Haydi Toparla Şu Kafanı…

 

Şu sayfaya kadar hep beden ve içsel konuları anlattım. Şimdi en önemli konuya geldi sıra. Bağlantıya, içsesimizle veya öz benliğimizle olan bağlantıya. “Ayşe, o da nedir?” diye mi soruyorsun?

Hani bir aynaya bakan sen var, bir de aynaya baktığında hemen kendiyle ilgili düşünmeye başlayan, düşüncelerinin sonucunda da bir şeyler hisseden bir SEN daha var. İşte bu üçünden bahsediyorum. Ruhun, zihnin ve bedenin üç ayrı şey ama birbirinin içinde, biri olmadan bağlantıda olamayacağın ve tam anlamıyla İYİ olamayacağın şeyden bahsediyorum. Zihnimiz yani zekâ ve aklımız, bizi insan olma vasıflarımızı yerine getirirken bir yandan da toplumsal hayat içerisine bir birey olarak var etmeye yarayan bence en önemli aracımız. Zekâmız ise Batı biliminin katmanlarının bir kısmını daha yeni keşfedebildiği büyük bir gizem. Akıl ise içsel bilgelik, zekâdan tamamen bağımsız, doğduğumuz anda atalarımızdan ruhsal tarafımızdan beslenen diğer aracımız. Bir de ruhsal tarafımız var, tüm bu ikisinden bağımsız. Hisseden ve sezen tarafımız. Beynimiz üzerinden açıklayacak olursak, sağ lobumuz. Duygusallığımız, hayal gücümüz, yaratıcılığımız ve sezgilerimiz. Araştıran, analiz eden, matematiksel bakan ise sol lobumuz. Bu ikisinin eşit kullanılması ise muhteşem bir denge. Ancak, bu muhteşem araçlarımızı nasıl kullanıyoruz? Hissettiklerimizi veya sezgilerimizi ne kadar açığa çıkarıyoruz? Yoksa duymazdan geliyor, bastırıyor, sesini mi kısıyoruz?

2009 senesinde Bebek’teki aromaterapi mağazamın arkasında hizmet verdiğim Spa Kabini’me uzun boylu, oldukça alımlı ve güzel genç bir kadın girdi. Aslında mağazadan oda parfümü almaya geldiğini, ancak asistanımın aromaterapi seansları verdiğimi söylemesi ile beraber ilgisini çektiğini söyledi. Bir türlü geçmeyen ve çözüm bulunmayan baş ve boyun ağrılarına, aromaterapiyle bir çözüm bulurum umuduyla benden bir aromaterapi seansı almak istiyordu. Aromaterapi seanslarımın ilki çok uzun sürer. Danışanımın sağlık geçmişini tüm detaylarıyla dinlerim. Geçirdiği kazalardan duygusal travmalarına, beslenmesinden tuvaletine kadar çok detaylı olarak sorarım. Bu noktada bir terapist olarak aşırı empatik ve sezgilerimin çok kuvvetli olduğunu söylemeliyim. Bana söylenmeyen şeyleri de hissetmem danışanlarımla hep çok derin bağlantılı şifa seansları yapmamı sağlamıştır.

Seansımız ilerledikçe karşımda tüm özgüveni ve güzelliğiyle oturan bu genç hanımın korkunç baş ve boyun ağrıları şikâyeti için yapılanları hayretle dinledim. Ağrıkesiciler, boyun kaslarının kesilerek bölgenin rahatlatılması, nöral terapi ve pek çok farklı uygulama. Ancak şikâyet devam etmekte. Sorular duygusal kısımlara gelince işler değişti. Söz edilmeyen, satır aralarında saklanan bir şeyler vardı. Kontrolü kaybetmeyen, kendisini çok tutan biri olduğunu hissettiğim için üzerine çok gitmeden kendisine uygun aromaterapi karışımı ile beraber masajını uyguladım. Biyoenerji kanallarımı açtım tabii. Seans ortasında karın bölgesinde çok yüksek bir enerji blokajını görüp, enerjimle hafifçe maniple ettiğimde, ağlamayla beraber gelen bir boşalma yaşadı. Gözyaşlarına hâkim olamayan bu güzel ruh, şaşkındı. Kendisini telkinle rahatlattım, daha çok kalp ve karın bölgesinde enerji dengeleyerek rahatlamasını sağladım. Normalde masajın ardından danışanımla seansı bitirir, bir hafta sonra kendisini tekrar görmek isterim. Ancak bu vakada, masaj sonrasında kendisiyle bir görüşme daha yapmam mecburiydi. Evliliğinde çok mutsuz olduğunu itiraf etti. Bu itirafla beraber iyileşme süreci başlamıştı aslında. Duymazdan geldiği, arkaya ittiği ancak ona daha büyük sağlık sorunu olarak geri dönen zihinsel ve duygusal tarafının nelere kadir olabildiğini gördü.

