Herkese merhaba! Bir süredir, sizlerle beğendiğim dizileri, filmleri, kitapları paylaşıyorum. Yine, sizden çok fazla talep gelince, bıkmadan izlediğim film önerilerimi paylaşmaya karar verdim. Bıkmadan izlediğim 5 kült film listem, bu yazıda sizlerle!

Star Wars

Benim hayranı olduğum bir seri, bir kült, bir marka, ikon dediğimiz, George Lucas’ın yarattığı bir dünya olan bir bilim kurgu filmi. Bana göre, bir bilim kurgu filmi de değil. Müptelasıyım, fanıyım, bunu da çevremdeki herkes biliyor. Beni de, bütün büyük organizasyonlarına davet ediyorlar.

Star Wars, sanıyorum A New Hope (Yeni bir Umut) ile 1984 yılında ilk filmini piyasaya sürdü. Ben, o filmi sinemada izleyenlerden bir tanesiyim. Küçük bir kızken, ilk Star Wars filmiyle başlayan bir hikayem var. Neden beni bu kadar etkiliyor?

Ben, orada anlatılan hikayenin, karanlık tarafın, sistemin, aslında metaforik olarak George Lucas tarafından bizlere anlatıldığını düşünüyorum. Oradaki pek çok mesajın altındaki şeylerin, insanlığa bilgi verdiğini düşünüyorum. Yani, sözün özü spiritüel bir film olduğunu düşünüyorum.

Orada kurgulanan sanat yönetimini, kostüm tasarımını, oradaki dünyayı çok beğeniyorum. Çok vizyoner olduğunu düşünüyorum. Gerçekten de, Star Wars’un yeri bende çok ayrıdır. Bence, kült bir film serisi. Zaten, George Lucas sinema tarihindeki vizyoner yapımcı ve yönetmenlerden bir tanesi.

İlk çektiği 3-4 filmden sonra, 1990’ların sonunda öyle bir şey yaptı ki, şimdi dünya sinemacılarının ve dizi yapımcılarının da bir şekilde kopyaladığı bir sistem daha kurdu. Ne yaptı? Bizi, hikayenin başına gönderdi…

Orada, filmlerin bir sırası var. Yeni Bir Umut ile başlayan, daha sonra İmparatorun Geri Dönüşü ve Jedi’nin Geri Dönüşü’nden oluşan seriden seneler sonra, o serinin başını çekiyor. Böyle de ilginç bir adam.

Peki, ne anlatıyor? Aslında, galaksiler arası savaşların boyutunu anlatıyor. Hepsi, aynı ülkü için galaktik sistemde çalışan insanlarken; karanlık tarafın verdiği gücü seven ve oraya ait hisseden insanlar ile Prenses Leia ve Luke Skywalker’ın başını çektiği karakterler arasındaki savaşı anlatıyor.

Filmin verdiği mesajlar, o zamanlarda hepimiz için inanılmazdı ve sonra, gerçekten bilim-kurgu sinemasının kültlerinden biri haline geldi. Benim de, baştan sona izlediğim filmlerden bir tanesi. Bu arada, A New Hope, serinin dördüncü filmi olarak, -George Lucas bunu o zaman da kurgulamıştı bilmiyorum ama-, gerçekten çok ilginç.

Dördüncü, beşinci ve altıncı filmlerden sonra, biz ilk üç filmi de seneler sonra izlemiştik. Bence, ilk kült filmi, 1984 yapımı A New Hope ile izlemeniz, adamın kurgusunu anlamanız ve hikayeyi nereye bağladığını anlamanız açısından çok daha güzel.

Star Wars merakım o kadar fazlaydı ki! Her yıl dünyada, özellikle Londra’da düzenlenen Star Wars Day fuarına davet edildim ve son üç filmin bütün oyuncuları ve yönetmenleri ile tanışma şansına sahip oldum. Onlarla özel röportajlar da yaptım. Bunların hepsi Hürriyet’te yayınlandı. Benim için çok keyifliydi. Star Wars, bıkmadan izleyeceğim birkaç filmden biri.

Groundhog Day

Kahramanımız, film boyunca her sabah radyodan aynı müziği çalarak uyanıyordu. Bill Murray’nin Türkçeye Bugün Aslında Dündü olarak çevrilen, çok şeker bir film.

Aslında bu film, dünyada bulunan temel hikaye örgülerinin en bilinenlerinden bir tanesi. Sevdiklerinin değerini bilmeyen, kötü kalpli, başkalarına kötü davranan bir adamın hikayesi. Bunun bir benzeri, Yeni Yıl Hikayesi olarak da, Hristiyanlıkta kullanılan bir hikayedir.

