Hayatta kalabilmemizde en büyük görev kesinlikle su tüketimine dayanıyor. Dünya yüzeyinin % 71’ini kaplayan su sayesinde, dünya gezegeninde yaşamın başladığı düşünülmektedir. Yetişkin bir kişinin vücut ağırlığının ortalama % 60- 70’i sudan oluşuyor. Kişinin yaşı, cinsiyeti, kilosuna göre bu durum değişiklik gösterse de genellikle vücudumuzun 3’te 2’sinin su olduğunu söyleyebiliriz.

Aslında normal şartlar altında akarsular, göller, okyanuslar ve yağan yağmurlar sayesinde dünyamızda bolca su bulunuyor. Su içtiğimizde başta sindirim sistemimiz olmak üzere tüm vücudumuzdaki sistemlerin daha rahat çalışmasına destek olmuş oluyoruz. İçtiğimiz her bir yudum su, kan dolaşımı sayesinde tüm vücuda dağılıyor, kan dolaşımına katılmayan su ise böbreklere geliyor, vücut için gerekli olmayanlar idrar şeklinde vücuttan atılıyor.

Vücudumuzdaki tüm sistemlerin dengeli, sağlıklı bir şekilde çalışabilmesi için gün içinde aldığımız su ile dışarı attığımız suyun miktarının aynı olması gerekiyor. İşte bu denge bozulduğunda, yani attığımız sudan daha az su aldığımızda vücut fonksiyonlarımızda bozulmalar, hastalıklar ortaya çıkıyor. Zira yemek yemende günlerce, hatta haftalarca yaşayabilen biz canlılar, susuz sadece birkaç gün yaşayabiliyoruz. Su, hayattır, hayat da sudur!

Suyun faydaları nelerdir?

  • Vücut sıvılarının içinde yer alarak eklemlerin kayganlaşıp hareket edebilmesini sağlar.
  • Vücutta zararlı maddelerin birikmesini önler, var olanların da idrar yoluyla atılmasına yardımcı olur.
  • Mide salgısı ve tükürük üretimini destekleyerek besinlerin sindirilmesini sağlar.
  • Yemekten önce içilen bir bardak su iştahın azalmasını sağlayacağı için gereğinden fazla yemeyi engeller.
  • Aralarda içilen su midenin doluluk oranını artırdığı için gereksiz atıştırmaların önüne geçer.
  • Metabolizmanın daha hızlı çalışmasını sağlayarak yağ depolanmasını önler, var olan yağların daha hızlı yakılmasına yardımcı olur.
  • Sindirim sisteminin fonksiyonlarını destekleyerek sindirim kaynaklı kabızlık sorununu önler.
  • Böbreklerin çalışmalarını destekler.
  • Karaciğer yağlanması başta olmak üzere pek çok karaciğer hastalığını önler.
  • Beynin büyük bir bölümü sudan oluşur ve yeterince su içmek beynin fonksiyonlarını destekleyici bir etki yaratır. Gün içinde yeterince su içen kişiler daha kolay odaklanabilir, daha mantıklı düşünebilir, daha uzun süre zinde kalır.
  • Enerji verir, motivasyonu artırır, yorgunluk, halsizlik, bitkinlik semptomlarını önler.
  • Başta kolon, mesane ve meme kanseri olmak üzere pek çok kanser türünün ortaya çıkmasını önler, var olan kanser rahatsızlıklarının semptomlarını azaltır.
  • Ruh halini iyileştirir, daha dingin bir zihin verir.
  • Yeterince su içmek baş ağrılarını ve migren ataklarını önleyici, azaltıcı etkiye sahiptir.
  • Omuriliği, dokuları, eklem ve kıkırdakları korur. Yeterince su içen kişilerde eklem ve kıkırdakların etrafı yağlanmaz, hareket kabiliyeti daha yüksektir.
  • Vücuttaki toksinlerin atılmasına yardımcı olduğu için tüm vücut sağlığına olduğu gibi cilt sağlığına da iyi gelir. Cilt hücrelerini canlandırır, yeniler, tıkanmış gözenekleri açar, sivilce oluşumunu önler, cildi nemlendirir ve ferahlatır.
  • Kesinlikle kalp dostudur ve yeterince su içen kişiler başta koroner kalp hastalığı olmak üzere tüm kalp hastalıklarından korunurlar.
  • Vücuttaki toksinlerin vücut dışına atılmasına yardım ettiği için, kesinlikle toksinlerden kaynaklı enfeksiyon oluşumunu da önler. Var olan enfeksiyonu bol bol su içerek tedavi etmek mümkündür. Özellikle de idrar yolları enfeksiyonları, böbrek taşları oluşumu yeterince su içilerek önlenebilir, giderilebilir.

