Frekans, yerçekimi, manyetik alanlar, elektrik, gezegenler, beden, zihin, altıncı his ve hatta Schuman Rezonansı nasıl olurda birbiri ile bu kadar ilgili ve birbirinden ayrılamaz bir bütünlük içinde olur? Diyerek bu yazı için araştırma yaparak anlamaya çabaladım. Bu nedenle öncelikle tarih boyu manyetik alan konusunda araştırmalar yapan bilim insanlarının çalışmalarına bakmak gerekirdi. Konuyla ilgili ilk göze çarpan isim Michael Faraday’dır.

Michael Faraday araştırmalarını yaparken “Elektrik, manyetik alan oluşturuyor olmalı” diyerek manyetik alanın dairesel olarak hareket ettiğini keşfetmiştir. Bunu da pusulayı bir elektrik kablosunun etrafına konumlandırarak ispatladı. Faraday, tarihte ilk kez elektrik enerjisini mekanik enerjiye çeviren elektrik motorunu deneylerinde keşfeden kişidir. Bu keşif sayesinde elektriğin manyetik ile bir bütün olduğunu ve elektromanyetizma’nın (Elektrik ile yüklü parçacıkların arasındaki etkileşimden doğan fizik kuvvetidir ve gerçekleştirdiği alana da elektromanyetik denir) ne olduğunu bilim dünyasına kazandırdı.

Michael Faraday  ve Andrea-Marie Ampere, iki bilim insanı beraber çalışmalarda bulundu. Ampere,  tel sarılmış bir bobinin mıknatıs olduğunu Faraday ile paylaştı. Bunun üzerine Faraday şu soruyu sordu “Eğer elektrik manyetik alan yaratıyorsa, manyetik alan elektrik yaratamaz mıydı?” ve bunun imkanlı olduğunu ispatlayarak dinamoyu (İndüksiyon halkası) keşfetti. Dinamo teorisi ise sürekli devinim halinde olan bir objenin elektrik üretip, devamında bunun tesiri ile manyetik alan kaynağı oluşturmasıdır.

Faraday, evrende bulunan her maddenin bir elektro manyetiği olduğunu söyleyen ilk bilim insanıdır.

Caltech (California Institute of Technology) üniversitesinin araştırmasına göre yapılan deneyler ile insanların manyetik alanlardan nasıl etkilendiğini göstermek amaçlı  Faraday kafesi deneyini gerçekleştirdi. Gönüllü katılımcıların bir demir kafesin içine girerek, büyük bir tel örgülü bobinin oluşturduğu elektrik akımının sıçrama gerçekleştirerek demir kafese çarpması ve bu akımın devam ederken içindeki insana bir zarar vermediğini direkt olarak topraklama ile elektrik akımını absorbe eder.

Bu deneyde araştırmacılar manyetik alanı manipüle ederek, yeniden bir manyetik ortam yarattılar. Bu manyetik alanı saat yönünden, saat yönünün tersine çevirdiler ve o sırada EEG (Electroensefalografi)aracılığı ile yani beyin dalgalarını ölçen gözlemleme metoduyla araştırmaya gönüllü katılan insanların beyin alfa dalgalarını ölçtüler. Beyin dalgalarının manyetik alandaki değişimlere göre farklı yanıt verdiğini tespit ederler. Ayrıca bu araştırma sırasında insan beyninin büyük miktarda manyetit (mıknatıs özelliği bulunan doğal demir oksidi maddesi) içerdiğini buldular. Bu sonuçla da insan beyninin Dünya’nın manyetik alanını algılayan reseptör görevinde olduğunu belgelemişlerdir.

Farklı üniversiteler ve araştırmacılar da insan beyni içinde bulunan manyetit ve aşırı düşük frekanslı dalgalara insan beyninin yanıtlarını gözlemlemek amaçlı deneyler yaptılar. Araştırma sonuçları benzerdi, düşük frekanslı manyetik alanda bulunan insanların modu negatif yönde etkileniyordu. Depresyon, kaygı, mide bulantısı ve baş ağrısı başlıca semptomlardandı. Bunun tam tersi ortamda yani yüksek frekanslı manyetik alanda bulunan kişilerin kaygılarının, streslerinin azaldığı  ve ruh hallerinin olumlu yönde etkilendiği gözlemlendi.