Groundhog, sanıyorum Kuzey Amerika’da, Kanada’ya yakın bir yerde bilinen bir kunduz cinsi. Bahar döngüsü zamanında, belli zamanlarda, yerin altından, bir ağacın kovuğundan çıktığı söylenir. Ve onun, bizdeki cemreler gibi, mevsim dönüşümünü simgelediği söylenir. O şehirde bu, Groundhog Day diye şenliklerle kutlanıyor diyebiliriz. Yani, o kunduzun gelişini bu şekilde kutluyorlar.

Film, günümüzde modern zamanda geçiyor. Bill Murray, çok ünlü bir hava durumu sunucusu. Andie Macdowell da bunun yapımcısı. İkili, birbirlerine gerçekten çok gıcık oluyorlar. Çünkü, Bill Murray gerçekten kibirli, kendini beğenmiş, kaba, insanların duygularına değer vermeyen bir karakter.

İkisi bu kasabaya gidiyorlar ve bunu yaşarken, o yine insanlara kötülük yaparken, öyle bir kaza oluyor ki; Bill Murray kendisini sürekli aynı günün içerisinde buluyor. Bu, sonra ona kendini fark etmesi ve yaptıklarını fark etmesi şansını veriyor. Bence, huysuz bir adamın, şans verirse nerelere gidebileceğini anlatan çok keyifli bir film.

Eternal Sunshine of The Spotless Mind

Biraz daha yakın tarihli bir film. Yakın tarihli dediğimiz 2004, yine de 15 yıl geçmiş. 15 yıl önce, ilk vizyona girdiğinde; müzikleriyle, oyunculuklarıyla, görüntüleriyle bizi bizden almıştı. Bizim kuşağın kült aşk filmlerinden bir tanesi.

Filmin adı, İngilizcede aslında varoluşçu bir kavram. “Lekesiz zihin üzerindeki sonsuz gün ışığı” olarak çevirebileceğimiz bir şey. Ancak, İngilizce isminin tam tersine, filmdeki karakterler birbirine çok aşık olmuş, çok seven bir çift ve bir şekilde ayrılıyorlar. Ve, birbirlerinin hatıralarından çıkmak istiyorlar. Jim Carrey, bununla ilgili bir ilaç prosedürü uyguluyor.

Filmin yönetmeni, dönemin ünlü pop şarkıcılarının kült kliplerini de çeken çok akılda kalan bir insan. Biraz daha, fütüristik şeylere meraklı bir yönetmen. Burada da, “sevdiğimizi kaybetmenin acısını, hafızamızdan silerek bitirebilir miyiz?” üzerinden gidiyorlar. Karakterler bir deney yapıyor ve film bunun üzerinden gidiyor. Filmin konusunun detaylarını çok fazla anlatmayacağım ama çok güzel bir yere varıyor.

Benim de defalarca izlediğim, bana çok şeyler öğreten; aşkın derinliklerini, ilişki kurmayı, sevginin gücünü anlatan bir film. Bu nedenle, bu filmi de sizlere de önermek istedim. Benim çok sevdiğim filmlerden biri. Lütfen izleyin.

The Green Mile

Bazı filmler vardır. O filmler, sizi gözyaşlarına boğar. Hem güldürür hem ağlatır, duygulardan duygulara koşturur. Sizi içine alır, sarar sarmalar. Hem size insanlık halleri, duygu durumları ile ilgili pek çok şey öğretir. O filmlerin hissi çok değişiktir. Bunları yaratan insanlar var, senaristler var, yönetmenler var. Bunlardan bir tanesi Frank Darabont. Frank Darabont’u çok severim. Çok başarılı bir yönetmen. Aynı zamanda iyi bir hikaye anlatıcı.

Esaretin Bedeli’nde de gerçekten bizi sarıp sarmalayan, muhteşem bir insan hikayesi paylaşmıştı. Burada da, yine çok güzel bir konuyu anlatıyor. Defalarca izlediğim bir film. İnsan olmayı, insanlığın hallerini, doğru nedir, yanlış nedir, günah nedir, sevap nedir sorularını bize sorgulatan bir film. Karşılıksız vermenin, iyiliğin önemli olduğunu sorgulatan bir film.

Film, bir hapishanede geçiyor. Bir idam mahkumu karakter çerçevesinde geçiyor. Filmde Tom Hanks oynuyor. Türkçeye Yeşil Yol olarak çevrildi. Biraz dramatik bir film. Filmdeki karakter, bizlere doğruyu yanlışı sorgulatan, masum nedir, suçlu nedir konularını sorgulatan bir karakter. Çok kuvvetli, çok güzel bir hikaye. Ben bu filmde çok şey bulmuştum, size de önermek istedim.