İşte tüm bunlar göz önünde bulundurularak sağlıklı her yetişkinin günde en az 2 -2,5 litre su tüketmesi gerekliliğinden bahsetmek mümkün. Her hangi bir rahatsızlığı olan kişilerin de doktor kontrolünde, doktora danışarak günlük içmeleri gereken su miktarını belirlemeleri daha doğru olacaktır. Ancak hangi suyu içelim? Gibi bir soru aklımıza geldiğinde ise ortaya pek çok alternatif çıkıyor. Zira çeşme suyu, damacana suyu ya da bir dağdan gelen kaynak suyu, hele bir de plastik damacana veya cam damacana gibi seçenekler hem kafa karıştırıcı hem de genel vücut sağlığımızı birebir etkileyici bir konumdadır. Çünkü yukarıda uzun uzun anlattığım suyun faydaları aslında en temiz, en doğal, en sağlıklı su düşünülerek kaleme alınmıştır. Aksi halde “su kirliliği”, “kirli su” diye bir şey var ve bu hiç de sağlıklı değil.

Su kirliliği nedir?

Nehir, okyanus, göl, deniz ve yeraltından gelen suların insanlar, fabrika tipi yapılanmalar yüzünden kirletilmesi durumu su kirliliğini ortaya çıkarıyor. Sanayileşme, şehirleşme, nüfus artışı, tarım ilaçları gibi faktörler dolayısıyla sularımız kirleniyor. Bu durumda insanlar, hayvanlar, çevremiz ve tüm doğa da zarar görüyor. İçinde zararlı maddeler bulunan atık sular, arındırılmadan havzalara boşaltıldığında ya da biz insanlar kendi atıklarımızı su kaynaklarına attığımızda sularımız da kirleniyor.

Su kirliliğine sebep olan faktörler

  • Organik kimyasallar
  • Deterjanlar,
  • Kimyasal yolla arıtılmış içme suları,
  • Gıdaların işlendiği atıklar,
  • Böcek ve bitki ilaçları,
  • Petrol; benzin, dizel yakıtlar,
  • Orman atölyelerinin enkazları,
  • Sanayi gazlarının yanlış depolanması, yok edilmemesi,
  • Hijyen için kullanılan tüm atıklar,
  • Kozmetik sektörün atıkları

İnorganik kimyasallar

  • Asidik fabrikaların atıkları,
  • Gıda işleme atıklarından biri olan amonyak,
  • Kimyasal içerikli fabrika atıkları,
  • Gübrelerin azotlu, fosforlu içerikleri,
  • Ağır metaller,
  • İnsan kaynaklı alüvyonlar
  • İri ölçekli kimyasallar
  • Plastik, kağıt ve besin atıkları,
  • Gemilerde taşınan bazı plastikler,
  • Gemi batıkları

Su kirliliğinin yol açtığı hastalıklar

  • Dolaşım sistemi rahatsızlıkları,
  • Zihinsel yetersizlikler,
  • Böbrek yetmezliği,
  • Boğaz ağrıları,
  • Kusma,
  • Mide kanaması, mide krampı,
  • Nefes alıp verme güçlüğü,
  • Kolera,
  • Tifo,
  • Virütik sarılık,
  • Çocuk felci,
  • Amipli dizanteri,
  • Basili dizanteri,
  • Sıtma,
  • Sarı humma ve daha pek çok hastalık içtiğimiz suyun kirli olmasında kaynaklanıyor.

