Bastırılmış kuşaklararası travma, bir nesildeki belli bir üyenin yaşadığı ve kendine sakladığı acı verici deneyimleri ifade eder. Bu travmanın ne yazık ki bilinçsiz bir şekilde nesilden nesile geçtiğine dair kanıtlar bulunmaktadır.

Bastırılmış travmanın kuşaklararası aktarımı kavramı, yakın zamanda önem kazanmaya başladı. Nörobilim, psikanaliz gibi akımların daha önce fark etmiş oldukları bir şey olan, aile tarihinde bastırılmanın rolünü gün ışığına çıkardı.

İnsanlar, her insanın önceden belirlenmiş bir kaderi olduğu ve bunu değiştirmek için yapabilecekleri bir şey olmadığı gibi genetik bilginin de değişmez olduğuna inanırlardı. Bugün, genlerin deneyimlere, stres veya kirliliğe maruz kalma gibi durumlara bağlı olarak aktive edilip edilmediği net bir şekilde bilinmektedir. Bununla birlikte istismar, travma sonrası stres ve benzer deneyimler de genetik bilgilerinizin çoğunun ortaya çıkmasını engeller ya da tetikler.

Her insan, hayatını hastalıkların ötesinde önemli ölçüde etkileyebilecek bir filogenetik damga ile doğar. Bastırılmış kuşaklararası travma, kişinin davranışını büyük ölçüde etkileyebilecek gerçekliklerden bir tanesidir. Örneğin, kişi hayal kırıklığına özellikle duyarlı olabilir ya da sebepsiz yere aşırı endişeli olabilir.

“Acıyı görmezden gelmek, aslında onu derinleştirir. Görünmeyen şeyin şiddeti genellikle artar.”

Mark Wolynn

Kuşaklararası aktarım

Bastırılmış kuşaklararası travma kavramının alt yapısı Sigmund Freud’un çalışmalarında yer alıyor. Freud, mevcut fikirlerin bazıları hakkında konuşmuş olsa da bunları derinlemesine bir şekilde geliştirmedi.

Nicolas Abraham, Mária Török, Françoise Dolto, Anne Ancellin Shützenberger ve Didier Dumas çocuklarda bazı hezeyan vakalarını analiz etti. Bu vakalarda çocukların, ebeveynlerinde ve büyükanne ve büyükbabalarında da mevcut durumun olduğunu keşfettiler. Sonrasında “etnik bilinçdışı” fikrini şekillendirdiler ve bazı çocukların, “bir başkasının duygusal yükünü temsil ettiğini” düşündüler.

O zamanlardan beri “kuşaklararası miras”, bunun bir parçası olmaya başladı. Bu fikir, bilinçsiz kapasitelerin, özellikle de bastırılmış çatışmaların, birileri onları en sonunda özene dek nesilden nesile aktarıldığını öne sürüyor. Bu tür çatışmalar, alt soylarda bir belirti olarak ortaya çıkar.

Bastırılmış kuşaklararası travma

Bu kavram, çekirdek ailede olayları deneyimleyen kişinin, bunları işleyemediği bir durumu ifade eder. Bu nedenle işlenemeyen bu olaylar, bilinçsiz bir şekilde sonraki kuşaklara aktarılır (kuşaklararası aktarım). Bu yükü bilmeden alan kimse, onu bir boşluk ya da huzura içinde yaşama yetersizliği olarak deneyimliyor.

Önceki nesillere ait olan yükler dehşet, utanç, aşırı acı çekme ve bastırılmaya neden olan travmatik olaylarla ilgilidir. Travmalardan etkilenen kişi, çeşitli nedenlerden dolayı bunlar hakkında konuşamaz. Bu nedenle travmanın içeriği hakkında ayrıntılı bilgiler vermezler. Bunun yerine travmalar şifrelenir ve haklarında asla konuşulmayacak şeyler olurlar.

Gerçekleşen olay ya da onunla ilgili olan şeyler ikinci nesilde isimlendirilemez hale gelir. İkinci neslin üyeleri bunu hissetse de içeriğinin ne olduğunun farkında değildir. Bunun nedeni bilinçsiz bir şekilde gerçekleşmesinden kaynaklanır. Bu, kabul etmeleri gerekmeksizin aldıkları bir mirastır.

Üçüncü nesilde, ismi konulamayan şey düşünülemez bir hale gelir. Kişi, bunun bilincinde yer aldığını bilse de ona tam olarak erişim sağlayamaz. Bu nedenle ona sözel ya da sembolik bir açıklama vermek mümkün değildir. O halde bu durumda ne olur?

Bastırılmış kuşaklararası travmanın etkileri

Gördüğünüz gibi bastırılmış kuşaklararası travmanın etkileri, sonra gelen iki nesile ulaşmaktadır. Üçüncü nesil, düşünülemeyen olanın kayıtlarına ulaştığı zaman bastırılan şey ile bağlantılı olan duygular, köklü bir rahatsızlığa neden olan sağır bir acıya dönüşmüştür. Sonrasında ise bu sözü edilemeyen, düşünülemeyen sırrın emanetçisi, esas olaya yani travmaya neden olan olaya atıfta bulunan tüm sözcük veya fikirlerden kurtulmaya ya da kaçınmaya zorlanır.

Karşılığında bu yük, onları sessizliği bozmaya zorlar. Bu noktada uyumsuz bir söylem oluştururlar. Çünkü bu, konudan bahsetmenin olası tek yoludur. Kişi, konu hakkında konuşamaz ama onun orada olduğunu bilir ve ağırlığını hisseder. Hatta bu konu, dağınık bir içerik olarak ortaya çıkar. Kendini bazen psikoz ya da ciddi bir hastalık olarak gösterir.

Tekrarlama

Bastırılmış kuşaklararası travma, aslında sessiz kalmadı. Kişinin bastırdığı her şey ona geri dönecektir; ancak bu, düzenli bir şekilde olmaz. Farklı bir görünüm alır. Genelde kişi, eylemler yolu ile bunu tekrar yaşar.

Bu tekrarın, en az beş biçimi vardır:

  • Saf tekrar: Olaylar, aynı şekilde tekrar eder. Örneğin, büyükbaba bir suçluydu ve kişi de nedenini bilmeden suç işliyor.
  • Yorumlama ile tekrar: Kişi, yorumladığı şeyleri tekrarlar. Örneğin, büyükannesi başını vurduysa kişinin de migreni vardır.
  • Tanımlamaya göre tekrar: Bir koşulun tekrar etmesiyle ortaya çıkar. Örneğin, büyükbaba alkolikti, kendi babasının karaciğer sorunları vardı ve kendisi ise hepatit hastası.
  • Karşıtlık ile tekrar: Meydana gelmiş olayın tam tersi tekrar edilir. Örneğin, büyükannesi tecavüz kurbanı olduğu için kişinin kendisi kimseyle birlikte olmuyor.
  • Telafi ile tekrar: Kişi, olanları onarmaya çalışır. Örneğin, büyükbaba tuhaf koşullar içerisinde suçluların elinde öldü, kişi ise kanun uygulayıcı oldu.

Travmanın kuşaklararası aktarımı hakkında yeteri kadar bilgi bulunmamaktadır. Bu nedenle bilginin mevcut olduğu bazı alanlarda spekülasyonlar devam ediyor; çünkü bu alan, nispeten yeni ve keşfedilmemiş bir alan. Son olarak, herkes aile geçmişini keşfedebilir ve neden belli bir şekilde davrandıklarını anlamalarına yardımcı olabilecek değerli unsurlar bulabilirler.