Sosyopat, genel olarak anti sosyal kişilik bozukluğu, toplum genelinin ve kurallarının dışında davranış eğiliminde olan kişi anlamına geliyor. Bu sorunu psikopatlıktan ayıran özellik, sorunun daha çok çevresel sorunlardan kaynaklanmış olmasıdır. Yani aslında kişiyi, çevre, aile, sosyal yapı bir sosyopat haline getirmektedir. Özellikle modern şehir hayatında, iş yaşamında hayatımızı zorlaştıran o kadar çok insan ve olay var ki, saymak istesek liste baya kabarık olur. İşte, restoranda, sokakta hayatımızı zehir eden kişiler genellikle bazı kişilik bozukluklarına sahipler. Bunların içinde en kötü olanı ise anti sosyal kişilik bozukluğu, bir diğer adıyla sosyopatlık. Aslında onların hasta olduğunu fark edemediğimiz bu sosyopatlar, son derece tehlikeli ve sorunlu olabiliyorlar. Sosyopatların en belirgin özellikleri; şiddet eğilimli olmaları, vicdani değerlerden yoksun olmaları, empati, suçluluk duygusu gibi insanı değerleri hiç tanımamalarıdır. Bu insanlar zengin, fiziksel ve maddi anlamda güçlü olmak için de her yolu dener, sosyal normlara asla uyum sağlamaz, çok kolay da yalan söyleyebilirler. Sosyopatlar, genellikle çevrelerindeki kişiler tarafından uzun süre fark edilmezler. Zira normal psikolojideki kişilerden çok daha etkileyici ve güzel konuşurlar, asla özür dilemezler, taklit yapar, çok mutlu görünürler. Ancak aslında çok kompleksli, sorunlu, kindar ve her şeyi içlerine atan yapıdadırlar. Hal böyle olunca da bunları ilk bakışta tanımak hiç de kolay değil.

Bu toplum düşmanı sosyopatlığın pek çok sebebi olabilir. Bunlar; genetik özellikler, biyolojik yapı, kişinin yaşadığı aile ve çevre, şiddet ve alkolizm olarak sıralanabilir.

Uzmanların araştırmalarına göre; dünya ve ülkemizde ortaya çıkan, kanımızı donduran seri katillerin, tacizcilerin, tecavüzcülerin birçoğu aslında sosyapat. Ama sosyopatlık bir engel ya da akıl hastalığı değil de, bir kişilik bozukluğu olduğu için bu kişilere ceza indirimi de yapılmıyor. Ancak bu kişiler tamamen tedaviye muhtaç, toplum için inanılmaz büyük tehlike sinyalidir. Bu bakımdan sosyopatların özelliklerini bilmek, onları tanıyabilmek ve onlardan uzak durabilmek çok önemlidir. Uzmanların sosyopatlarla ilgili en çok altını çizdikleri özellikleri aşağıda sıraladım ve bu sayede çevrenizdeki sosyopatları fark edebilmenizi ve onlardan uzak durabilmenizi umut ediyorum.

Çevremizdeki sosyopatların özellikleri nelerdir?

Çevremizdeki psikopatlar genellikle; korku, kızgınlık, endişe, üzüntü duygusu göstermezlerken, sosyopatlar bu duyguları gösterir, ama suçluluk duygusunu hissetmezler. Suçluluk duygusundan uzak oldukları için, bir eylemi yapıp yapmayacakları hususunda bilgi sahibi de değillerdir. Bu kişiler doğru ve yanlış kavramlarını fark etmedikleri için öğrenmeleri, onlara öğretilmesi gerekir. Aslında çevrelerindekilerin onları iyileştirme, normalleştirme çabaları da çoğu zaman işe yaramaz. Toplumun ortak değerlerine, yaşam kurallarına dâhil olamayan, ahlak değerlerinden yoksun olan bu sosyopatlar, yaptıkları yanlışlıkları ahlaksızlık olarak görmüyorlar. Başkalarına zarar verecek davranışlarda bulunmayı da normal gören sosyopatların, vicdan duyguları gelişmediği için de rahatlıkla suç işlemeye devam edebiliyorlar.