Önemli: Kirli suların içinde fenol türleri, amonyak ve kurşun gibi zararlı maddeler bulunuyor bunlar da her biri farklı organlarımıza zarar veriyor. Bu bağlamda bakarsak fenol türevleri; daha çok beyin ve dolaşım sistemlerine olumsuz etki ediyor. Amonyak; bağırsak, boğaz ve yemek borusuna zarar veriyor. Kurşun ise; beyin, böbrek, karaciğer, mide ve bağırsaklarda hasara yol açıyor.

Su kirliliği nasıl önlenebilir?

  • Su kirliliğini önleyebilmek için öncelikle suyu aldığımız kaynakların sıkı sıkıya denetlenmesi, detaylı testlerin yapılması gerekiyor.
  • Suyun kirletilmesi yönünde yapılan ya da su kaynaklarını kirletenler konusunda ekstra sert, caydırıcı önlemler alınmalı.
  • Yasal sınırlamalar, kanunlar katı olmalı.
  • İçme ve kullanma suları çok sık analiz edilmeli.
  • Su artıma işlemi daha fazla ciddiye alınmalı.
  • Suyun doğallığının, temizliğinin korunabilmesi için altyapıya ve artıma yatırım yapılmalı.
  • Tarımsal ilaçlar ve kimyasalların nasıl, ne sıklıkta kullanılacağı konusunda kişiler bilgilendirilmeli.
  • Erozyonla mücadeleye önem verilmeli.
  • İçme suyu kaynaklarının yakınlarına hayvan barınağı yapılmasına izin verilmemeli.
  • Deterjan ve kozmetik malzeme tüketimi sınırlandırılmalı ve özellikle de atıkları kontrol altına alınmalı.
  • Radyoaktif maddelerin sulara karışması önlenmeli.
  • Küçükten büyüğe herkese ve özellikle de sanayicilere su kaynaklarının temizliğinin korunmasının önemi ve bilinci aşılanmalı. Gerekli önlemleri almayanlar çok ciddi ve caydırıcı cezalara maruz bırakılmalıdır.

İşte tüm bu bilgilerin ardından aslında “su kirliliği” dendiğinde aklımıza gelen sadece kaynak sularımızın, çeşmemizden akan suyun ne kadar kirli olduğu değil. Aslında biz şehirde yaşayan kişiler olarak çoğunlukla damacana ve pet şişe su içiyoruz, çeşme suyunu sadece temizlikte kullanıyoruz. Oysaki her gün lıkır lıkır içtiğimiz 2 litre damacana ya da pet şişe su ne kadar sağlıklı ya da damacana sulardaki kirlilik oranı nedir? Hele bir de bunların günlerce, hatta aylarca o plastik damacanalarda ve şişelerde kaldıktan sonra bizim tükettiğimizi de hesaba katalım.

Damacana su içelim mi?

Günümüzün şehir hayatında bir telefonla evimize gelen damacana içindeki sular, aslında hiç de sağlıklı değil, sağlık standartlarına uygun değil. Bu damacanalar uygun koşullarda depolanmıyor, yeterince hijyenik koşullarda saklanmıyor, dağıtımında ve dağıtım öncesinde bekleme koşulları hiç de uygun değil. Hal böyle olunca da plastik damacanalar, mikrop ve zararlı bakteri yuvası haline geliyor. Bundan dolayı biz aslında hiç fark etmesek de bu sağlıksız su tüketimi sebebiyle ishal, diyabet, kalp hastalıkları ve kanserle yüz yüze geliyoruz.

Plastik damacanalar, pet şişeler için size küçük bir tavsiyem var; eğer su içtiğiniz pet şişenin altında yazan numaralar bu plastiğin kalitesi hakkında bilgi vermektedir. Bu bakımdan damacananızın altındaki üçgen içinde 3, 6 ya da 7 yazıyorsa o damacana sağlıksız, 1, 2, 4 ya da 5 yazıyorsa bir tık daha sağlıklıdır. Pet şişenizin altında ise 1 yazması sizin için daha güvenli olduğuna işarettir.

