımızı ve olduğumuz kişiyi daha derin bir düzeyde anlayabilmemize ve bunlara uygun olarak hareket etmemize yol açar. Bu tutarlı eylem biçimi ile onları ifade ederiz ve böylece bize, kendimiz hakkında söyledikleri şeyleri ve nasıl olmak ve nasıl hareket etmek istediğimizin farkına vararak onları kendi yollarına gitmeleri için bırakırız. Bu, kim olduğumuzu tam olarak gerçekleştirmenin ve ifade etme yolunun bir parçasıdır.

Bu içsel bilgi, daima içimizdedir. Ancak kim ve ne olduğumuzun tamamen farkında olmak bir yana dursun, sadece o anda içimizde olanın sadece küçük bir parçasının farkındayızdır. Çünkü her zaman keşfedilecek ve öğrenilecek daha çok şey vardır. Hatta çoğu zaman farkındalığımızın yüzeyinde olan bu bilgi yalnızca yakın zamanda içselleştirilmiş olan bilgidir. Az önce izlediğimiz film, okuduğumuz kitap, yaptığımız tartışma ya da başımıza gelen şey hakkındaki düşüncelerdir.

Yine de bu bilgileri çözümlemeye ve işlemeye çalışmazsak, özellikle birbirini izleyen günlerin bilgileri üstüne yığıldığı zaman günler, haftalar veya yıllarca bizimle kalabilir. Sonuç olarak ise gerçek doğamızın ve tabi ki yaşam amacımızın ve potansiyelimizin ifadesinde yavaş yavaş tıkanmalara ve engellere neden olur. Bu tıkanıklıklar ve engeller, çarpık ve dengesiz duygusal durumlar, dünya görüşleri, düşünce ve davranış kalıpları, ruh halleri, arzular, alışkanlıklar ve yaşam tarzları, hedefler ve kim olduğumuza dair çarpık bir anlayış biçimini alır; bu belki de diğer tüm çarpıtmaların ve dengesizliğin kaynağıdır. Bu nedenle, bu içsel bilgiyi sürekli olarak bir işlemekte başarısız olursak aynı zamanda sonuçta bilgi birikimi meydana gelir; düşünceler, anılar, duygular ve deneyimler birikir ki bu da parça parça, gerçek benliğimizi gölgede bırakan ve bastıran bir öz imgenin oluşmasıyla sonuçlanır. Ve içsel spiritüel doğamızın farkındalığı da bastırılır.

Hayat, bilgiyi alma eylemidir. Bunu her gün ve her şekilde yapıyoruz, çünkü farkındalığa sahibiz. Her gün, tüm gün boyunca görüyor, duyuyor, tadıyor, dokunuyor, kokluyor, deneyimliyor, düşünüyor, hissediyor, tasarlıyor, hayal ediyor ve arzuluyoruz. Bu, bizim algısal gerçekliğimizdir. Ancak bu enerji-bilgisini nasıl kullanacağımızı, onu nasıl işleyeceğimizi ve her şeyden önce dikkatimizi ve enerjimizi bilinçli olarak nasıl yönlendireceğimizi öğrenmezsek ve bu şekilde aldığımız bilgiyi daha dikkatli ve tutarlı bir şekilde seçmezsek, kendimiz için sadece soruna neden oluruz.

Size vermek istediğim fikir, hangi bilgileri aldığımızı ve buna göre nasıl hareket ettiğimizi değiştirmektir. Aldığımız veya ifade ettiğimiz bilgilerin tümü bizim en üstün yararımıza yönelik değildir. Gerçekte olduğumuz kişiyle ya da daha yüksek spiritüel farkındalık ve anlayış halleriyle uyumlu değildir. Dikkatimizi ve enerjimizi sürekli olarak yönelttiğimiz şey, içselleştirdiğimiz şeydir ve tecrübemizi bilgilendiren ve onu nihayetinde belirleyen şeydir. Dikkatimizi aylarca her gün bir konuya yönelttiğimizde o konuda daha iyi hale geliriz. Bilgi ve anlayış geliştiririz. Aynı şekilde bir müzisyen, enstrümanı ile her gün pratik yaptığında, daha derin ve daha geniş çapta yeni şeyler öğrenmeye devam ettiğinde o enstrümanda daha iyi hale gelir. Bu şekilde yaratıcılık seviyelerini ve kendilerini müzik yoluyla ifade etme yeteneklerini bilgilendiren ve yükselten beceri ile bilgiyi geliştirirler. Bu nedenle dikkatimizi kendimize ve spiritüel farkındalığa odakladığımızda spiritüel farkındalık geliştirir, Tin’i yaşar ve kendimizi tanımaya başlarız. Tin’i tanımanın tek yolu budur.

