1973 yılından bu yana İstanbul’un kültür ve sanat yaşamını değiştirip zenginleştiren çalışmalar yürüten ve kar amacı gütmeyen faaliyetlerde bulunan İstanbul Kültür Sanat Vakfı, bu sene 16. FilmEkimi’ni düzenledi. Dünya’nın çeşitli ülkelerinden, birbirinden yetenekli ve bol ödüllü yönetmenlerin filmlerinin, gün içinde belirli seanslarla gösterildiği etkinlik geçtiğimiz haftalarda sona erse de; Filmekimi filmlerinin en iyileri vizyona girdi veya girecek. Sonrasında DVD aracılığıyla da izleyebileceğiniz filmleri kaçırdığınız için üzülmeyin ve listeyi bir kontrol edin!

DJAM
Tony Gatlif

İksv festivallerinin vazgeçilmez ismi ve çingenelerin dünyasını ve yerel halkı müzik yoluyla en iyi şekilde yansıtan yönetmen Tony Gatlif, bu kez rembetiko müziğini işliyor ve izleyiciyi Yunanistan’dan İstanbul’a doğru uzanan bir yolculuğa çıkarıyor. Filme de adını veren Djam isimli genç kız, yedek parça almak için Yunanistan’dan İstanbul’a geliyor. İstanbul’daki gününün sonunda, yardım gönüllüsü olan 18 yaşındaki Avril ile tanışıyor ve Avril’i koruması altına alıyor. Bu kez enfes müzikler eşliğinde İstanbul’dan Midilli Adası’na doğru bir yolculuğa birlikte çıkıyorlar. Djam, bir yol filmi esasen. Djam’ın müzikleri için; Cem Köklükaya, Baba Zula’dan Melike Şahin, Ozan Tura, Ozan Çoban, Onur Yusufoğlu, Burhan Hasdemir ve Yunan müzisyenler iş birliği yaptı.

MOTHER! (Anne!)
Darren Aronofsky

İlk gösterimini Eylül’de Altın Aslan için yarıştığı Venedik Film Festivali’nde yapan “Anne!” daha ilk gösterimin sonunda sinemaseverleri ve eleştirmenleri ikiye böldü. Bir taraftan yuhalanan film bir taraftan da muhteşem alkışlara tutuldu. Filmde Jennifer Lawrence; kocasıyla sakin bir hayat sürdürürken, yanlarına gelip yerleşen bir çiftten huzursuz olan bir kadını canlandırıyor. Bazılarının “cesur ve benzersiz” olarak nitelendirdiği filmi, eleştirmenler “müthiş, ürkütücü ve muhteşem” olarak yorumladılar. Darren Aronofsky, günümüze kadar koruduğu prestijini, bu filmle doruklara çıkarıyor. Daha önce “Siyah Kuğu (Black Swan)” ile psikolojik gerilim tarzında ustalığını gözler önüne seren yönetmen, bu kez korku-gerilim türünde yeni bir klasiği bizlere kazandıracak gibi görünüyor.

REDOUBTABLE
Michel Hazanavicius

En iyi film Oscar’ını alan Artist filminin yönetmeninden; hem sinemasal bir aşk öyküsü hem de büyük yönetmen Jean-Luc Godard’a ithaf edilmiş bir saygı duruşu filmi. Filmde Stacy Martin, Louis garrel ve Artist filminin yıldızı Berenije Bejo yer alıyor.
Film Jean-Luc Goddard’ın gerçek hayatta eşi olan Anne Wiazemsky’nin anılarından yola çıkarak usta yönetmenin, 1967’de Paris’te Çinli Kız filmi çekimleri sırasında ve sonrasında yaşanan sorunlarını, hayatını ve aşkını anlatıyor. Sevdiği kadının kendinden 20 yaş küçük olması, evlilikleri ve ardından gelen 1968 olaylarının; Goddard’ı kendini sorgulamaya ittiğini göreceğiz.

