Herkese merhaba! “Yeni Bir Ben” derken; biliyorum ki hepiniz güzelleşmek de istiyorsunuz. Ben de bunun için, sizi Türkiye’de en iyi güzelleştirebilecek uzman isimlerden birine, sevgili Sevgi Ekiyor’un yanına geldim ve estetik hakkında merak edilenleri sordum…

Ayşe: Diyelim ki hastamıza kan tahlili sonuçlarına göre baktın. Eksik bütün elementleri yerine koyacak bir beslenme düzeni verdin. Aynı zamanda cilt üzerinde de mezoterapi tarzı, kök hücre gibi uygulamaları da verdin. Sonra, cildi bir yere kadar getirdin.

Yani, sen bu insanın, ilk seferde tam puanlık bir görüntüye ulaşamayacağını bildiğin için; aslında çok dürüst bir şekilde, hastanı gerçekçi bir senaryo ile karşı karşıya getiriyorsun.

Sevgi: Evet, gerçekçi bir senaryo ile karşılaştırıyorum. Cilt yenilemesi, bazı hastada 5-6 ayda, bazı hastada 1.5-2 yılda ortaya çıkabilir. Burada; kişinin yaşı, vücudunun yenilenme süreci ve beslenme gibi alışkanlıklar önemlidir. Dolayısıyla, ben orada açık kapı bırakmıyorum; ancak yine de bu durumu biyolojik figürleri ve uğraştığım şeyin derecesi belli edecektir.

Çoğu klinik teşhisimizde, 4-6 gibi seviyelendirmeler vardır. Dolayısıyla, 6 seviyede olan birinin süreci ile 2 seviyede olan birinin süreci aynı olmayacaktır. Ben, hastalarıma bu tabloları eksiksiz bir şekilde anlatıp, daha sonra “Hadi, işe koyulalım” diyorum ki; ertesi gün aynaya baktığında sihirli bir beklentiye girmesin.

Evet, buradan kalktıktan sonra, bazı hastalarda %30-40’lık sonucu bir anda çıkartabiliyorsunuz. O bence de sihirli bir sonuç. 1-2 saatinizi harcadıktan sonra %30 gençleşmek, oldukça tatmin edici bir sonuç. Ancak, algı gereği biraz daha keskin hatlar inşası gibi bir dönemden geçtik. Şimdi, insanlar biraz daha, “Lütfen, dudağım ördek dudağı gibi olmasın, doğal olsun” ya da “Lütfen, botoksum çok öteden belli olmasın” demeye başladılar. En azından, ben bunun misyonunu edindiğim için, bana o şekilde hastalar geliyor.

“Sen her zaman bir gençleşiyorsun, güzelleşiyorsun ama ne yaptırıyorsun anlayamıyoruz” gibi şaşırtıcı ibare kullanılması benim daha çok tercihim. “Bak burnuna da ameliyat yaptırmış”, “Göz kapağını da kestirmiş”, “Şurasını da yaptırmış burasını da yaptırmış” olmamalı. Bunu bir misyon edinelim; ufak dokunuşlar, doktorunuzla olan takiplerle ilerleyelim. tabi ki ameliyata ihtiyaç varsa ameliyat da olmalı. Ben burada ameliyata karşıyım demiyorum, plastik cerrahi arkadaşlarımla birlikte de çalışıyorum. Ben yalnızca şunu kastediyorum; “yüzü kırdık, sil baştan yeni bir ben yarattık”, bence altta psikolojik altyapıları farklı olabilecek şeylere yönlendirebiliyor bizi. Aslında, o kişi o haliyle de memnun olmayacak.

Geçenlerde bir kafede bir kadına, “Ne kadar bebek gibisin” diyorlar. “Sevgilin de ne kadar şanslı. Bak, gözü senden başkasını görmüyordur” diyorlar. Kız da diyor ki, “Hayır, benim operasyonlarım var ve benim gibi çok var. Benim aslında daha farklı şeyler de yapmam lazım” dedi. Bu bir tatminsizlik. İnsanlar; artık aynı şeylere ulaşan, erişen ve birbirlerine benzer tiplerin çok fazla ortaya çıktığını ve dolayısıyla bunun bir enerji aktarımı olarak da çok fazla olduğunun farkındalar. Ben de diyorum ki; “Sen tek başına bir birey olarak aynanın karşısına geçtiğinde, biriyle yüz yüze konuştuğunda, yan masadan biri sana baktığında; kendine duyduğun o güvenle, rahatlıkla, tek derdin sadece güzel görünmek olmadığında, bu zaten çarpıcı bir güzellik oluyor. Yani, aslında zorlanmadan yapılan güzellik, iyi bir aura ile birlikte çarpıcı bir güzellik oluyor.