Sosyopatların, içlerinde öfke ve şiddet duygusu biriktiği halde bunu rahatlıkla saklayabiliyorlar, bastırabiliyorlar. İşte bu nedenle de sosyopatların hepsi şiddete meyilli olmayabiliyor. Ancak içlerindeki öfkeyi bastıramayıp bir kişiye şiddet uyguladıklarında, insanlara zarar verdiklerinde ise empati kuramadıkları için, hiç bir vicdan azabı duymazlar, davranışlarının iç hesaplaşma yaşamazlar.

  1. Çok zekidir, çok güzel konuşur!

Çevrelerindeki insanları kendi amaçlarını gerçekleştirmek için araç olarak gören sosyopatlar;  sadakat, dürüstlük, onur gibi duygu derinliklerinden yoksundur. Hal böyle olunca da yaptıkları kötü şeyler ile kendi aralarında bir bağ kurmazlar. Bu sosyopatlara nasıl katlanıyoruz diye düşünüyorsanız, çok zeki, eğitimli, kariyerli, karşı cins tarafından sevilen insanlar olmalarını sayabiliriz.

Genelde IQ olarak zeki olan sosyopatların en belirgin özelliklerinden biri de, her türlü dış faktörü kontrol edebilme yetenekleri sayesinde kendilerini güvenceye alabilecekleri bir çevre yaratmak konusunda ustadırlar. Aslında hayatta ve toplum içinde var olabilmeleri için normal kişilerden çok daha fazla ihtiyaç duyarlar. Sosyopatlar, çevrelerinde bir tehlike sezinlediklerinde, bu tehlikeyi ekarte etmek için ilişki içinde oldukları herkesi ve her şeyi riske atabilirler. Çevresindeki kişileri kendi istedikleri şeyi yapmaya yönlendirmek, ikna etmek, hatta zorlamak için en ustaca cümleleri kurmada çok ustadırlar.

  1. Kolayca yalan söyler!

Bu kişiler; evli ya da bekâr olmalarından bağımsız olarak çoğu zaman birden fazla kişiyle ilişki sürdürebilirler, aldatmaya çok meyillidirler. Bu sebeple de evlilikleri çok problemli olur ve üstesinden gelemeyince de alınan psikolojik yardım sırasında bu sorun tesadüfen keşfediliyor. Sosyopatlar yaşadıkları olayları o kadar abartırlar ki bir noktadan sonra saçmalamaları da kaçınılmaz hale gelir. Ancak çarpıtılmış gerçekleri bir öykünün arasına ustaca gizleyerek, saf ve iyi niyetli insanları yalanlarına kolayca kandırırlar.

  1. Asla suçluluk duymazlar!

Sosyopatlık cezai bir indirim gerektiren bir rahatsızlık değildir. Bu bakımdan onları cezalandırmak ya da ceza almalarını beklemek doğru değildir. Bu kişiler her türlü toplum dışı, ahlak dışı davranışı sergilerler ve çok normalmiş gibi yaşamlarına devam edebilirler. Her hangi bir konuda ve her hangi bir sorunda asla onlar suçlu değildirler, hep karşı tarafa yüklenecek bir suç, sorumluluk bulurlar. Asla yanlışlık yapmış olduklarına inanmayan sosyopatlar; suçluluk hissi duymazlar, hatalı oldukları kanıtlanmış olsa bile özür dilemez ve saldırılarına, kışkırtmalara devam ederler.

