Modern insanlar olarak varolduğumuz aşağı yukarı 200.000 yılın büyük bir kısmında göçebe avcı ve toplayıcılardık ve doğanın içerisindeydik. Doğayla birlikte evrildik, yabanı şekillendirdik, onu etkiledik ve ona adapte olduk. Doğada olmak, hatta bir merada rahat bir yürüyüş yapmak, ormanda yürümek veya göl kenarında olmak, tekrar orijinal yanımız ile ilişki kurmamıza izin veriyor, duyularımızı besliyor, bizi anda olacak şekilde bir ruh senfonisi içerisine sokuyor.

Son araştırmalar depresyon, stres, uykusuzluk, dikkat eksikliği gibi ortaya çıkan rahatsızlıkların yazar Richard Louv’un tabiriyle “doğa eksikliği bozukluğu”nun bir belirtisi olabileceğini gösteriyorlar. Japonya bunun farkına erkenden vardı ve 1980’lerde shinrin-yoku adı verilen doğa terapileri geliştirildi ve hastalara önerilmeye başlandı. Bu uygulamanın tercümesi orman banyosu ve dengenin tekrar oluşmasına yardımcı oluyor. Doğada geçirilen zaman, özellikle de kozalaklı ağaçların olduğu ormanlardaki zaman, bizi fitonsitler adı verilen doğal ve çok faydalı kimyasallar grubuna maruz bırakıyor ve bunların tansiyonu, stres hormonu kortizolü düşürdüğü, hastalıklarla savaşan doğal öldürücü hücre üretimini arttırarak bağışıklık işlevlerini desteklediği görülüyor. Bu sonuçlar tek bir seferlik ve iki saat süren bir orman banyosunun ardından bir aya kadar tespit edilebiliyorlar. 

Dış mekan programlarında yoga ve doğa birlikte bulunuyor ve ikisi arasındaki sınırlar yok oluyorlar. Gün ışığı, rüzgar, su ve toprakla yapılan uygulamalarda bunların hediyelerini özümseyebiliyoruz. Yaprak dolu bir yolda aşağı doğru yürüdüğünüzü, ağaç duruşuna geçmek için bir köknarın altında durduğunuzu, akciğer kapasitenizi arttırmak için kaburga kemikleri arasındaki kasları açtığınızı, böylece fitonsit zengini tazeleyici havayı içebildiğinizi düşünün. Doğa bağlantısı rahatsızlık düzeyimizi azaltır ve farkındalık çemberimizi genişletir, bizi antik dünya ve kendimizle daha iyi bir bağlantı kurmaya yakınlaştırır.

Kapalı yerlerde yoga yapmaktan dış mekanlara geçmek bazen çok durgun hale gelen yaşantımıza biraz renk ve oyun da getirir. Oyun her yaştan insan için en temel şeylerden birisidir. Bilimadamları oyuncu olmanın stresi azalttığını, yaratıcılığı serbest bıraktığını, yeni nöral yollar oluşturduğunu, bağlantıları beslediğini ve empatiyi güçlendirdiğini ortaya koyuyorlar.

Yoganın eforsuz şekilde bir dış mekana geçebilmesi bu uygulamayı yaşamın diğer alanlarına getirme pratiğini de mümkün kılıyor ve böylece doğada derin ve zamansız köklerimizi hatırlayabiliyoruz.