Feminizm; en yüzeysel tanımıyla politik, etik ve sosyal tüm ortamlarda kadının özgürlüğünü savunan bir akımdır. Maalesef ki, dünyamız eşitlik değil, aksine kadın – erkek eşitsizliğine dayanan bir düzen içinde ilerliyor. İşte bu sebeple de kadının toplumdaki yerini iyileştirmek, erkek egemen durumu bir tık daha kırabilmek için kadın grupları toplanmakta ve çeşitli aktivitelerde bulunmaktadırlar. Burada anlatırken “kadın grupları” ifadesini kullandım ama feminizm denince akla ilk olarak kadınlar gelmesine rağmen, feminizmi savunan pek çok erkek de var. Çünkü bu akım, toplum içerisinde yaşanan kadın erkek eşitsizliğinden doğmuş ve bu eşitsizliğe “dur” diyen erkeklerin sayısı hiç de az değil. Bu akımda amaç kadınların da toplumda erkeler kadar yeri ve söz sahibi olmasını sağlamak, gerçek bir eşitliğin varlığını ispatlayabilmektir.

İşte bu feminizmin dünya yasaları, tüm dünya platformunda görülmesi, kabul görmesi de aslında akımın ne kadar haklı temellere dayandığını gösteriyor. Öyle ki, feminizm; Kadın Hakları Birleşmiş Milletler sürecine ilk olarak 1993 yılında, Viyana Dünya İnsan Hakları Konferansı’nda giriyor. Feminizm akımını doğrultusunda dünyanın pek çok yerinden kadınlar harekete geçiyor ve kadın kuruluşlarının, bağımsız kadınların katıldığı büyük bir kadın insan hakları kampanyası düzenleniyor. Feminizm aslında tüm kadınların ve kız çocuklarının insan haklarının, evrensel insan haklarıyla ayrılmaz, bölünmez ve vazgeçilmez olduğu tezinin altını çiziyor. İşte dünya çapında saygı gören başarılı girişimlerden sonra feminizm, resmi konferanslarda gündem oluşturacak bir konuma sahip olmuştur. O zaman şimdi en baştan başlayıp bu feminizm konusunu daha detaylı bir şekilde inceleyelim.

Feminizm nedir?

Latince femina kelimesinden türemiş bir kelime olan feminizm, kadın haklarının, kadın –erkek eşitliğinin savunulması akımına verilen addır. Sözcüğün temeli aslında Fransızcada feminizmeye dayanıyor. Kadın –erkek eşitliğini esas alan feminizm; eşitlik, her anlamda aynı seviyede olmak ve toplumsal gruplar arasındaki koşul farklılıklarının yok edilmesi şeklinde de genişletilebilir. Çünkü dünyada genel bir eşitsizlik söz konusu olmakla birlikte kadınlarla, erkekler arasındaki eşitsizlik çok daha gözle görülür, fark edilir düzeydedir. İşte bu eşitsizliğe bir engel koyma amacıyla da feminizm akımı yaratılmıştır. Bizim anladığımız, bize anlatılan kadarıyla feminizmin temeli çoğunlukla kadınların özgür ve eşit olmasına dayanıyor. Toplum içinde başka özellikler göz ardı edilerek sadece cinsiyete dayalı olarak kurulan alanların kırılması, yok edilmesi önemlidir. Zira cinsiyet hiç kimseye bir artı ya da eksi, avantaj ya da dezavantaj getirmemelidir.

Feminist kime denir?

Toplum ya da küçük bir topluluk içinde bir kadın alışılmışın bir tık daha üzerinde bir ses çıkardığında hemen erkekler tarafından “feminist misin sen?” sorusuyla bastırılmaya çalışılır. İşte onların çok da bilmediği, altını dolduramadığı “feminist” sözcüğü, feminizm düşüncesini savunan, destekleyen ve çözümlemeye çalışan kişileri nitelemek için kullanılır. Ancak feminist sözcüğü sadece kadınları nitelemek için kullanılan bir sıfatmış gibi algılansa da, feminist olan pek çok erkek de vardır. Bu bağlamda kadın -erkek eşitliğini savunan kadın ve erkeklerin tamamına feminist sıfatı kullanılabilir.

