İnsan nörokimyası akla geldiğinde biraz da dopaminden bahsetmek gerekli. İnsanlarda dopamin denildiğinde, sağ ve sol beyinlerimizdeki dopamin miktarı, hem kendi beyinlerimiz arasında hem de ilkel kuzenlerimiz arasındaki temel farkı belirleyen şey. Dopamin bizi insan yapan şey olabilir, yani ileriyi planlayabilme, gerektiğinde dürtülere direnebilme kabiliyetlerimize güç verebilir.

Dopamin nedir?

Dopamin bir nörotransmiter, yani beyindeki iletişimi kontrol ediyor. Dopamin bir nörona sinyal gönderip göndermemesini söyleyebiliyor ve sinyalleri yönetiyor. Dopamin ilkel bir madde, yani insanlara kadar tüm hayvanlarda ve hatta kertenkele beyinlerinde bile bulunuyor. Ancak insanlarda bol miktarda bulunuyor ve nesiller geçtikçe miktarı da genelde artmış.

Dopaminin beyinde nerede son bulduğu sadece genlerimizle değil, aynı zamanda doğum öncesi nörokimyasal çevremizle de belirleniyor. Bu noktada insanlar hakkındaki özel bir şey önemli: iki ayak üstünde yürümek. Anne karnında iken dik durmamız, beynimizin diğer primatlara göre farklı bir ortamda bulunmasına sebep oluyor ve teorilere göre bu durum beynin sol yarısındaki dopamin düzeylerinin diğer primatlara göre daha yüksek olmasını sağlıyor. Elbette bunlar henüz teori düzeyinde bilgiler.
İnsanlar diğer primatlara göre daha fazla et ve balık yiyorlar, bu ürünler ise bize dopamin öncüllerini sağlıyorlar. Daha fazla dopamin aynı zamanda daha mücadeleci bir yapı, agresyon ve dürtü kontrolü ile ilişkilendiriliyor.

Serotonin adlı bir diğer nörotransmiter ise en eski nörotransmiterlerimizden birisi ve orijinal bir antioksidan. Dopamin ise insanları bu kadar başarılı yapıyor.

Şimdi sıra biyokimyada. Dopamin, katekolamin adı verilen bir nörotransmiter tipi. Katekolaminler tahmin edebileceğiniz gibi aminelere bağlanan katekoller.

Peki dopamini nasıl alıyoruz?

Onu yiyoruz. Tirozin adlı öncül amino asiti proteinlerden alıyoruz. Tirozin tirozin hidroksilaz enzimi ile dopa haline geliyor ve dopa da dopa dekarboksilaz enzimiyle dopamin haline geliyor. Serotonin ve onun öncülü triptofanda olduğu gibi, tirozin de kan beyin bariyerini geçebiliyor ancak dopaminin kendisi geçemiyor. Yani ihtiyaç duyduğumuz dopamin beynimizdeki mekanizmalar ile üretilmek zorunda.

Dopamin olmazsa veya yetersiz olursa, mental retardasyon ortaya çıkıyor ve PKU ile kretinizm adlı zihinsel rahatsızlıklar sonucunda oluşuyor. Dopaminin sebep olabildiği diğer hastalıklar arasında ADHD, Alzheimer, Parkinson, depresyon, bipolar bozukluklar, bağımlılıklar, kumar, şizofreni ve aşırı yeme bulunuyor.

Yanlış yerde fazla dopamin sahibi olmak ise bireyleri psikotik hale getiriyor. Dopamini arttıran veya emilimini arttıran uyuşturucular mevcut. Bu düzeyde dopamin coşkunluk, agresiflik ve yoğun cinsel hislerin ortaya çıkmasına sebep oluyor.

Dopamine doğru zamanda, doğru yerde ve doğru miktarda ihtiyacımız var. Hepsi bir araya geldiğinde mükemmel olabiliyoruz.

Dopamin bizi motive ediyor ve rekabetçi davranışlarımızı sürdürmemizi sağlayan nörotransmiter. Dopamin makinemiz doğru çalışmadığı zaman problemler ortaya çıkıyor. Dopamin metabolizma, evrim ve beyinle ilgili her şeyle bağlantılı.

Dopamin beynin farklı taraflarına farklı şekilde dağıtılıyor ve bu durumun insanların günümüzdeki durumuyla yakından bağlantılı olduğu düşünülüyor. Sol beyin neredeyse herkeste dil, lineer sebeplendirme, matematik ve benzer konulardan sorumluyken, sağ taraf ise genelde sezgiler, bütünleyici sebeplendirme, bazı müzik ve tonlamalardan sorumlu.

Beynin farklı taraflarının farklı olmaları ilginç çünkü neredeyse aynı görünüyorlar. Akciğerlerin sağ ve sol kısımları farklı görünse de aynı işi yapıyorlar. Ancak beynin bir yarısını çıkartmak bambaşka bir insan olmanıza sebep oluyor. Daha ilginç şekilde, yeterince genç olanlarda beynin bir yarısı alınabiliyor (genelde durdurulamaz nöbetleri engellemek için sadece gerekliyse) ve bu çocukların entelektüel yetenekleri normal kalıyor (fakat motor yetenekleri genelde geri dönülemez şekilde kayboluyor). Bu durum bazı sinir bilimcilerde beyin gerçekten gerekli mi sorusunu da ortaya çıkarıyor.

İnsan beyninde 100 milyar nöron bulunuyor ve bunların sadece 20.000 tanesi dopamin taşıyor ve bunu dört ana yol üzerinde gerçekleştiriyorlar.

Dopamin beyinde substantia nigra ve ventral tegmental bölge adı verilen iki bölgede üretiliyor. Buralardan diğer kısımlara dağıtılıyor.

• Nigrostriatal yol önemli çünkü dopamini motor kontrol sağlayan nöronlara taşıyor. Bu bölgedeki dopamine duyarlı hücrelerin ölümü, Parkinson hastalığı gibi hastalıklara sebep oluyor.
• Mezolimbik yol ise beynin ödül ve duyguları yöneten kısmına dopamini gönderiyor. Bağımlılıklar ve psikozdan sorumlu olan yol burası.
• Mezokortikal yol planlama, sorumluluk, önceliklendirme, motivasyon ve bazı duygusal tepkileri yöneten bölümlere dopamin sağlıyor. ADHD ve depresyonda bu bölge genelde hasarlı oluyor.
• Tuberoinfundibular yol ise hipotalamuz ile hipofiz bezi arasındaki dopamin yolu ve dopamin burada prolaktin salgılanmasını engelliyor. Yani dopaminin engellenmesi, prolaktini arttırıyor ve bu da emzirmeyi aktif hale getiriyor.
Psikiyatrik tabirle konuşmak gerekirse, mezolimbik ve mezokortikal yollar en önemlileri. Nasıl davrandığımız ve kim olduğumuzu belirliyorlar.