Bu güzel ruh aslında bizim hayatımızı nasıl yaşadığımıza güzel bir örnek. Çoğumuz böyle değil miyiz? Esas sorunu unutmak veya görmemek istiyor, onun çevresinde dönüyoruz. Esas sorunumuza bakmaya, yaramızı açmaya o kadar korkuyoruz ki, uyuşturmak için ilaçlar almaya, sorunun nedenini öğrenmek yerine yan etkileri daha da fazla olan ameliyatlar olmaya dahi razı oluyoruz. Bizi gerçekten acıtan o düşünceye bakmaya dahi katlanamıyoruz. Kafamızı başka yere çeviriyoruz, gözümüzü kapatıyoruz. Karanlıkta bırakıyoruz kendimizi. Durumumuzu ve gerçeğimizi görmezlikten geliyoruz. Bu da aslında bağlantının kopması demek. Önce kendimizden (burada kendiniz sandığınız egolarla çevrelenmiş şeyden bahsetmiyorum) gerçek özünüzden bahsediyorum. Öz ile olan bağlantıyı kaybediyoruz. Bağlantıyı kaybettikçe de hastalıklarımız artıyor. Bu yüzden, yine bütünsel şifa sisteminin önemi bir kez daha ortaya çıkıyor. Dengemizi kurabilmemiz için zihnimiz ve ruhsal tarafımızla bağlantımız en önemli şey. Kim olduğumuzu, bir insan olarak bizi tanımlayan esas tarafımızın bedenimiz değil ruhumuz olduğunu anladığımızda, içsesimizi dinleyerek hareket edecek, aslında evrensel yasalara ve yaratana yaklaşacağız.

“Bu kitapta da bunu mu anlatacaksın?” Ayşe diyeceksiniz belki. Ama inanın bu kadar basit. Her şey bir yansıma, siz de öyle. Dünya siz nasılsanız öyle. İnsanlar siz böyle olduğunuz için böyle. İçeride ne varsa onu yansıtıyorsunuz. Bunu anladığınız noktada siz hareketlerinizin tüm sorumluluğunu elinize alacaksınız. Hep diyorum ya, siz frekans yayan bir vericisiniz diye. Düşüncelerinizin ve duygularınızın yarattığı enerji vorteksi, sizin ihtiyacınız olan enerjiyi size çeker. Bu basit bir fizik kuralıdır. Bu nedenle içeride ne varsa dışarıda da o vardır. Yukarıda ne varsa, aşağıda o vardır. Bu basit felsefeyi anladıysak, bundan sonra şimdi zihnimizi hep motive eden şeylerle, hatta somut hedeflerle dolu kılmak için çalışmalı. Nasıl mı? Önce temizlenmeli ki, algımız net olsun.

Bedenimiz zihnimizle ve ruhumuzla bir bütün. Biz sadece fizik bedenimize odaklı bir hayat sürdüğümüz ve diğer taraflarımızın ihtiyaçlarını ve seslerini duymayı uzun zamandır unutup bastırdığımız için, zihnimizi duymuyor ve sonrasında problemler yaşıyoruz.

Yoğun bir işgününde veya çocukların bir ağızdan bağrıştığı bir günün sonunda yatağa yatmadan, toplantıya girmeden, önemli bir konuşma yapmadan önce zihnimizi temizlemeyi unutmamalı. Gece rutinim: Cildimiz ve bedenimi temizlemek, su içmek ve zihnimi sakinleştirecek şeyleri yapmak. Bunlar genelde aromaterapi yağlarımı koklamak, tüm günümü düşündüğüm ve olayları kafamda görüp, ertesi güne bırakmamak için kendimi affettiğim anları temizlemek. Zihnimi organize etmek. Açıkçası zihnim ne kadar temizse algım da o kadar berrak oluyor. Çok yoğun ve koşturma içerisinde geçecek bir gün öncesinde benim zihnimi toparlamaya ve merkezime dönmeye çok ihtiyacım oluyor. İşte bu zamanlarda benim en iyi yardımcılarım, şimdi size bu bölümde paylaşacağım metotlar. Ama önce zihnimizi biraz anlamalı.

 

Beynimiz Nasıl Çalışır?