  1. Ahlak değerlerinden yoksundurlar!

Bu kişiler sadakat, dürüstlük, onur gibi duygu derinliklerini ve insanlar arası ilişki yasalarını bilmezler. Toplumda aşağılık olarak kabul edilen davranışlarından asla rahatsız olmazlar, utanmazlar. Aslında sosyopatların beyinlerinde bu duyguları yaratabilecek bir merkez yoktur; varsa bile bozuktur, çalışmıyordur. Dolayısıyla da en küçük bir vicdan azabı duymadan insanları kolayca kandırabilir, tehdit edebilir veya zarar verebiliyorlar. Sosyopatlar kendi çıkarları için başkalarına zarar vermekten asla çekinmezler. “Başarılı” bir sosyopatın bir toplulukta en üst düzey mevkilere rahatça yükselebilmesi de bu yüzdendir. Bir de kendileri çevreye karşı zeki, eğitimli, kariyerli, karşı cins tarafından sevilen profil çizdiklerinden onların pek çok ahlak dışı davranışı da normal algılanabilir.

  1. Genellikle karizmatiktirler!

Sosyopatların çevrelerinde genellikle geniş bir hayran kitlesi vardır. Özellikle de cinsel açıdan çekici oldukları için karşı cins tarafından da karizmatik bulunurlar.

  1. Kararlarında ve davranışlarında programsızdırlar!

Sosyopatların planlı, programlı yaşadıkları söylenemez. Sıradan insanlardan çok farklı olarak karşılanabilecek davranışlarda bulunurlar. Normal sosyal ilişkileri de kopuk olduğundan, tehlikeli ve mantık dışı eylemlerde bulunmaktan çekinmezler. 

  1.  İnsanlara hükmetmeyi severler!

Bir toplum içinde sürekli en yüksek seviyede onlar olmak isterler ve bunu başarmak için de neredeyse her şeyi yapabilecek psikoloji içindedirler. Bu ister küçük bir arkadaş grubunda yaşanan basit bir güncel tartışma olsun, isterse önemli bir siyasi mesele olsun, son sözü sosyopatlar söylemek isterler. Küçük ya da büyük bedeli ne olursa olsun her tartışmada ve kavgada kazanan taraf olmak için her şeyi yaparlar.

8.  Çok derin bir hayal dünyasında yaşarlar!

Sosyopatların dünyasında olaylar, normal kişilerinkinden çok daha farklı ilerler. Aslında içlerinde birden fazla kişilik barındırdıkları için zihinlerindeki insanlar onların davranışlarını nasıl yönetiyorsa, onlar bunu gerçek dünyaya uyarlarlar. Çoğu zaman sevgilileri, patronları, anne ve babaları yerine hayallerindeki kişi ile birlikte yaşarlar. Bu sebeple de hayalden çıkıp gerçek dünyaya uyum sağlayamazlar. Bu bakımdan sosyopatların gerçekleri, normal kişilerin gerçekleriyle uyuşmaz, onlarla tartışmaya girmek de yalnızca zaman kaybına neden olur.

Sosyopatlara ceza indirimi yok

Anti sosyal kişilik bozukluğuna sahip olan insanlar, halk arasında rahatlıkla toplum içinde yaşar, işe gider gelir, restoranda, kafede, barda karşımızda, yanımızdadırlar. Aslında toplumdaki diğer insanlara çok ciddi zarar verebilecek derecede sorunlara sebep olduklarından elbette ki suçluluğu kanıtlandığında yasalar doğrultusunda cezalandırılırlar. Psikolojik pek çok hastalık ve zihinsel engel ceza indirimi gerektiriyorken, sosyopatlık bir ceza indirimine sebep değildir. Şu an yürürlükte olan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 32. maddesine göre, anti sosyal kişilik bozukluğu olan sosyopatlık, ceza muafiyet veya indirimini gerektiren bir akıl hastalığı değildir. Çünkü sosyopatlık, bir kişilik bozukluğudur, ancak bir akıl hastalığı değildir. Türk Ceza Kanunu madde 32, kişinin akıl hastalığı sebebiyle, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamayan ya da bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme kabiliyeti önemli derecede azalmış kişiye ceza verilmeyeceğini, davranışlarını yönlendirme kabiliyeti önemli olmayan derecede azalmış olan kişinin de ceza indiriminden faydalanacağı hükmünü ifade ediyor.