Ayrıca Dünya’nın manyetik alanının geniş nüfuslar üzerinde büyük ölçekli etkileri söz konusu olduğu da bilimsel araştırmalar tarafından tespit edildi. Manyetik dalgalanmalarla ilişkili, insanların benzer tutarlı davranış türleri olduğu gözlemlendi. Şöyle ki, Jeomanyetik fırtınalar gerçekleşirken, şiddetli manyetik değişimler oldu, bunun olaylar ve insanlar üzerinde gözlemlenen ortak belirtileri; artan intihar olayları, borsadaki dalgalanmalar ve doğum oranlarındaki artışlar gibi farklı eylemlerin kaydedildiği açıklandı.

Gezegen hizalanmaları, güneş aktivitelerinin insan üzerindeki etkilerini araştıran bilim insanlarının raporlarına göre Dünya’nın dönüşüne etki eden gezegen ve güneş hareketlerinin insanlar ve doğa üzerinde çeşitli etkiler yarattığı gözlemlenmiştir. Örneğin, güneş rüzgarlarının depremleri tetiklediğini ve nsanların nabız oranlarını değiştirdiğini bulmuşlardır.

Bu deneyler ve sonuçlar ile makro ve mikro kozmozun açık korelasyonu açıkça gösterilmektedir. Bu kısımda Schuman Rezonansından da söz etmek gerekir, iyonesferin doğal bir fenomeni olan Schuman Rezonansı büyük hayat örgüsünü ve her şeyin birbiri ile bağlılığını gösterir. İnsan beyninin sol ve sağ temporal loblarının üzerinde üretilen elektrik potansiyellerinin spektral analizleri Schumann Rezonansının karakteristik özelliklerinin aynısı olduğu tespit edildi. İnsan beyni özellikle epifiz bezi bir anten görevi görerek Dünya’nın çevresindeki elektro manyetik salınımı ve dalga boylarını algılayıp ona göre tepkiler verir ve manyetik alan dalgalanmaları ise beynin kimyasını etkiler.

Kanada Ontario’daki Laurentian Üniversitesi’nde bilişsel sinirbilimci ve profesör olan Dr.  Michael Persinger’ a göre Dünya’nın manyetik alanı düşüncelerimizi, duygularımızı ve davranışlarımızı etkileyecek şekilde sürekli kendi beyinlerimizle etkileşim halindedir. Dr. Persinger’in araştırması, jeomanyetik alanın tarihteki her insan beyninin tüm bilgilerini saklayabildiğini ve iletebileceğini gösterir ve eğer bu bilgi deposuna da girebilirsek, artık sırların kalmayacağını söyler. Böyle bir senaryoda, örneğin, medya aracılığıyla ne söyleseler de büyük şirketlerin gerçek niyetlerini bileceğimizi, ayrıca misal, Afrika’da açlıktan ölen insanların acılarını hissedebilir ve geçirdikleri tecrübeleri şu an deneyimlerdik diye açıklar. Bunun bir diğer ismi “Telapatidir” ve bunun varlığının uzun yıllar insanlar tarafından bilinçli olarak kullanıldığını fakat zamanla bu özelliğimizin kullanılmayarak unutulduğunu Dr. Persinger söyler. Fakat ilginç bir deneyimini paylaşan Dr. Persinger bir yakınının tam öldüğü saatte durup dururken mide bulantısı ve hastalık hali geçirdiğini annesinin ertesi günü verdiği haberle öğrendiğini söyler. Esasında vücudumuzun  ve hissiyatımızın verdiği sinyaller aracılığı ile manyetik alanlarda yaşanan bozulmaları anlayabildiğimizi gösteren bir örnektir.

İnsanın, bulunduğu ortam ve gözle görülebilecekten büyük ve küçük ne varsa hepsinden etkilendiği, ayrıca hissedebilecek ve kontrol edebilecek kadar güçlü olduğu bir sistemde yaşadığını söyleyebiliriz. Kimine göre zırvalık olan Astroloji biliminin, kontrol edilemeyen bir fenomen olduğuna inanılan frekansların ya da spiritüel dünyanın açıklamaya çalışıp ve mindfulness çözümlerinin bilim dünyası tarafından da kabullenilmeğe başlandığı aydınlanma çağındayız.

Zeynep Eylem Şenkal

Spor Psikoloğu

www.eylemsenkal.com