Dökülmeyen gözyaşları acı vericidir, çünkü içimizde sıkıntı şeklinde birikirler. İşte o zaman çaresizlik ve cesaretsizlik tarafından ele geçirilebiliriz. Ancak neden bazen ağlayamayız?

Bazen derin bir ızdırap sizi ele geçirir, boğazınızda düğümler oluşturur ve zihniniz tıkanmış gibi gelir. Üzüntüyle dolarsınız ve meydana gelen şeylerin çaresizliği sizi yakalar. Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, hiçbir şey yapamaz gibisinizdir. Gözyaşlarınız bile hapsolmuş gibi gelir. Bu gözyaşlarını dökmeye başlasa en azından biraz rahatlayabilirsiniz. Peki neler oluyor? Sizi ağlamaktan alıkoyan nedir? Bu yazıda, dökülmemiş gözyaşlarının neden olduğu acıya göz atacağız.

Hayatlarını etkileyen olumsuz durumlarla karşılaşan pek çok insan, acılarını serbest bırakma konusunda başarısız oluyor gibi görünüyor. Bu insanlar, başlarına gelen olaylar nedeniyle o kadar sarsılmıştır ki engellenmiş gibi görünürler ve hissettiklerini ifade etme olasılıkları ortadan kalmış gibidir.

Bu gerçekten de acı bir duygudur. Bu kişiler ağlamak isterler, ancak bunu yapamazlar. Hissettikleri şeyleri ifade edebilmeyi isterler, ancak bunu da yapamazlar. Rahatsızlık büyüdükçe büyür ve dökülmeyen gözyaşları yavaş yavaş onları içeriden boğuyormuş gibi olur. Gelin, bunu daha yakından inceleyelim.

Ağlayamamanın, farklı nedenleri olabilir: Bu nedenler, hastalıktan duygusal tıkanmalara kadar değişiklik gösterir. Bu nedenle hepsinden önce, fizyolojik düzeyde olan nedenleri elememiz önemlidir.

Örneğin, Sjögren sendromu, gözyaşı ve tükürük üreten bezleri yok eden ancak aynı zamanda vücudun diğer bölgelerine de zarar verebilen otoimmün bir rahatsızlıktır. Bu sendrom, göz ve ağız kuruluğu gibi belirtilere neden olabilmektedir. Bu nedenle yaşadıklarınızın depresyon gibi psikolojik sorunlardan kaynaklandığını varsaymak yerine doktora görünmeniz önemlidir.

Dökülmemiş gözyaşlarınızın psikolojik nedenleri

Fizyolojik nedenler elendikten sonra dökülmemiş gözyaşlarıyla ilgili olarak daha fazla bilgi edinmek adına psikolojik durum değerlendirmesinin zamanı geldi. Öncelikle tüm insanların, sorunları aynı şekilde yönetmediklerini anlamanız gerekir.

Herkesin gerçeklikle yüzleşmek için kendi yolu, kendi tepkileri ve kendi stratejileri vardır. Bazı insanlar duygularını kolaylıkla serbest bırakabilirken bazıları ise olan şeyleri işlemek için daha fazla zamana ihtiyaç duyar. Kimileri ise yaşadıkları şoktan dolayı duygusal olarak engellenmiş gibi görünürler.

Sorunun, psikolojik kökeni olması durumunda genelde kötü duygusal kontrol ile ilgilidir. Bu köken, belli bir şey olabilir ancak buradaki tehlike, bunun depresyona ya da diğer sorunlara yol açabilmesinden kaynaklanmaktadır. Kişi, büyük bir üzüntü yaşadığı süreçte ağlayamazsa ve bu uzun bir süre devam ederse o zaman patolojik yastan muzdarip olabilir.

Ancak burada diğer etkenleri de hesaba katmamız gerekir. Ağlamanın, o kişi için ne anlama geldiğini düşünmeliyiz. Pek çok insan, yetiştirilme tarzları nedeniyle ağlamanın olumsuz bir şey ve zayıflık göstergesi olduğuna inanırlar.

Bu nedenle birçok insan, kırılgan ya da savunmasız görülme korkusuyla ağlamayı bastırma eğiliminde olur ve duyguları söz konusu olduğunda neredeyse robot gibi olurlar.

Ayrıca bu kişiler, kendileriyle bağlantı kurmaktan ve kendilerine karşı dürüst olmaktan korkabilir. Bunu yapmak, hiçbir şekilde sağlıklı değildir ve bazen öfke, hiddet ve saldırganlığın birikmesini ve hatta aşınmayı kolaylaştırabilir.

Gözyaşlarının duygusal olarak serbest bırakılması

Amerika’da bulunan Saint Paul Ramsey Tıp Merkezi’nde doktor olan William Frey, gözyaşlarının gülümsemeler kadar gerekli olduğunu söylüyor. Gözyaşlarının, başımıza gelen şeyi çözme güçleri olmasa da gerilimi yumuşatır ve üzüntüyü dindirir. Bununla birlikte insanların kendilerini daha iyi tanımalarını ve başkalarıyla bağlantı kurmalarını kolaylaştırırlar.