Damacana suyun ne gibi zararları vardır?

Öncelikle şunu belirteyim ki, damacananız polikarbonat, yani dönüşümlüdür. Siz her su aldığınızda boş damacanayı verirsiniz ve bu boş damacanaların en hijyenik şekilde temizlendikten sonra yeniden doldurulduğunu düşünmek istersiniz. Aslında tam otomasyon sistemlerle, 55 derece ve üzerinde sıcaklıkta su ile yıkanan ve sterilize edilen damacanaların sağlıklı olduğu düşünülür. Sağlık Bakanlığı’nın yönetmeliklerine göre bir damacana 1 kez dış yıkama, 4 kez de iç yıkama ünitesinden geçmelidir. Bu işlemler esnasında da suyun sıcaklığı en az 55 derece olmalı, deterjan ve dezenfektanlı su kullanılmalıdır. Ayrıca durulama işleminde de en temiz su kullanılmalı, tüm kimyasallar, dezenfektanların kalıntıları temizlenmiş olmalıdır.

Bir de çok önemli bir husus olarak damacanaların en fazla 50 kez üst üste kullanılabileceğine dair de önemli uyarılar var. Elbette ki biz evimize gelen damacananın ne kadar iyi temizlendiğini ya da daha öncesinde kaç kez kullanıldığını bilemeyiz. Fakat dibinde, içinde birikintiler görünen, yosun vari oluşumlar gözlenen, eski, yıpranmış, ezik ya da kirli görünen damacanaları kabul etmeyerek kendimize faydamız olabilir.

Damacanalar da bir çeşit plastik olduğundan elbette ki, sıcaktan, soğuktan doğal hava koşullarından olumsuz etkilenebiliyorlar. Bir damacananın içindeki suyun sağlıklı ve temiz olabilmesi için gereken koşullardan birisi de kesinlikle 14 derecede saklanması gerektiğidir. Yani hem evimizde hem de evimize gelmeden önce bu içi su dolu damacanaların 14 derecelik bir ısıda muhafaza edilmesi gerekiyor. Oysaki ilkbahar itibariyle başlayan ve sonbaharın sonuna kadar devam eden yaklaşık 8-9 aylık bir süreçte ülkemizdeki çoğu ilde hava sıcaklığı 14 derecenin üzerindedir. Hele bir de güney ve batı illerini bir düşünün, yazın 40 dereceyi bulan havada damacanalar sizce nasıl bir ortamda saklanıyor? Yanıtını ben vereyim; şansınız varsa kapalı bir depo içinde ve elbette ki klima gibi bir soğutma sistemi çalışmadan saklanıyor. Hatta bazı firmaların ürünleri de genelde bahçe, tarla gibi açık bir alanda ve 35-40 derece sıcağın altında bizim siparişimizi bekliyor. Hal böyle olunca da benden söylemesi, damacanaların sağlıklı, güvenli olduğu gibi bir durumdan bahsedemeyiz.

Sağlık Bakanlığımızın yetkililerinin öncelikle; dolum tesisi açanlara ruhsat verirken, ruhsatı aldıktan sonra da sık aralıklarla denetleme yapması gerekiyor. Denetimi firmalara bırakmak kesinlikle sağlığımızı tehdit edici bir durumdur. Ayrıca firmaların 3 ayda bir getirdiği numuneleri değil de, sık sık işletmenin kendisinden bizzat alınan damacanalardaki, pet şişelerdeki suyun denetlenmesi de çok daha faydalı olacaktır.

Pet şişe suyun zararları nelerdir?

Pet şişe aslında polyethylene terephthalate sözcüklerinin kısaltılmış halidir. Bizim her gün su içtiğimiz plastik şişelerin hammaddesinde çok sayıda kimyasallar ve dioksinler bulunmaktadır. İşte bu şişeler sıcak bir su ya da sıvı ile veya asitli içeriklerle temas ettikleri zaman hammaddesinde bulunan bu kimyasallar bizim içeceklere geçiyor. İşte bu da bizim hormonsal dengemizin bozulması, endokrin sorunu yaşamamız anlamına geliyor.

