Yaşamımızda olan bitenin nasıl şekillendiği, bizim tercihlerimizi nelere göre yaptığımız gibi soruların cevapları çok çeşitlilik gösteriyor. Kişisel gelişim uzmanlarının “hayatınızı yönlendirebilirsiniz”, “gerçek güç sizin içinizde”, “iyi düşünün ve iyi olsun” gibi sayısız cümlesi aklımızda dolanırken düşünce gücümüzün neyi ne kadar etkilediğini merak etmeden edemiyoruz. Nedir bu düşünce gücü, ne işe yarar, biz onu ne kadar yönlendirebiliriz?

Herkes kendi hayatında kendi gerçekliğini yaratmak ve yaşamak ister. Her ne kadar çevremizden, genetik özelliklerimizden, insanların olumlu, olumsuz yönlendirmelerinden çok etkilensek de, aslında içimizde bir “kendini gerçekleştirme”, “kendi gerçeğini yaratma” isteği var. İşte düşünce gücü de aslında kendi gerçekliğimizi yaratmak için çok önemli bir role sahip. Bu işe fazlasıyla kafa yormuş, bu alanda çalışmış kişilere göre; içinde yaşadığımız fiziksel dünyada algıladığımız her şeyin, düşünce ve inanışların görünmez dünyasında bir kaynağı bulunuyor. Yani istersek her şeyi kontrol edebilir miyiz? Düşüncelerimizi kontrol edebilmeyi öğrenmek çok önemlidir. Böylelikle sahip olmak ya da yaşamak istediğimiz şeyleri hayatımıza çekebilir, kendi gerçekliğimizi yaratabilir, yaşayabiliriz.

İçimizdekiler, dışımızda kendini gösteriyor!

Şu an var olduğumuz fiziksel dünyada karşılaştığımız her şeyin bizim iç dünyamızda ya da zihnimizde bir kaynağı var. Yani aslında hayatımız ve deneyimlerimiz iç dünyamızdan bağımsız gelişmiyor, hatta tam tersi şekilde işliyor. Yaşam içindeki olaylar zincirine kurulan sebep sonuç ilişkileri aslında düşünce gücünün temelini oluşturmaktadır. Şöyle ki; yaşadığımız şartlar ve durumlar, düşüncelerimizin ve inanışlarımızın bir sonucu olarak karşımıza çıkar, gerçekleşir. Maddi durumumuz, sağlık durumumuz, ilişkilerimiz, kısacası hayatımızın her alanı düşünce ve inanışlarımızın bir yansımasıdır. Yani başka bir deyişle düşüncelerimiz gerçeklerimizi oluşturuyor.

Düşüncelerimiz ciddiye alalım!

Bilgelerin de hep bir ağızdan söyledikleri gibi “Her şey enerjiden oluşur.” Madem öyle enerjimize dikkat edelim, evrene gönderdiğimiz mesajların bir karşılığı var. Düşüncelerimiz gerçeklerimiz oluyor. Bilgelere elbette ki inanıyoruz ve madem her şey enerjiden oluşuyor, düşüncelerimizin de enerjiden oluştuğunu kabul etmekte fayda var. Yani aslında düşüncelerimiz de canlıdır. Eminim fark etmişsinizdir ki; bir süre belli bir düşünceye odaklandığımızda, belirli bir frekansa ya da titreşime erişiyoruz. Odaklanarak iyi olanı kendimize çekebilir, bizim gerçekliğimiz haline getirebiliriz.

Düşünce gücümüzle hayatımızı değiştirebiliriz!

Düşünceler canlı olduğuna göre onları isteklerimiz, hayallerimiz doğrultusunda şekillendirebilir ve evrenden istediğimizi alabiliriz. Nasıl mı? Bilinçaltımızda uzun yıllardır var olan, değişmeyen, köklü inanışlarımız vardır. İşte içinde yaşamakta olduğumuz şartları değiştirmek ve istediğimiz şeyleri kendimize çekmek için de bilinçaltımızı programlamayı ve istediğimiz gibi yeniden düzenleyebilmeyi öğrenmeliyiz. Kulağa hoş geliyor değil mi? İşte bunu yapabilmenin de en kolay yolu yaratıcı görselleştirme yöntemidir. Yaratıcı görselleştirme yönteminde düşüncelerimizin temel aracı hayal gücümüzdür. Bizler düşüncelerimizi zihnimizde görselleştirerek bunların yansımasını içinde yaşadığımız dünyada gözlemleyebilir ya da deneyimleyebiliriz.

Ne istediğimizi tam olarak bilmeliyiz!

Düşünce gücümüzü kullanarak istediğimiz şeyleri kendimize çekmek için dikkat etmemiz gereken nokta, bu düşüncelerin tam olarak belirli olmasıdır. Şöyle ki; istediğimiz şey bir değişim ise, zihnimizin belirli bir değişime odaklandığından emin olmalıyız. Yani düşüncemiz isteğimiz doğrultusunda net olmalıdır. Böyle olmazsa hem düşünce gücümüzü etkili bir biçimde kullanamayız hem de farkında olmadan birçok değişimi kendimize çekebilir, kendimizi bir kaosun içinde bulabiliriz. Tam olarak istediğimize, kendi gerçekliğimize odaklanıp onu evrenden istiyoruz.

Düşünce gücümüzle yararlı genlerimizi harekete geçirebiliriz!