Beynimizi anlamaya frontal yani önde yer alan loblardan başlayalım. Frontal loblar, hani hepimizin cevize benzettiği bu parçalar mantık ve sezgilerimizden sorumlu. Öğrenme, karar verme, analiz etme, hesaplama, düşünme ve yargılamadan sorumlu. Beynimizin orta kısmında limbik sistemimiz var. Limbik sistem duygusal beynimiz tüm duygusal durumlarımızdan sorumlu. Kafatasımızın arkası ise ilkel beynimiz var. Vücut organlarımıza yaşamsal faaliyetlerin kontrolü için yöneten kısım ve acil çıkış programlarından sorumlu. Bedenimiz ortalama 100 trilyon hücreden oluşuyor. İlkel beyin bu 100 trilyon hücrenin patronu. Her hücrenin, ne zaman ne kadar çalışacağına, onarımı veya yenilenmesi gereken hücrelere ve hücrelere giden kan akımının miktarını ayarlayan, senenin 365 günü 24 saat aralıksız olarak çalışan bir ağır işçi. Sağlıklı isek hücrelerimiz yaşamlarını devam ettirmek ve yapmaları gereken işleri yapmak için yeterli kan akımına sahipler. Ortalama bir yetişkin (70 kg) bedeninde 5 litre kan bulunuyor. Organlardan birine ekstra kan gerektiğinde mesela yemek yedikten sonra sindirim sistemi organlarına, diğer sistemlerden kan o bölgeye kanalize edilir. Hangi hücre grupları veya organlardan kan çekileceği kararını ilkel beyniniz verir. Kan çekilen organlarda hücrelerin yaşamlarını devam ettirecek kadar kanlanmalarına müsaade edilir, iş yapmalarına yetecek kadar değil.

Aynı durum beynimiz için de söz konusudur. Mesela duygusal bir an yaşadığınızda, diyelim ki kızgınsınız, beyninizdeki kan limbik sisteminize yani duygusal beyninize gider. Yani, düşünmemiz için gerekli ve besleyici olan kan ön beyinden çekilir. Böylece öfkelendiğinizde neden mantıklı konuşmayız, düşünmeyiz ve davranmayız anlaşılıyor değil mi? Mantıklı düşünmeden ve akıldan sorumlu lobumuzda kan yok, bu bölge yaşamsal faaliyetlerini yavaşlatıyor. Yani kan duygusal beyninizde ve mantıklı düşünme bölümü geçici olarak servis dışı. Beynimizi duygu kontrolümüzde kullanmamız işte bu kadar önemli. Beynimizin akıl ve duygu dengesini sağlayan merkezler farklı olduğu için, yapmamız gereken bu adresler arasındaki iletişimi ve bağı güçlendirmek.

Ön loblarımızı daha fazla devreye sokarak kendimizi sokacağımız dingin zihin durumu işte burada devreye giriyor. Yani, sonrasında keşke demeyeceğiniz kararlar verebilmeniz, sorunlara çözüm üretebilmeniz ve yaşama olumlu pencereden bakabilmeniz için beyninizin ön loblarına taşınmanız gerekiyor. Beynimizin her bölgesi aynı zamanda belli bir kimyasalın salgılanmasından sorumlu. Çözümün kimyası ön loblarda ama nasıl? Fark etmek, kontrol etmek ve düzenlemek gerekiyor. Çözümlerimi listeledim. ÇIKARMAYA NE DERSİN?

 

Ayşe’nin Mottosu:

“İyi günlere inan, iyiliğin her zaman kazanacağına hem de… Her şey yeniden başlayabilir, hem de daha iyi şekilde. Gücünü fark et ve hep ileriye bak. Çünkü orada her şey daha iyi olacak.”

Zihninin Farkında Ol!

Öncelikle bu kaygı, sinirlilik, endişe, öfke, yargılama, takıntılı düşünceleri yakalamamız, bunun için de kendimize dışarıdan bakabilmeyi geliştirebilmemiz gerekiyor. Bana göre kendi hakkında ne çok şey bilirse, karanlıklarını ne kadar ışığa çevirebilirse o kadar rahatlıyor insan. Cesaretle, korkmadan, kendini korumadan ve her şeyden önce dürüstçe içeriye bakmalı: Ne var içeride? Neyin ortaya çıkmasından bu kadar korkuyorsun? Gizlediğin nedir? Ortaya çıkacak şeyler sana göre o kadar kabul edilmezler ki, onları gizlemek için çok çaba harcıyor, bu çaba ile daha büyük bir güç yaratıyorsun. Mesela vücuduna bak. Omuzların gergin mi? Yumrukların hep sıkılı mı, ayaklarını sinirli sinirli sallıyor musun, boynun hep ağrıyor mu, ağzın kuruyor mu? Stresi başka yerde arama, erken stres belirtileri işte bunlar. Aynı migren ağrısının haberci belirtilerini hissedebilmek gibi.

Stresli durumu yaşayan beyninizdeki kan akımının önce yönü değişiyor sonra beyin kimyası. Hani şu stres hormonu dediğimiz kortizol hormonu salgılanıyor ve sana alarm veriyor vücut. İlkel atalarımız için bu genelde can kaybının yaşanacağı gerçek bir tehlikenin olduğu zamanlar için geçerliyken günümüzde duygusal durumlar için geçerli olabiliyor. Kaçımız gerçekten tehlike içeren durumları yaşıyoruz? Ancak dışarıda gerçekten bu durumu yaşamadığın, gerçekten tehlikede olmadığın halde bu hormonları salgılaman ne demek biliyor musun? Yapılan araştırmalar, kaygı bozukluğu içindeki kişilerin stres tehdidi geçtiği halde hipotalamus-hipofiz-böbreküstü bezi salgıları ekseninin durdurulmasında problem olduğunu ortaya koymuştur. Bu hormon,aşırı stresli ve yoğun kaygıya sahip kişilerin kanlarında yüksek konsantrasyonlarda bulunmuştur. Kortizol, kanda uzun süre yüksek konsantrasyonda kaldığında vücutta hücre hasarına yol açmakta. Yani tehlikenin kendisi oluyor stres hormonu. Seni korkutmak için söylemiyorum, ne yapabileceğimizi anlatacağım. Sistem şöyle:

Sorunu tespit etmek, nedenleri anlamak, çözümleri sunmak, uygulamak, düzenli olarak kontrol yapmak.

