Bugün çok önemli bir konudan bahsedeceğiz: Her söylediğimiz gerçekleşir mi?

Duygularımızın, düşüncelerimizin, hislerimizin ve inançlarımızın bir titreşim değerine sahip olduğunu bilmeliyiz. Her şeyin bir titreşimi varsa söylediğim cümlelerin de bir titreşimi var. Ağzımdan çıkan her cümle bir büyüdür. “Neysen Onu Çekersin” kitabının ilk cümlesi şu: “İnandığımda göreceğim, gördüğümde inanacağım”. Bu nedenle neye inanmayı seçtiğim önemlidir. Unutma, her şey titreşimdir ve titreşim temel olarak çekim yasasından da önemli bir temel kanundur.

Kuantum Fiziği Nedir?

Kuantum düşünce sistemlerinin dinamiklerini anlamak için öncelikle kuantum fiziğine biraz dalmamız gerekiyor. Kuantum fiziği 1900’lü yılların başında Max Planck ve Albert Einstein gibi fizikçilerin ortaya koyduğu ve normal Newton fiziğinden, yani parçacık fiziğinden farklı, oldukça karmaşık konusu olan, dalga boyunun ve her şeyin birbiriyle sonsuz bir alanda sürekli olarak iletişimde olduğu bilgisini bizimle paylaşan bir alandır.

Kuantum fiziğinin yaşamlarımızda sirayet etmesiyle beraber kuantum düşünce sistemleri de 2000’lerden beri aslında bizlerin hayatında daha fazla yer etmekte. İşte o yüzden, “Söylediğim her şey gerçekleşir mi?” sorusunun cevabının “Evet” olduğunu söylemem gerekiyor. Çünkü Einstein, “Evrendeki her şey enerjidir, enerjisi olan her şeyin titreşimi vardır ve titreşimi olan her şeyin bir frekans değeri vardır” demiştir. Ve dolayısıyla enerji dediğimiz şey durmuyor, her daim titreşiyor ve titreşen her şeyin de bir frekansı var. Bu her şey dediğimiz, bizim için görünür alan dediğimiz yüzde 4’lük ölçülebilir somut evrendir. Bu somut evren, şu anda çevrende gördüğü yüzde 4’lük maddesel evren dışında yüzde 96’lık görünmeyen bir evren var. Karanlık madde ve karanlık enerji olarak nitelendirilen ve kuantum fiziğinin de bizlere paylaştığı bu evrendir.

Peki o zaman kuantum alanda yüzde 96’lık dediğimiz bu alan, karanlık madde ve karanlık enerji olarak tanımlanıyor. Karanlık enerji daha da tanımlanamayan bir alandayken karanlık madde yüzde 3’lük gibi bir alan. Bunu bize İsviçre’deki büyük bir araştırma merkezi olan CERN’deki fizikçiler bize söylüyor. Peki karanlık madde ve karanlık enerjinin olduğu yüzde 96’lık alan bizi nasıl olur da etkiler?

Her şey enerji dedik ve görünen bir alan var, bir de görünmeyen bir alan var dedik. Görünen alan sadece bu. Ben sana şimdi desem ki çocukluğunu düşün. Çocukluğunu düşünmek için gözlerini kapatırsın. Demek ki görünmeyen alana ihtiyaç duyuyorsun. Sana desem ki en sevdiğin bir arkadaşınla bir anınızı gözünüzde canlandır. Bu anı gerçekten gözlerinin önünde canlanmaz, beyninde canlanır. Hatta daha doğrusu beyninde bile değil, beyin dışındaki bilinç alanında canlanan bir imajdır. Bu yüzden biz de düşüncelerimizin, hislerimizin, inançlarımızın da bir titreşim değerine sahip olduğunu bilmeliyiz.