Düşünce gücümüz maddi, manevi her alanda, fiziksel, zihinsel ve ruhsal içimizde, dışımızda her şeyimizi etkileyebilmektedir. Çok ünlü bir Japon özdeyişine göre “hastalık zihinden ileri gelir.” Bu ne demek acaba? Şöyle ki; düşünce tarzımız bizi hasta edebilir ya da tam tersine iyileşmemize yardımcı olabilir, tüm hastalıklardan koruyabilir. Peki, o zaman genetik özelliklerimiz ne olacak? Bizler düşünce gücümüzle genetik özelliklerimiz de olumlu yönde etkileyebiliriz. Genlerimizin ve onların işleyişlerinin olumlu yönlendirilerek daha mutlu bir yaşam sürmemize yardım ettiği düşünülüyor. Yani insanın mutluluğu ya da genel sağlık durumu doğduğu anda genetik olarak belirlenmiş değildir, doğuştan getirdiklerimizi de olumluya yönlendirebiliriz.

Düşünce gücünün etkisine inananlar ve bunu bizzat deneyimleyenler, mutluluğu yöneten genlerin herkesin içinde gizli olduğunu ve sadece devreye girmeyi beklediğini düşünmekteler. Madem öyle, mutlu ve sağlıklı olmak için onları harekete geçirip yaşantımıza fayda sağlayacak biçimde çalışmalarını sağlamalıyız. Bilim insanlarına göre; genlerimizin sadece % 5- 10’luk bir bölümü gerçek anlamda çalışıyor. Geriye kalanlarının ise ne yaptığı hala tam olarak bilinemiyor. Bizler mutlu ve sağlıklı olmak için her günü olumlu bir tutum içinde ve dolu dolu yaşayarak bu genlerimize hükmedebiliriz.

Neden bu “düşünce gücü” meselesine bu kadar önem veriliyor biliyor musunuz? Çünkü hayata karşı coşku dolu, istekli bir yaklaşımın, insanı başarıya götürme ve mutluluk duymaya yol açan genleri harekete geçirme şansı çok yüksektir. Yani her gün olumlu bir tutum içerisinde, coşku dolu ve zindeysek yaşam çok daha kolay akar, gider. Bu şekilde olumlu bir zihinsel durum da; iyi genleri harekete geçirir, kötülerini ise etkisiz hale getirir. Zaten son dönemlerde çok popüler hale gelen “pozitif düşünce” kavramı da tam olarak bu anlayışın altını çiziyor.

Düşünce gücüne inanalım ve hayatı olumluya çevirelim!

Çevremizde her gün görmeye alıştığımız birçok insan hayata karşı olumsuz bir yaklaşım içindeymiş gibi bir yaklaşım sergiliyor. Ama aslında bu tür bir yaklaşım genler açısından çok zararlıdır. Olumlu cümleler yararlı genleri harekete geçirirken, olumsuz düşünceler zararlı genlere hitap etmektedir. Yani “fazla yememeliyim”, “çok içmemeliyim”, “kilo almamalıyım” gibi düşüncelerin kafanın içinde dolaşması yararlı genleri harekete geçirmez, hatta onlara ket vurur. Olumsuz düşünceler ve cümlelerin bizim hayatımızda geçerli olduklarına inanırsak içimizde gereksiz gerginliğe yol açabilir ve bu gerginlik de genlerimiz üzerinde olumsuz etki yaratabilir. Aslında bize neyin iyi geleceğini, neyin kötü geleceğini en iyi yine bizler biliriz. Yani bizi üzmeyen, sağlığımızı bozmayan ve canımızın istediği her şeyi yiyebilir, içebilir ve yapabiliriz. Düşünce gücümüzü kullanmada önemli olan şey; mümkün olan en fazla sayıda zararlı geni “kapatmak”, yani hayatımızdan çıkarmak, bunun tam aksi olarak da yararlı genleri harekete geçirerek, bize hizmet etmelerini sağlamaktır. İşte bunu başarmanın temeli de düşünce tarzımızı olumluya döndürmektir.

Düşüncelerimizle hücre ve genlerimizi yönetebiliriz!

Bir gece uyumadan önce aklımızda ne varsa, rüyamıza onlar girer ya da sabahki ruh halimizi onlar belirler. Sabah uyanır uyanmaz farkına bile varmadan kendimizle konuşmaya başlarız. O sabah endişeliysek, olumsuz bir bakış açısıyla düşünür ve düşündüklerimizi de o şekilde uygularız. Ama güneşli bir sabah gezintisi ya da çok sevdiğimiz biriyle bir kahvaltı varsa planda içimizdeki mutluluk dilimize, dışımıza yansır ve şarkılar söyleyerek elimizi, yüzümüzü yıkarız. İşte böylesi bir sabah sokağa adım atar atmaz, hücrelerimiz güzel havaya yanıt verir ve harekete geçer. Hücreler, beyinden gelen “her şey çok güzel” talimatına göre hareket eder ve sahiden de her şey güzel olur.

Tüm bunlardan yola çıkarak dolu dolu ve mutlu bir yaşam için düşüncelerimizi olumlu yönde kullanarak, genlerimizi harekete geçirmeliyiz. Her gün yepyeni şeylerle, yeni bilgilerle, yeni çevrelerle karşılaşmak “olumluya kapalı” genlerin harekete geçirilmesi için mükemmel fırsattır.