Maddi şartlarımız, fiziksel özelliklerimiz ve ruh halimiz nasıl olursa olsun, her birimiz için aslında yaşam bazen gereğinden uzun, fazlasıyla zor ve şiddetli geçebiliyor. En kusursuz hayatı yaşadığını düşündüklerimizin bile çok fazla derdi, tasası var. Dışarıda yaşanan hayat çoğunlukla kişiyi bir dereceye kadar etkileyebiliyor olsa da, “Her aile bir dramdır” mitinden yola çıkılarak aile üyelerimiz ve yakın çevremizle yaşadığımız küçük de olsa çatışmalar hayatı çekilmez kılabiliyor. Sorunsuz, dertsiz, tasasız biri maalesef ki bu dünyada yok. Madem öyle sorunlarımızla barışmaya çalışmak, onları mümkün olan en kısa ve kolay yoldan çözmeye çalışmak en doğru yaklaşım olur bence.

İnsan gün içinde küçük, büyük pek çok sorun yaşıyor, strese girmesine, hatta kimi zaman depresyona meyil etmesine sebep olan çok fazla olay yaşanıyor. Bunlardan çoğunluğunu görmezden, duymazdan gelebilirken, özellikle yakın çevremizde olan kişilerle, hayatımızda genişçe bir alan kaplayan kişilerle yaşanan ufaklı büyüklü sorunlar içimize yer edebiliyor. Aslında sorunların çoğunu biz kendi içimizde büyütüyor olsak da, kimi zaman bunlarla yüzleşmek ya da bizi sıkıntıya sokan kişi ya da kişilerle arayı bulmak zor olabiliyor. Neden? Çünkü insanoğlu olarak bizler biraz kindar mıyız neyiz. Çoğu zaman kinimiz o kadar büyük oluyor ki, olayın ne olduğunu hatırlamayacak kadar zaman geçmesine rağmen kinimiz ilk günkü şiddetiyle içimizde durabiliyor. Oysaki doğrusu bu mu, böyle mi yapmak lazım? Yoksa hem kendi ruhen özgürlüğümüz hem kendimizin hem de karşımızdakinin iyiliği için sorunları bir yerlerde bırakabilmek, affedebilmek mi gerekiyor?

“Affetmek ya da affetmemek” işte bütün mesele bu!

“Affetmek” sözcüğü aslında çok ağır ve güçlü bir sözcüktür. Affedene güç katarken, affedilene de biraz mahcubiyet, biraz yük verir. Sağlıklı olan affetmek, sağlıksız ve sorunlu olansa affetmemektir. Birinin bize karşı yaptığı yanlış, kötü, sorunlu bir tavır ya da davranış bizde acı ve öfke olarak kendini gösterir. İşte bundan uzaklaşmak için affedebilmeli insan. Affedemeyenler her zaman bulundukları noktada kalır ve oradan bir adım ileriye gidemezken, affedebilmek, aslında artık o sorundan kurtulmak demektir, önüne bakıp ilerleyebilmek demektir. Affetmeyip o sorunla yaşamak, kin tutmak, kişinin gerginliğini artırır, strese yol açar ve yaşamının tüm alanlarında ilişkilerini kötüleştirir. Hatta çoğu zaman, küçük sorunlarda bile çok büyük problemler ortaya çıkar ve bunların birçoğu da affedememekten, o kişi ile iletişim kuramamaktan kaynaklanır. Aslında sorun her ne olursa olsun kişi, karşısındakinden çok kendisi için affedebilmeli, kendi özgürlüğü için içindeki kinden kurtulabilmelidir.

Affedin ve özgürleşin!

Affetmek kişinin kendi kendine verdiği bir ödüldür, çok güçlü bir araçtır. Ancak çoğu insan karşısındakini affetmenin ne kadar özgürleştirici, rahatlatıcı olduğunu bilemez. Affetmek, üzerinizdeki yükü alır ve hissettiğiniz öfkenin ya da intikam isteğinin esiri olmanızı önler. Bu sayede hem ruhen hem de zihnen özgürleşmek, geleceğe bakabilmek mümkün olur.

