Şifacı baba ve oğlun hikâyesi..

dişi güç – enerji kanalları – ego bilinci – para vd. ile şaşırtıcı bağlantısı ..

 

Apollo (Apollon)

  • Işık ve Saflık, Müzik, Şiir, Peyzaj Tanrısı
  • Kehanet Tanrısı

Apollo ideal bir gençlik figürü, ayrıca müzik, şiir ve güzel sanatlar tanrısıydı. ‘Işık’ anlamına gelen Apollo’nun ışığı; güneşi, dengeli ve uyumlu denetimi, düzeni, bilgiyi ve aklı çağrıştırır. Apollo’nun kökeninde karma bir Hitit ve Hint-Avrupa mirasının izleri görülür.

Karmaşık kişiliğiyle ışık ve güneş, okçuluk, hekimlik ve şifa tanrısı da sayılırdı ama salgınlara ve hastalıklara yol açma gücüne de sahip olduğuna inanılırdı. Öyle ki Homeros destanlarında Apollo ordulara veba, kıran salan olumsuz, korkunç bir güç diye canlandırıldığı gibi; iyileştirici, derde deva bulan tanrı anlamındaki Paian ek adıyla da anılır. Destanlar boyunca adı geçen hekimlerin hepsi bu Paian tanrının oğulları ve öğrencileri sayıldığına göre, Asklepios’un da karışık bir serüven sonucunda tanrı Apollo’dan doğmuş olması bir rastlantı değildir.

Olympos Dağı’ndaki 12 tanrıdan biri olan Apollo’nun birçok evi vardı ancak çoğu mitolog Delos ve Delphi’yi en çok sevdiğini söyler. Delos ıssız, kayalık bir denizin süpürdüğü, Ege Denizi’nin ortasındaki bir adaydı. Apollo orada doğdu ve annesi Leto tarafından nektarlarla beslenerek büyüdü.

Henüz dört günlükken seyahat etti, Yunan anakarasındaki Delphi’ye gitti ve orada oku ve yayı ile korkunç bir yılan olan Python’u öldürdü. Ardından adada, geleceği anlatan bir kahinlik/bilicilik merkezini devraldı. Yılan ejderi öldürdüğü yerde olduğu için önce Pytho diye anılan bu merkez sonradan Delphoi adını aldı. Bazıları ise orayı, Dünya Büyükanne’den -grandmother Earth- çaldığını söyledi.

Apollo’nun kehanet merkezi muhteşem bir yerde idi, kayalık Delphi manzarasına nazır bir noktadaydı. Dağlardan daha da yükseğe ulaşan bu kayalıklar arasında derin bir çatlak vardı ki, Yunanlılar orasının tam da dünyanın merkezi, göbeği olduğunu düşündü [dünyanın göbek taşı = omphalos]. Tapınağın ‘kendini tanı’ gibi ünlü düsturları vardı.

Burada Apollo, Pythia isimli bir rahibe aracılığıyla geleceği tahmin etmeye başladı. Bir anlamda tanrının bilici kadını olarak görev yapan Pythia, çatlağın olduğu kayanın üzerinde üç ayaklı bir iskemleye oturdu. Ne zamanki bir soru sorulduğunu işitti, cevap vermeden önce garip bir transta bekledi. Buna, kayalıklardan yükselen dumanın sebep olduğu söylenirdi. Apollo’nun sorduğu sorulara verdiği cevaplar; genellikle bilmece şeklinde olurdu, ancak içlerinde her zaman Apollo’nun bilgeliği vardı.

Bir diğer hikâyeye göre ise Delphoi Pythiası, defne (Apollo’nun ağacı) yapraklarını çiğner, kutsal bir pınarın suyunu içer ve artık kendinden geçip karmaşık sözlerle mırıldanırdı ki, bu sözler ilgiliye Apollo’nun cevapları idi. O yüzden Apollo aynı zamanda kehanet tanrısı olarak yer aldı; insanlar geleceklerini öğrenmek, günahlarından arınmak ya da güzel öğütler almak için onun Delphoi’deki tapınağına başvurdu.

