Çernobil nükleer santralinin patlamasının üzerinden 30 yıldan fazla zaman geçti ve patlama sırasında İngiltere’ye kadar varan bir radyasyon bulutu ortaya çıktı. Bu patlamanın sonrasında dünyanın en büyük nükleer felaketinin hala kanseri, hastalıkları ve ölümleri tetiklemesinden korkulmaya devam ediyor.

İlk kaza 26 Nisan 1986’da meydana geldi ve Pripyat’ta bulunan 4 nolu reaktörde yapılan testler sırasında oluşan patlama 28 kişiyi öldürdü. Reaktör daha sonra çelik ve betondan yapılan bir kafes içerisine hapsedildi ve radyasyon engellendi ancak zaman içerisinde sızıntı yapmaya başladı. Yeni bir kafes de hazırlık aşamasında ve 2017’de yerleştirilmesi planlanmıştı ancak gecikmelerden dolayı 2018’de bile yerleşimi henüz tamamlanmadı.

Bu kazadan kaynaklanan yüksek radyasyona bağlı olarak ölen kişilerin adedinin 4000 olduğu, 5000 kişinin ise düşük dozda radyasyondan dolayı hayatını kaybettiği belirtiliyor.

Aynı zamanda, bazı uluslararası örgütler, radyasyon kirliliğine maruz kalmış Ukrayna, Belarus ve Rusya topraklarında hala yaşamaya devam eden 5 milyon kişide, daha yüksek ölüm ve hastalık oranları bulunmadığını belirtiyorlar.

Bölgede yaşayan bazı doktorlar, bilimadamları ve sağlık işçileri ise ölüm oranlarının çok daha yüksek olabileceğini belirtiyorlar.

Zira toplumdaki genel kanser ve hastalık oranları ile Çernobil’e bağlı hastalık ve ölüm oranlarını birbirinden ayırmanın zorluklarından bahsediliyor.

Ukrayna yönetimi ise Çernobil probleminin geride kaldığını düşünüyor ve ölümlerin büyük kısmının zaten gerçekleşmiş olduğunu, her geçen sene ise durumun daha da iyileştiğini belirtiyor. Ancak Çernobil Çocukları adlı bir organizasyon, kazayla bağlantılı olarak rahatsızlanan çocukların varlıklarının hala devam ettiğini ve otoritelere problemin varlığının sürdüğünü kabul ettirmeye çalışıyor.

Lakin tüm uzmanlar durumun bu kadar ciddi olduğunu düşünmüyorlar.

Kolorado Devlet Üniversitesi’nde radyasyon biyolojisti olan Michael Fox, esas tehlikenin medya tarafından yaratılan panik ve stres olduğunu, çok yüksek olmadığı müddetçe günlük yaşamda aldığımız iç ve dış radyasyon kaynaklarının o kadar da tehlikeli olmadığını belirtiyor. Bilim dünyası Çernobil’in aslında beklendiği kadar korkutucu olmadığını düşünüyor.

Belarus’daki Çernobil’den etkilenmiş olan çocuklar üzerinde çalışmalar yapan Yuri Bandazevski, kazanın ardından devletin sağlık politikalarını eleştirdiği için hapse girmiş bir isim. Kendisi, Ukrayna’nın bazı bölgelerinde sağlıklı çocuklar bulunmadığını belirtiyor ve tüm yaş gruplarında hastalık oranlarının arttığını aktarıyor.

Bandazevski, nükleer enerji savunucularının ortaya çıkardığı “düşük doz” adlı yeni kavramdan pek hoşlanmıyor çünkü radyasyon ne düzeyde insan vücuduna girerse girsin, çok uzun süreyle vücutta kalıyor ve bu nedenle doz asla düşük kalmıyor.

Nükleer Enerji Enstitüsü adlı bir kuruluş ise çalışmalar sonucunda Çernobil kaynaklı olarak kanser, kısırlık ve mutasyon vakalarında artış görülmediğini belirtiyor.

Dünya Sağlık Örgütü’nde görevli olan Keith Baverstock ise Çernobil’in 30.000 ila 60.000 insanı öldüreceğini düşünüyor.

Ukrayna sağlık bakanlığı ise Çernobil çevresinde bulunan 20 mil çapındaki sınırlı bölgenin dışındaki diğer bölgelerde zararlı radyoaktif elementlerin oranlarının hayli düşük olduğunu belirtiyor. Bakanlık, 2 milyon kişinin devam eden bir tıbbi gözlem, tedavi ve destek altında olduğunu belirtiyor. Bunların 400 bininden fazlasını ise çocuklar oluşturuyorlar.

Çernobil’in radyoaktif serpintilerinin %70’i Belarus üzerine yağmış durumdaydı ve bu ülkeden gelen bilgiler çok sınırlı, zira yönetimin eleştirilmesi bir suç kabul ediliyor. Lakin içeriden bazı kişilerin verdikleri bilgilere göre, hükümet Çernobil konusunu yeterince önemsemiyor.

Rusya’da ise Çernobil konusundaki pek çok bilgi gizli olsa da, sağlık bakanlığı 900.000’den fazla kişinin nükleer kaza ile ilgili yıllık tıbbi değerlendirmelerden geçtiğini belirtiyor. Bakanlık aynı zamanda Çernobil’den kaynaklanan sağlık problemlerinin kötüye gitmediğini de belirtiyor.

Ukrayna’nın en büyük Çernobil felaketi ile ilgili tıbbi kliniğinde çalışan Nadiya Gudz adlı doktor, kazanın en büyük etkisinin 1986’daki kazada genç olanların çocuklarında görüldüğünü belirtiyor. Bu çocuklarda sindirim problemler, doğum kusurları, genetik anomaliler, solunum problemleri, kanser ve diğer rahatsızlıklar sıklıkla görülüyorlar.