Bu yüzden meditasyon çok önemlidir. Meditasyon yoluyla dikkatimizi, içe doğru yönlendiririz ve iki şey yaparız. Ondan bir şeyler öğrenebilmek için içsel bilgiyi, (yukarıda tanımladığım gibi) onu kabul ederek, anlayarak, harekete geçerek işleriz ya da bunun tersine onu serbest ve devam ederiz. Aynı zamanda, zihinsel-duygusal işleme eyleminin geride bıraktığı, doğal, gerçek benliğimizin bir kısmının içinden geçtiği alanı da açarız. Ve bu bilginin salıverilmesi, sürekli olan iç diyaloğumuzun bir kısmının iç baskısını ve karmaşasını azaltır ve böylece farkındalığımızın derinliği ve genişliği ile enerji seviyemizin artışı sonuçlanırken Tin aracılığıyla algılanabilir ve deneyimlenebilir. Bilgiyi işledikçe, bu kendini tekrar eden diyalogdan bazı satırları kaldırırız; bunun yerine kim olduğumuza dair daha derin bir gerçekliğin, kaldırdığımız satırların boşluğundan gelen gerçek deneyimini alırız.

Bardağınızı boşaltmak

“Bardağınızı boşaltın, belki böylece tekrar dolar;

bütünlük kazanmak için eksik hale gelin.”

Bruce Lee

Meditasyon yapmak için her oturduğumuzda, dikkatimizi içe doğru yönlendiririz ve bilgiyi, tekilliğe doğru yığılmakta olan bir yolda işleriz; bu yol, Tin olduğumuz, Evrensel Bilincin Gücü ile bir olduğumuz yerdir.

Zihnin alanında, bilinçte birikmiş olan içimizdeki bilgi ne kadar fazlaysa saf bir farkındalık durumuna, iç sessizliğin deneyimine ulaşmak da o kadar uzun sürecektir. Ancak gerçekte, içimizdeki bilgiye sahip olduğumuzun niceliksel olarak “ne kadar” engellendiği önemli değildir; çünkü yol boyunca yaşadığımız deneyimler, her zaman kendi kişisel deneyimlerimizle ilgilidir. Bu, yol boyunca bir derecede sessizliği, farkındalığımızda yavaş yavaş gerçekleşen değişimleri ve nasıl düşündüğümüz, hissettiğimiz ve enerji seviyemizde meydana gelen değişiklikleri deneyimleyeceğimiz anlamına gelir. Bu nedenle spiritüel gelişimin her aşaması, nasıl olduğumuza ve hissettiğimize bağlı olarak pozitif bir değişim olarak deneyimlenir. Yani sürekli yapılan pratikler ile sıradan durumumuzun seviyesini yükseltiriz. Bu, bir anlamda uzun süreler boyunca ortalama duygusal durumumuz olan ruh halimizde gerçekleşen olumlu bir değişim olarak tanımlanabilir. Ne kadar uzun süre pratik yaparsak sürekli olarak daha iyi, daha sevecen, daha odaklanmış, daha yaratıcı, daha mutlu hissetmeye başlarız. Bu durum, yol boyunca temel bir pratik olan meditasyon yoluyla Tin ve Gerçek Benliğimiz ile tutarlı bir şekilde yeniden hizalanmanın bir sonucu olarak ortaya çıkar. Ancak bu, en azından çoğu insan için kendi başına bir son değildir. Çünkü bu sürecin büyük bir kısmı, kim olduğumuzla ilgili yeni boyutlar keşfederken, eylemlerimizde, alışkanlıklarımızda ve yaşamımızda kendimizi farklı bir şekilde ifade etmeyi öğrenmektir.