Unutmak ve affetmek aslında kardeş kavramlardır. Ancak unutmak çoğu zaman bizim elimizde değilken, affetmek kesinlikle bizim kontrolümüzedir. Bize yük olan kişileri ve olayları affederek kendi istediğimiz gibi yönlendirme ve olayda daha güçlü bir konumda geçme imkanı bulabiliriz.

Affetmenizi kolaylaştırabilecek mantıksal yaklaşımlar

  1. Düzeltmeye çalışmayın, sadece affedin!

Küçük ya da büyük bizi kızdıran, üzen bir olan olmuştur artık, bunu geri döndürme imkanımız da kalmamıştır maalesef. Geçmişi düşünüp durmak, geçmişe ve olmamışlara kilitlenip kalmak sadece bize zarar verir. Çoğu olayda artık düzeltme olanağı yoktur ve uğraşmak boşuna olacaktır. Geçmişi değiştiremeyiz, ancak geleceği güzelleştirebiliriz. Birisi bize kötü bir şey yaptığında, hayatımızda ilerleyebilmek, bir, hatta birkaç adım ileri gidebilmek ve mümkün olanları onarabilmek için yapılacak tek şey affetmektir. Igor Stravinski’nin de dediği gibi “Günahlar, düzeltilemez, yalnızca affedilebilir.”

  1. Bir gün affedilebilmek için affedin!

Elbette ki affetmek en güzel ve doğru olandır. Ancak affetmekten ne beklediğimiz de çok önemlidir. Kendi iç huzurumuz ve içsel özgürlüğümüz için affediyoruz, başka bir şey yok, farklı anlamlar yüklemeye gerek de yok. Mantık basit aslında “bağışlayın ve bağışlanın”! Nasıl yani derseniz? “Biz mükemmeliz ve sadece bizim başkalarını bağışlamamız gerekiyor” gibi bir yaklaşım olamaz. Biz de en az diğerleri kadar kusurluyuz ve er ya da geç biz de başka birini kırıp üzeceğiz, bir yanlışa düşeceğiz ya da başkalarının canını yakacağız. İşte tam da burada başkalarını affedemiyorsak, kendimizin bağışlanmasını beklemek ne yaman çelişkidir değil mi? Tıpkı Papa John Paul II’nin de dediği gibi; “Kendimizin de affedilmeye ihtiyacımız olduğunu hatırlayarak daima affetmeliyiz. Affetmemiz gerekenden çok daha fazla kez affedilmemiz gerekir çünkü.” İşte bütün mesele bu aslında, biz affedip affetmemeyi bu kadar ayrıntılı düşünürken, affetmeyi sanki kendinden ödün vermekmiş gibi algılarken, kimleri kırıp kimlerden af dilememiz gerektiğini nasıl da unutabiliyoruz ya da gözden kaçırabiliyoruz değil mi?