Ayrıca Apollo, Orfik (Orphic) dinin tanrısı olarak da bilindi ve inisiyelerine, güvenlik ve sonsuz yaşam vaat eden bütün bir düşünce sistemi, onun adıyla ilişkilendirildi. Bunun yanı sıra Apollo’nun, kendininkine benzer doktrinlerin sıklıkla eklendiği Pythagoras’ın babası olduğuna da inanılırdı. Bu kapsamdaki diğer kabule göre de; MÖ VI. yüzyıldaki dinsel bir akımın da kurucusu olan büyük matematikçi Pythagoras, aynı zamanda somutlaşmış Apollo diye geçerdi.

Özetle, ifade bulduğu üzere, kendi yarattığı salgınları önlemek de kendi elinde olan ya da tedaviyi oğlu tıp tanrısı Asklepios’a bırakan Apollo’nun ismi genellikle oğlununkiyle birlikte anılırdı. Hastalıkları başlatma ve bitirme gücünden ötürü ise sadece Asklepios’un babası olarak sayıldı.

 

Asklepios,

/ Asklepius / Asklapios (Aesculapius) / Eskulape (Esculope)

  • Şifa Tanrısı Olan Ölümlü
  • Tıp / Hekimlik Tanrısı / Hekim Tanrı
  • Sağlık, İyi Etme Tanrısı
  • Sağaltıcı Tanrı

Asklepios*, ölümlü bir anne ile tanrı Apollo’nun oğluydu, ancak annesinin kim olduğu ve doğduktan sonra tam olarak ne olduğu hakkında birkaç inanış vardır.

Bir tanesi der ki annesi onu Myrtium Dağı’nın yüksek tepelerinde terk etti çünkü kocası ona babalık yapmamıştı. Şöyle ki; annesi Koronis, Lapithes’lerin kralı Phlegyas’in kızı idi. Ancak Koronis, Apollo’dan bir bebeği olacağı sırada Arkadia’lı İskhys ile evlendi. Bunun üzerine Apollo bir kargayı, sevgilisi Koronis’i gözetlemeye memur etti. Bu karga Apollo’ya; sevgilisinin ona ihanet ettiğini, İskhys’a kendini isteyerek verdiğini iletti. Apollo bu habere çok üzüldü, kargaya lanet etti ve onun tüyleri birdenbire karardı. Halbuki o zamana kadar karga, süt beyaz renkli güzel bir kuştu. Apollo kendini aldatan Koronis’i ve kocası Iskhys’i ise öldürdü.

Ancak bazı mitologlara göre Apollo durumu, ikiz kız kardeşi Arthemis’e havale etti. Arthemis, onların cesetlerini odun yığınlarının üzerine koydurdu ve yaktırdı. Koronis’in cesedi daha tam yanmamıştı ki, kendi kanından bir çocuğun yok olmasına katlanamayan Apollo birden bire geldi ve Koronis’in karnını yarıp canlı bir erkek çocuk meydana çıkardı. Bu çocuk, sonradan Hekimlik Tanrısı olan “Asklepios” idi. Öyle ki bu olay, baba hekim tanrının son anda kurtarıcı olarak yetişmesinin simgesi olarak yer aldı.

Anne Koronis’in babası olan Kral Phlegyas ise bütün bu kötülüklerin sahibinin, Apollo olduğunu öğrenince Delphi’ye yürüdü ve Apollo’nun tapınağını ateşe verdi. Ancak sonradan bu kral, Güneş Tanrısının okları altında can verdi.

O yüzden annesiz kalan bebek Asklepios, kayalıklarda anne keçilerce bakıldı ve çoban köpekleri tarafından korundu. Ve en sonunda ise Apollo, oğlunu çorak dağ yamaçlarından kurtardı; onu, bilge sentor (centaur veya kentaur) yani yarı insan yarı at Şiron’a (Chiron, Kheiron veya Kiron) teslim etti.