Meditasyon ile uzun süre ilgilenirsek en nihayetinde şimdiye kadar deneyimlediğimiz en büyük derinliğe veya genişletilmiş farkındalık durumuna döneriz. Ve sonunda bu sınırı aşarız. Bunun nedeni, meditasyon ile içimizde biriken tüm bilgileri, zaten başardığımız farkındalığın derinlerine kadar işlemiş olacağımızdan kaynaklanmaktadır. Ve bu yeni bilinç düzeyini yaşamlarımızda ve eylemlerimizde doğal olarak sürdürebildiğimiz zaman ve sonunda daha derine gitmemize izin verdiğinde mevcut sınırı aşarız; bunun anlamı ise daha derine inmek ve bu sayede saf farkındalığa giden yolda içsel bilginin yeni derinlikleri ile seviyelerini işlemektir. Ve aynı zamanda yeni spiritüel farkındalık ve bilgi düzeylerini geliştirir ve bu seviyelere ‘erişim kazanırken’ bilincin-ruh, gerçeklik, kim olduğumuz, yaşam amacımız gibi şeyler hakkında bilgi ve deneyim elde ederiz. Bu aynı zamanda branşlarımızda, sanatlarımızda veya disiplinlerimizde daha derin anlayış ve yaratıcılık düzeyleri meydana getirir.

Yine de meditasyon yapmak için oturduğumuz her zaman bu gerçekleşmez. Aşamalar halinde gerçekleşir. Ulaştığımız her aşamanın (enerji seviyesi, bilinç seviyesi ve kim olduğumuza dair anlayış derecesi), bu enerji-bilinç doğal olarak etkili bir şekilde ifade edip sürdürebilene kadar devam ettiğini görüyorum. Diğer bir deyişle, o yeni bilinç düzeyini ve enerjiyi yaşamlarımızda dengeli bir şekilde ifade ederek nasıl birleştireceğimizi öğrenene kadar devam eder. Bunun, sadece ifademiz olduğumuz kişiyle mükemmel bir uyum içinde olduğunda, yani şu anki farkındalık ve anlayış seviyemizde elde edilebilecek bir denge olduğunu ekleyebilirim. Ve bunu tamamlayana kadar bir sonraki aşamaya geçemeyiz. Her durumda, bu yeni bilgiyi ve bilinç düzeyini kendi büyümemin ve gelişimimin her aşamasında nasıl ifade edeceğimi bulmak için yıllarımı harcadım. Ancak yine de gerçekleşen şeyin bu olduğunu daha yeni fark ettim. Bu yolda sabırlı olmayı öğrenmek, en büyük değerlerimizden biridir.

Pratik yaptığımız her gün yeni spiritüel farkındalık seviyelerine ulaşmamamızın bir başka nedeni de içimizdeki bilginin niceliğinin ve nitelğinin günden güne değişmesidir. Meditasyon deneyiminin de pratik yaptığımız her gün değişmesinin nedeni tam olarak budur. Hiçbir pratik, önceki günde yapılanla aynı değildir, çünkü her gün biraz daha farklı oluruz.

Bununla kastettiğim şey, ideal bir şekilde her gün yeni bir şeyler öğreniyor olmamızdır. Belki aynı projeler üzerinde çalışıyoruz, ama projelerin farklı yönleri üzerinde çalışıyoruz; çünkü ilerliyor ve öğreniyoruz ve deneyimlerimiz her gün farklı olduğu için aldığımız bilgiler de her gün farklı oluyor. Ayrıca, her gün bir şekilde spiritüel bir pratiğe ya da kendini geliştirme rejimine odaklandığımızda her gün büyürüz. Bu nedenle ideal olarak her gün farklıyızdır. Bu ise meditasyonun her gün yaptığımız bir eylem olması gerektiği anlamına gelir; böylece ertesi gün ve ondan sonra her gün büyümeye devam edebiliriz, çünkü işlenmemiş iç bilgiler nedeniyle aynı döngülere takılıp kalmayız.