Feminizmin tarihi

Kadın ve erkeğin toplum içinde eşit haklara sahip olması gerekliliğini savunan feminist düşüncenin kökeni ta aydınlanma çağına kadar dayanmaktadır. Çünkü aydınlanma çağındaki önemli düşünürlerden ikisi olan Lady Marry Montagu ve Marquis de Condorcet; öncelikle kadınların da erkeler gibi eğitim haklarının olması gerektiğini savunarak bu eşitsizliğe dikkat çekmişlerdir. Hal böyle olunca da feminizmin temelinin bu dönemlere, aydınlanma çağına dayandığını söylemek yanlış olmayacaktır. İşte böylesi kararlı bir kıvılcımla başlayan feminizm düşüncesi yıllar ve dönemler içinde felsefe haline gelmiş ve modern anlamdaki günümüz anlamına ulaşmıştır.

Feminizm akımının daha iyi temellenmesi için kadınlar için bilimsel anlamda ilk topluluk Hollanda’da 1785’te meydana geldi. Aslına bakılırsa feminizm 1785 yılından beri bilimsel platformda kabul gören bir akımdır.
19. yüzyıla gelindiğinde ise kadınlara adaletsiz davranıldığı tam olarak fark edilmiş, kabul görmüştür. Bu eşitsizlik, adaletsizlik inancı çoğaldıkça feminizm akımı daha programlı bir hale geldi. İyi, ama bu akıma “feminizm” adını veren kimdi diye soracak olursanız, o kişi sosyalist Charles Fourier’den başkası değildir. Feminizmi benimseyen kadınların ilk gerçek, organize toplantısı 1848 yılında New York’ta gerçekleşmiştir.

Feminizm nelerle ilgileniyor?

Feminizm akımı çok uzun yıllardır bilinmekte, geçmişi en bilinen tarih olarak 1960’lı yıllara dayanmaktadır. Bu konuda yapılan araştırmalar ve ilgilenilen oluşumlar değişmeye, yeni yollar açmaya devam ediyor. Ancak bu güne kadar feminizmin ilgilendiği konular şu şekilde sıralanabilir:
Feminizmin temeli kadın –erkek eşitliği olduğuna göre bu eşitlik ilk olarak da hukuki alanda irdeleniyor. Bu bağlamda genellikle kadın ve erkeklerin gelir oranlarındaki dengesizlik ve iş bulabilme konusundaki fırsat eşitsizliği gibi konular feminizmin başlıca ilgi alanıdır.

Düşünsel bağlamda kadının toplumda doğru bir yere, erkekle aynı statüye oturtulabilmesi açısından felsefik boyut da çok önemlidir. Bundan dolayı felsefe alanındaki diğer sosyal akımlarla feminizm arasında ciddi bir ilişki bulunmaktadır.

Cinsel kimlikler ve bu kimliklerin bireye kattıkları, bireyden aldıkları hususlar da feminizmle birebir ilişkilidir. Kadın ya da erkek olmanın kişiyi yüceltmesi ya da düşürmesinin mümkün olamayacağı gerçeği feministlerin esas konularındandır.

Kişinin cinsiyeti bir ayrıcalık sebebi olamayacağından, bir ötelenme sebebi de olamaz. Bu anlayışla feminizm; kadınların ve erkeklerin seksüel anlamda da özerkliğinin sağlanmasını amaçlamaktadır. Toplumda özellikle kadınların cinsel haklarına yapılan saldırılar ve saygısızlıklar feminizmin temel odak noktaları arasındadır.

Türkiye’de feminizm ne durumda?

Kadın ve erkeklerin her platformda eşit olmaları gerektiğini savunma fikri aslında insanlık tarihi kadar eski bile sayılabilir. Bu bakımdan Türkiye’de de feminist düşünce çok eski dönemlere dayanmaktadır. Ancak ülkemizde feminist kadınların oluşturduğu topluluk 12 Eylül tarihi ile gün yüzüne çıkmış ve İlerici Kadınlar Derneği ortaya çıkmıştır. Bu dernek ilk başlarda ideoloji olarak sosyalizme dayanan bir gruptu. Fakat 80’li yıllardan sonra daha çok kadın hakları ve kadın –erkek eşitliğine yönelim olmuştur. Bu bağlamda İlerici Kadınlar Derneği, Türkiye’de kadın hakları mücadelesi adına oluşturulan ilk topluluk olarak bilinmektedir. Bunun ardından feminizmi benimseyen kurumlar ve yayınevleri de ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda zamanla bu akım yayılmış, daha anlaşılır hale gelmiş, üzerinde siyaset üretilecek konuma erişmiştir. Özellikle Mustafa Kemal Atatürk’ün kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınması da bu kadın –erkek eşitsizliğini ortadan kaldırma adına çok büyük bir adım olmuştur.

Feminizm hakkında yalan, yanlış düşünceler

1. “Feministler kadınların üstünlüğünü savunur” Yanlış!