  1. Sonraki günler için affetmek gerek!

Hayatta her zaman doğrular ya da yanlışlar, haklılar ya da haksızlar, iyiler ya da kötüler yoktur. Bu kavramların arasında kaldığımız çok sayıda durumla baş başa kalabiliriz. Aslında hayat felsefesi olarak neyi benimsediğimizle de ilgilidir tüm bunlar. Biz haklı mı olmaya çalışıyoruz, yoksa mutlu ve huzurlu mu? Bence asıl mesele bu! “Ben haklıyım” düşüncesine saplanıp kalmak çoğu zaman bizi mutsuz eder ya da haklı olduğumuzu bilmek mutluluk getirmez. Aksine haklı da olsak haksız da iletişim kurabilmek, daha mutlu insanlar olabilmek için affedebilmeyi seçmek haklı, haksız, iyi, kötü kavramlarından çok daha işe yaramaktadır. Hayatta asıl sorun affetmek, affetmemek ya da affedilmek için affetmek değildir, başkalarıyla ilişkileri ve dolayısıyla da yaşamı kolaylaştırmak için de affetmek gerekir. Çünkü hayat çok uzun ve yolumuz üzerinde o kişilerle daha başka ne zaman karşılaşacağımızı veya onlara ne zaman ihtiyaç duyacağımızı asla bilemeyiz. Lana Turner tam da bu bağlamda demiş ki; “Hollywood’da düşmanlarınızı daima affetmeniz gerektiği söylenir. Çünkü onlarla ne zaman çalışmak zorunda kalacağınızı bilemezsiniz.” Evet, aynen öyle, biz yarınımız, yarınlarımız için sayısız plan yaparız ve bunlardan hangilerinin gerçekleşeceği ya da nasıl olacağı sadece bizim kontrolümüzde değildir.

  1. Sevebilmek için affedin!

“Neden affetmeliyiz?” sorunun yanıtlarından birisi de aslında aşk ve affetmenin birbirlerinin tamamlayıcısı olmasıdır. Gerçek tutkulu bir aşkta her daim küçük, büyük hatalar, yanlış anlaşılmalar olmaktadır.  İster aşkta, isterse dostlukta, arkadaşlıkta olsun hatalar yapmaya çok müsaidiz. Zaten bir ilişki ne kadar yakınlık içeriyorsa, o kişiyi o kadar çok bağışlamanız gereken durumla karşılaşırsınız, aslında affetmek o kadar da kolaylaşır. Eğer tolerans gösterme, affetme yoksa o ilişki son bulmaya mahkumdur. Zira hatasız kul olmaz, seviyorsak, affedebilmeliyiz. Tıpkı Martin Luther King’in de söylediği gibi “Affetmeyen kişi sevemez.” Bir kişiye olan sevgimiz aslında onu affedebilme sınırımız, gücümüzle de doğru orantılıdır. Ancak kesinlikle yanlış anlaşılmasın ki; her şey affedilmez, hayatta affedilemeyecek hatalar, günahlar, yanlışlar da vardır.

  1. Kendinize bir iyilik yapın ve affedin!

“Neden affetmeliyiz?” sorununun sonsuz sayıdaki yanıtlarından bir diğeri de affedebilmenin bize sağladığı faydaları biliyor olmamızdır. Kendimizi ne kadar çok seviyorsak, aslında etrafımızdaki kişileri de o kadar kolay affedebiliriz. Nasıl yani? Derseniz; affetmek kendimizi sevmektir. Affedememek, her daim kinle, nefretle, olmamışlıkları düşünerek yaşamak zorunda kalmak, geçmişe saplanıp kalmak demektir. Bu gerçekten istiyor muyuz? Bence hiç kimse kendine böylesi bir düşmanlık yapmamalı. Affetmek kendimize verdiğimiz değerdir aslında. Çünkü kin, öfke ve intikam hırslarının acısını, kin ve pişmanlıkla birlikte içinde taşımak zorunda kalmak kesinlikle çok zordur. İnsan neden bunu kendine yapsın ki? Ancak affedebildiğimizde bütün bu kötü duygular, kötü ruh ortadan kaybolur. Bu konuda Miguel Ruiz; “Bize yanlış davrandığını düşündüğümüz bir kişiyi affetmeliyiz. Bunu hak ettikleri için değil, bu haksızlıklara karşılık vermeye devam etmeyecek kadar kendimizi sevdiğimiz için” demiş. Nasıl da doğru bir yaklaşım değil mi? Kim bizim kendimizi intikamın, nefretin korkunç tuzağına düşürebilir ki?