Önce zihnini kontrol altına alacağız, kaygıya, korkuya neden olan şeyleri bir bir ortaya çıkaracağız. Sonra organize edeceğiz, ardından her an kontrolü sağlaman için araçlar vereceğiz.

 

Zihni Kontrol Etmek

 

Nefesi Kullanmak:

Kitabımızın en önemli bölümü olan giriş bölümünde nefesi anlatmış, sizlere kullanabileceğiniz nefes uygulamalarından bahsetmiştim. Gün içinde kendinizi kontrolden çıkmış gibi veya merkezinizden uzaklaşmış hissettiğinizde yapabileceğiniz kolay bir uygulamayı hemen buraya ekledim.

 

Pratik Nefes Uygulaması:

Her ne yapıyorsanız bir durun. Nefesinizi fark edin, nasıl nefes alıyorsunuz? Şimdi o kısa ve göğüs nefesinden çıkıp, yavaş, derin ve besleyici nefesleri karnımızdan alıp yavaşça karnımızdan vermeye başlayalım. Ağzımızdan alıyor ve ağzımızdan veriyoruz. Hızlı ve kısa değil, çok yavaş ve derin alın ve verin. 5 dakika nefesinize odaklanın. Nefes almaya başladığınızda normalden daha yavaş nefes alın, nefes verme süresi ise nefes alma süresinden yaklaşık iki kat uzun olsun. Yogada çok kullandığımız 7’li sistemi kullanabiliriz. 7 sayıda nefes alıp, 14 sayıda vermek gibi. Bu nefesi kendinizi daha rahat hissedinceye kadar yapınız. Bunu yaparken bir elinizi alnınıza diğer elinizi başınızın arkasına koyunuz, gözlerinizi kapatınız. Nasıl sakinleştiğinize inanamayacaksınız.

Bir de alternatif olarak, burnunuzdan nefes alıp ağzınızdan hızla bütün gücünüzle veriniz, 10-15 kez tekrarlayabilirsiniz.

 

Dua Etmek

Maneviyat bence biz insanoğlunu bu dünyada ayakta tutan en önemli unsur. Hayatın anlamını çözmek için yüce yaratıcı ile bağlantımızın kuvvetli olmasını sağlamalıyız. O’nun parçası olduğumuzu hep kalbimizde tutar ve hayatımızı erdem ve prensiplerimizi yani kendimizi bilerek yaşarsak, işte o zaman dengemizde olacağız. Dua etmek de bunlardan biri. Hangi dine inanıyorsanız ya da bir dine inanmıyorsanız, her zaman iyilik için, sevgi için ve barış için dua etmeli. Olmasını istediğimiz maddi şeyler, ki buna bir sevgili veya eş isteği de giriyor, bunlar dışında daha iyi bir dünya için dua etmek bizimiçin en hayırlısı olacak.

Dinin saflığına ve vermek istediği mesajın sadece kalpten hissedileceğine sadece inanmıyorum bunu biliyorum. Din, erdem, ahlak, hoşgörü, iyi insan olma vasıflarını taşımaktır. Dindar olmak demek, belli kuralları ezberden ve korku ile yapmak değil, bu kuralların nedenlerini anlamak, bunları hayatımıza sokmaktır. Ama ondan önce kuralları doğru anladığımızdan emin olmalı, kuralları aktaran kişilerin safiyetine güvenmeli. Bu sadece sizin bilginizdir. Bu bize verilen en önemli farkımızdır. Bu nedenle iyi insan olmak için gereken erdemleri uygulamak adına dini iyi anlamalı. Dua ettiğimizde arınacağız, iyi hisler bizi yükseltecek, çevremizdeki negatif kişi, durum ve ortamlardan etkilenmeyeceğiz. Zihnimizi temizlemenin en iyi yollarından biridir. Kendi hayatında bunu sürekli deneyimleyen biri olarak bunu samimiyetle söylüyorum.

 

“Kadının olduğu yerde, daima büyü vardır.”