Feminizm akımının ilk çıkış noktası zaten kadınlar ve erkekler arasındaki eşitsizliği ortadan kaldırma düşüncesidir. Bu bakımdan cinsiyete bağlı bir üstünlük, kadınları erkeklerden daha üstün sayma gibi bir anlayış feminizm akımının temeline aykırıdır. Aksine feministler kadınların üstünlüğünü değil, sahip olmaları gereken, ama sahip olmadıkları olanakları, fırsat eşitliğini ve toplumsal adaleti savunurlar. Feminizmde; bir bireyin dünyaya gelirken sahip olduğu biyolojik cinsiyetin, kişiye bir üstünlük ve güç kazandırmayacağının savunucularıdır. Bu bakımdan sadece dünyaya erkek ya da kadın olarak geldiği için bazı ayrıcalıklara sahip olmak feministlerin kabul edebileceği bir anlayış değildir. Bu bakımdan “erkeklerin üstün olduğu” anlayışına karşı çıkmak, “kadınların üstünlüğünü” savunmak anlamına gelmez.

2. “Feministler “dişiliğini yitirmiş” kadınlardır” Yanlış!

Feministler, sadece kadınlar ve erkeklerin eşit haklara sahip olması gerektiğini savunan kadın veya erkek kişilerdir. Zira feminizmin biyolojik bir dişilik kavramı ile hiçbir ilgisi yoktur. Feminizme göre bir insanın doğuştan getirdiği özellikler onun toplum içindeki statüsünü, haklarını belirleyemez. Feministler bu yaklaşımlarını “daha erkeksi olmak”, “erkekleşmek” adına değil, eşit olabilmek adına sürdürürler. Feminist olmak için de dişilikten ödün vermek gerekmez. Bu yanlış anlayış sadece ataerkil, erkeklerin üstün olduğu, üstün tutulduğu bağnaz yapıyı koruyabilmek adına ortaya atılmaktadır.

3. “Feministler erkek düşmanı, koca bulamamış, pek de güzel olmayan kadınlardır” Yanlış!

Feminizm sadece bir düşünsel akımdır, bunun biyolojik özellikler ya da fiziksel görünümle ilgisi bulunmamaktadır. Zaten feminizm, erkeklerle negatif anlamda uğraşan bir düşünce yapısı da değildir. Aksine toplum hayatında kadın ve erkeği eşit konuma, statüye getirmek yoluyla hem kadına hem de erkeğe fayda getirecek bir akımdır. Erkeklerin üstünlüğünden kaynaklanan ezen ve ezilen grupların oluşumunu yok etmek adına feministler çaba gösterirler. Bu bağlamda feminizm asla öfke, şiddet, düşmanlık içermez. Tüm bu düşüncelerin savunulması ve uygulanabilmesi bağlamında kadının fiziksel anlamda “güzelliği” evli ya da bekar olması gibi durumların nasıl bir önemi olabilir ki? Sadece ataerkil, erkek egemen bir anlayışın hüküm sürmesini isteyen, savunan erkekler feminist kadınların “evde kalmış” kadınlar olduğu gibi bir anlayışa saplanmışlardır. Tüm bunlardan yola çıkılarak; feminizm bir hak kazanma, eşit olabilme mücadelesidir, güzellikle, çirkinlikle, sevgilisi ya da eşi olup olmamasıyla uzaktan, yakından hiçbir ilgisi yoktur.

4. “Feministler lezbiyendir” Yanlış!

Feminizm bir düşünce şekli, kadın –erkek eşitliğinin arayışıdır. Hal böyle olunca da sadece bir cinsel yönelim, tercih meselesi olan lezbiyenlikle feminizmin uzaktan yakından hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. Feministler arasında lezbiyen olanlar da vardır, olmayanlar da vardır. Kadın, erkek bütün insanlar gibi lezbiyenler, gayler, biseksüeller, travestiler, transeksüeller, aseksüeller ve adı konmamış başka cinsel yönelime sahip olanların düşünsel anlamda feminizmi savunabilmeleri de savunmamaları da olasıdır. Ancak hem feminizm hem de lezbiyenlik erkeklerin egosuna, iktidarına, egemenliğine ters düştüğü için bazı yakıştırmalar, yaftalar da yapılmaktadır.

5. “Feministler şiddete meyilli, saldırgan ve agresif kadınlardır” Yanlış!