Hele bir de bu şişeler uzun süre güneşin altında beklediyse, içinde bulunan içeceğin sağlık değeri tamamen düşmekte, vücudumuza faydadan çok zararı olmaktadır. Zira bu şişenin ısıyla temasından kaynaklı olarak ortaya çıkan bu kimyasallar, uzun vadede özellikle iç organlar olmak üzere, merkezi sinir sistemi, bağışıklık, sindirim ve solunum sistemlerine zarar veriyor. Karaciğer, akciğer, böbrek, kan, kalple ilgili hastalıkların pek çoğunun da aslında temel sebebi bilinçsizce pet şişelerden içtiğimiz bu sulardır.

Su alırken suyunuzun etiketine dikkat edin!

Sağlıklı bir suyun; magnezyum miktarı 75 miligrama, kalsiyum miktarı da 250mg ne kadar yakınsa su o kadar sağlıklı olarak kabul edilir. Bununla birlikte bikarbonat miktarının da 600 miligramın üzerinde olması öneriliyor. Satın aldığımız mineralli suların karbonat içermesi; hem kanda asit-baz dengesini korur ve metabolizmayı hızlandırır hem de idrar yolları ve böbrek fonksiyonlarını olumlu yönde etkiler.

Suyunuzun pH değeri, suyun asit ve baz durumunu göstermektedir. Genel olarak pH değeri 4,5 ile 9.5 arasında değişirken, pH değeri 7 olan su nötrdür, yani asit – baz dengesi tam olarak sağlanmıştır. pH değerinin 7 üzerinde olması o suyun alkali olduğunu, 7’nin altında olması ise asidik olduğunu gösteriyor. Dünya Sağlık Örgütü içme suyumuzun pH değeri ile ilgili kesin bir barem ya da kısıtlama koymamıştır. Aslına bakarsak suyun pH değerinin insan sağlığını olumlu ya da olumsuz yönde etkilediğine dair yeterli bir kanıt bulunmuyor. Ancak bikarbonat düzeyi yüksek olan suların kanda asit-baz dengesini sağladığı bilimsel olarak kanıtlanmış bir durumdur. Dolayısıyla bir suyun pH değerinden çok, bikarbonat içeriğine “alkali” olmasına, bir de plastikte değil de camda saklanmış olmasına dikkat etmek gerek.

Cam şişe kullanalım!

Cam, neredeyse insanlık tarihi kadar eski bir kullanım geçmişine sahip bir üründür. Cam şişelerin, kavanozların kullanımının kesinlikle plastikten çok daha sağlıklı olduğu da bilinen bir gerçektir. Bu bakımdan hayat kaynağımız olan suyun da plastikte değil de, cam şişelerde, damacanalarda saklanması çok daha sağlıklı ve doğru bir seçim olacaktır. Bana kalırsa buna öncelikle evde plastik şişelerde su kullanmayarak, tüm plastik şişelerimizi geri dönüşüme atarak başlayabiliriz. Şöyle ki, buzdolabında soğutmak için ya da yanımıza alıp içmek için kendimize cam şişeler alalım ve onları sık sık bulaşık makinesinde yıkayalım. Bir de yakın zamana kadar yoktu, ancak günümüzde var; cam damacanayı tercih edelim. Suyumuzu bir tık daha sağlıklı hale getirebilmek demek aslında tüm vücut sağlığımızı korumak olduğuna göre, sağlıklı yaşama öncelikle sudan başlayabiliriz. Buzdolabındaki su şişelerimiz, damacanalarımız, çocuğumuzun okula götürdüğü, bizim dışarı çıkarken yanımıza aldığımız su şişelerimiz kesinlikle cam olsun. Hayata daha sağlıklı ve daha temiz bir adım atalım.