On beş yıl önce, bir arkadaşım bana üç kitaplık bir seri verdi, Neal Donald Walsch tarafından yazılmış olan “Tanrıyla sohbetler”. O zaman spiritüellikle amatörce uğraşıyordum ve sadece entelektüel düzeyde konuya dahildim.

İlk kitabı okumaya başladım ve şu pasaja gelene kadar her şey güzel gidiyordu:

“Sevgi en iyi gerçekliktir. Tek gerçekliktir. Her şeydir. Sevgi hissi tanrıyı deneyimlemenizdir. En yüksek gerçeklikte, sevgi her yerde ve yerdeydi ve her yerde de olacak.”

“Bu tam bir düzmece” diye sesli düşündüm.

“Bu nasıl olabilir? Gezegenimiz savaş ve şiddet ile dolu. Bu Walsh her şeyin sevgi olduğunu söylüyor. Neyse.”

Yıllar sonra Azorean ada evimin yeşil dağlarında meditasyon yapıyordum ve yukarıda avcı bir kuş belirdi. Rüzgarlı bir gündü ancak o çok güzel bir şekilde uçuyordu. Bu yaratığın görkemine baktığımda, göğsüme bir sevginin dolduğunu hissettim. Neyin beni etkilediğinin daha farkına varamadan gözlerimden yaşlar geldi.

Meditasyonu bir yıldan fazla süredir uyguluyordum ve o noktada, pek çok spiritüal gerçeği derin bir şekilde anladım. Zihnimin ardı arkası kesilmeyen karmaşa, kendini yargılama ve kendini azarlama ile dolu günleri geçmişti.

Yine de bu ani sevgi akışı başlıyordu ve zihnim sohbet etmeye başladı.

“Uçan kuşa mı ağlıyorsun? Kendine gel.”

Gözyaşlarımı hızlıca sildim, meditasyondan kalktım ve eve gittim. Ancak dağda karşıma çıkan “teklik” ve koşulsuz sevgi hissi benimle gün boyunca kaldı. Ne olmuştu?

Neden bir kuşa bakarken bu yoğun sevgiyi hissettim? Daha da önemlisi, daima bu kutsanmışlık durumunda kalabilir miydim?

Nörobilime Kısaca Bir Giriş

İlk soruyu cevaplamak için, beynin nasıl çalıştığını kabaca bilmek gerekiyor. Bunun için de muhtemelen hepimizin karşı karşıya kaldığı bir senaryodan bahsedeceğim: kalabalık bir restoranda arkadaşla kahve içmek.

Arkadaşınızla masada oturuyorsunuz, güzel bir sohbet ediyorsunuz. Tamamen onun dediği şeye konsantre olmuşsunuz. Ona odakalnmışsınız. Bunun sizin için ne kadar güzel bir hediye olduğunun farkına varın.

Garsonlara, çevrenizdeki sesli sohbetlere, mutfaktan gelen kokulara, yemek yiyen o kadar çok insana tamamen kapalısınız. Beyniniz duyusal veriler tarafından bombalanıyor ancak arkadaşınızla yine de sohbet edebiliyorsunuz.

Bunu yapabilmenizin bir sebebi var çünkü beyin sadece bilgi işleyen bir yapı değil: aynı zamanda bir filtreleme ustası.

Beyin dış dünyadan aldığı bilgilerin büyük kısmını kesiyor ve böylece bu bilgiler bilinçli farkındalığınıza erişemiyorlar. Bu bir noktaya kadar çok güzel çünkü bilinçli zihnin yüksek düzeyde düşünmesine müsaade ediyor. Gelen duyusal uyaranları filtreleme imkanınız olmasaydı delirirdiniz.

Bu şunlar haricinde iyi görünüyor…

Aslında o kadar da iyi değil.

Kalabalık bir restoranda arkadaşınıza odaklanabilmek için kullandığınız filtreleme kabiliyeti, sizi gerçeklikten koparan mekanizma haline de gelir. Zihninize tamamen gömüldüğünüzde, hayat geçip gider. Bu bana çok sık olurdu.

Sokakta yürürdüm ve bu sırada gelecekte yapmak istediğim bir şeyi düşünürdüm veya geçmişi kurcalardım. Dışarıda olan her şeyi kaçırırdım. İnsanlar, kokular, görüntüler ve sesler.

Hayatın kendisini kaçırırdım.

Kendi zihin oyunlarımın içine o kadar kapılmıştım ki yaşam ben ona katılmadan gerçekleşiyordu.

Ama umut var.

Evet yapabilirsiniz!

Bu beyin filtresini azaltabilseydik ne olurdu? Meditasyonla filtreleri kaldırmaya başlayabiliriz. Sırayla kaldırmak gerekli. Beyin sakinleşip de bu kadar çok bilgiyi filtrelemeyi bırakırsa ne olur?

Belki de gerçekliği olduğu şeye biraz daha yakın şekilde görmeye başlarız.

Uçan kuşu gördüğüm anda, düşünceli meditasyon seansımın ortasındaydım. Zihnim sessiz ve huzur doluydu.

Sevginin beni işgal ettiğini hissettim çünkü filtreler gitmişti ve “Tanrıyla sohbetler” kitabında bahsedildiği gibi bir deneyim yaşıyordum.

Sevgiyi hissedebiliyordum çünkü o her yerde. Bu çok miktardaki sevgiye erişmenin numarası ise sahip olduğumuz kat kat filtreyi kaldırmak.

Meditasyon sevgi gerçekliğine erişmenin mükemmel bir yolu ancak kalkıp eve gittiğimde bu sevgi hissi yavaşça azalmaya başladı.

Zihnim tekrar “online” olduğunda, filtre de tekrar ortaya çıkmaya başladı.

Bu sevgi gerçekliğinde nasıl kalmalı?

Benim için cevap teoride kolaydı ancak uygulamada zordu: yürüyen meditasyonda bir hayat yaşamak.

Gün içerisinde sevgi nefesi almak için bilinçli olarak duruyordum.

Dişimi fırçalarken duruyorum veya sevdiğim birisine bakarken. Gerçekliğe ne zaman dokunmak istediğiniz fark etmez. Temel nokta, onu gün içinde sık sık yapmak.

Sadece durun ve nefes alın. Nefesinizi ve ciğerlerinize girip çıkan havayı fark edin. Çevrenizdeki sesleri dinleyin. Çevrenizdeki şeyleri görün. Duyularınızı açın!

Yakın zamanda artık sevgiyi içinize gerçekten çekmediğinizi fark edeceksiniz. Siz sevgisiniz ve çevrenizdeki her şey de öyle.

Sevgi içimizde ve dışımızda.

Neal Donald Wasch haklıymış. Sevgi gerçekten orada.

Hemen başlayın: çevrenizdeki bol miktardaki sevgiye bağlanın. Bunu zor bulursanız, yorum atın ve size yardımcı olmaktan memnun olurum.