Ayşe: Bizim estetik mağdurlarını bu kadar fazla görüyor olmamızın sebebi, sanıyorum medyanın kuvvetlenmesi ve son 10 yılda çılgın estetik cerrahi programları ile birlikte insanlarda bir algı oluştu. Bu, Amerikan şov algısı. Ülkelere baktığımızda, bunun bir evveliyatı var diye düşünüyorum. Yani, estetik cerrahinin tarihsel dönemdeki sürecini biraz ülkelere, ırklara göre açabilir misin?

Sevgi: Şuanda, estetik cerrahi ya da medikal estetik dediğimizde, en çok konuşulan ülkeler arasında Amerika, Kanada, Brezilya, Kore ve Japonya geliyor. Dolayısıyla, cihaz ve ürünlerin üretiminin de en yüksek olduğu yerler, yine oralarda. Tabi ki, bizim de faydalandığımız, ürünlerin çok güzel olduğu Fransa, İspanya gibi yerler de var. Ancak, ironik olacak şekilde, Avrupa’daki doktorlar hala biraz daha bu estetik algısının çok fazla yayılmaması için çok daha küçük, daha da minimal işlemler ile kalmaya çalışıyorlar. Ama, Amerika’daki doktorlar da daha uç işlemleri göstermeye çalışıyorlar. Ya da, Brezilya poposu diye bir şey çıktı, biliyorsun. Pek çok Victoria’s Secret mankeninin memesinde ve kalçasında da dokunuşlar var.

Ben şuna katılmıyorum. Güzellik yarışmalarında, “O estetik ameliyatlı, o güzel seçilemez”, buna katılmıyorum. Türkan Şoray döneminde de estetik ameliyat var, Filiz Akın’da da var, Hollywood ünlülerinin bazılarında da var. Takılan nokta şu; önceden yapılan, örneğin bir burun hafif değiştirilmiş ya da dudak hafif değiştirilmiş, ama ortaya çıkan öncesi ve sonrasında bir alkışlayıcı düzey var. Ama şuan yapılan algıda; sanki küçük değişim yeterli değil, daha radikal değişimler yapılması gerekir diye bir algı var.

Meme ölçülerinin, kalça ölçülerinin çok büyümesi ya da yüzün %40’ı lifting yeterli değil, iyice gerilecek, kalkacak gibi algılara götürüldü.

Ayşe: Aklıma bir de yanak geldi. Biliyorum, sen de bu yanak inceltme konusunda meslektaşlarını da uyarıyorsun. Yeri gelmişken onu da sormak istedim. Yanak inceltme hakkında ne düşünüyorsun?

Sevgi: Onda da şöyle bir durum var. Ben, şuan kendimden de gösterebilirim, senden de gösterebilirim; bazı hastalarda, “kum saati” dediğimiz şey tersine işler. Yanakların üst kısmı daha çökük ama alt kısmı daha geniş olabiliyor. Bir diğer hasta modelinde, üst kısmı ile alt kısmı hemen hemen birbirine eşit, daha kare gelen bir yüz, ortada bu “Hollywood yanağı” dediğimiz yüz hatlarının olmadığı bir yüz olabiliyor.

Yanak inceltme dediğimiz işlemde; kullandığımız cihaz ile, içeriden hiç kesmeden, biçmeden, bölgeye verdiğimiz frekans ile ana yastıkçığın üzerinde toplanmış yağların eriyerek idrarla atılmasını sağlıyoruz. Dolayısıyla, doğal bir şekilde gerginleşmesini ve o bahsettiğimiz altın oranlamanın yerine gelmesini sağlıyoruz. Ama bu yanakları çıkık olan insan çirkin kategorisine girer demek değildir. Yalnızca, bahsettiğim orantılamalarda eğer bir belirginlik, bir doz aşımı varsa ve bölgenin biraz aşınması daha iyi olacaksa; o zaman ben destekliyorum.

Estetik yaparken, şunu karıştırmayalım; çok büyük değişim yapmak, çok iyi bir şey yapmak anlamına gelmiyor. Küçük dokunuşlar ile kişinin özgün yüzünü ortaya çıkaracak, bu bahsettiğim orantılamaları belirginleştirecek şeyler yapmak ve kişinin de psikolojisinin buna hazırlanmasını sağlamak ve gerekirse destek almasını sağlayacak şekilde yapmak daha doğru sonuçlar ortaya çıkartıyor.