Cümlelerin Büyüsü

“Titreşimini Yükselt Hayatın Değişsin” diye bir kitap yazdım, biliyorsun. Bu kitapta kuantum felsefesini ve kuantum sistemini anlattım. Evrende her şeyin bir titreşimi olduğundan ve insanların, görünen alem dışında görünmeyen alemle ilgili kuantum fiziği dinamiklerini çok iyi anlamamaları yüzünden görünmeyen tarafla ilgili sanki hiçbir şey bilmiyormuş gibi davranıp bir de oradan yansıyanlar sonuçlarını çekmelerinden bahseden bir kitaptı. Çünkü düşük ve yüksek titreşim diye bir şey var. Duygularımızın ve düşüncelerimizin de bir titreşim değeri varsa dolayısıyla her şeyin bir titreşimi var. Söylediğim cümlelerin de bir titreşimi var. Ağzımdan çıkan her cümle bir büyüdür.

Aramice çok önemli bir cümle vardır. En kadim çağlardan bize ulaşmıştır. Günümüzde de onu sihirbazlar kullanır: Abra Kadabra. Bu, “Sözümle yaratırım” demektir. Sözümle yarattığım şey nedir? Kendi gerçekliğimdir. O yüzden ağzından çıkan her şey kendi gerçekliğini yaratır. Ağzından çıkan cümlelerin niteliği iyi titreşimlere mi sahip, kötü titreşimlere mi sahip? Ağzından çıkan cümleler seni ve çevreni iyi mi hissettiriyor, kötü mü hissettiriyor? Elbette yarattığın alan titreşimsel olarak etkilidir. O yüzden sabah kalktığın andan itibaren herkese küfrediyorsan, iyi şeyler beni bulmaz zaten diye her şeye sövüyorsan, yaşamında iyi bir şey olmasını bekleme. Pozitif olan ve negatif olan yani proton ve elektrondan bahsediyorum. Pozitif olan bütün kainatın yaratıcı gücü. Negatif olan da yaratıcı gücü ancak hangisine eşit güç verirsem o baskın olur.

Burada şunu demek istemiyorum: Elbette yaşamında seni zorlayan şeyler olabilir. Pollyanna gibi kafanı kuma gömüp her şey harika demeni istemiyorum. Ama sana şunu demeye çalışıyorum: Değiştiremeyeceğin şeylerden şikayet etmeyi bırakman gerekiyor. Değiştirebileceğin her şey hakkında şikayeti bıraktığında ve kendi sorumluluğunu kendi eline aldığında yaşamında olmasını istediğin, tezahür ettirmek istediğin her ne varsa ya da konfor alanınla ilgili her ne varsa bunun tek gerçekleştiricisinin senden başka kimse olmadığını idrak ettiğinde ve dışarıyı suçlamayı bitirdiğinde o zaman her şey çok daha başka olacak. O yüzden suçlayıcı, kavga eder, yargılayıcı, küçümseyici ve kibirli bir dille konuşmak, sarkastik dediğimiz laf sokan tipler gibi konuşmak sana ve çevrene ve her şeyden önce enerji alanına hiçbir şey kazandırmadığı gibi var olan frekansını düşürecek. Dolayısıyla sen de var olan frekansın düştüğü için düşük titreşim bir alanda olacaksın. Bu düşük titreşim alanda başına gelecek şeyler genelde şöyle olur: Sürekli şikayet eden; insanları yargılayan; kibirli olan; malıyla, mülküyle, unvanıyla övünen biri olursun. Bunlar çok düşük titreşimli duygulardır ve senin gerçekliğini şekillendirir. Sözümle yaratırım diyorum; sözümle gerçekliğimi yaratıyorum. Sözümle içinde olduğum yaşamı, hayatımı yaratıyorum.