HAPPY END (Mutlu Son)
Michael Haneke

Başarılı yönetmen Haneke; kendisine Oscar, Altın Küre ve BAFTA Ödüllerini kazandıran “Amour(Aşk)” filminin ardından 5 yıl bekledikten sonra “Mutlu Son” isimli mükemmel yapıtıyla geri dönüyor. Bu kez; burjuva gerilimi, intikam, suçluluk, bastırılmış duygular ve işe yaramayan bir aile gibi konularla seyircinin karşısına çıkan yönetmen, ilk izlenimlere bakılırsa seyircinin beklentilerini karşılamış gibi duruyor. Filmin odağında, dünyada olan bitene duyarsız ve burjuvazinin konforuna sonuna kadar biat eden bir aile var. Ancak hal böyleyken, yaşadıkları şehir, işgalci olarak tanımladıkları göçmenlerle dolu ve rahatsız edici. Haneke bu filmle, iğneleyici ve karanlık, mizah dolu bir sinema diline yönelmiş gibi duruyor.

AŞKIN GÖREN GÖZLERE İHTİYACI YOK
Onur Ünlü

Polis filmi ile hayatımıza giren ve Leyla İle Mecnun’la iyice tanıdığımız Onur Ünlü’nün yeni filminin kahramanı Salim, 30’lu yaşlarında bir cinayet masası dedektifidir. Boşandığı karısından 3 yaşında bir kızı vardır ve yeni bir cinayet üzerinde çalışırken, bir rahatsızlıktan dolayı bir zaman sonra kör kalacağını öğrenir. O sırada ilgilendiği davada ölen kişinin karısının kör bir piyanist olması ve zamanla ona gönlünü kaptıracak olmasıyla işler giderek karışacaktır. Yönetmenin ilgiyle beklenen yeni filmi sinemaseverlerden geçer not aldı. Filmin kadrosunda; Demet Evgar, Fatih Artman, Ezgi Eyüboğlu ve Ayşenil Şamlıoğlu gibi sevilen isimler var.

THE SHAPE OF WATER (Aşkın Gücü)
Guillermo Del Toro

“Pan’ın Labirenti” filmi 3 Oscar kazanan başarılı yönetmen Del Toro, yeni filmi “Aşkın Gücü” ile bu kez öncelikle Venedik Film Festivali’nden yanında Altın Aslan dahil 4 ödül ile döndü. Bu filminde de fantastik öğelere yer veren yönetmen; farklı evrenlerden garip yaratıklarla dolu masalımsı bir hikaye anlatıyor seyircisine. Soğuk Savaş’ın kızıştığı, 1963 döneminde Amerika’da gizli bir laboratuvarda yürütülen gizli deneyleri farkeden temizlik işçisi Elisa’nın, suda hapsedilen insan benzeri bir yaratığı kurtarma denemesini izleyeceğiz. Guillermo Del Toro; hem şiirsel ve yoğun, hem de fantastik bir görsel şölen yaratmış.

SUBMERGENCE (Derin Sular)
Wim Wenders

Usta yönetmen Wim Wenders, merakla beklenen son filminde, Somali’nin kum çöllerinden Normandiya’nın kumsallarına nefes kesen görüntüler ve James McAvoy, Alicia Vikander, Alexander Siddig gibi tanıdık isimler yer alıyor. San Sebastian Film Festivali’nin açılış filmi olan Derin Sular; birbirine aşık olan bir çiftin tehlikeli görevler peşinde ülkeden ülkeye seyahat ederken kavuşamamasının romantik hikayesini anlatıyor. Film, savaş muhabiri J.M. Ledgard’ın romanından beyazperdeye uyarlandı.

THE KILLING OF A SACRED DEER (Kutsal Geyiğin Ölümü)
Yorgos Lanthimos

Yunan yönetmenin, The Lobster’dan sonra İngilizce çektiği ikinci filmi, her zamanki gibi özenle hazırlanmış bir oyunun içine davet ediyor izleyiciyi. Filmde, başarılı bir cerrah ve babasının boşluğunu onunla doldurmaya çabalayan bir ergenin hikayesi anlatılıyor. Aileye, suçluluk duygusuna ve sınıfa dair, etkili bir soğuk duş etkisi yaratan film, Cannes’dan ‘En İyi Senaryo’ ödülüyle geri döndü. Başrollerinde ise Colin Farrel, Nicole Kidman ve Alicia Silverstone gibi yıldız isimler yer alıyor.