Merkeze dönüş

Keşfettiğim şey, en büyük zorluğun kendimizi sürekli bir şekilde merkeze geri getirme sanatında yatması oldu. Meditasyonda ‘Hatırlamayı hatırla’ diye bir söz vardır. Bu söz, kendimizi merkeze, nefesimize, gözlemleyen zihnimize ve duygularımıza geri getirmeyi her zaman hatırlamamız gerektiği anlamına gelir. Kendimizi bu şeylere bağlamak ve onlara izin vermek, onlara ve bağlantılı oldukları olaylara bilinçsizce katılarak bizi tekrar kendimizden ve ruhumuzdan uzaklaştırır.

En nihayetinde bu pratik, meditasyonda her zaman meydana gelebilen bir düşünce treniyle ya da hız treniyle sürüklendiğimiz her seferinde bizi saf farkındalığa, Tin’e geri getirir. Bu, sürecin bir parçasıdır. Bu yüzden kendimizi merkeze geri getirme becerisi çok önemlidir, çünkü birazdan konuşacağımız gibi bunun, hayatımızda da derin yansımaları bulunmaktadır.

Daha fazla var olma ve dikkat neticesinde içimizde olup bitenlerin bağımsız bir gözlemcisi olarak kalabildiğimiz için ne kadar sık ​​pratik yaparsak, merkezden uzaklaşmamız o kadar az gerçekleşir. Ancak yine de bu, yaşama ve öğrenme sürecinin bir parçası olduğu için hala gerçekleşmektedir. Çünkü düşünceleri, fikirleri, bilgileri, deneyimleri ve duyguları işlemenin bir parçasıdır.

Bununla birlikte merkezden uzaklaşma, yaşamda da aynı şekilde gerçekleşir. Düşünce ve duyguların, arzuların ve özlemlerin, alışkanlıkların ve eylemlerin amacından sapar veya etrafımızdaki her şeyin hızına kapılırız. Bazen bu, özellikle de olduğumuz kişiyle ve gelişmeyi seçtiğimiz yönle ve bu süreçle mükemmel bir uyum içindeyse memnun edici ve eğlendirici olabilmektedir.

Ancak bu merkezden uzaklaşma olayı yaşamda da aynı şekilde gerçekleşir. Düşünce ve duyguların, arzuların ve özlemlerin, alışkanlıkların ve eylemin bizi merkezden saptırmasına izin verir veya sadece etrafımızdaki her şeyin hızına kapılırız. Bazen, özellikle de kim olduğumuzla ve büyümeyi seçtiğimiz yönle ve bu süreçle mükemmel bir uyum içindeyse bu durum sevindirici ve eğlencelidir.

Peki ya kendimizden çok uzağa sürüklendiğimizde ve olduğumuz kişiyle bağlantımızı kaybettiğimizde ne olur? Kendimizi, nasıl gittiğimizi hatırlamadığımız, eve dönüş yolunun olmadığı bir yerde bulduğumuzda ne yapacağız? Hatta gerçek spiritüel farkındalığın ne olduğunu hatırlayamadığımızda ne yapacağız? Bunun tersi inanç, iman veya dogma mı? İnanıyorum ki bu, bugün dünyada çoğu insan için son derece önemli olan sorundur; kaç kişi doğrudan derin spiritüel durumları deneyimlediğini tam bir kesinlikle söyleyebilir?

Cevap basittir ve her zaman geçerlidir: Dikkatimizi dağıtmadan oturmak, dikkatimizi içe çevirmek ve meditasyon yapmak. Her gün belli bir süre, zihinsel-duygusal durumumuzda ve farkındalığımızın niteliğinde bir değişiklik fark edene kadar her gün bunları yapmalıyız.