Ntozake Shange

Meditasyon

Kim olduğunun sorusunu soran, “daha iyi bir ben” olmak isteyen herkesin yolu meditasyondan geçer. Her ne kadar bu terimin içi bazılarınca, sadece uzun uzun “Ooommm!” diyen, gözlerini kapatarak kendilerini gerçek dünyadan soyutlayıp gerçekdışılıkta yaşayan kişilerin komik tasviri gibi algılansa da aslında meditasyon, kendi gerçeğimizi analiz etmemizi, özümüzle bağlantımızı sağlayan yollardan biridir. Gerçeği görebilen ve anda yaşayan temiz bir zihin olmadan ruhsal yükseliş mümkün değildir. Zihnin ve ruhun sakin ve dingin olduğu bir ruh hali varsa, o zaman mutluluk, sağlık ve huzurdan bahsedebiliriz. Zihni susturmayı öğrenmek, içsel sesi yani ruhun sesini dinlemeyi öğrenmek demektir. Meditasyon, bir kişinin sessizliğinde durması, kendi içine, kendi derinlerine bakarak özünde ne olduğunu anlamasıdır bence. Karanlıklarını görmesi ve oralara ışık götürmesidir. Aydınlanma dediğimiz başka nedir ki?

Meditasyonda zihin boşaltabilmek iyi hoş ama zihni nasıl boşaltacağımızı öğrenmemiz gerekiyor. Aşağıda sıraladığım metotlardan birini sistematik olarak uygulayarak zihni boşaltmayı öğrenebilir ve hayatınıza meditasyonu etkili bir şekilde katabilirsiniz. Zihninizi boşaltmaya başladığınız andan itibaren, kaygılarınız, korkularınız, egonuz, kızgınlıklarınızla artık işiniz kalmayacak, derin bir huzura ve farkındalığa ulaşacaksınız. Yani hayat akışında olacağınız, huzur ve mutluluğu her anda yaşayacağınız, Yaradan’ın varlığını huzurla her yerde hissedeceğiniz yerde, kaygılar, korkular, egolar, öfkeler ve kızgınlıklarla kirlenmiş zihninizi, aslında gerçeği görmenizi engelleyen zihinsel kirlerden meditasyonla arıtacak, perdenin öbür tarafını daha net göreceksiniz.

Meditasyonun temeli dediğim gibi zihni boşaltmak ve arındırmaktır. Çünkü arınmış bir zihne sahip olduğumuzda, huzura ve farkındalığa ulaşabiliriz. Meditasyon sırasında oluşacak arınmış hal ve huzur tüm dünyevi streslerden kurtulmamızı, yaşayacağımız küçük aydınlanmalar ise hayatımızı daha mutlu yaşamamızı sağlayacak, daha derin farkındalıklar katacaktır. Açıkçası, bu meditasyon hali ilginç bir görünüm aldı. Bir süre sonra hiçbir şart yerinde olmasa bile birkaç dakikalık zamanda bile çok yoğun bir günün, özellikle yargı, şiddet ve nefret enerjisini çok hissettiğim anlarda tüm karmaşanın ve kaosun ortasında merkezimde kalabilmek için hemen içime dönüyorum. En büyük yardımcım nefesim. Araba bile sürüyor olsam kulağıma müziğimi takıp sessizce duruyorum.

Meditasyonda farklı farklı metotlar var. Ama kafanız karışmasın hepsinde son nokta ve hedef zihni boşaltmaktır.

Meditasyonda çok kullanılan teknikler şunlardır:

 

Nefese Konsantre Olmak:

Derin karın nefesleri alıp, yine yavaş karın nefesini ağızdan vererek, nefesimize konsantre olarak, düşünceleri zihnimizden uzaklaştırarak sadece anda kalabilme hali. Bu metodu Zen Budizmi ve diğer metotlar çok kullanıyor. Bana iyi gelen bir metot. Zihnimizin bize ne oyunlar oynadığını göreceksiniz. Saatlerce değil, sadece birkaç dakika bile zihinsiz kalabiliyor musunuz, denemek bile iyi geliyor. Sessiz sakin bir ortamda dik olarak bir sandalyeye oturabilir, rahat bir zemine sahipseniz bağdaş kurarak oturabilirsiniz.

Rehber Kullanmak:

Dış bir sesin yönlendirmesi ile yapılan meditasyon. Bu benim çok sevdiğim bir tür. Tabii dinlediğiniz sesin huzur verici, zihninizi sakinleştirici olması gerekiyor. Rehberinizin yönlendirmeleri ile zihinde rahatlama sağlanabilir. Rehberli meditasyonları youtube üzerinden bulabilirsiniz.

 

Zihni Serbest Bırakmak:

Bazı hareketli dinamik meditasyonlarda dans ve müzik eşliğinde veya yönergelere uyarak zihnimizi rahatlatabiliriz.

Bir Nesneye Konsantre Olmak:

Mum ışığında bir nesneye sabit bakışlarla bakarak, hiç bir şeye anlam katmadan dingince durmak. Zihninize pek çok düşünce gelecek, baktığınız obje değişecek. Ancak anlamları bırakıp zihni boşaltmaya izin verdiğinizde her şeyin ne kadar yoluna girdiğini göreceksiniz.

