Zamanımızın ruhu nedir?

Eğer ruh kelimesiyle bağ kurmanız zorsa, karakter kelimesini de kullanabilirsiniz ve bu bağlamda karakter, ruhun görünür dünyadaki ifadesidir. Yeni bunun anlamı nedir ve anlamak neden önemlidir?

Hayatınız ve sevmediğiniz insan türlerinden bir bahsedelim. Karakterleri nasıldır? Bunlar muhtemelen korku dolu, negatif ve stresli insanlardır ve çevrelerinde bulunmak duygusal olarak kötü hissettiriyordur. Onlarla birlikte olmak bir karadeliğe çekilmek gibi hissettiriyordur. Yani sizi tam bir karanlığa çekiyorlardır. Şu anda bu daha geniş bir kapsamda ortaya çıkıyor ve tüm dünya bu delik haline gelmiş durumda.

Bizim zamanımızın ruhu korku ve bu da size stresli, korku dolu ve negatif hissettiriyor olabilir. Aynı hayatınızda kaçınmaya çalıştığınız insanlar gibi. Ve muhtemelen biz konuşurken bile dünyanın dramasına çekiliyormuşsunuz gibidir. İyi haber ise size rahatsızlık veren insanlarla başa çıktığınız gibi dünyayla da onu gözardı ederek başa çıkabilirsiniz.

Onun varlığının farkında olursunuz ancak duygusal olarak ondan koparsınız. Eğer haberleri izlemeyi bırakırsanız, bir problem bile görmezsiniz. Her yerde COVID kısıtlamaları ve maskeler görmenin haricinde sokaklarda ölü insanlar görmezsiniz. İnsanların yürüdüğünü, arabaların geçtiğini görürsünüz. Kimse kırmızı ışıklardan geçmek için acele etmiyor. Kimse banka soymuyor veya sokakta cinsel tacizler olup durmuyor. İnsanlar yıldırım çarpmış gibi COVID nedeniyle pencerelerinden atlamıyor.

Hayat televizyon haricinde normal. Onu kapattığınızda kıyamet de bitiyor. Bunlar iki farklı dünya, iki farklı gerçekliktir. İki farklı gerçeklik arasındaki seçimi restoranda yemek seçer gibi yapabiliyorsunuz. Farkında olduğunuzda bu kadar kolay.

Farkındalık bakış açısını değiştirir. Bu yüzden kontrol sahibi olan ama aslında olmaması gereken güçler beyin yıkama ile bu kadar uğraşıyorlar. Farkındalığınızı kontrol etmek istiyorlar. Tony Robbins odak gittiğinde dikkatin aktığından bahseder ve bu konuda tamamen haklı. Odağınızı yakalamaya çalışan ana akım medya sizi ele geçirmiş demektir. Bu bir zihin kontrolüdür. Korkulu, dolu gözlerle baktığınız televizyonunuz tarafından hipnoz edilmişsinizdir. Hepsi bu.

Kriz kafanızda oluyor. Ayrıca arkadaşlarınızın, meslektaşlarınızın kafasında da oluyor ve bu da küresel bir kriz algısı doğuruyor. Bu optik ilüzyon ana akım medya tarafından tekrar ediliyor ve artık hayatınızı kontrol altına alabiliyorlar. Onu yönetiyor, yönlendiriyorlar. Bunu görenler serbest kalabiliyorlar.

Düşünme yeteneğinizi felç eden işgalci, hipnotik korkudan kurtulun. Düşünme yeteneği ortadan kalktığında, geriye sadece ana akım anlatılanlar ve yapılan yönlendirmeler kalır. Bu gerçeklik yardım almadıkça pek çok insanın kurtulamadığı bir trans gibidir.

Bu nedenle COVID deliliğini bir anlığına kenara koyalım ve hayatınıza bir bütün olarak uzaktan bakalım.

COVID öncesi dönemde hayatınızdaki normal dünyada neler vardı?

Sizi tanımasam bile oldukça kesin bir şekilde hayatınızın en azından bir kısmının hem gece hem de gündüz stres içinde geçmiş olduğunu söyleyebilirim.

Her şeye dair stres. Sabah işe gitmeye dair stres, günü orada geçirmenin stresi, ve hatta dinlenmeniz gereken eve gelmenin stresi. Fakat zihninizi kapatmak bu kadar kolay değil. Bedeniniz artık evde olsa da, zihniniz hala işte olur. Ailenizle akşam yemeğini yerken aklınızda ekonomik krizden dolayı işinizi kaybedebileceğiniz olur. Bu düşünce zihninize bir zehir zerkeder. Sizi gece uyanık tutan bir anksiyete doğurur.

Sonraki sabah uyanırsınız ve daha güne başlamadan enerjiniz çekilmiştir. Yorgun ve huzursuz olursunuz, işe gitmek için evden çıkarsınız ve bir savaş alanına gider gibi hissedersiniz. Dinlenmemiş bir zihin stres ve baskı ile daha zor başa çıkar. Bedeniniz stres hormonuna bağımlı hale geldiğinde problem daha kötü hale gelir ve bu hormonu kendi sağlığınıza mal olmasına rağmen istersiniz.

