Bugün, 21 Haziran’da Kuzey Yarımküre’de Yaz Gündönümü ve Güney Yarımküre’de Kış Gündönümü yaşanıyor. Yaz Gündönümü, gündüzün en uzun sürdüğü ve gecenin en kısa olduğu gündür. Bunun nedeni Dünya’nın kendi dönme ekseninde Güneş’e doğru eğik olmasından kaynaklanır. Haziran Gündönümünde Dünya, Güneş’e doğru maksimum eğimindedir. Güney Yarımküre ise Güneş’ten en uzak olduğu eğimdedir ve Kış Gündönümü’nü ya da diğer bir deyişle yılın en kısa gününü meydana getirir.

Yaz Gündönümü, en çok Kuzey Kutbu bölgelerinde belirgindir. Burada günler aşırı derecede uzamıştır ve Kuzey Kutup Dairesi sürekli olarak gündüzü yaşamaktadır.

Biyolojik iç saatlerimizin bazılarını kontrol eden epifiz bezi, güneş ışığı daha fazla olduğunda kendimizi daha enerjik hissetmemizi sağlayan belli hormonları salgıladığı için vücudumuz günlerin uzamasına karşı duyarlıdır. Elbette hayvanlar ve bitkiler de ne kadar güneş ışığı aldıklarından etkilenir. Hayvanlar için söylemek gerekirse güneş ışığı onların çiftleşme alışkanlıklarını, göç etmelerini ve kış uykularını etkiler. Bitkiler ise ne zaman büyüyüp çiçek açacaklarını ya da ne zaman geri çekilip uykuya dalacaklarını Güneş döngülerinden öğrenir. Hatta günler kısaldıkça yapraklarını döken ağaçlar yapraklarını kaybederken günler uzadıkça ise tomurcuklar ve yeni yapraklar meydana getirir.

İnsanlar eski zamanlarda gündüzün ve gecenin döngüleriyle çok uyumluydu. Hayatta kalmak için pek çok açıdan bu gerekliydi. Öncelikle bahar ve yaz ayları, yani günlerin uzadığı ve en uzun olduğu zamanlar avcı-toplayıcılar için bereketli zamanlardı. Tarımla uğraşan kişiler içinse dikim, büyüme ve hasat zamanlarını oluşturuyordu. Bu durum özellikle de ekinlerin büyüme mevsiminin kısa olduğu ve insanların uzun kış ayları boyunca hayatta kalabilmeleri için gün ışığından en iyi şekilde faydalanmaları gereken Kuzey iklimlerinde çok önemliydi.

Gün ışığı yalnızca yiyecek açısından değil başka açılardan da önemliydi. Eski insanlar yılın belli zamanlarında törenler düzenlemek ve bir bölgeden diğerine geçmek hangi şekilde olursa olsun, Ruh dünyası ile bağlantı kurmak çok önemliydi. İnsanların yiyeceklerinin ve sularının bol olması, uygun hava koşulları ve topluluklarında yaşayan insanların sağlıklarının iyi olması için Yaratıcı ve kendilerini çevreleyen ve destekleyen Ruhlar ile iyi ilişkiler sürdürmeleri gerekiyordu.

Pek çok gelenekte gündönümlerinin fiziksel dünya ile ruh dünyası arasındaki perdelerin kaldırıldığı birkaç günden biri olduğu ve gündönümlerinde Ruh ile derin bir bağlantının mümkün olduğu belirtilir. Bu nedenle gündönümü şifalı otlar toplamak (şifalı otların bu zamanlarda daha fazla şifa gücüne sahip olduğu söylenir), kutlamalar sırasında kutsal ateşler yakmak ve teşekkür etmek ya da kutsal ritüeller yaparak doğum ve yaşamın dişil yönlerini güçlendirmek için önemli bir zaman olarak görülüyordu.

30 bin yıl öncesine kadar eski zamanlarda yaşayan insanların mevsimlerin geçişini ve Güneş ile Ay’ın döngülerini takip ettiğini biliyoruz. Bunun kanıtlarını gökyüzündeki önemli olayların kaydedildiği çizilerek, yontularak ya da boyanarak fildişi, kemik ya da taş parçalarından öğrendik.

Bundan yaklaşık 6-8 bin yıl kadar önce (muhtemelen daha da önce) insanların doğum, yaşam, ölüm ve yeniden doğuş döngülerini kontrol ettiklerine inandıkları enerjileri çağırmak için bir araya geldikleri zaman Güneş döngüleriyle uyumlu kutlamalar yaptıklarına dair kanıtlar bulunuyor.

Dört bin yıl öncesine ait Çin tarihi kayıtlarına bakıldığında İmparator’un astronomlara gündönümleri ve ekinoksları hesaplama talimatı verdiği görülüyor.

