“En büyük ego yolculuğu, egonuzdan kurtulmaya çalışmaktır. Ve işin komik yönü, egonuzun var olmamasıdır.” Alan Watts

Kimsenin sizi, egonun sıkıntı yaratmayan yönünü deneyimlemenin gerçekten nasıl bir şey olduğuna gerçekten hazırlayabileceğini sanmıyorum. Bazı insanlar, bilinçli farkındalıklarında elle tutulur bir değişim hissettiği bir anda meydana gelen köklü dönüşümler yaşar. Ancak pek çoğu ise uyanış sürecini, daha uzun bir süre boyunca ancak dizlerine kadar battıkça yavaş yavaş deneyimleyecektir.

Bu süreçte kendimizi, adeta duyguların çalkantılı hız treninde olmaktan başka bir yerde bulamayabiliriz. Yaşam için derin bir şefkat ve minnettarlık hissederken hiçlikten geliyor gibi görünen korku veya acıya tamamen dalmış duruma geçebilir ve hemen sonrasında kim olduğumuz, ne olduğumuz, hayatın ne için olduğu ve bizim gerçek amacımızın ne olduğu konusunda tam ve mutlak kafa karışıklığı durumuna geçebiliriz… Ve tüm bunlar aynı gün içinde gerçekleşebilir.

Kendi tecrübelerime göre uyanışa ilk geçişimin beni, benlik farkındalığı ve evrenin yasaları hakkında daha fazla şey öğrenmek konusunda çok neşeli ve heyecanlı hale getirdiğini söyleyebilirim; ancak uyanışta benim için neyin gizlendiğine dair hiçbir fikrim yoktu.

Bence evren, aydınlanmaya giden yolun, bizi doğrudan merkezimizdeki yaranın içinde yatan acının özünü hissetmeye zorlayan bir yol olduğuyla ya da hücresel bedenlerimizde ömür boyu bastırılmış olan korkularla yüzleşmek zorunda kalacağımız gerçeğiyle yol gösterseydi, pek çoğumuz muhtemelen “eh belki bu yaşamı pas geçebilirim, artık bir dahaki sefere denerim” derdik.

Bu nedenle evrenin zekası, nadir olarak kötü haberlerle rehberlik eder; bunun yerine bize öncelikle yaralarımızla yüzleşip egomuzu bütünleştirdikten sonra hayatımızın nasıl olacağına dair bir fikir verecektir. Bu ise mutluluktan, iç huzurdan ve ölçüsüz olarak sevildiğimizden ve ölçüsüz olduğumuza dair derin bir bilişten başka bir şey değildir.

Çoğumuz için bu mutluluk anları, egomuzun kendisini çözmesine neden olan gerçekleşen adımların arasına rastgele serpilir. Bu adımlar; dış koşullardan can sıkıntısına, kafa karışıklığına, hayal kırıklığına, utanç gibi duygusal durumlara kadar çeşitli biçimlerde gelir.

İşi tamamlamak ve egonun çözülmesini sağlamak için ne gerekirse gereksin, evrenin sizin ve hayatınız için sakladığı şey tam olarak budur. Bu bütünleşme sürecinin her aşamasının sonunda işinizi tamamladığınıza dair işaretler bulunur.

Enerjimizdeki, tepkilerimizdeki, duygusal durumlarımızdaki bu bazen ince ve bazen çok belirgin olan farklılıklar, egonun çözülmekte olan yönünün diğer tarafında yatan armağanlardır. O halde, ego yok olurken fark etmeye başladığımız şeylerden bazıları nelerdir?

Çözülmekte olan egonun işaretleri ve aşamaları

“Bazı şeyleri serbest bırakmaya çalışmak yerine, hala durmakta olanı sevin.”  Matt Kahn

Zihin, sessizleşmeye başlar

Bu aşama, bilinçte uyanış yaşayanlar arasında evrensel olarak hissedilen bir aşamadır. Gerçekte kim olduğumuza (düşüncelerin arkasındaki farkındalığa) dokunabilmek için düşünceler ortaya çıkmaksızın o anda olmanın nasıl bir şey olduğunu deneyimlememiz gerekir; bu yüzden sessiz bir zihin, çözülen ego ile el eledir.

