Son on yılda, tıp ve toplum sağlığı alanında çalışan araştırmacılar artan bir sıklıkla ve aciliyetle teknolojideki ilerlemeye karşın artan obezite, diyabet ve diğer kronik hastalıkları tartışıyorlar. Beslenme, egzersiz ve stres gibi faktörlerin bu rahatsızlıklar üzerindeki etkilerini tanımlamak için genelde yaşam tarzı hastalıkları tabirini kullanıyoruz.

Peki ya teknolojinin kendisi kronik hastalıklar için bir risk faktörüyse? Bilgisayarlar, akıllı telefonlar ve internete olan bağımlılığımız bu cihazların bizi hareketsiz bırakmalarından ayrı olarak sağlığımıza zarar veriyorlarsa?

Son zamanlarda sağlıklı yaşlanmada yaşam tarzının rolüne dair bir panelde konuşma fırsatım oldu. Panele katılanlardan birisi olan Dr. Eugenia Ellis, Drexel Üniversitesi’nde mimar ve araştırmacı olarak görev yapıyor ve yapay ışıkların uyku, endokrin düzen ve kronik hastalıklar üzerindeki etkilerini araştırıyor. Retinamızda bulunan ipRGC adı verilen ışığa karşı hassas hücrelerin görece yakın zamanda keşfedilmelerinden bahsetti ve bunlar görsel algıdan büyük oranda ayrı duruyorlar. Bu hücreler retinanın sadece yüzde birini oluşturuyorlar ve doğrudan sirkadiyen ritmin düzenlenmesinde önemli bir rol oynayan hipotalamus ile iletişim kuruyorlar.

Vardiyalı çalışanların ve gün içerisinde uyuyup gece çalışanların diyabet, kalp damar hastalıkları, bilişsel gerilik ve hatta belli kanser türlerine karşı risk altında oldukları uzun süredir biliniyor. Peki neden? Uyku uyanıklık döngülerindeki bozulmanın sağlık üzerindeki etkileri nasıl açıklanmalı?

Dr. Ellis gün içerisinde ışık düzenlerindeki doğal değişimlerin sirkadiyen saatimizin ayarlanmasına nasıl etki ettiğinden bahsetti. Sabahları ve akşamları uykudan uyanırken ve uykuya dalarken, doğal ışık ışık spektrumunun kırmızı ucuna doğru kayar. Gün ortasında ışığın en parlak olduğu dönemde mavi ağırlıklıdır. Bu ışık değişimleri uykuyu düzenleyen, insülin salgısını ayarlayan, metabolizma ve diğer fonksiyonları etkileyen melatonin ve kortizol gibi belli hormonların düzeylerini doğrudan etkilerler.

Bu noktada teknoloji devreye giriyor: LED ampullerden, bilgisayar ekranlarından, akıllı telefondan, televizyondan gelen yapay ışıklar büyük oranda maviler. Bu nedenle akşamları iş için de olsa, televizyon da izlesek, internette de dolaşsak, yapay ışıklar ile sarılı olduğumuzda, iç saatimize gün ortası olduğunu söyleriz. Geceleri bu kadar çok insanın uykuya dalma zorluğu çekmesi şaşırtıcı değil. Doğal ışık döngüsünde yaşanan bu bozulma sadece giderek yaygınlaşan bir rahatsızlık olan uykusuzluğa değil, aynı zamanda hormonal ve metabolik problemlere yol açabilir ve bunun sonucunda obezite, diyabet ve kalp damar hastalıklarında artış ortaya çıkar.

Biyolojik saatimizdeki bozulmayı önlemek için ne yapmak gerekir? Gün ortasında doğal parlak ışığa maruz kaldığımızdan emin olmalıyız ve akşam ile geç saatlerde mavi ışıktan uzak durmalıyız. Basit değişimler büyük farklar yaratabilirler. Örneğin yatak odasında kısık veya kırmızı tonlu ışıklar kullanabilir, akşam 8’den sonra bilgisayar ve televizyonu kapatabilir, telefonla geç saatlere kadar mesajlaşmaktan kaçınabiliriz. 

Ayurveda, yani Hindistan’ın geleneksel yaşam bilimi, uzun süredir sağlığı korumak ve desteklemek için doğal ritimlere bağlı kalmanın öneminden bahsediyor. Sirkadiyen ritmin düzenlenmesinde ve bu nedenle metabolik sağlık üzerinde etkileri olan doğal ışığın rolü, batı biliminin antik bilgeliği doğruladığının örneklerinden bir diğeri.