Sosyopatların ortak özellikleri ve eğilimleri

  • Hiç ihtiyaç duymadığı halde hırsızlık,
  • Yerli yersiz yalan söyleme,
  • Çevresindekilerin hak ve sınırlarını ihlâl etme,
  • Sigara, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı,
  • Saldırgan, asabi, şiddet içerikli davranış, kavga çıkarma, kavgaya karışma eğilimi,
  • Yersiz endişe hali genel olarak tüm sosyopatlarda görülen özelliklerdir.

Sosyopatlık sebepleri

Anti sosyal kişilik bozukluğu olan sosyopatlığa tam olarak nelerin sebep olduğu bilinmiyor. Ancak biyolojik ve genetik etkenlerin, tabi bir de çevrenin etkisiyle çocukluk yaşantısının da rol oynadığı düşünülüyor. Bir kişinin anti sosyal ebeveynlere sahip olma hikâyesi, bu rahatsızlığın gelişme riskini artırıyor.

Klinik araştırmalar; çocukluk dönemindeki ev, yuva, okul ve sosyal çevredeki birtakım olumsuz faktörler sosyopatlık gelişimine katkı sağlayabiliyor. Örneğin yerli yersiz aşırı cezalandırıcı bir ev veya okul ortamı, fiziksel ya da duygusal şiddet yaşama gibi durumlar ileri yaşlarda sosyopat bir kişi ortaya çıkarabiliyor.

Araştırmalara göre; anti sosyal kişilik bozukluğuna sahip kişilerin babalarında, normal fertlerin babalarına kıyasla, fark edilir derecede daha fazla sosyopatik özellikler ve alkol bağımlılığı vakası izlenmektedir. Bur tür ailelerde, diğer daha normal ailelere göre, erkek çocukların anti sosyal kişilik bozukluğu yaşama riski çok daha yüksektir. Aynı koşullarda yetişen kız çocukların ise ileriki yaşlarında somatizasyon bozukluğu (somatization disorder) sergileme eğiliminde oldukları tespit edilmiştir.

Sosyopatlıkta annelerin rolü büyük

Bilimsel çalışmalar; anti sosyal kişilik bozukluğu ile hayatının ilk beş yılı içinde anneden mahrum olma, annesiz büyüme arasında önemli bir bağlantı ortaya çıkarmıştır. Bununla birlikte çocukluklarında, annelerinden; tutarlı bir disiplin anlayışı görmeme ve koşulsuz şefkat hissetmeme durumunda olan kişilerin ileriki yaşlarda sosyopat olma risklerinin yüksek olduğu tespit edilmiştir. Bu kişiler genellikle ergenliğe girişte ve ergenlik döneminde alkol bağımlığına ve şiddet uygulamaya meyillidirler. Bunlar da aslında bugünün sosyopatlarının çocukluklarında; tutarlı yapıya ve davranış sınırlarına sahip istikrarlı ve fonksiyonel bir ev ortamında yetişmediklerini gösteriyor.

Hem genetik hem de çevre çok önemli

Sosyopatlar üzerinde yapılan pek çok çalışma ile bu sorunun genetik etkilerinin mi, yoksa çevresel etkilerinin mi baskın olduğu araştırıldı. Bu bağlamda bebeklikte ya da çocuklukta evlat edinilen kişiler üzerinde çalışmalar yapıldı. Evlât edinme konusundaki araştırmalar, hem genetik faktörlerin hem de çevre katkılarının hastalığın gelişmesindeki rolünün önemini destekler niteliktedir. Aynı bağlamda ikizler hakkındaki araştırmalar da, yetişkinlerdeki anti sosyal davranışın genetik olarak taşınabilirliği konusuna işaret ediyor. Aslında genetik etkenlerin yetişkinlerde anti sosyal çocuklar ya da ergenlerden daha önemli olduğunu gösteriyor. Zira bu son dönem araştırmaların sonuçlarına göre, anti sosyal çocuklar ya da ergenlerde, çevresel faktörlerin daha önemli olduğunu savunan uzamanlar da mevcut.

