Bunu anlaması ilk başta kolay gibi görünür:

Hayat sadece şu anda devam ediyor.

Yaşamım şu anda ortaya çıkıyor, tam da bu kelimeleri yazarken.

Konsept olarak geçmişin gittiğini ve geleceğin henüz burada olmadığını anlıyoruz. Bu nedenle insanlara “anı yaşamanın” ne anlama geldiğini sorduğumda, çoğu kişi buna “şimdi” diye cevap veriyor. Fakat zor olan kısmı şöyle: anı gerçekten o an yaşamak.

Düşündüğünüzden daha zor.

Kaç defa işten eve dönerken yolculuğu hatırlamaz şekilde kendinizi buldunuz? Kaç defa dışarı koşmak için çıktınız ve kendinizi başka bir şey düşünürken buldunuz?

Belki de gün içerisinde erken saatlerde patronunuzla tartıştınız veya bir sebepten sevgilinize kızdınız. Egzersiz saatiniz geçmiş şeyleri düşünerek harcandı.

Peki ya endişe etme eylemine ne demeli? Gelecekte olabilecek veya olmayabilecek bir şeye dair korkularla tüketilirken bunun kaç defa farkına vardınız?

Hepimiz bu senaryoların bazılarını tanımlayabiliriz çünkü zihinlerimiz düşünmeyi asla bırakmayan mükemmel bir makinenin parçalarıdır. Fakat dışarı koşmaya çıkar ve tüm zamanı bir konuda hayal kurmak için harcarsam, gerçekten o anı yaşıyor olur muyum?

Bir kaç gün önce köpeklerimi dağlarda günlük koşuları için dışarı çıkardım. Çevre nefes kesiciydi ve doğada olmak her zaman ruhumu besler.

Yine de eve geldiğimde bir saati otomatik pilotta koşarak harcadığımı fark ettim.

Kuşları dinlediğimi, manzarayı ve hatta mutlu mutlu koşan köpeklerimi izlediğimi bile hatırlamıyorum. Tüm zamanı beynimin filmlerine gömülmüş halde geçirdim. Esasında günler önce yaşadığım bir sohbeti tekrar yaşıyordum.

Sadece sohbeti tekrar yaşamıyordum, ona yeni kelimeler ekliyor, söylemiş ya da yapmış olmam gereken şeyleri düşünüyordum. Yaşamım gözlerimin önünde beliriyordu ve ben bu sırada beynimin fantazilerine kapılmıştım. Mükemmel.

Burada bazı itirazları şimdiden duyabiliyorum:

“Zihni gezintiye çıkartmanın nesi kötü? Yine de sporunu yaptın!”

Evet, biraz kalori yaktım.

Ama neyi kaçırdığımı görüyor musunuz?

Kuşları, ağaçları, köpeklerimi, bulutların hareketlerini, nefesimi, kalp atışımı, çiçeklerin kokularını, yüzüme vuran havayı kaçırdım. Bunları zihnimin filmi için harcadım.

Bu adil görünüyor mu? Temelde, bir saat boyunca, hayatı kaçırdım. Hayatımda geri alamayacağım bir zamanı kaçırdım.

Ama yine de umut var! Tek yapmamız gereken anı yaşamak – bu an yaşamın gerçekten yaşandığı tek yerdir – ve bunun için yaptığımız her şeye odaklanmamız gerekli.

Düşünceleri izleyin

Beynin bitmeyen aktivitelerinin ötesinde bulunan bir bilinç olduğunuzun farkına varın. Düşüncelerinize mesafeli yaklaşın ve sonra dikkatinizi o an ne yapıyorsanız ona verin. Sonraki gün koşarken tam olarak bunu yaptım.

İlk olarak dış çevrenize odaklanırsanız mindfulness uygulamasına başlamanız daha kolay olur. Kuşlara, ağaçlara, köpeklerime ve manzaraya dikkatimi verdim.

Sonrasında ünlü budist öğretmen Thich Nhat Hanh’ın mevcut anın çapası olduğunu söylediği şeye odaklandım:

Nefes

Her adımda nefesimi dinledim ve hissettim. Sonra aniden dünya daha canlı hale geldi ve zihnim sakinleşti.

Deneyin

Kendinizi zihninizin filmlerine hapsolmuş olarak bulduğunuz her anda bir saniye durun ve nefesinize odaklanın. Burnunuzdan derin bir nefes alın ve çevrenize bakın. Sonra nefesi yavaşça bırakın.

Nefes aldığınız ve verdiğiniz bir kaç saniyede, neredeyse gerçekten yaşamınızın değiştiğini hissedeceksiniz. O anda anı yaşamaya başlayacaksınız.