Yüzü şekillendirme, bir dolgudan ya da botokstan ibaret değil. Kök hücreleri, gençlik aşıları, olmazsa olmaz ana elementlerimiz. Yeri geldiğinde yüze bir askı koymak, yüzü ütülemek de yine ana elementlerdir. Şunu kastediyorum; bir yüzün, gerçekten belli bir çıtaya ulaşması için “İki işlem yaptım geçtim” olmuyor, işlemlerin dozajının daha kontrollü olmasıyla oluyor demek istiyorum.

Ayşe: Türk insanı, genelde kolaya kaçıyor. Hiç spor yapmadan hemen fit bir vücut istiyor, şok diyetlerle zayıflamak istiyor. İki kere uygulama yaptırıp çok iyi bir yüze sahip olmak istiyor ama bu bir süreç, ve bu uzun bir süreç. Bu süreçte de hastanın; adım adım senin dediğin her şeyi takip etmesi ve onları harfiyen uygulaması ve bunları da denilen şekilde yapması gerekiyor. Sen belki vitamin takviyeleri yazacaksın ve altı ay sabah- akşam almasını isteyeceksin. Hastanın, 6 ay boyunca buna gerçekten harfiyen uyması gerekiyor.

Sevgi: Kişiye yönelik programı şöyle de çıkartabiliyoruz; örneğin, İstanbul’da yaşıyorsun ve takvimini ayarlayabiliyorsun, bu konuda daha uygun bir hastasın. İki haftada, üç haftada olan daha hızlandırılmış işlemler vardır.

Ayşe: Onu da bir detaylandırabilir misin? Sana geldiğinde neler yapıyorsun? Ozon kullanıyorsun diye biliyorum, medikal detoks yapıyorsun, gıda takviyeleri öneriyorsun, bunların hepsini kombin ettiğin bir sistem mi?

Sevgi: Evet, bunların hepsini kombin ettiğim bir sistem uyguluyorum. Artı olarak da, bu seanslı işlemlerde alabileceği en yüksek verimliliği düşünüyorum. Kendimi hastanın yerine koyuyorum. Bir hastaya, başka bir işlemi yaparsam 10 seans uğraşmam gerekiyorsa ve hastanın biraz daha etkili sonuç alması gerekiyorsa; nokta atışıyla, onu çok yormadan 3-4 seans yapabileceğim bir işlem varsa, onu tercih ediyorum.

Kliniğimde şöyle şeyler yapmıyorum; “6 seansta zayıflama”, “20 seansla güzelleşme” gibi şeyler yapmıyorum. Teknoloji çok ilerlemiş durumda, daha upgrade olmuş durumdayız. Ben de yeni nesil bir doktorum ve sürekli hem eskiyle hem yeniyi nasıl birleştirebileceğimi düşünüp ortaya koyuyorum. Dolayısıyla bu kadar gençlik aşıları, kök hücreler varken, askı teknolojileri, dolgular ile şovlar yapabiliyorken, onun haricinde cihazlar ile hastayı oturduğu yerden kaldırırken değişimi gösterebileceğin işlemler, 1-2 ay içinde vücudunu ya da yüzünü oturtabiliyorken; ben bu şekilde, yormadan gitmeyi de seviyorum.
İnsanlar bazen, “10 kez mi geleceğiz?” diyebiliyorlar. Hayır, bazen bir kez geliyorlar, bir şeylerini yapıyorum, “6 ay sonra görüşürüz” diyorum. Bazen, kişinin daha doğal ilerlemesi için ya da süreç içinde daha farklı eksikliklerini görebiliyorum. O zaman, o kişiyi 10-15 gün gibi aralıklarla, gençlik aşıları ile ya da cildini daha farklı bir şekilde uyaracak işlemler ile de girebiliyorum. Bu nedenle, yine kişiden aldığım anamnez ile, onu tanıyacak şekilde “Şunu yapsak daha iyi olur, bunu yapsak daha iyi olur” diye sürekli notlar düşüyorum.

Ayşe: Aslında, 1950’li yıllardan beri televizyon ve film sektöründe gördüğümüz çok ünlü yıldızlar, zarafetle yaşlanıyordu. Ama sanıyorum; estetik dünyasının da yeni teknolojik keşifleri ile birlikte şimdilerde biraz da delirdi insanlar. İnsanlara sonsuz gençliği sunmasından dolayı, insanlar bir aç gözlülüğe girdiler. Yaşının önünde olmanın da ötesine geçip, sonsuz gençlik derdine düştü biraz insanlar. Bununla ilgili ne düşünüyorsun?