Sosyopatlık nasıl teşhis edilir, tedavi edilebilen bir rahatsızlık mıdır?

Bu sorunun yanıtı kesinlikle evet, sosyopatlık tedavi edilebilir bir rahatsızlıktır. Ama öncelikle belirtileri ve tanısı nasıl gerçekleşiyor diye bakalım. Amerikan Psikiyatri Birliği’ne göre anti sosyal kişililik bozukluğu, yani sosyopatlık tanı kriteri için iki tane bileşen gerekiyor. Bunların birincisinde; 15 yaşından itibaren başkalarını, hatta en sevdiklerini bile önemsememek yaygın bir örüntü olmakla birlikte aşağıdaki belirtilerden en az üç tanesinin de gözlenmesi gerekiyor. Bunlar;

  • Tekrarlanan yas ihlali, yakınlarının acısına duyarsızlık,
  • Süregelen sahtekarlık,
  • Yalan,
  • Dürtüsel davranış eğilimi,
  • Sinirlilik, asabiyet ve saldırganlık,
  • Hem başkalarının hem de kendinin güvenliğini umursamamak,
  • Maddi konuda tutarsız davranışlar,
  • Maddi ve manevi sorumsuzluk,
  • Asla pişmanlık olmama şeklinde sıralanabilir.

İkinci bileşende ise, daha henüz 15 yaşına da gelmeden önce birtakım davranış bozukluklarının gözlenmesidir. Henüz çocuk yaştayken;

  • Evden kaçma,
  • Sık sık ve yerli yersiz yalan söyleme,
  • Hırsızlık,
  • Maddi, manevi her değere zarar verme davranış bozukluklarının ikinci bileşenleri arasındadır.

Ancak tüm bu belirtiler gözlense de bir kişiye anti sosyal kişilik bozukluğu tanısı konması için kişinin en az 18 yaşını doldurmuş olması gerekir. Zira uzmanlara göre sosyopatlık belirtilerinin pek çoğu tüm dünyadaki insanların yaklaşık 3’te 2’sinde mevcuttur. Hal böyleyken de sosyopat tanısı koymak için bu belirtilerin 1 -2 tanesi değil, çok daha fazlasının bir arada aynı kişide görülmesi gerekiyor. Bu bağlamda uzmanlar anti sosyal kişilik bozukluğu teşhisi için, aşağıdakilerden en az üçünün bir kişide toplanması gerektiğini düşünüyor:

  • Yasalar gereği gözaltına alınmayı gerektiren eylemleri yapmak, “hukuka uygun” olarak kabul edilen davranışları uygulamamak, sosyal kurallara uymamak,
  • Sürekli olarak yalan söylemek, kendisi için takma isimler kullanmak ya da kişisel çıkar ya da sadece zevk için diğer insanları kandırmak, hilekar davranışlar sergilemek,
  • Olaylara ani tepki gösterme ya da gelecekte başına gelebilecekleri düşünmeden davranışta bulunma,
  • Sık sık fiziksel olarak kavgaya karışmak, yerli yersiz saldırıda bulunmak,
  • Kendisinin veya başkalarının güvenliğini tehlikeye atmak, umursamamak,
  • Tutarlı iş davranışını devam ettirememe, bir işte uzun süre çalışamama, sürekli arkadaş ya da eş değiştirme,
  • Hiç sebep yokken başkalarına zarar verme, işkence yapma ve çevresindekilerin mallarını çalma ve bunların sonunda da pişmanlık ya da merhamet hissi yaşamama, hatta bunları mantıklaştırma şeklinde sıralanabilir.