Mandala Kullanmak:

Mandala adını verdiğimiz enerjisi yüksek çizimler. Bu çizimlere bakmadan önce niyet edilip, sonrasında mandalaya konsantre olarak meditasyona geçmek. Aslında makbulü kendi mandalanızı çizmek ve sonrasında boyamak, buna yapmayı istemiyorsanız, son aylarda pek popüler olan hazır mandalaları boyamanız için ayrı bir fırsat.

 

Zihnini Organize Et

 

Olumlama:

 

“Yoksa mesele doğru soruyu sormak mı?”

 

Daha önce olumlamaları kullandınız mı? Hayatımın her döneminde çok kullandığım ve bana çok faydası olan bir zihinsel programlama metodu aslında. Şimdi birçoğunuz olumlama sözünden bile sıkıldığınızı, size hiçbir faydası olmadığını söyleyeceksiniz. Aslında sistemde hiçbir sorun yoktur, size göre bu, sistemin bir işe yaramadığını gösterse de, bana göre, uygun şekilde kullanılmamasından kaynaklı. Nedeni basit, bilinçaltınız eğer farkındalığınız yoksa sizden güçlüdür. Size yabancı gelen bir cümleyi tüm gün boyunca sürekli tekrarlamak, zihninizde kuşku uyandırır. Bilinçaltınız her söylediğinizi reddeder. İnsanlar anlam yapıcıdır der antropologlar. Başka bir deyişle insanlar dünyayı ve kendilerini anlamak için sürekli olarak soru sorarlar. Araştırmalar insan beyninin sürekli soru sorma ve cevap alma durumunda olduğunu göstermiştir. Bu sorular onlara cevap vermek yerine bizim düşünce kalıplarımızı negatiften pozitife dönüştürler.

“Ben başarılıyım” cümlesini alalım. Ben başarılıyım dediğinizde bilinçaltımız buna inanmıyor. Tersine güçlendirici sorular soralım. “Başarı nedir?” diye sorarak başlayabiliriz. Sonrasında kendi başarı kavramımızı netleştirdiğimiz için, ikinci soru belki,”Ben neden bu kadar başarılıyım?” olacaktır. Zihin bu soruya cevabı ararken, bir yandan da kendini o durumda görüyor. Yani bir cümleyi sürekli tekrarlayarak zihnine kabul ettirmiyor, bilakis neden olduğunu anlayarak kendisi de bu bilgiyi onaylıyor.

 

Hayatınızda Neyin Olmasını İsterdiniz?

Her şeyi denemenize rağmen hâlâ hayatınızda sizi iyi hissettirecek bir partneriniz yok mesela. Yani eş arıyorsunuz. Olumlamanız,”Evleniyorum!” olsun.

Sorunuz, “Neden bu kadar kolay ve rahatlıkla hayat arkadaşımı buluyorum ve onunla evleniyorum?” olacak.

Sorulara cevap aramanıza gerek yok. Yapmanız gereken, soruya odaklanmak. Bu arada aklınıza gelecek tüm sorulara açık olmalı ve daha iyi sorular sormalısınız. Daha iyi sorular sorduğunuzda zihniniz otomatik olarak sahip olmadıklarınız yerine sahip olduklarınıza odaklanır.

Bir kere kolay ve rahatlıkla evleneceğinize odaklandığınızda, kendiliğinden enerjinizi açacak, karşı cinse bu mesajı daha net veriyor olacaksınız. Başınıza geldiğinde ise dileğinize hazır olmalısınız. Hayatınızın başlayacak yeni dönemine göre yeni eylemler yapmalısınız. Sorular ise çok değişik olabilir. 21 gün şifa sayısıdır unutmayın. 21 gün boyunca her sabah uyandığınızda kendinize değişik türde sorular sormalısınız ve yatmadan önce ve gün boyunca aklınıza geldiğinde bu soruları kendinize sormaya devam etmelisiniz. Zihninizi olumlu programladıkça sözünüz, bakışınız, hayatınızdaki insanlar ve hayatınız nasıl muhteşem bir hale dönüşecek göreceksiniz. Ancak bırakmak yok. Şu an olduğum noktadan yaptığım tüm çalışmalardan sonra size şunu rahatlıkla söyleyebilirim:

İşe yarıyor…

 

“İlim ilim bilmektir

İlim kendin bilmektir

Sen kendini bilmezsin

Ya nice okumaktır

 

Okumaktan murat ne

Kişi Hakk’ı bilmektir

Çün okudun bilmezsin

Ha bir kuru ekmektir.”

Yunus Emre

İşini Organize Et

Kitabın bu kısmında hiç de karşılaşmayı ummadığın bir bölüm geliyor şimdi. Bu kitaba özellikle almak istediğim benim kendimde çok uğraştığım ve kendimce nedenini ve çözümünü bulduğum bir konu. Başlıca stres kaynağımız aslında.

İşim yani kariyerim.