Yukarıda affetmeye dair söylenen, yazılan çok manalı ifadelerin ardından aslında affetmekle ilgili tek bir husus kaldı diye düşünüyorum. Affetmek için öncelikle unutmayı bilmek gerekiyor. Yani bizi üzen, kızdıran, mutsuz eden olayı unutmaksızın affetmek, aslında gerçek anlamda affetmek değil, sadece boş vermek oluyor. Evet, doğru söylüyorum. Birini affedebilmeniz için o olayı tamamen hafızadan silmeniz lazım. “Affederim ama unutmam” mantığı sadece bir katlanmaya çalışmak, birlikte yaşamayabilmek için boş vermektir. Ancak affetmenin temeli aslında, bize yapılan hatayı unutmak, artık yok saymaktır. Eğer unutamazsanız, er ya da geç belli başlı kırgınlıklar ve güvensizlikler mutlaka gelip zihninize, kalbinize girecektir.

Affetmek, her şeyi çözer mi?

Affetmek hem bize hem de karşımızdakilere iyi gelir. Bu zaten bir gerçek! Ancak affetmek sihirli bir değnek değil, yani her sorunumuzu karşımızdakini affederek çözemeyiz. Bazı sorunlar vardır ki ya da bazı kişiler vardır ki; affetmek hiç de doğru bir seçenek olmayabilir.

Affetmek; aynı sorunları belli zaman aralıklarıyla tekrar tekrar yaşamak değildir. Eğer sizin yaşamınızda, ilişkilerinizde böyle oluyorsa ortada bir yanlış var demektir. Neleri ve kimleri affedebileceğimizi bilmemiz, bununla ilgili çizgiler koymuş olmamız gerekir. Ya da daha anlaşılır bir ifade ile affettiğimiz konunun, sorunun tekrar yaşanmaması için bizim çözümlerimiz, alternatiflerimiz olmalı. Herkesin, her yaptığını affetmek en başta kendimize saygısızlıktır.

Bizi üzen, kızdıran, affetmek için çaba göstermemize sebep olan olay ya da kişi aslında bizim için değerli olandır. Ancak kişilerin değerleri de aslında bize yaptıkları, bize karşı tutum ve davranışlarıyla ölçülmektedir. Hep aynı hataları yapıp kalbimizi kıran kişiler affedilmeyi değil, kendinden uzaklaştırılmayı hak ediyordur. Affettikten sonra, aynı sorunları yeniden yaşamamak için; özel veya sosyal ilişkimizde ya da yaşamımızın tamamında değişiklikler yapmamız gerekiyor. Var olan durumları değiştirmezse, aynı şeyleri yeniden yaşamamız muhtemeldir. Ancak bu değişimleri gerçekleştirmek de kesinlikle bizim elimizdedir.

Affetmek nasıl ki, bir erdem olarak kabul ediliyorsa, başımıza gelecek olayları, sorunları önlemek, tekrar etmesine engel olmak da kesinlikle kendimize karşı sorumluluğumuzdur. Hiç kimsenin bizi affedildiği halde ikinci kez üzme, kırma, kızdırma lüksü olmamalıdır. Affetmemek nasıl ki kendimize ceza ve kendimize haksızlıksa, aynı şekilde bazı kişileri aynı hatalardan dolayı defalarca affetmek de bize haksızlık olur.  Önce kendimizi sevelim, kendimize öncelikle biz değer verelim ki, sonra başkalarından değer görmeyi bekleme hakkımız olsun.

Koronavirüs ( Covid-19), sizde travma oluşturduysa ve sürekli olarak bu konu ile ilgili yoğun ve süreğen kaygı hissediyorsanız ve  neler yapacağınızı, nasıl baş edeceğinizi bilmiyorsanız bunu birlikte çalışabiliriz. Online terapi almak isterseniz bana bu numaralardan ulaşabilirsiniz.

Uzman Klinik Psikolog Diana Güler
Telefon: 0216 266 24 48 & 0533 086 30 22
Mail: info@dianaguler.com
İnstagram: dianagulerr