Kadim uygulamalarda gündönümlerini belirlemek için kullanılan dört temel teknik bulunmaktaydı:

  • İrlanda’daki Newgrange gibi yerlerde genelde gün doğarken ya da batarken) bulunan bir yere güneşin doğrudan üzerine düşmesi için resim, sembol ya da oyma yerleştirmek.
  • Stonehenge’de Mısır piramitlerinde, gündönümü’nde gün doğumu ya da gün batımı sırasında güneş ışınlarının açılarının yansıyacağı şekilde tasarlanmıştı.
  • Gündönümlerinde ya da Ekinokslarda gölge oluşması için sütun ya da dikilitaş yerleştirirek kullanılan güneş saatleri. Gölgeler Kış Gündönümü’nde daha uzunken Yaz Gündönümü’nde gün ortasında neredeyse hiç olmaz. Babiller, Yunanlar, Çinliler, Perulular ve diğer kültürler bu pratiği uygulamışlardır.
  • Bazı Kızılderili kabilelerinde yılın en uzun gününde Güneş’in tavandaki delikten geçerek doğrudan belli bir yere, zemindeki bir çizime ya da resme geldiği bir yapı inşa edilirdi. Yine aynı şekilde Mardin Midyat’taki Yezid köylerinde de ibadethanelerde yaz ve kış gündönümüne göre ayarlanmış binaları ziyaret etmiştim.
  • Bunlar sayesinde insanların Gündönümlerini binlerce yıldır takip ettiklerini ve kutladıklarını biliyoruz!

Hem yaz hem de kış gündönümleri ilginç bir şekilde binlerce yıl boyunca Hristiyan inançlarıyla iç içe geçmiştir. Örneğin, pek çok yerde gündönümü St. John Günü olarak bilinir. Bunun nedeni Yaz Gündönümü’nün şifa amacıyla sık sık kullanılan St. John’s Wort (sarı kantaron) bitkisini toplamak için güçlü bir zaman olduğuna inanılmasıydı. Bununla birlikte Hristiyanlık antik geleneklerle bütünleştiği için St. John’un İncil’de belirtildiği gibi İsa’dan altı ay önce, yani Gündönümü zamanı doğduğu söylenir. Bu nedenle Hristiyan geleneklerinde St. John’un doğum günü Yaz Gündönümü’nde kutlanırken İsa’nın doğum günü ise Kış Gündönümü’nde kutlanır.

Bunlar, dünyanın farklı bölgelerinde Yaz Gündönümü’nün bugün hala bir şekilde uygulanan antik geleneklerinden bazılarıydı. Gün geçtikçe daha fazla insanın ilgi duyması ve doğa temelli kadim uygulamalar hakkında bilgi edinmeye zaman ayırması nedeniyle bu eski geleneklerin çoğu yeniden hayata dönüyor ve tekrar kutlanıyor.

İngiliz mitolojisinde Meşe Kralı, günlerin uzadığı kış Gündönümü’nden Yaz Gündönümü’ne kadarki zamanları yönetirken Kutsal Kral  ise günlerin kısaldığı zamanları yönetir. Yaz Gündönümü’nde kutlamalar yapılırken insanlar bir yandan da Meşe Kralı’nın yönetimi Kutsal Krala devredeceğini ve günlerin giderek kısalacağını bilirlerdi. Kış ortasına doğru ilerlemenin aslında yaz ortasında başladığını bilirlerdi.

Özellikle Kuzey ülkeleri, Rusya, Britanya Adaları ve İrlanda olmak üzere Kuzey bölgelerinde yaz ortası gecesi hem evlerde hem de kasaba ve şehir merkezlerinde ateş yakılarak kutlanırdı. Ateşin, dumanın ve küllerin havayı ve çevreyi temizlediğine, kötü ruhları uzaklaştırdığına ve insanları, aileleri ve besi hayvanlarını koruduğuna inanılırdı. Çiftçiler dumanın tarlalarının ve hayvanlarının üzerinden geçmesi için ateşi özellikle rüzgarın eseceği yerde yakarlardı. Hatta bazıları sığırlarını ya da atlarını korumak ve arındırmak için dallarla ve korlarla hafifçe yakarlardı.

Bu ev ve aile ritüelleri tamamlandıktan sonra aileler hep birlikte akşam karanlığında yakılacak olan şenlik ateşine giderdi. Ateş, güneşin minyatür bir versiyonu olarak görüldüğünden dolayı ekinlerin büyüme mevsimi boyunca güneşin güçlü bir şekilde yanmaya devam etmesi için kocaman bir şenlik ateşi yakılırdı. İnsanlar sırayla bu ateşin üstünden atlarlardı. Ateşin en yüksek olduğu noktada önce en sağlıklı ve en güçlü gençler ateşin üzerinden atlar ve sonrasında kadınlar ve çiftler, ateş azaldıkça ise herkesin sağlıklı olması için çocuklar ateşin üzerinden atlardı. Bizim 5 Mayıs’ta kutladığımız Hıdrellez şenliklerinde ateş üstünden atlamayı hatırlatır.

Güneşi temsil eden ateş, Yaz Ortası şenliklerinin bir yönünü yansıtırken doğurganlık ve yaz sıcağında yaşamı sürdürmekle ilgili olan su ise diğer bir yönünü yansıtırdı. İnsanlar kuyuları, pınarları ve çeşmeleri çiçeklerle süslerdi. Rusya’da yaz ortası Gecesi olarak kutlanan Kupala Gecesi’nde kızlar ile genç kadınlar nehre içerisinde mum yanan çelenkler yerleştirir ve bunların akıp gittikleri yerin, aşkla ilgili kaderlerini gösterdiği söylenirdi. İnsanlar genelde yaz ortasının arifesinde gece yarısı olduğu zaman nehirlerde yıkanırdı.

Gezegenin neresinde olursanız olun, gündönümünü onurlandırmak ve onun getirdiği ışığı kutlamak için bu fırsatın tadını çıkarmayı ihmal etmeyin.

Bu gece saat 21.21’de @iyiliksende Instagram hesabımda Canlı Yayında Yaz Gündönümü Meditasyonuna beklerim

Sevgilerimle

Ayşe