Sevgi: Aslında, orada takıldığım nokta, yaşının ötesine geçmiş olması değil; olmayan bir yüz inşa edilmiş olması. Yani; yanakların mesafesi göz dibine kadar dayanıyorsa, dudak açıklığı “joker face” haline geliyorsa ya da kaş yüksekliği olsun kemik hattı olsun, olmayan bir yüz istemiyoruz. Yaradılışımıza ya da geçmişten bugüne kadar gelen evrimleşmemize baktığımızda; yüz hatlarında farklılıklar olsa da olmayan bir yüz olmadığını görüyorum. Benim takıldığım nokta, göz alıştıkça artık uçlara kayılması.

Norm denilen bir aralık vardır; nasıl ki bir tahlilde değerler 4-10 arası olduğunda uygun olarak belirtiliyorsa, bizim de bir puanlamaya ihtiyacımız var. Bir açı belirli bir mesafeye gelene kadar uygun (ki aslında bunu biliyoruz); onun üstüne çıkıldığında “olmayan bir yüze geçtik” diye uyarıyor olmamız gerekiyor. En azından ben, mesleki devamlılığım açısından bunu kendime ant içmiş durumdayım. Olmayan bir yüz değil, var olan yüzün daha iyisine götürmek gibi bir yolculuğa sokmayı tercih ediyorum hastalarımı.

Ayşe: Yeri gelmişken soralım, bu işin maliyeti ne. Çünkü, hani diyecekler ki, “Hayat size güzel Ayşe Hanım”. Gerçekten maliyetli olduğunu biliyorum. Ama, buraya gelen bir kişi, mesela benim yaş grubumda biri, hangi fiyat aralığında, ne yaptırması gerekir?

Dolguları çok iyi yaptığını biliyorum. Buruna bile dolgu yapabiliyorsunuz. Buraya gelen bir kişi, hangi fiyat aralığında buradan çıkar?

Sevgi: Maliyet tablosuna bakacak olursak, ben onu şöyle özetliyorum hastalarıma… Yeri geldiğinde, bir ayakkabıdan daha ucuz da bir işlem var ama yeri geldiğinde iki aylık alışverişiniz kadar olabilecek işlemler de var. Yeri geldiğinde, bir araba parası verilebilecek işlemler de var sonuçta. Şöyle bir durum var; kişinin eğer ki başlangıç seviyesi daha başlardaysa, maliyeti de ona göre düşecektir. Ama, kişinin başlangıç seviyesi daha ilerideyse, maliyetler de ona göre değişiyor.

Eğer ki, 30’lu yaşlarınızda bizi bir ziyaret ederseniz; mezoterapi, botoks, hafif doldurmalar gibi küçük küçük yapacağınız başlangıçlar ile bunları aylara bölerek yaptırabilirsiniz. Örneğin, ben hastama şunu söylüyorum; “Yüzünün bu 10 kaleme ihtiyacı var ama gel, 2’den başlayalım ve şu hatta anti-aging uygulamasını yapalım”. “Burası 6 ay kalacak, burası 1.5-2 yıl kalacak” şeklinde süreci anlatıyorum. “Sonra gel bana şunu eklet” diyorum mesela. Bu şekilde el ele vererek de, o yolu yürüyüp koşmaya başlayabiliyoruz.

Unutmamız gereken bir nokta; bir şey 10’dan 8’e düştüyse ona hem maliyeti hem de seansı daha düşük şekilde çıkar ama 10’dan 4-5’e düştüyse, 10’a gelebilmesi için önce bir 8’e çıkıp 8’de kalmayı becerebilmesi gerekir. Çünkü, bir anda maalesef 4’den 10’a sıçramıyor. 4’e 10 yapabilmemiz için; 7’de 8’de kalabilmesini oturtturmak, oturtturduktan sonra 10’a varacak şekilde ilerlemeler sağlamak gerekiyor. Velhasıl, hasar büyüdükçe ve geç kalındıkça, maliyet de ona göre artıyor.

Sevgili Sevgi Ekiyor bizimle çok değerli şeyler paylaştı. Uzun bir konu oldu. Bir sonraki konuda, “Medikal Detoks” un ne olduğundan bahsedeceğiz. Şimdilik hoşça kalın!