Nedeni basit, hayatımızın bölümlerinden en önemlisini işimiz oluşturuyor. Biz geçim kaygısı, emek verilmiş kariyer yılları, siyasi düzenin ekonomik sistemdeki yansımalarının getirdiği şu belirsiz ortam, annelik, babalık, yaş almak derken aslında işimizle aramızdaki ilişkiye bakmadan sürükleniyoruz. Pek çok duygu yaşıyoruz ancak bunları ne itiraf ediyoruz ne paylaşıyoruz. Ne olduğunu analiz edemeden devam ediyoruz.

Aslında sorular basit.

 

İş hayatında her şey yolunda mı?

 

Sana bu kitabın başında bir iyilik çemberinden bahsetmiştim. İşte çemberin kalemlerini ele almaya geldi sıra. Hayatında öncelik ve ihtiyaç listesi yaptın mı hiç? Yapmadıysan, şimdi senden bir kâğıt ve kalem alarak ihtiyaç listeni çıkarmanı isteyeceğim.

Senin için nelerin önemli olduğunu biliyor ve bunlara zaman ayırıyor musun?

Cevabın evet ise harika, ancak hayatında nelerin önemli olduğunu bilmiyorsan şunu dene:

 

Çembere göre tüm kategorileri tekrar gözden geçir. İş, sosyal hayat, hobiler, maneviyat, ailen, romantik ilişkilerin ve özel hayatın, sağlık, eğlence, bütçe gibi. Hayatında en önem verdiğin şeylerin listesini yap ve onları öncelik sırasına göre dizmekle başla işe. (Örneğin, benim listem şu şekilde: Sağlığım & kişisel bakımım, ailem ve kızım, işim, param, fiziksel çevrem… şeklinde devam ettirilebilir.) Çemberin en dış kenarı en yüksek, merkeze yakın kısmı en düşük puan olsun. Buna göre kendi hayatına bu dilimlerden puanlama vererek çemberini oluştur.

Sonraki adım güne başladığın ve enerjik olduğun saatleri not etmen ve önemli önceliklerin için uygun zamanları belirlemen. Belki birinci sırada çocukların geliyor ama sen günün sadece yüzde 5’ini onlara ayırıyorsun!

Ve mutlaka sağlığının ilgi ve odaklanmaya ihtiyacı var, ama sen zamanının sadece yüzde 1’ini sağlığına yatırım yapmak için ayırıyorsun.

Liste böyle gidecek. Bu liste sana bir tablo sunuyor. İyilik çemberine göre hayatındaki önemi ve yüzdesine göre hepsini gözden geçir.

 

İşler Senin İçin Çığırından mı Çıktı?

Uyanma zamanı geldi! Artık dürüst olma zamanı. Kendine doğruyu söyleyip gerçeğini ve hayatındaki doğruyu bulman gerekiyor.

Sürdürülemeyen işlere sahip birçok vizyon sahibi girişimcilerden biri, altından kalkamayacağı bir işe girişmiş, kendi hayat amaçları doğrultusunda kurduğu hayallerindeki iş artık şekil değiştirmiş ve mutluluğundan çalıyor. Ne çocuğuna, ne kendine bakma vakti olmadan kaygı ve telaş içinde, yapılacaklar listeleri tarafından rehin alınmış durumda.

 

Üzülerek söylemeliyim ki beslemek zorunda oldukları bu canavarı kendileri yarattılar. Nereden mi biliyorum? Bir zamanlar bende böyleydim.

Bitmek bitmeyen bir iş listesi ile boğuşman neden olan bu şeye ben İş Canavarı diyorum. Hayatındaki tüm zamana sahip olmak isteyen bu İş Canavarı, geceleri seni uykusuz bırakıyor, tüm işleri kendi başına yapma zorunluluğu hissettiriyor, “Hiç kimse bu işi benden daha iyi yapamaz!” diye düşünmene sebep oluyor. Sonuçta kendini yorgun, tükenmiş ve başarısız hisseden bir sen olmuyor musun? İtiraf et. Müşterilerine mükemmel sonuçlar ve yenilikler sunarken kendi ruh sağlığın, vaktin, uykularından ve benliğinden ödün veriyor musun?

Halbuki bu işe nasıl başlamıştın?

Mutluluk ve rahatlama hissi yok.

Başarı ve kazanç yok…

Potansiyelinin sana kazandırdıkları nasıl bunlar olabilir?

Yani demek istediğim, işini kurarken hayal ettiğin getiriler bunlar mıydı?

İnan bana bu böyle olmak zorunda değil.

Peki ya işine rahatlık ve sürdürülebilirlik ile devam edebilseydin?

Tüm sınırlarını zorlamak yerine, işlerini sıraya koyarak, HAYRAN OLDUĞUN bir iş modeli yaratarak bu yolda ilerleyebilseydin?

Benim için başarının gerçek ölçütü banka hesabım veya en çok satanlar listesinde kitabımın yer alması veya mail listemde kaç kişinin yer aldığı değil. Tabi ki, kendi emeğimle elde ettiğim kazancımla gurur duyuyorum. Emeğimi vererek, kendi kazandığım paranın keyfi başka bir yerde yok. Şimdi diyeceksin ki,”Akıl vermesi kolay, ama nasıl?”