Zihnin sessizleşmesi başlarda sadece birkaç saniye sürebilir; daha fazla uyandığımız zaman hiçbir düşüncenin ortaya çıkmadığı daha uzun süreler fark edebilir ve rahatsızlık hissetmeksizin sessizlik içinde var olabiliriz. Sessizlik, sessiz bir şekilde oturabilenler için ironik bir şekilde, derin ve güçlü bir bilgelik taşıyan çok derin bir güçtür.

Güçlü ahlaki yargıların yerini kabulleniş alır

Egoda yaşayanların hala neyin “doğru” ve neyin “yanlış” olduğu konusunda çok güçlü fikirlere sahip olmasının bir nedeni bulunmaktadır. Ego yargılayıcıdır; kendi temel görüşlerinin her biri aracılığıyla kimliğini ortaya koyandır. Kim olmak istediğini ve ayrıca ne olmak istemediğini de ancak bilinciyle bilebilir.

O halde ego çözülürken başkalarının hayatlarını, doğru ya da yanlış olarak nasıl yaşadıklarını kesin bir şekilde yargılama eğiliminin daha az olması şaşırtıcı değildir. Bize, her bireyin içinde bulundukları bilinç düzeyinde ellerinden gelenin en iyisini yaptıklarını söyleyen içsel bir biliş gelir; bireyler tam da bu yüzden yaptıkları şeyleri yaparlar, kelimenin tam anlamıyla şu anda oldukları yere göre farklı bir şey yapamazlar.

“Birey” kaybolur

“Gerçek büyüme için senin, zihnin sesi olmadığını, onu duyan kişi olduğunu fark etmenden daha önemli bir şey yoktur.” Michael Singer

Egoya dayandığımızda ironik bir şekilde kendimizin, düşüncelerimiz olduğumuza ve her an aklımızdan geçen analitik diyalogu oluşturan kişi olduğumuza gerçekten inanırız. Ancak yine de egonun çözülme süreci başlarken, bu “bireyin”, yani her günü ya da durumu nasıl gördüğümüzü yaratan kişinin , aslında ortadan kaybolmaya başlayan kişi olduğunu görürüz.

Bu, sürecimizde büyük bir adım haline gelir; çünkü bize egomuzun, spiritüel bir uyanışın olmasını istediği şey yerine GERÇEKTEN ne olduğunun daha doğru bir betimlemesini verir.

Ego, uyanışı ve bunun “tüm sorunlarımı nasıl çözeceğini” veya “hayatımı tam olarak istediğim gibi ilerleteceğini” hayal eder; ancak gerçekte olan şey, herhangi bir şeyi “sorun” veya “sorun değil” olarak değerlendiren kişi, aslında kaybolmakta olan şeydir.

Bunun, yaşamımız için anlamı şudur: Bazı şeylerin artık sorgulanmaması, onlara karşı savaşılmaması, onlar için endişelenilmemesi veya onların ölümüne analiz edilmemesi gerekir… Olup biten her şeye, bunların daha yüksek bir zeka aracılığıyla hayatımıza mükemmel bir şekilde yönlendirildiğine dair sarsılmaz bir inançla güveniyoruz; ve bu daha yüksek zeka, ne yaptığını biliyor.

“Birisi” olma çabası azalır

Aniden, dünyaya değerimizi kanıtlamak ve hiçbir temele dayanmayan bir imajın onayını almaya çalışırken çok fazla zaman harcadığımızın farkına vardık. Bu aşama, hakiki özgürlüğün gerçekten yattığı yerdir; istediğimiz ya da görmek istediğimiz şeylerin çoğunun, egonun rekabet ve kıyaslama ihtiyacına dayandığını fark ettiğimiz yerdir.

Kendimizi bir başkasıyla kıyaslama eğilimi, yok olmakta olan egoyla birlikte çözülürken özgürleşmenin gerçekten nasıl bir his olduğunu tatmaya başlarız. Gerçekliğin doğrusal olan zaman çizgisinde evrimleşen bir “bireyin” zaman kavramı biraz bulanıklaşmaya başlar. Kendimizi, ortaya çıkan her ana tepki veren ve sürekli değişen bir bakış açısından görmeye başlarız.

Egonun, “BENİM hayatıma bak, hayatımdan meydana GETİRDİĞİM şey bu, yıllar içinde YARATTIĞIM kişi bu” diyerek sahiplik yarattığı bir hikayedense egonun bir nokta haline gelmesine ve her bir nefeste kendimizi tekrar tekrar yarattığımız bir mevcudiyete ihtiyacımız var.