Ancak anti sosyal davranış, sadece “şizofreni nöbeti” ya da “manik nöbet” esnasında yaşanan olaylar şeklinde olmaz, devam eden ve normalleştirilmeye çalışılan olumsuz davranışlardır.

Çocuklukta yatak ıslatma, hayvanlara eziyet etme ve yangın çıkarma davranışlarına dikkat!

Anti sosyal kişilik bozukluğunun 18 yaşından önce tanı konamayacağından bahsettik. Ancak bu hastalığın klasik belirtilerinin dışında çok özel ve önemli belirtileri de bulunmaktadır. Özellikle 3 tane belirti var ki, onların varlığı durumunda sosyopatlıktan şüphe etmek için yaşın 18 olmasına gerek yoktur. Bu 3 belirti; normalden daha uzun bir süre devam eden yatak ıslatma, sokakta gördüğü ya da kendi evinde beslene evcil hayvanlara eziyet etme ve yangın çıkarma hastalığı (piromani) şeklinde sıralanabilir. Çok sık rastlanmasa da yangın çıkarma hususunda kontrol edilemez bir isteğe sebep olan bazı çocuklar vardır. Bu çok bilinmeyen, anne, babalar tarafından genellikle “yaramazlık” olarak adlandırılan hastalığın adı da piromanidir. Bu belirtileri sergileyen çocukların ne kadarının büyüyünce anti sosyal kişilik bozukluğu geliştireceği tam olarak bilinmese de, sosyopatlık risklerinin çok yüksek olduğu uzmanlar tarafından belirtiliyor.

Önemli not: Anti sosyal kişilik bozukluğu belirtilerini gösteren bir çocuğa, ya “davranış bozukluğu” ya da “meydan okuma, muhalefet etme bozukluğu” (oppositional defiant disorder) teşhisi konulmaktadır. Ancak bu çocukların hepsinin yetişkinlik dönemlerinde anti sosyal kişilik bozukluğu geliştirecekleri söylenemese de, çoğunluğu için durum budur.

Sosyopatlık tedavi süreci

Tedavide en önemli adım uyuşturucu ve alkol kullanımını önleyebilmek

Anti sosyal kişilik bozukluğu gösteren kişilerin çevrelerindeki insanlar bu durumdan rahatsızdırlar. Kişi de onların zoruyla psikologa ya da psikiyatriste giderler. Bu durumda kişi eğer kişi sorunlarının nedenini başkalarında görmeye devam ederse ve sorumluluk almayı reddederse tedavinin süresi çok uzun olur. Kişilik hastalıkları genelde erken yaşlarda, çocuklukta geliştiği için insanların kendilerini bu hastalık ile tanımlarlar. Hal böyle olunca da kişiye göre kendisi çok normaldir ve bu durumda tedavinin zorlaşır, süre de uzar. Uygulanan bu tedavinin başarılı olabilmesi için kökleşmiş davranış şekillerine, yaklaşımlara, bakış açılarına, ilişki yapılarına ve kişinin kapasitesine bakılması gerekiyor.

Bu hastalar, çoğunlukla uyuşturucu ve alkol bağımlısıdırlar. Bazı durumlarda madde bağımlılığı ve kullanımı kişilerin anti sosyal davranışlar geliştirmelerinde temel etken olabiliyor. Bu durumda kişinin madde bağımlılığını bırakması kişinin iyileşmesinde çok önemli bir aşamadır.

Anti sosyal davranış bozukluğunda kişinin kullanabileceği herhangi bir ilaç ne yazık ki yok. Ancak hastalığın bazı semptomları ve olumsuz davranışlar için doktor reçetesi ile uygun görülen ilaç kullanımı önerilebilir. Bu bağlamda saldırgan davranışlar için genellikle anti depresan kullanımı öneriliyor. Oysaki sosyopat özellikler gösteren kişiler ilaç kullanımına genellikle sıcak bakmayabiliyor ve hatta ilaç almayı reddedebiliyorlar.