Asklepios’a hekimlik sanatını öğreten Şiron doğanın içinde yaşayan, doğanın sırlarına ermiş bir varlıktı. Sağlığın kaynağı da doğada olduğuna göre Şiron’nun açık havada, güneşin altında, şifalı sulardan ve otlardan faydalanma yollarını bilmesi şaşılacak bir şey değildi. Kaldı ki Şiron, ondan önce birçok erkek çocuk yetiştirmişti ancak bu diğerleri gibi değildi. Sadece oynamak ve avlanmak isteyen öncekilerden farklı olarak Asklepios, şifa veya hekimlik sanatı hakkında öğrenebileceği her şeyi öğrenmek istiyordu. Böylece de usta bir hekim olarak yetişti, hekimliğin ve cerrahlığın bütün bilgilerini edindi.

Zaman ilerledi ve Asklepios bir yetişkin oldu; tıp kariyerine başladı, kısa sürede de mucizevi biri hâline geldi. Neredeyse herkesi iyileştirdi, iyi olacaklarından ümit kesilen hastaları bile kurtardı ve büyük ün kazandı. Ona danışmak için Yunanistan’ın her tarafından Epidauros’a hasta geldi ve hekim tanrı, hastaları uykuda ziyaret ederek onlara ilaçlarını bildirirdi.

Fakat hastaları iyi ederek adeta ölümün önüne geçmesiyle birlikte, çok geçmeden sorunlar baş gösterdi. Çünkü Asklepios şifa sanatını o kadar mükemmelleştirmişti ki, iddialı bir meydan okumaya girişti: ölüleri geri hayata getirmek. Ve başardı.

Bazıları bunun için yardım aldığını; Athena tarafından kendisine, tek damlası dahi ölüyü dirilten Gorgon’un kanından bir şişe verildiğini söyledi. [Gorgonlar, kadın bedeni taşıyan ve başlarında saç yerine yılanlar bulunan büyülü yaratıklardı; üç kız kardeştiler.] Öyle ki Athena tarafından yaralanan bir Gorgon’un (ki bu Gorgon’un Medusa olduğuna inanılır) sol tarafındaki damarından akan kan, öldürücü
bir zehir içerirken; sağdaki damarın kanı ölüyü diriltecek güçte bir ilaçtı. Ve Athena bu ilacı tıp tanrısı Asklepios’a armağan etti.

Asklepios, kanı ölüleri diriltmek için saklanmak üzere nasıl yeniden kullanacağını biliyordu. Hikâyeye göre bunu takiben çok fazla insanı hayata geri döndürdü. Ancak bu durum; yeraltının büyük efendisi, ölüm diyarının tanrısı Hades’i kızdırdı ve Hades Asklepios’u, tüm ölü halkını kaybettiği gerekçesiyle Zeus’a şikayet etti.

Zeus, doğal düzeni bozacağından korktuğu için; ölüleri diriltmenin insanlar nazarında kötü bir emsal ve kardeşi Hades’in yeraltı krallığına tehdit olduğu konusunda Hades’e hak verdi. Ve Asklepios’u doğrudan bir yıldırımla vurdu.

Babası Apollo, Zeus’un oğlunu öldürdüğünü öğrendiğinde çok sinirlendi. Zeus’a yıldırım hazırlayan yani yıldırım döven Tepegözler’in (Kyklops veya Cyclopes) yaşadığı volkanın içine atladı ve hepsini öldürdü. Bu ihlal suçundan ötürü de Apollo yeryüzüne sürüldü ve ceza olarak bir yıl boyunca, ölümlü bir köle insan olarak, Kral Admetus’un hizmetinde yaşamakla cezalandırıldı.

En sonunda ise Zeus, Apollo’yu ve oğlu Asklepios’u bağışladı; Apollo’nun Olympos’a dönmesine izin verdi ve Asklepios’u tanrı yaptı. Bazıları da onu, Yılancı Takımyıldızı -Ophiuchus- olarak gökte burçların arasına yerleştirdiğini söyledi. Ancak aşağıda, yeryüzündeki Yunanlı ölümlüler nezdinde Asklepios, her zaman için şifa tanrısı olarak kaldı. Dünyanın her tarafından hasta insanlar, sadece insanoğluna yardım etmek isteyen bu nazik tanrıya, bir çare için dua ettikleri yerler olan Asklepia (Asclepia) adını verdikleri özel tapınaklara gitti.