Gözyaşları, bizim bir parçamızdır. Gözyaşları, savunma ve rahatlama mekanizmasıdır; durumdan bağımsız olarak biriken gerilimi serbest bırakmanın bir yoludur. Bu nedenle ağlamamıza izin vermemiz önemlidir. Pittsburgh Üniversitesi’nde araştırmacı olarak çalışan Lauren Bylsman, ağlamanın, vücudun homeostaz duruma geri dönmesine yardımcı olduğunu söylüyor. Bu ise travmatik değişiklikler yaşadıktan sonra vücudun, tekrar dengesini kazanabileceği anlamına geliyor.

Ağlamak, tehlikeli olabilecek stresli durumlarda büyük miktarlarda adrenalin ve noradrenalin hormonlarının salgılanmasını sağlar. Bu ise vücutta sakinlik ve rahatlama hissi yaratır ve vücut gevşeyebilir.

Biyokimyacı William H. Frey tarafından yapılan bir araştırmada, olumsuz ya da dramatik bir duruma bağlı olarak gözyaşı döküldüğü zaman endorfin, prolaktin, potasyum ve magnezyum klorürün yanı sıra adrenokortikotropin ve lösin enkefalin salgılandığı görüldü. Bu, büyük ölçüde fiziksel ve duygusal rahatlık sağlar ve bu duygusal rahatlık, bizim rahatlamamıza yardımcı olur.

Duygularınızı serbest bırakma teknikleri

Gözyaşlarını bastırmak ya da ağlayamamak, sıkıntının birikmesine yol açar. Bunu, görünürlerde bir can kurtarma halatı ya da kara parçası olmayan, acılardan oluşan bir okyanusta sürüklenmek gibidir. Bununla birlikte bazı stratejiler, biriken gerilimi serbest bırakmanıza ve sonunda dökülmemiş olan gözyaşlarını bırakmanıza yardımcı olabilir:

  • Zihninizi boşaltın. Bu teknik, sizi içinizin derinliklerine götüren bir tekniktir. Bu teknikte ilk adımınız, sizi neyin üzdüğünü ya da kendinizi iyi hissetmenizi engelleyen şeyin ne olduğunu kendinize sormaktır. Bunu belirledikten sonra “… hissediyorum”, “Beni gerçekten inciten şey…” gibi ifadeler kullanarak bunu, kişisel bir şekilde söylemeye çalışın. Sonrasında gelecekte nasıl hareket edeceğinizi ve nasıl tepki vereceğinizi, ihtiyacınız olan iç huzuru elde etmek için neler yapabileceğinizi düşünmeniz gerekir.
  • Yazı terapisi yapın. Yazmak, gerçekte nasıl hissettiğinizi ön plana çıkarabilmenizin bir yoludur. En derindeki duygularınızı serbest bırakmanıza ve sizi alıkoyan tüm iç düğümleri çözmenize yardımcı olur. Bu alıştırmayı yaparken kelimelerinizin nasıl görüneceği ve kulağa nasıl kötü geldikleri hakkında endişelenmeyin. Önemli olan, bunu doğal bir şekilde yapmanızdır.
  • Fikirlerinizi gözden geçirin. Kendinize, ağlamakla ilgili ne düşündüğünüzü sormanız önemlidir. Belki de ağlama kapasitenizi ya da yeteneğinizi sınırlayan bazı fikirler keşfedebilirsiniz. Daha önce de bahsettiğim gibi “Ağlamak, zayıflığı gösterir” ya da “Erkekler ağlamaz” ya da “Ağlamak hiçbir şeyi çözmez” gibi düşünceleri buna örnek gösterebiliriz.
  • Güvendiğiniz biriyle konuşun. Sizi dinleyen, sizi hoş karşılayan ve destekleyen birine yönelmeniz faydalı bir seçenek olabilir. Bu şekilde birinin sizi anladığını hissedebilirsiniz ve bu da size, nasıl hissettiğinizi ifade etme özgürlüğünü verir. Ancak bunu, sadece yanında güvende hissettiğiniz ve güvendiğiniz kişilerle yapma konusunda dikkatli olmalısınız. Huzuru ve sakinliği aktarabilecek insanları düşünün.

Özgürleştiren bir eylem

Gördüğünüz üzere ağlamak, özgürleştirici ve sağlıklı bir eylemdir. Yaşadığınız gerilimi, iç dünyanızın bir ifadesine dönüştürebilir. Bazen sizi alıkoyan içsel baskıyı, duygusal boşalmayı kolaylaştırarak ve sizi rahatlatarak serbest bırakmanıza yardımcı olur. Bu şekilde kendinizi daha güvende hissetmeye başlayacak ve olanları, başka bir perspektiften görebilecekseniz.

Bununla birlikte gözyaşları da iletişim kurabilir; gözyaşları, başkalarının empati ve desteğine yönelik gerçek bir çağrıdır. Gözyaşları, kelimeleriniz içinizde olan bitenleri ifade edemediğinde ve yoğun olması nedeniyle hissettiklerinizi açıklayamadığınızda ortaya çıkarlar.

Ağlamak zayıflık değil, cesaretin işaretidir. Duygularınızın derinliğini iletme ve diğer insanlara nasıl hissettiğinizi söyleme cesaretidir. Amerikalı yazar Washington Irving’in dediği gibi, “Gözyaşlarında bir kutsallık vardır. Onlar, zayıflık değil, güç belirtisidir. Yoğun bir kederin ve tarifsiz aşkın habercileridir.”

“Gözyaşları, ruhun kanıdır.”

Aziz Augustine