Dışı Seni İçi Beni Yakar mı?
Merhaba Sevgili Okur,
Bugün biraz da yemek yemenin bizler için yitirilen anlamını, beslenmemizdeki temel bazı bilgileri aktarmak istiyorum.
Nörolog David Linden yağdan, şekerden ve diğer yoğun yiyeceklerden içerdikleri kalori olarak bahsederken, beynin evriminin yavaş olduğunu, buna karşılık sosyal ve kültürel değişimlerin oldukça hızlı olduğunu anlamamız gerektiğini söylüyor. Bu saptama ise şuna çıkıyor, evrimsel olarak açlığa dayanması gereken avcı- toplayıcı kabilelerden geliyoruz. Yani gelecek günlerin ne beklediğini bilmediği zamanlarda elinde ne varsa yiyerek onu depolayan, yani yüksek kalorili olarak beslenip, sonrasında bunu kullanan bir genetik yapı.
Ancak şu andaki toplum olarak bu evrimsel açıdan baktığımızda bugün içinde bulunduğumuz varlıklı topluma hazır değiliz, çünkü kendimizi bu sınırsız kalori alımından nasıl koruyacağımızı bilmiyoruz. Dedim ya, avcı- toplayıcı atalarımızın, ara ara aç kalabileceğin o çağlarda elinde ne varsa, özellikle ilerleyen günlerde hayatını kurtaracağı için ne kadar çok kalori içeriyorsa daha iyi olan her şeyi yemek beslenme alışkanlığı başımıza büyük iş açıyor. Bu içgüdü yiyeceğin bol olduğu günümüz hayatında toplumumuza kilo olarak geri dönmekte. Amerika’da yapılan bir araştırmada 1960’lardan bu yana nüfus kilosunun toplamda on iki kilo arttığı ortaya çıkmış. Nedenini biliyor musunuz? Nedeni biraz acı ve düşündürücü… Doğuştan gelen bu kalorili yiyeceğe karşı zaafımızı keşfederek bundan yararlanmaya çalışan büyük gıda şirketleri aslında.. Neolitik ve Paleolitik dönemlerden kalan bu zaafımızı laboratuvarlarda keşfederek özel tatlar yaratan bu ürünleri bizlere satarak milyon dolar ciro yapan büyük çokuluslu gıda devlerinden bahsediyorum.
Yemek yemek veya bir şeyler içmenin keyif veren bir eylem olduğunu artık hepimiz biliyoruz. Yemek yediğimizde beynimizdeki zevk merkezlerini aktif hale gelir.
Dışı kıtır çikolata kaplı içi yumuşacık karamel şelalesi…
Bu tanım size çok tanıdık geldi değil mi? İşte tat alma duyumuzdaki, en zayıf tarafımız olan tatlardaki zıtlıklar. Yemek yemek, seks gibi beynimizin zevk merkezi ile direkt ilgili olduğu için bu zıtlıklar direk bu merkezi uyarıyor. İşte buradaki başka bir önemli nokta, Temiz Beslenmek veya Gerçek Beslenmek. Gıda endüstrisi bu durumu keşfettiğinden beri, sürekli olarak bu tarz gıdaların bombardımanı altındayız.
Sadece biz değil, çocuklarımız da! Onların saf ve bozulmamış tat duyularının, obezite veya hiper aktivite ile sonuçlanmasını istemediğimiz sağlıklı geleceklerini korumak için bilinçlenmek işte bu zamanda çok önemli. Tuzlu ve şekerli, tatlı ve acı, Çıtır ve yumuşak gibi zıt durumlar direk olarak beynimizdeki duygu merkezimi hipotalamusu uyarır. Bu da zevk merkezlerine giden yoldur aslında. ”Kalbiniz Midenizde atıyorsa Bu Ne Demektir?” Daha önceki yayınladığım bir yazı vardı hatırlarsanız, bu yazıda da size midemizde de beynimiz olduğundan bahsetmiştim hatırlarsanız. İşte yine midemize geliyoruz yine. Sindirim sistemimizin önemli bir bölümünde yer alan bağırsaklarımız içerisinde mikro devreler ve kasları kontrol edebilen yüz milyon nöron olan mekanik ve kimyasal sensörler bulunmakta. Yani iki tane beynimiz bulunuyor, uzak doğuluların çok bildiği ve eski şifa sistemlerinin hepsinde temele oturtulan bilgi bu. Biri başımızda biri karnımızda olan iki beyinli varlıklarız.
Midemiz boş olduğunda açlık hissini veren ‘Grelin’ hormonu salgılanıyor, karnımızdaki beynimiz kafamızdaki beynimize ‘AÇIM! BENİ DOYUR!’ emrini veriyor. Tokluk hormonu olan Leptin de doyma hissimizi beyne ileten hormon. Tabi sadece bununla kalmıyor, günümüzün muhteşem tatları ise doymamıza rağmen bu mesajı beyne bir türlü gönderemiyor. Böylece o muhteşem tada sahip ama yüksek kalorili yiyecekleri yemeye devam ederiz. Ha neler yapılabilir, yemeğimizi yavaş yemek, çok çiğnemek, TV veya bir şey seyrederken, konuşurken değil sadece yemeğe konsantre olacağımız bir ortamda yemeğimizi yemek,
Amerikan porsiyonlarını bırakıp, küçük tabaklarda ve küçük çatal veya kaşıkla yemek bir kaç öneri olabilir. Bundan daha da önemlisi Yemek için mi, yoksa yaşamak için mi yediğimizi hiç unutmamak.. Tabi ki hayatın küçük zevklerinden kendimizi mahrum bırakmayacağız, ancak bu tamamen sentetik ve vücudumuz faydadan çok zarar getiren suni şeylerle değil, doğadan gelen besleyici aynı zamanda lezzetli enerji kaynakları ile olmalı.. En azından benim felsefem bu…
Midemi bana yarar sağlamayan boş şeylerle doldurmak yerine, beynimi projelerle fikirlerle doldurmayı tercih ediyorum Yani deli gibi yeme yeme ihtiyacı duyuyorsam ve aslında aç değilsem, bu başka bir açlık oluyor. Bunu artık iyi analiz edebiliyorum. Yardım aktiviteleri ile topluma doğaya faydalı olabilecek bir etkinlikte fiziksel olarak çalışmak, kızımla doğada bir yürüyüş yapmak, yeni bir kitabı okumak veya resim yapmak kafamdaki beynimi besleyerek yapabileceğim etkinliklerden bir kaçı. Hem zevk merkezimi de somut değil soyut bir şeyle de doyurabileceğimi biliyorum.
Bir şeyler tasarlamak, onu hayata geçirmek bizi besleyen en önemli şeyler. Hayatımızın yönünü belirleyebilmek, akışı düzenleyebilmek, edef koyma ve hedeflere ulaşma üzerine yazılarım ise bir kaç güne blogda..
Bayram tatilinin son gününde küçük şeylerin keyfini sürmeniz dileğiyle.
Sevgiyle, gülüşlerle