Sen yaratıcı bir güçsün. Sen Allah’ın, yaratıcının ol dediği alanda, onun tezahür ettirdiği alanda tecelli etmiş bir varlıksın. Dolayısıyla sen, yaratıcının ol dediği alanda küçük bir yaratıcısın. Sözünle bakışınla duygunla, hissinle her an, her saniye kendi yaşamını yaratıyorsun. Bunu idrak etmezsen başına gelenlere “kader” dersin ve kaderine yanıp durursun. Halbuki kurbanlar, sorumluluğu başkalarına atan kişilerdir. Kurban bilincinde olanlar, “Bunlar benim sorunum değil, benim yüzümden olmadı. Çocukluğum kötü geçmişti ondan böyle oldu. Kocam çok tembeldi, şöyle oldu. İyi şeyler beni bulmadı…” gibi şeyler derler. Her zaman suçlayacak birilerini bulabilirsin. Ama bütün bunların sorumluluğunun sana ait olduğunu ve bunları değiştirebileceğini idrak etmen gerekir. Elbette değiştiremeyeceğin bazı şeyler de olacaktır. Ancak onlara da bakış açımı değiştirebilirim. Onları yorumlayış tarzımı değiştirebilirim. Belki çok hasta bir çocuğum var, belki genetik bir hastalığı olan çok ağır bir hasta bakıyorsun. Belki depremzedesin. Bunları anlıyorum ama bunlara da bakışımı değiştirebilirim. Çünkü her şey bakış açımdır. Bakış açım gerçekliğimdir. Çünkü bakış açım dediğim şey inancımdır. İnancım, titreşimi olan bir duygudur.

Neysen Onu Çekersin

Evren sonsuz olasılık alanlarında bana her şeyi sunar. Evrenin bana sunduğu şey bazen kaoslar olabilir. Bazen büyük dramalar, trajediler ve kayıplar olabilir. Elbette hepimizin hayatında bu var. Adına hayat dediğimiz bir evrende yaşıyoruz. Hep iyi şeyler olacak değil. Pozitif düşünce sistemi biraz böyle insanları, “Hiçbir şeye canımı sıkmayacağım” diyen saçma bir ruh haline soktu. Hayır, böyle olmamalı. Ağzımdan çıkan yaşamamı şekillendiriyor. Ağzımdan çıkan yaşamımı bir şekillendiriyorsa sözüme dikkat ediyorum. Sözümle beraber inancıma dikkat ediyorum. İnancım gerçeğimdir diyorum. “Neysen Onu Çekersin” kitabımın ilk cümlesi: İnandığımda göreceğim, gördüğümde inanacağım.

Neye inanmayı seçiyorum: Hayatın zor olduğuna mı, tembel bir kocamın olduğuna mı, ihtiyaçlarımın hiçbir zaman karşılanmadığına mı, fakirlik içinde yaşadığıma mı, iyi şeylerin beni bulmayacağına mı? Ne demiştik, enerjisi olan her şeyin titreşimi vardır; titreşimi olan her şeyin bir frekansı vardır. Frekansın Fransızca ismi rezonanstır. Rezonansın Yunanca karşılığı akistir, yani yansımadır. Sende olanı yansıtır evren. Kuantum alan da sana bunu söyler. Dolayısıyla evren sana şöyle söyler: Kıtlık bilincindeysen, kurban olmayı seviyorsan ben de sana o zaman yine kurban olacağın bir hayat bahşediyorum. Çünkü sen bu frekans alanındasın. Duygunla, düşüncenle, sözünle bir mıknatıs gibi olduğun şeyi çekersin. Şunu unutma: Her şey titreşimdir ve titreşim temel olarak çekim yasasından da önemli bir temel kanundur, tezahür kanunudur. Bunu bilmediğin müddetçe, başına gelen her şeyin kendi yarattığının farkında olmadıkça her şeye kader dersin. Ondan sonra da kader kurbanı gibi hastalıklar beni buluyor, işsizlik beni buluyor, aldatan koca beni buluyor dersin.

Ne zamanki sözünle yaratan olduğunu, cümlelerinin çok büyük bir titreşimsel güç ve büyü olduğunu idrak edersin, işte o zaman cümlelerini, sözünü bilerek seçersin. İyi olanı seçersin, iyi ve güzel hissettireni seçersin. İşte o zaman hem kendin hem dünyan için ödüllendirilirsin.