Bazı yönetmenleri diğerlerinden biraz daha ayırıyorum. Şundan dolayı ayırıyorum; ben bir tiyatro oyuncusuyum, aynı zamanda sinema ve dizi oyuncusuyum. Ve bir kadın olarak sıkıntısını çektiğim şey, kahramanların hep erkek olması. Tiyatroda da öyle. Ağırlıklı rollerin hep erkeklere yazılması, kahramanları hep erkeklerin oynaması. Ancak, iki tane yönetmen var ki; bana göre onlar yeni dünya insanı. Acayip demokratik kafalara sahip iki yönetmen.

Bunlardan bir tanesi Lars Von Trier. Her zaman, bütün kahramanları kadın olan hikayeler yazar. Hep mağdur gibi gösterdiği ama sonunda güçlü olanın onlar çıktığı, mazlum olanın asıl güçlü olduğunu belirttiği çok güzel, insanlık dolu, vicdan ve ahlak dolu filmler çeker. Ancak, bu filmin yönetmeni o değil.

Söyleyeceğim isme çok şaşırabilirsiniz. Hiç dikkat ettiniz mi bilmiyorum ama, bütün filmlerinde kadın karakterler ve kült karakterler yaratıyor. Başrolünü verdiği kadın oyuncular, dünya üzerinde çok büyük güce sahip kadın karakterler oluyor. Onun yazdığı hikayelerde, kadınlar hep kahraman oluyor. Erkekler biraz daha farklı oluyor. Yarattığı kadın karakterler hep akılda kalıyorlar ve kült nesnelere dönüşüyorlar.

Bu yönetmenin, kült nesnelere dönüştürdüğü bir aktristi var. Uzun süren film kariyerlerinde, birlikte sayısız film çektiler. Bu oyuncu, Uma Thurman. Yönetmen de tabi ki Quentin Tarantino. İkilinin Pulp Fiction ile başlayan muhteşem bir iş birlikleri vardı. Bence, onu Uma Thurman yapan ve onu bize farklı bir karakter olarak gösteren Quentin Tarantino; daha sonra muhteşem bir intikam hikayesi ile, aşık olduğu adamın ona verdiği zararın intikamını alan bir kadın kahraman hikayesini, Kill Bill’i yarattı.

Bu film de, gerçekten benim sıkılmadan izlediğim filmlerden bir tanesi. Quentin Tarantino’nun tarzını seviyorum. O, 1970-1980’li yılların çocuğu ve o zamanlar bir video kiralama dükkanında çalışıyor. 1980’lerin bütün kült filmlerini izliyor.

Kültten kastım, Katil Domateslerin Saldırısı tarzı, bol kan da içeren, gangster filmleri, bilim-kurgu filmleri, aklınıza gelebilecek değişik filmleri izliyor ve bu, onun sinematografik backround’unda, yönetmen olarak bizlere sunduğu hikaye içerisinde lezzetli, komik öğeler olarak yer alıyor. Bu nedenle, Uma Thurman’ın kafa keserkenki kanlı görüntüleri belki size komik geliyor olabilir ama onu bir de bu bakış açısıyla izleyin. Çünkü, o kendinden önceki Spaghetti Western’lere ya da bu tarz kült filmlerdeki yönetmenlere şapka çıkartan, saygı duruşu niteliğinde bir gönderme yapıyor.

Karakterimiz Kill Bill, gerçekten adıyla müstesna ve herkesi öldürüyor. Bizlere Uzak Doğu tekniklerini öğretiyor ve gerçekten bir kadının gücünü gösteriyor. Ben, Kill Bill’i çok severek izlerim. Quentin Tarantino’dan sonra bütün yönetmenler, kenarda köşede kalmış bütün kült müzikleri de filmlerine eklemeye başladılar.

Filmde, Lucy Liu ile Uma Thurman’ın bir düello sahnesi vardır ki, tadından yenmez. Normal başlar, kan revan eder. Filmin o sahnesini de özellikle izlemenizi öneririm. Benim, bıkmadan izlediğim ikinci beş filmlik listem de böyleydi. Bu arada, “Hababam Sınıfı dahil pek çok Türk filmini niye koymadınız?” demişsiniz, çok haklısınız. Onları da 7/24 izliyorum zaten. Sıkılmadan izlediğim kült Türk filmleri ile ilgili ayrıca bir liste de hazırlıyorum. Sizlerin de beğenerek izlediği filmler varsa, önerilere bırakırsanız, ben de hem izlerim hem eksiklerim varsa tamamlarım hem de belki bir sonraki video önerilerime de, sizin listenizdeki filmlerden eklerim. Bugünlük benden bu kadar. Hoşça kalın!