Yeni araştırma yoğun egzersiz sırasında üretilen bir molekül olan laktatın kanser hücresi oluşumunda kilit rol oynadığını ortaya koymaktadır.

Tıp araştırmacıları, hücrelerin kanserli hale dönüşmesine neden olan mekanizmanın kapsamlı bir şekilde anlaşılmasını geliştirme arayışı içindeler.

Bu süreç onkogenez olarak bilinir.

Yeni bir çalışma, laktat olarak bilinen, yoğun egzersizin arasında üretilen bir molekül üzerine odaklanmaktadır. Bu araştırmanın amacı laktatın kanser hücrelerinin oluşumundaki rolünü açıklamaktır.

En son çalışmanın bulguları popüler bir dergi olan “Carcinogenesis”de yayımlanmıştır.

Laktat Hakkında

Laktat, enerji üretmenin nihai amacı ile şekeri daha küçük moleküler bileşenlere parçalayan bir kimyasal işlem olan glikolizin yan ürünüdür.

Laktat, bir kişi yoğun fiziksel aktivitelerle meşgul olduğunda kan ve dokularda birikir.

Yeterli miktarda laktat birikirse, azalmış fiziksel performansa ve kas gerginliğine neden olabilir.

Otto Warburg isimli ünlü bir Alman bilim adamı, kanser hücrelerinin normal hücrelere kıyasla fazla miktarda glikoz tükettiğini fark etti.

Warburg etkisi olarak bilinen bu fenomen, kanser hücrelerinin daha fazla glikoliz sayesinde ilerlediği ve normal hücrelerden daha fazla laktat ürettiği gerçeğinin bir dayanağıdır.

Son Araştırma

Bu konudaki yeni araştırmaya, Colorado-Boulder Üniversitesi Spor Hekimliği ve Performans Merkezi’ndeki Spor Performansı Bölümü ve fizyoloji laboratuvarı direktörü öncülük etmiştir.

Direktör Inigo San Millan, Warburg etkisinin neden oluştuğunu bulmaya kararlıydı. Kanser araştırması, 20. yüzyılın başlarında Warburg’un altın çağından bu yana hücre metabolizması çalışmasından genetiğe doğru kaymıştır.

Bununla birlikte, en son yapılan araştırma, kanser gelişimi bağlamında ilgiyi laktatın oynadığı role geri çevirebilir.

Laktat ve Onkogenez

San Millan’ın araştırma ekibi, laktatın, karsinogeneziden kaynaklanan yaklaşık yarım düzine safhada gerekli ve dahil olan tek metabolik bileşik olduğunu önermektedir.

Araştırma ekibinin çalışmaları, yeni kan damarlarının tümörler içinde geliştiği süreçte laktatın rolünü incelemiştir.

Bu işlemin tıbbi terimi anjiyojenezdir (kan damarlarının oluşumu).

Çalışma aynı zamanda bağışıklık kaçışında laktatın rolünü incelemiştir.

Bu terim, kanser hücrelerinin, insan vücudunun doğal bağışıklık tepkilerinden kurtulması anlamına gelmektedir.

Ayrıca çalışma, laktatın hücre göçü, kendi kendine yeten metabolizma ve metastazdaki rolü üzerinde de durmaktadır.

San Millan’ın makalesi laktatın metastaz sırasında kanser hücresinin dışında asidik bir mikro çevre yaratılmasına nasıl yardımcı olduğunu detaylandırmaktadır.

Bu fenomen, ek kanser hücrelerinin yayılmasını tetikler.

Çalışma aynı zamanda genetik bileşenler ile laktat arasındaki bağlantıyı araştırmaktadır.

Araştırma ekibi, kanserlerin çoğunda yaygın olan üç transkripsiyon faktörünün (p53, cMYC ve HIF-1) laktatın serbest bırakılmasını kolaylaştırdığı varsayımında bulunmuştur.

Laktatı Durdurmak Kanseri Durdurabilir mi?

Laktatın kanser hücresi oluşumundaki önemli rolü, düzenli olarak egzersiz yapan kişilerin kanser geliştirme riskinin neden düşük olduğunu açıklamaya yardımcı olmaktadır.

Egzersiz yapan kişiler, laktatın vücut için bir enerji kaynağına aktarılması için idmanlı, metabolik bileşiğin aşırı birikmesini önleyen bir vücuda sahip olmanın keyfini çıkarırlar.

Bulgular, aşırı şeker tüketimi ile birleşen etkin olmayan bir yaşam tarzının kansere yol açan fazla miktarda laktata yol açabileceği yönündeki spekülasyonlara olanak vermektedir.

Bu bulgular, laktatın sadece kanser geliştiğinde değil, gelişmesinin her adımında gerekli olduğunu göstermektedir.

Sırada Ne Var?

San Millan, kanser hastaları için özel olarak hazırlanmış fiziksel egzersiz programlarının etkilerini analiz etmek için Kolorado Üniversitesi Hastanesi ile birlikte çalışmayı ummaktadır.

Şu anda, San Millan meme kanseri hücre hatlarının nüansları üzerinde çalışıyor.

San Millan’ın umudu, ek araştırmaların, laktat birikimini önleyecek ilaçların geliştirilmesi arayışını iyileştireceğidir.

Bu ilaçlar, muhtemelen vücut hücreleri arasında laktatı ileten monokarboksilat taşıyıcıların tespit edilmesine yardımcı olacaktır.