Bu nedenlerden dolayı meditasyon biriken bir pratiktir. Meditasyon yapmayı bıraktığımız takdirde, ulaştığımız farkındalığın derinliğini ve seviyesini en azından bir noktaya kadar yavaş yavaş kaybederiz. Bu yalnızca içimizdeki bilgiyi günlük olarak düzenli olarak işlemediğimiz, merkeze, dengeye, spiritüel farkındalığa ve en nihayetinde daha yüksek bilinç derecelerine geri dönmediğimiz için gerçekleşir.

Dikkatimizi belli bir süre boyunca içe doğru yönlendirdiğimiz her seferinde Tin ile olan bağımızı ve gerçek doğamıza dair duyduğumuz farkındalığımızı güçlendiririz. Ve bunu yaparken, giderek daha fazla farkındalık içinde yaşayabilmek için dikkatimizi yavaş yavaş Tek Bilince odaklarız. Ancak aynı zamanda daha yaratıcı bir şekilde ve mutlak suretle, daha fazla özgürlük ve daha fazla güçle hareket eder ve yaşarız, çünkü zamanla kendimizden nasıl uzaklaşmayacağımızı öğreniriz. Ve böylece, kendimizden defalarca uzaklaşmak ve etrafımızda olup bitenler tarafından kullanılmak yerine, çevremizdeki her şeyden ne zaman ve nasıl sessizce uzaklaşacağımızı ve kendimizi, kendi yöntemlerimizle dürüst ve gerçek bir şekilde nasıl ifade edeceğimizi seçebiliriz.

Ve bunu sürekli yapabildiğimiz zaman, işte ancak o zaman gerçek özgürlük ve kurtuluş yolunda oluruz. Çünkü çevremizdeki şeyler, yani dünya tarafından (insanlar, olaylar, görüşler ve sınırlamalar) çarpıtılmayız. Çünkü çok sayıda insan, bildikleri kalıplara ve alışkanlıklara kapılır; bunlar, onları yalnızca daha çıkmaz yola götüren, daha önce gittikleri bir yola sürükler. Bu yol, onları daha önce düşük duygusal durumlara, dengesizliğe ve sınırlı (veya var olmayan) spiritüel farkındalığa götüren, büyümelerini ve gelişmelerini engelleyen bir yoldur.

Bizi sayısız olasılık arasında en yüksek potansiyelimizin gerçekleştirilmesine götüren yolu fark etmek için öz farkındalık ve kendini tanımayı geliştirmek başlarda zaman alır. Ancak bu yolu tıkayan eylemlerden kaçınabilmek, daha da fazla öz farkındalık gerektirir. Genellikle bu tuzağa yeteri kadar düştüğümüz (ancak aynı zamanda çıkabildiğimiz için ki bu da önemlidir) için tekrar tuzağa düşmemize gerek yoktur.

Meditasyon, içsel bilgiyi sürekli işlemek ve gerçek benliğimizi ve spiritüel farkındalığımızı keşfetmek için sessiz ve yeni şeylere açık bir zihin geliştirme ve bununla birlikte kendimizden her uzaklaştığımızda merkeze geri dönme konusunda süreci son derece kolaylaştırır. Süreç kolay değildir, ama daha kolaydır; çünkü kaybolduğumuz her seferinde bizi tekrar yola sokacak doğru araçlara sahibiz. Bu nedenle bunu kaçınılmaz olarak gerçekleştireceğiz.

Özellikle meditasyon, bizi her zaman eve götürür: Bizi, daha yüksek bilince ve bilinç olarak sınırsız doğamızın bilgisine geri götürür. İhtiyaç duyduğumuz her an onu kullanmayı unutmamayı hatırlamalıyız. Ve bu spiritüel evrimin, büyümenin ve gelişmenin yolunda olabildiğince istikrarlı bir şekilde kalabilmemiz, ideal olarak hiçbir bilinçli düşünce olmadan gerçekleşir. Daima ileriye doğru hareket eder. Daima gelişir.