YOU WERE NEVER REALLY HERE
Lynne Ramsay

Cannes Film Festivali’nden ‘En İyi Senaryo Ödülü’yle dönen film, başrol oyuncusu Joaquin Phoenix’e de ‘En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’ kazandırdı. Filmde; sosyopat bir gazi, kötülerin eline düşmüş bir kız ve devlet adamlarının da içinde bulunduğu bir suç ağı konu ediliyor. “Kevin Hakkında Konuşmalıyız” ile ustalığını kanıtlamış olan yönetmen Ramsay, polisiye kurgusuyla kafa karıştırıcı bir bilinmezliğe çekiyor seyirciyi.

AUS DEM NICHTS (Paramparça)
Fatih Akın

Türkiye’de yaşayan bir Kürt olan kocasını, Hamburg’daki bir terör saldırısında kaybeden Katja’yı canlandıran Diane Kruger’a, Cannes Film Festivali’nde ‘En İyi Kadın Oyuncu’ ödülünü kazandıran film, tam bir Fatih Akın filmi. Hayatına dair her şeyi kaybettikleriyle birlikte ardında bırakan kadın, kendi adaletini sağlamak için yola koyulur. Fatih Akın bu filmi, Almanya’daki ırkçı cinayetlerden hareketle senaryolaştırmış ve kurbanlara adamıştır.

FORTUNATO
Sergio Castellitto

Ferzan Özpetek filmlerinden tanıdığımız Stefano Accorsi ve Jasmine Trinca’nın başrollerini paylaştığı film, Cannes’dan ‘En İyi Kadın Oyuncu-Belirli Bir Bakış’ ödülüyle döndü. İsminin anlamı şanslı demek olan Fortunata; bir yandan zor bir evlilik atlatmış ve küçük kızıyla birlikte bir kuaför dükkanı açmak için var gücüyle çalışırken, diğer yandan bir erkeğin kanatları altına sığınmadan özgür bir yaşam inşa etmek için mücadele veriyor. Film, biraz Fellini tonları biraz Roma sokakları ile görsel bir şölen yaşatmayı da ihmal etmiyor.

THE BEGUILED
Sofia Coppola

Bu sene, The Beguiled ile Cannes Film Festivali’nin ‘En İyi Yönetmeni’, Sofia Coppola oldu. Başrollerini; Colin Farrell, Nicole Kidman, Kirsten Dunst ve Elle Fanning gibi yıldız isimlerin paylaştığı film, Amerika İç Savaşı sırasında, erkeklerini cepheye uğurlamış bir grup kadının yatılı kaldığı okula sığınan bir onbaşının, kadınlar arasında bir arzu nesnesine dönüşmesini anlatıyor. Hem komik durumları, hem de kadının bakış açısını izleceğimiz, muhteşem bir dönem filmi.

THE SQUARE (Kare)
Ruben Östlund

Cannes Film Festivali’nin en büyük ödülü olan “Altın Palmiye”yi kazanan film, Stockholm’deki bir sanat merkezini merkez alıyor. Sanat merkezinin artistik direktörü Christian(Claes Bang), tam bir mükemmel erkek; yakışıklı, kültürlü, sanat aşığı, samimi ve donanımlı. Çevresi de öyle! Yönetmen, cafcaflı hayatın ardında saklanan yozlaşmayı, görünenin görünmeyeni saklamak için bir kamuflaj olduğunu; sivri bir dille anlatıyor.

120 BATTEMENTS PAR MINUTE (Kalp Atışı Dakikada 120)
Robin Campillo

Cannes’a damgasını vuran ve hatta jüri başkanı Pedro Almodovar’ı en çok etkileyen ve gözyaşlarını tutamamasını sağlayan film, 1990’ların başında AİDS’e karşı farkındalık yaratmaya çalışan “Act-Up” isimli aktvisit örgütün hikayesini anlatıyor. Yönetmen Robin Campillo, Act-Up Paris’te bizzat görev almış. Film, sürprizlerle dolu ve yaralayıcı bir dram, her anı zihinlere kazınan duygu yüklü bir yolculuk.

Kaynak: Filmekimi Kitapçığı