Asıl adı William Brad Pitt olan oyuncu, Amerikalıdır ve Missouri Üniversitesi gazetecilik bölümü mezunudur. Zaten bir gazeteci olmak için fazlasıyla yakışıklıdır. Zira tüm dünyanın onu görmesi, hayran olması, bayıla bayıla izlemesi gerekiyordu. Aksi halde yazık olacaktı dünya güzeli bir yüz, hayran olunası bir gülüş ve dalyan gibi bir duruş. Tüm bu şahane özellikler hiç yetmemiş gibi bir de efsane oyunculuk yeteneği var ki, bu özelliklerin hepsinin bir adamda toplanması ve diğer adamların biraz eksik kalması adaletsizlik değil mi diye sormadan edemiyoruz. Acaba bu Brad Pitt biraz fazla olmamış mı? Çünkü ondan rahat 2 -3 tane normal adam olabilirdi diye düşünmekteyim. Neyse bunları bir kenara bırakalım ve olağanüstü yakışıklılığa bir de muhteşem oyunculuk yeteneğinin eklendiği şu efsane filmlerden en iyi 10 tanesine bir bakalım.

1. Fight Club (Dövüş Kulübü) – 1999

Ölümcül bir dövüş kulübünün bir üyesiyseniz bu kulübün kurallarına da uymak durumundasınız. Burada birinci kural; asla dövüş kulübü hakkında konuşamazsınız. İkinci kural ise asla ve asla dövüş kulübü hakkında konuşmazsınız. Yani aslında yaşam korkunç olduğu için konuşmamak en iyisidir. Uzun süredir uykusuzluk hastalığından muzdarip olan Jack, hayatın sıradanlığına kapılmış basit bir sigorta memurudur. Jack bu psikolojik sorunlarından kurtulabilmek için grup terapilerine katılır. Bu terapiler esnasında Marla adında bir kızla tanışır, bir de hayatını değiştirecek olan Tyler Durden ile tanışmıştır. Jack, bütün hayalleri bir hayal olarak kalmış bir insandır. Ancak Durden, Jack’in ulaşmak istediği tüm hedeflere ulaşmış olan bir adamdır ve Jack’i asla hakkında konuşulmaması gereken ‘Dövüş Kulübü’ ile tanıştırır. Sonrası ise Dövüş kulübünü bir kült haline getiren efsane bir filme yelken açmıştır.

2. Seven (Yedi) – 1996

Brad Pitt ve Morgen Freeman desem zaten filmin izlenmesi için tüm şartların uygun olduğu anlaşılır. Filmde 7 ölümcül günahı işleyenleri öldüren bir seri katilimiz var. Bu Yedi Ölümcül Günah; Hıristiyanlık inançlarına göre Kibir, Açgözlülük, Şehvet Düşkünlüğü, Kıskançlık, Oburluk, Yıkıcılık ve Tembellik olarak sıralanmıştır. 2 tane çok başarılı polis dedektifi bu seri katilin peşine düşerler. İnanılmaz etkileyici, sürükleyici konusu ve oyuncuların performansları ile tüm dünyada gişede büyük başarı yakalayan film, özellikle sürpriz ve çarpıcı finali ile sinema tarihinde bir polisiye klasiği olarak yerini almıştır.

3. Troy (Truva) – 2004

Çok eskilerden Bronz Çağının bir destanıyla Brad Pitt karşımızda! Hikayemizde yıl Milattan Önce 1250 ve yeni yeni gelişmekte olan 2 millet, Truva Prensi Paris’in ardından çatışmaya giriyor. Bu Paris; Isparta Kraliçesi Helen’i, kocası Menelaus’u terk etmesi ve kendisi ile birlikte Truva’ya gelmesi için ikna etmiştir. Menelaus, karısının Truvalılar tarafından ele geçirildiğini öğrenir ve kardeşi Agamemnon’dan yardım ister. Bir tür güç düşkünü olan Agamemnon, bu durumu da kendi lehine kullanıp güç elde etmek adına bir fırsat olarak görmüştür. Hal böyle olunca 50.000 Yunanlı taşıyan 1000 gemiyle Truva’ya savaş açarlar ve Yunanlı kahraman Aşil’in de desteği ile Yunanlılar, asla yenilmeyen Truvalılar ile savaşa girişirler.

4. Ocean’s Eleven (Ocean’ın 11’i) – 2002

Danny Ocean; şık, hareketli, etkileyici, tam bir aksiyon adamıdır. Kendisi New Jersey hapishanesinden şartlı salıverilmesine 24 saat kalmışken bile bir sonraki hırsızlık planının son rötuşları yapmaktadır. Ocean’ın 3 kuralı vardır: kimseye zarar verme, hak etmeyen kimseden çalma ve oyunu, kaybedecek hiçbir şeyin yokmuş gibi oyna! İşte bu 3 kural ile hırsızlığa yeni bir boyut getirmiştir. Danny Ocean, hırsızlık tarihindeki en incelikle hazırlanmış kumarhane soygununun orkestra şefidir. Danny ve onun özenle seçtiği 11 adamı, Los Angeles’da bulunan üç kumarhaneden 150 milyon USD çalacaklardır. Bir de bu kumarhanelerin sahibinin Danny’nin eski karısı Tess ile sevgili olduğu gerçeği bu soygunu çok daha zevkli bir intikama dönüştürecektir. Bu soygunda Danny Ocean, hem çok istediği parayı ele geçirecek hem eski güzel hayatını hem de eski karısını geri almaya çalışacaktır.