Ki günümüzde Asklepios’un tapınaklarına ‘Asklepieion’ denir. Bunların en ünlülerinden birinin eski Pergamon, bugünkü Bergama’da bulunuşu; hekim tanrıya adanmış bu tapınak hastanelerin nasıl yerler olduğunu bize açık açık gösterir. Yunanistan’daki en ünlü Asklepios tapınağı ise Epidauros’tadır. Ancak hiçbir Asklepieion Bergama’nınki kadar yaygın ve çok yönlü değildir.

Helenistik çağda kurulmuş olan bu kutsal alan ilk çağda; şifalı su, iyi hava, kaplıca gibi fizik tedavilerin yanı başında telkin, eğlence ve kültür yoluyla hekimliğin ne kadar ileri gittiğini göz önüne serer. Anadolu’ya özgü bir nitelik taşıyan bu Asklepieion’un başka hiçbir yerde benzeri olmadığı gibi, ne hazineler sakladığı da büsbütün ortaya çıkmış değildir. Simgelediği tüm tedavi anlayışının ve yönteminin izlerine ancak Selçuk ve Osmanlı çağlarındaki benzeri yapıtlarda rastlanır.

Diğer yandan Asklepios; sanatını, kızı Hygieia’nın (Yun. sağlık anlamına gelir) yanı sıra Asklepiades (‘Asklepios oğulları’ anlamına gelir) adındaki sıkı bir lonca düzeninde birleşen hekimler aracılığıyla, ilk çağ sonuna dek sürdürmüş bir tanrı olarak kaldı. Öyle ki hepsi halefleri, rahipleri, oğulları sayılan yaşamış hekimler bile onun efsanevi kişiliğinden faydalandı. Örneğin Kos (Istanköy) adasında hekimlik yapan Hipokrat’ın (Hippocrates), Asclepiadae’lıların en iyisinin olduğuna inanıldı.

Ayrıca Anadolu da Asklepios efsanesine bir katkıda bulunmuştur: İnsanları iyi ede de ölüme meydan okuyan Asklepios’u Zeus yıldırımıyla yere serince, ünlü hekimin son deminde yazdığı bir reçetenin oradaki bir otun üstüne düşüverdiğine, yağmurlarla o yazının özünün toprağa karıştığına ve her derde deva ‘sarımsak’ı meydana getirdiğine inanılır.

Asklepios’un en bilinen sembolü ise bir asanın etrafına dolanmış yılanlardır ki, bugün hâlen tıp ilminin sembolü olarak kullanılır. Ayrıca bu yılanların, insan bedeninde yaşam enerjisinin taşıyıcıları olan İda ve Pingala isimli eril ve dişil enerji kanallarını işaret ettiği inancı hakimdir.

Buna ek olarak son kertede ifade etmek gerekirse; sakinliğin örneği olarak, ölüme mahkûm edilen Sokrates’in son anlarında Hekimlik Tanrısı’na bir atıf yer alır. Zehri (baldıran) soğukkanlılıkla içen Sokrates’in son sözleri şöyledir; “Kriton, Asklepios’a bir horoz borçluyuz.” Madem ki ölüm onu her acıdan kurtaracaktır, Sokrates, hekimlik tanrısı Asklepios’a, ona öteden beri yapılmakta olan bir sunu ile şükreder.

Ancak Samadhi belgeselinin üçüncü bölümünden alıntılayarak bu durumun çağcıl anlamını somutlaştırmak, Apollo ve Asklepios merkezli tüm hikâyeyi çerçevelemek adına büyük önem taşır:

Şifa enerjisini temsil eder; dualist zihnin enerjisinin aksine, canlı, koşullanmadan arınmış, kendi zekasıyla hareket etmekte özgür olan iç enerji. Asklepios bu sembolü, antik Yunan ve Roma’da seri olarak üretilen ilk madeni paraların bazılarına MÖ ilk yüzyıllarda işlenmişti ve bugün dolar işareti ($) dediğimiz şeye dönüşmüştür. Adeta, sıradan bir gündelik görünümde gizlenmiş eski bir hatırlatmadır. Para değişiminin bir enerji değişimi olduğunu hatırlatmak.

