Yakın zamana kadar modern bilim, kalbi sadece tüm vücudumuzdaki kan akışını düzenleyen bir pompa olarak görüyordu. Ancak tarihe baktığımızda pek çok kültürde kalbin düşüncelerimize, duygularımıza ve ruhumuza karşılık gelen çok daha büyük bir işleve sahip olduğunun düşünüldüğünü görüyoruz.

Derin bir anlam ya da tutku barındıran duygularımızı konuşur ya da onları paylaşırken, yürekten konuştuğumuzu ya da gerçekten içimizden gelen bir şeyi aktarmaya çalıştığımızı söyleriz. Bu sadece eski bir özdeyiş değil, gerçek bir arka planı olan bir özdeyiş. Şimdilerde ise bilim, kalp ve beynin daha önce düşünülenden daha doğal ve etkileşim barındıran bir ilişkiye sahip olduğunun farkına varıyor…  Bedenlerimiz ve hatta muhtemelen bir bütün olarak insanlık üzerinde etkileri kalan bir ilişki.

İki ana organın bağlanması

Beynin genelde vücudun kontrol merkezi olduğu ve sinir sistemlerinden çeşitli organlara yönergeler göndererek onlara nasıl davranmaları gerektiğini söyleyen bir sistem olduğu düşünülür. Bu ise vücutta hem istemli gerçekleşen eylemlerle hem de kalbe kan pompalanmasını söylemek gibi istemsiz eylemlerle gerçekleştirilir. Ancak gerçekte kalp beyne, beynin kalbe gönderdiğinden daha fazla sinyal göndererek duyguları, anıları, problem çözmeyi ve yüksek düzeyli bilişsel işlevleri etkiler.

Hatta kalbin kendi nöron ağı vardır. Bu ağ o kadar hassastır ki olumlu duygular, sevgi ve mutluluk yaşadığımızda kalp ritimlerimiz oldukça düzenli hale gelir. Bunun tam tersi olarak olumsuz duygular ve psikolojik aktivite, kalbin işlevinin düzensiz ve sarsıntılı olmasına neden olarak verimsizliğe, enerji eksikliğine ve akıl yürütmede zayıflığa yol açar.

Büyük dalgalanmalar, enerjimizi ve duygusal seviyemizi sarsabilirken kalp atış hızımız zaten çok düzenli bir şekilde, hatta bazen her kalp atışında dalgalanır. Bu dalgalanmalar çok küçük olsa da kalplerimizin ne kadar hassas olduğunu ve değişime karşı ne kadar duyarlı olduklarını gösterir. Kalp atış hızımızda meydana gelen bu salınımlara Kalp Hızı Değişkenliği (HRV) denir. HRV, her atışta kalp atış hızımızda yaşanan değişikliği gösterir. HRV, psikofizyolojik tutarlılığı veya kalp-beyin uyumunu sürdürmenin ve etkilemenin etkili bir yoludur.

Kalp-beyin uyumu nasıl sağlanır?

Kalp-beyin uyumunu geliştirmenin ve sağlamanın hedefi aslında bu organları uygun frekansa ayarlamak ve en iyi şekilde çalışmalarını sağlayan bir uyum yaratmaktır. Ulaşılmak istenen ideal frekans 0.1 Hz olmaktadır. Bu frekansta, vücudun yaşlanmayı geciktiren, bilişsel işlevi geliştiren, bağışıklık sistemini güçlendiren ve tüm hormonların öncülü olan DHEA’nın üretimini teşvik eden enzimleri harekete geçirdiği bilimsel olarak kanıtlandı. Peki, 0.1 Hz frekansa nasıl ulaşılır?

Sağlıklı ve organik yiyecekler tüketmek bu süreçte atılacak ilk adım olmalıdır, ancak bu yeterli değildir. Toprağın kalitesinin çoğu zaman en iyi besinleri sağlama konusunda yetersiz olduğu durumlarda takviyeler, kişinin beslenme düzenini uygulamasında ve uyumu sağlamasında gereken desteği almasına yardımcı olabilir. Askorbik asitten olan C vitamini, K vitamini, magnezyum ve kalsiyum genelde yeterince alamadığımız besinlerdir. Bunlarla birlikte kalp-damar sağlığını destekleyen bir antioksidan olan Koenzim Q10 da önemli bir takviyedir.

Bu sağlıklı beslenme düzeni ile birlikte kalp-beyin uyumunu harekete geçirmenin ilk yolu 10 saniyelik nefes alma tekniğidir. Bilinçli olarak olumlu düşünce ve duyguları aklınıza getirirken “beş saniye nefes al, beş saniye nefes ver” şeklinde uygulayacağınız nefes alma tekniği ile kalp-beyin uyumu etkinleştirilebilir.

Dayanıklılık

Kalp-beyin uyumu üzerinde çalışmanın faydalarından bir tanesi bu uyumun, kişinin kalp dalgalarının daha dirençli olmasına yol açabilmesidir. Her ne kadar bu durum mantığa aykırı gibi görünse de her atış arasında kalp hızı değişkenliği ne kadar fazlaysa veya HRV ne kadar yüksekse vücudumuz da değişikliklere o kadar fazla uyum sağlayabilir.

Gençken kalp atışlarımız çok çeşitlidir ve bu nedenle öğrenme ile ilgili yaşadığımız streslerle başa çıkma konusunda daha fazla dayanıklılık gösteririz. Yaşımız ilerledikçe bu çeşitlilik azalır ve bu da hayattaki değişikliklerle başa çıkmayı daha zor bir hale getirir. Yaşlandıkça ya da yaşlı insanların davranışlarına baktıkça inatçı ve katı olma eğilimi olduğunu görürken daha genç insanların, hayattaki değişikliklerle başa çıkma konusunda daha esnek ve daha istekli olmaya eğilimli olduklarını görürüz. Bu durum, HRV ile ilişkilidir.

Vücudumuzdaki frekanslar ile yaratılan rezonansın bir diğer olağanüstü sonucu ise kalp-beyin uyumu sağlandığında bunun, başkaları üzerinde etkiye neden olabilmesidir. Vücudumuz tarafından üretilen frekansların yayıldığı ve yaklaşık 1.5 metrelik bir yarıçap içinde başkaları tarafından alınabileceği ölçülmüştür.

Daha da şaşırtıcı olan şey ise kollektif bilincimizin ürettiği frekansın, Dünya’nın manyetik dalgalarını etkileme gücüne sahip olmasıdır. Amerikalı bir yazar olan Gregg Breaden bunu, önemli küresel olaylar sırasında meydana gelen manyetik artışları göstererek açıklıyor. Tarihsel olarak bakıldığında insan kaynaklı bu tarz büyük dalgalanmalar, küresel trajedilerden meydana geldi. Ancak bilinçli ve kollektif bir şekilde bu gücü olumlu olaylar için kullanabilseydik ne olurdu? Bu durumda sonuçlar olağanüstü olabilir.