5. Legends of the Fall (İhtiras Rüzgarları) – 1994

Zaman, 19. yüzyılın son seneleridir ve savaş gazisi bir hümanist olan Albay William Ludlow, 3 erkek çocuğunu Montana’nın kırsal bölgelerinden birinde yer alan çiftliğinde, tek başına büyütmüştür. Bu çocuklar çevrelerindeki insanlar sayesinde oldukça maceraperest bir ruha sahip olmuşlardır. Bu çocuklar özellikle sahip oldukları her şeyi babalarına borçlu olduklarının farkındadırlar. Bir gün çocuklardan birisi nişanlanır ve nişanlı Susannah, şehirden bu kırsala gelerek ailenin hayatına yepyeni soluk getirir. Fakat hayat bu kadar da güzel gitmeyecektir. Çünkü 1. Dünya Savaşı’nın ayak sesleri uzaklardan duyulmaya başlamıştır.

6. Snatch (Kapışma) – 2000

Yer Londra ve aslında Londra’nın arka sokakları. Suç ve aksiyonun kol gezdiği Londra’nın suçla örülü yeraltı dünyası, iki farklı hikayeye ev sahipliği yapıyor. Bu hikayelerin birinde çalınan bir elmasın peşine düşenler, diğer yanda ise boks dünyasının arka sokaklarında dönen yasadışı işlerden birine karışanlar var. Aslında bu birbirinden bağımsız görünen iki hikayenin ortak bir noktada buluştuğu ve işlerin tamamen içinden çıkılmaz bir hal aldığı sıra dışı bir hikaye ile tanışalım.

7. The Curious Case of Benjamin Button (Benjamin Button’ın Tuhaf Hikayesi) – 2009

 

Daisy Williams, Katrina Kasırgası’nın New Orleans’ı vurduğu gün hastane odasındaki yatağında ölümü beklemektedir ve yanında kızı Caroline vardır. Benjamin Button, Daisy’nin ömürlük dostudur ve kızından onun günlüğünü yüksek sesle okumasını ister. Çünkü Benjamin’in sıra dışı bir yaşam öyküsü vardır. Birinci Dünya Savaşı sırasında saatçilik yapan bir adam oğlunu savaşta kaybetmiştir. İşte bu saatçinin gözleri görmüyordur ve tren istasyonu için imal ettiği bir saatin de ileriye değil, geriye doğru işlemesini sağlar. Bu şekilde hayalindeki şey gerçekleşecek, gidenler tıpkı bu saat gibi geri dönecektir. İnanılmaz, ama gerçek, bu saat bir mucize yaratır. 1. Dünya Savaşının sona erdiği gün dünyaya gelen Benjamin Button, hayatını tersten yaşamaya başlar. Kendisi 80 yaşlarında birisi olarak doğar ve yıllar geçtikçe ömrü bebekliğine doğru ilerler.

8. Meet Joe Black (Joe Black) – 1999

 

Yaşadığı dönemin en önemli medya patronlarından birisi olan William Parrish, artık 60’lı yaşlarını yaşamaktadır. Parrish’in şirketi geleceğiyle ilgili çok önemli bir kararın eşiğindedir ve verilecek karar bu şirket için bir dönüm noktası olacaktır. Parrish, bir gün kafasının içinde tuhaf seslerin yankılandığını fark eder ve bu seslere hiçbir anlam veremez. Aslında bu seslerin kaynağı John adlı yakışıklı, zeki, mantıklı, genç bir adamdır ve hem Parrish’in hem de tüm ailenin geleceğini değiştirecektir.

9. Twelve Monkeys (12 Maymun) – 1996

Öncelikle altını çiziyorum ki, filmde hem Bruce Willis hem de Brad Pitt var. Yaklaşık 5 milyar kişinin ölümüne yol açmış, tehlikeli bir virüs tüm insanlığın yok etmek üzeredir. Öyle bir felakettir ki geriye kalan az sayıdaki insan yer altlarına kurdukları barınaklarda yaşamlarını sürdürebilmektedir. Bu arada virüsün yok olması için bir çözüm yolu bulan insanlar, zamanda geriye gidilebilecek bir zaman makinesi icat ederler ve bu makinenin ilk test sürüşünü ise eski bir mahkum olan James Cole yapacaktır. Makine kullanılır, ancak James kendisini 7 yıl geride, bir akıl hastanesinde bulur. Burada hem gelecekten geldiğini hem de misyonunu anlatmalı hem de asıl sorunu çözmelidir.

10. Seven Years In Tibet (Tibet’te 7 Yıl) – 1998

Heinrich Harrer, Himalayalar’a tırmanma hedefi olan Avusturyalı bir dağcıdır. O dönemin faşist Alman yönetimi de dağcının hedefini destekliyor ve dağcının giderlerini karşılamayı kabul ediyordur. Ancak Harrer 1939 yılında Almanlarla savaş halindeki İngilizler tarafından rehin alınmıştır. Kendisi buradan kaçmayı başarır ve Lhassa kentine ulaşır. Burada karşılaştığı Dalai Lama ve ondan öğrendikleri ise, dağcının tüm hayatını değiştirmiş, dağcı budizmin felsefesi ile tanışmıştır.