Mesih bilinci veya buda doğası; dişil ilke, Büyük Anne, Nagalar, Yılan Bilgeliği tarafından desteklenir. Bu bilgelik bize iç tapınağımızı arındırmayı, kendimizi egodan arındırmayı öğretir. Dişil ilkenin tarih boyunca sayısız adı olmuştur: Gaia, Shakti Sophia, Logos, Mahalakshmi, Parvati, Durga, Isis, Mary, yaşam sarmalı. Yüksek zihnin bu yaşayan enerjisi, evrenin doğuştan gelen zekasıdır. Bu doğa bilgeliği, son bin yıl boyunca sistematik olarak bastırılmış, şeytanlaştırılmış, sömürülmüş ve kontrol edilmiştir.

Sahip olduğumuz bilinçdışı tanımlardan enerjiyi özgür bırakmak için, ego yapısıyla özdeşleşmeyi yaratan düğümleri çözmeliyiz. Rahatlıkla tutmayı bırakmalı, bilmeyi bırakmalıyız.

Şu anda tarihin bu zamanında, bu zamanda içinizde, Sokrates’in sözünü ettiği borcun, hem bireysel hem de toplu olarak vadesi yaklaşıyor. Bu borcu ödeyebileceğiniz tek bir para birimi var. Kendinle ödemelisin. İçsel enerjimizi patolojik düşünce yapılarındaki hapishanesinden kurtardığımızda, bu bizi daha yüksek zihin seviyelerine bağlamakta özgürleşir.

Hepimizi birbirine bağlayan enerjidir. Bu enerjinin diğer adı aşktır. Tüm gerçek ruhsal üstatlar, sevginin gerçek din olduğunu söyler. Aşk geleceğin dinidir. Kurumsallaştırılamaz, sistemleştirilemez veya koşullandırılamaz. Aşk, ilkel bilincin gerçekleşmesinden ayrılamaz. Sevmek İLE BİR olmaktır.

 

Jale Alem, PhD

 

* Imhotep: Firavun dışında tanrı katına çıkarılan çok az kişi vardı. Bunların en ünlüsü olan Imhotep bir başrahipti ve firavun Coser (MÖ yak. 2687-2668) için inşa edilen basamaklı piramidin mimarıydı. Ölümünden çok sonra bir bilge ve hekim olarak şöhrete kavuştu ve katiplerin ermişi konumunu kazandı. Tanrı Ptah’in bir oğlu sayıldığı için, Geç Krallık döneminde (MÖ 724-33) tanrılaştırıldı. Yunanlılar da Imhotep’i, kendi tanrıları Asklepios’la özdeşleştirdi.

 

Yararlanılan Kaynaklar:

Kathryn and Ross Petras; Mythology Tales & Legends of the Gods; Fandex Family Field Guides; Workman Publisging; Mexico; 1998: 9,15.

Pierre Grimal; The Concise Dictionary of Classical Mythology; Editor: Stephen Kershaw; Translator: A.R. Maxwell-Hyslop; Basil Blackwell; Great Britain; 1990: 49-51, 62-63.

Şefik Can; Klasik Yunan Mitolojisi; 6. Baskı; İnkılap Yayınevi; İstanbul; 1970: 59-60.

Mitoloji; Editör: Mustafa Alp Dağıstanlı; Çevirmen: Nurettin Elhüseyni; Başvuru Kitapları Serisi; NTV Yayınları; Çin; 2009: 84, 132, 177.

Azra Erhat; Mitoloji Sözlüğü; 26. Baskı; Remzi Kitabevi; İstanbul; 2007: 62-63, 69, 86.

Colette Estin ve Helene Laporte; Yunan ve Roma Mitolojisi; 13. Baskı; Çevirmen: Musa Eran; TÜBİTAK Yayınları; İstanbul; 2013: 33, 104, 142.

Samadhi – Part 3: The Pathless Way filmi (2021).