Karşı cins bireyler ile bir ilişkiyi sürdürmek tabi bu ilişkiyi mutluluk ve haz alarak sürdürebilmek; günlük yaşamdan alınan doyumu  artırmayı ve hayattaki genel varoluşun yarattığı her türlü kaygıyı azaltmayı sağlayan psikososyal gelişim sürecinin bir parçasıdır. Erik Erikson’a (1968) göre ikili ilişki kurmak sadece genital bir yolculuk aramak değil, beraber bir hayatı paylaşmak ve o hayatı anlamlandırmak üzerine şekillenir. İnsanlar var olduğundan beri kendilerini ruhsal, cinsel, enerjisel ve tüm paylaşımsal alanlarda tamamlama arzusu duyarlar. Ve bu arzunun peşinden koşarlar.

Bir gün elbet arzuyu doyuran o eşi bulurlar ve o zaman haz belirli bir seviyeye ulaşarak belli bir doyumu sağlar. Doyumun bütünselliği için ise mutlaka bir “denge” gerekir. Denge derken her ikilinin dengesi ve uyumu kendine göredir. Dengeyi evrensel bir kavram olarak değil de kişilere göre değişen öznel bir kavram olarak kullanmak isterim. Ne zaman ki denge dengesizleşir ve bireyler bununla baş edemez duruma gelirler; işte o zaman çiftler bir çift terapisine ihtiyaç duyarlar.

Çift terapileri, ilişki içindeki bireyler arasındaki ilişki ve iletişim kurma biçimlerini daha sağlıklı ve işlevsel hale getirmeyi amaçlar. Çift terapilerinde bireylerin kim oldukları değil, “ilişki içinde nasıl biri oldukları” değerlendirilir. Bu yönüyle “çift terapileri” bireysel terapilerden ayrılır.

Romantik ilişkilerdeki temel problemlerden biri  bireylerin kendi ihtiyaçlarını (çocukken ebeveynlerinin de kendilerine öğrettiği şekilde işlevsel olmayan yöntemler ile ihtiyaçları dile getirmekten bahsediyorum) karşı tarafın anlayamayacağı yanlış biçimlerde (işlevsel olmayan biçimlerde) aktarıyor olmasıdır. Esasında ilişki problemlerinin temelinde işlevsel olmayan dile getirişlerin olduğunu söyleyebilirim. Bireyler için esas problem nedir? Çiftin karşılıklı olarak neye ihtiyacı var? Bu sorular o kadar değerlidir ki mutlaka bu soruların cevabı değerlendirilmelidir. Ve burada anahtar kelime “ihtiyaçlardır”. İhtiyacın karşılanmadığı yerde problem başlar. Huzursuzluk bu noktada oluşur. Bu yüzden ihtiyaçlara ve danışanlar arasındaki dengeye dair bir farkındalık arayışı oldukça doğru olacaktır.

Özünü özümseyen ve bunun farkındalığını terapi ile deneyimleyen danışanlar bir şekilde kendi dengelerini kuracak ve işlevsel iletişim kurmaya başladıklarında eşleri tarafından doğru anlaşıldıkları için ihtiyaçları karşılanabilecektir. Bu da döngüsel bir dengeyi, iyi hissetmeyi ve  psikolojik dayanıklılığı beraberinde getirecektir. Dengeyi bulamayan çiftler ise zaten özünde uyuşamadıkları için ilişkilerini sonlandırıp daha uyumlu ve dengeli ilişkilere yönelecektir. Bu sebeple çift terapileri kendi sürecinizi keşfetmenize ve sizin alanınızla bütünleşerek beraberliğinizde mutluluğu keşfeden biriyle uyumlanmanıza yardımcı olmak için ufak bir süreç diyebiliriz. Güzelliklerle dolu bir hayatın keşfetmeye değer olduğunu biliyoruz. İşlevsel olmayan tüm şeylere takılı kalarak yaşamaktansa özgürce keşfetmeyi deneyin. Çünkü siz özgürsünüz ve sonsuz bir keşif gücünüz var. Bunu asla unutmayın.

 

Teşekkür ederim.

Psikolog & Aile Danışmanı SEDA ULUDAĞ