Tatlı okuyucum kendimi hırpaladığım, hırs yaptığım, kıyasladığım, başarısız ve yetersiz hissettiğim her anımdan sonra anladım ki, bir şey için elimden gelenin en iyisini yapmışsam, bırakma zamanı geldiğinde vedalaşabilmeyi de öğrenmeliydim. Çünkü mutluluk bunlarda değildi ki, mutluluk sürecin kendisiydi, başarı ise süreçteydi. Ürün veya eser ortaya çıkmıştı, hep daha iyisi vardı. Bunu anlayana kadar çok şey kaybettim. Para değil manevi şeyler. Zaman, ailem, kızımın en güzel zamanları.

Şimdi bunu değiştiriyorum.

Asıl mutluluk, olduğum her yerden keyif alabilmekte.

Küçük kızımla birlikte yaptığımız aktivitelerde gerçekten VAR OLABİLMEKTE.

İşlerimi gerekirse benden daha iyi yaptığına inandığım çalışkan ve özel bir yetkiliye devredip, kızımla vakit geçirdiğimde aklımda iş ve sorumluluk yükü, telefonumda onlarca mail olmadan, geceleri o maillere cevap vermeden yaşayabilmekte.

Sevdiğim kişilerle geçirdiğim gecelerin benim terapi seansıma dönmemesi, gözyaşlarıyla geçmemesi. (Evet, işlerim yüzünden çok ağladığım oldu!)

Beni yanlış anlama. Benim hayatım da çok mükemmel değil. Sürekli kendi ruhumu ve aklımı kontrol ediyorum, buna göre kendi iş modelimi ve programımı kuruyorum. Benim de bir koçum, akıl hocam, akıl danıştığım arkadaşlarım var. Ve zorlandığım yerlerde onlardan destek alıyorum.

Bu yüzden, şimdi bir düşün…

Senin için gerçek başarı nedir?

Hayatının değerini anlama zamanı!

Hadi, sürdürülebilir, neşe ve huzur dolu, rahat bir iş modeli kur ve kendin için yaşa.

Sen bunu hak ediyorsun.

Ayşe’nin Önerisi:

 

Gün içinde sadece 2 dakikalığına bile olsa zihnini boşaltmak için kendine zaman ayır. Ofisin kalabalığından tuvalete kaçarak, öğle yemeği molasında o tıka basa dolu kafe yerine işyerine en yakın parkta oturarak biraz yavaşla. Nefesinle merkezine gel, tüm kaosun ortasında kendi içsel sarayına köklen. Orada hiçbir şey seni rahatsız edemeyecek, sen Yaradan’la BİR’sin. Bu bağlantıyı kaybettiğin için oluyor her şey. O’nu her an içinde taşı ve hisset. Bunu asla unutma.

Gülmek, Kahkahalarla Gülmek

Gülmek, kahkaha ya da kıkırdama bizi hayvanlardan ayıran tek şey biliyor muydun? Gülebilmek ve neşe kendini iyi hissettirmesinin yanında bağışıklık sistemini ve kalbini de güçlendirir. Çoğu Doğu öğretisinde gülmek bir tür egzersizdir, yüz, göğüs, karın ve sırt adalelerini çalıştırır. Gülmek kan dolaşımını hızlandırır, kandaki oksijen miktarını artırır, stres hormonu salınımını azaltır, virüs, tümör ve zararlı bakterilere saldıran hücre ve protein üretimini artırır. Mizah bizim en insanı yanımız. Zekâ, öğrenme, akıl falan değil bizi hayvanlardan ayıran yegâneşey, sadece mizah. Gülebilmek… Gülmeyi seviyorum. Karamsar, korku ve endişe yayan haberler veya gazeteleri okumuyorum. Haber kaynağı olarak almanız gerekenleri alacağınız kaynaklar belli. Çocukluğumdan beri en sevdiğim şey çizgi film izlemek. Japon çizgi filmleri ya da Amerikan gençlik komedileri, klasik Disney’lere kadar çizgi film beni rahatlatan ve en çok güldüren şey. Ya da en sulu komedilerde veya Adile Naşit’li Şener Şen’li 70’lerin en sevdiğim filmlerinde kahkahalarla gülmeye bayılırım. Gülmek bize ait en önemli şey. Gülmek insan olmak demek, gülmek ruh demek, ruhsallık demek. Bizi hayvanlardan ayıran özelliğimize zeka demişler, doğanın her yerinden zeka fışkırıyor. Bence bizi hayvanlardan ayıran tek şey gülebiliyor olmamız. Gülünce sizi en korkutan insan bile daha insanlaşmıyor mu?

Çevrenizde sizi güldüren, sizi neşelendiren ve sizinle gülmeyi sevenleri bulundurun. Çünkü inanın onlar servet değerinde.