Stres altındayken beden kendini savaş veya kaç durumunda tutan kortizol hormonunu üretir. Bedeniniz bitkin olsa da, bu size kısa vadeli bir enerji verir ve günün sonunda daha da bitkin olursunuz. Kafein gibi uyarıcılar eklemek stres ve bitkinlik döngüsünü arttırır. Sürekli gergin olursunuz. Bedeniniz dinlenemez ve tamamen iyileşemez, bu da her tür hastalığa sebep olur. Hasta olursunuz ve yine çalışamazsınız çünkü sağlığınız ve sağlık harcamaları nedeniyle tekrar stres olursunuz. En sonunda kendinizi zihinsel ve fiziksel hastalıklarla dolu bir çukurda bulursunuz ve umutsuzca iyileşmeyi dilerken bedeniniz geçici bir enerji kaynağı olarak strese dayanmaya devam eder. Stres bağımlısı olursunuz.

Muhtemelen eşiniz de benzer bir süreçten geçiyor ve bu da sorunu arttırıyor. Yorgunluk düşüncenizi ve ruh halinizi etkiliyor. Kişisel ve profesyonel hayatınızda negatif etkileri var. Artan baskı ile başa çıkmak üzere bir terapiste danışmanız gerektiğini düşünmeye başlıyorsunuz. Ancak doğada zaman geçirmenizi öneren en iyi terapistler bile kafanızın içine giremezler.

Endişe etmemeniz size binlerce defa söylenmiş olabilir ama bunun size faydası olmaz. Zihniniz üzerinde kontrolünüz yoktur ve ona komut veremezsiniz. Kelimeler kafanıza giremezler. Kendi kafasında hapis olmuş bir mahkum gibi olursunuz.

Sizi zombiye dönüştürürken acıları uyuşturan psikiyatrik ilaçlar almaya başlarsınız. Nefes almak, yürümek, konuşmak mümkündür ancak kendi bedeninizde zihinsel ve duygusal olarak bulunmazsınız. Ağrı kesiciler sadece ağrıya karşı sizi hissizleştirirler. Sizi öldürürler, acılarınızı değil. Acı hala oradadır ancak onu hissetmiyorsunuzdur. Sonrasında tekrar geri gelirler.

Hayat sadece haplarla yönetilebilir hale gelir. Gerçeklik bir ilaç tuzağı olur. İntihar düşünceleri gelmeye başlarlar. Tüm bu trajedi sadece işi kaybetme gibi bir korkudan kaynaklanır. Günlük olarak daha ne kadar korku düşüncelerinizi etkileyebilir? Bazıları bilinç üstünde, bazıları altında olurlar ve görmesi zor olur.

Carl Jung şöyle demişti: “bilinçsiz olanı bilinçli hale getirene kadar hayatınızı yönetecektir ve buna da kader adını vereceksinizdir.” Peki bunu gerçekte hangimiz yapıyor? Bunu yapabilmek için ilk olarak bilinçli hale gelmeniz ve bilincinizin ışığını bilinçaltınıza tutmanız gerekiyor.

Gölgelerinizi görmek yeni bir anlam kazanır. Uyanık bilincinizden gizli kalan şeyleri görmeye başlarsınız. Bu sürecin ruhani uyanmaya ihtiyacı vardır ve bunun için de günlük enerji tüketiminizi normal hayatınıza göre arttırmanız gerekiyor. Nasıl olacağını bilseydiniz bile bilincinizi keşfetmek için yeteri kadar yakıtınız yoktur.

Bu da bizi diğer soruya getirir: bu amaçla kullanılabilecek enerji kaynakları nelerdir?

İç pilimizi nasıl tamamen şarj edebiliriz?

Doğa, onu nasıl kullanacağınızı biliyorsanız sonsuz şarj olmanızı sağlayan nükleer bir santral gibidir. Bitkileri kullanan şifacılar ve öğretmenler doğanın bize açtığı kollarıdır.

Bitkisel ilaçlar sizi duygusuz durumunuzdan çıkarırlar ve yaşama ateşinizi yakarlar. Yaşadığınız için tekrar heyecan duyarsınız ve iyileşmek için çaba gösterirsiniz. Size hem enerji verir hem de hastalığınızı aşmanız için rehberlik ederler, böylece eskisinden daha güçlü olabilirsiniz.

Şu anda bu iddianın ardında bir bilimsel destek yok çünkü yeterince araştırma yok ama kişisel deneyimlerime göre on beş yıl boyunca bitkisel ilaçlar bedeni tekrar sağlıklı hale getirme konusunda merkezi sinir sistemi üzerinde doğrudan etkiye sahipler. Elbette başka faydaları da var. Kronik uykusuzluğunuz tedavi edilirken, bedeninizin de kendini iyileştirmesi mümkün olur. Bunu devamlı stres altındayken yapamazsınız.

Stres ortamı günümüzde normalleştirilmiş olsa da, bunun böyle olması gerekmediğinin bilincinde olun. Bu farkındalık iyileşme için ilk adımdır. Buradan sağlıklı, canlı ve mutlu bir duruma geçiş yapabilirsiniz. Bu konuya bir defa bağlılık gösterdiğinizde, savaşın yarısı bitmiş demektir.