Öncelikle şunun altını çizelim ki, feministlerin tamamı kadın değildir, feminizmi savunan erkekler de bulunmaktadır. Bununla birlikte toplumda gücü elinde bulundurmaya alışkın olan erkekler, bu gücün kadınlara geçmesinden ya da gücü kadınlarla paylaşmak zorunda kalmaktan çekindikleri için kadın, erkek eşitliğinin savunulmasını elbette istememekteler. Çünkü iktidar sahibi olan herkes, gücü elinde tutabilmek amacıyla kendisine karşı çıkanları kimlik erozyonuna uğratma, çarptırma, küçük düşürme, yanlış temsil etme, imajını zedeleme uğratma gibi yöntemlere başvururlar. Bu bakımdan erkek egemen toplumlarda da “doğru kadını” imajı; erkek iktidarına karşı çıkmayan, ona itaat eden, seksi, yumuşak huylu olarak çizilmiştir.

Fakat onların bu “doğru kadın” imajına karşı çıkan kadınları saldırgan, agresif sorunlu olarak göstermeleri de normaldir. Kendilerine biçilen rolleri kabul etmeyip, eşitlik, adalet ve demokrasi için mücadele eden feminist kadınlar, erkek egemenliğini savunanlar için her daim bir tehdit olmuştur.

6. “Feminizm sadece kadın hakları ile ilgilenir” Yanlış!

Feminizmin çıkış noktası “İnsan Hakları”ndan kaynaklanan kadın haklarının da tıpkı erkek hakları gibi yaşanabiliyor olmasıdır. Tarihsel açıdan baktığımızda da feminist düşünce kökeninin, kadınlara verilmeyen doğal insan haklarını kazanmak olduğu görülür. Kadınlar aslında insanlığın yarısını oluşturmaktadır ve erkelerle eşit haklara sahip olmayı da hak etmektedirler. Bu kapsamda feminizm, dünyada ilk ortaya çıkmaya başladığı 18. yüzyıldan bu güne kadar hiçbir zaman sadece kadın hakları ile sınırlı bir kısırlığa girmemiştir. Hatta 18. ve 19. yüzyıllarda kölelik karşıtı ve eşit vatandaşlık hakları gibi mücadelelerin fitilini ateşleyen, başını çeken gruplar da yine feministlerdir. Ardından 20. Yüzyıl olduğunda ise yine feministler; sınıf mücadelesi, hayvan hakları, eşcinsel hakları, yasal eşitlik, anti-kapitalizm, ırkçılığa karşı mücadele, anarşizm, milliyetçilik karşıtı hareketler gibi pek çok siyasi anlayışa katılmış, bunların gelişimine katkıda bulunmuştur.

7. “Feministler sadece marjinal bir grup kadındır” Yanlış!

Feminizm; toplum içinde her kolda, her alanda kadın ve erkeğin eşit haklara sahip olması gerektiğini savunan bir anlayıştır. Bu görüşü savunan kadınlar, erkekler, güzeller, çirkinler, marjinaller, eşcinseller, lezbiyenler ve daha pek çoklarının kadın –erkek eşitliğini savunmak dışında bir ortak noktaları bulunmamaktadır. Adı, cinsiyeti, sosyal statüsü ne olursa olsun kadın haklarını savunan pek çok kadın var ve bu kadınlar toplumun her alanında; adalet saraylarında, mahkemelerde, mecliste, partilerde, sendikalarda, okullarda, fabrikalarda, iş yerlerinde, kadınlara yapılan her türlü haksızlığa, erkek şiddetine, tacize, tecavüze karşı sesini yükseltiyor ve direniyor. Bu bakımdan feministleri, marjinal olarak nitelemek hiç mantıklı olmaz.

8. “Tüm feministler aynı düşünce yapısına sahiptir” Yanlış!

Tüm feministlerin aynı düşünmek gibi bir zorunluluğu ya da kaygısı yoktur. Zaten feministler toplumun genelinden, ataerkil toplumların genel fikirlerin ayrı düştükleri için zaten yadırganmaktadırlar. Feminist tek ortak noktaları; toplumsal cinsiyet üzerinden yürütülen güç, iktidar gösterilerinin önünü kesebilmek, cinsiyet ayrımı yapmadan kadın ve erkeğe eşit hakları sağlayabilmektir. Bunun dışında kalan her konuda ve durumda feministlerin kendine özgü fikir ve anlayışları mevcuttur. .

9. “Feminizmin modası çoktan geçmiştir” Yanlış!

Düşünce, anlayış şekillerimiz günlük giydiğimiz kıyafetler gibi belli bir trendi takip etmediklerinden modasının geçmesi de mümkün değildir. 18. yüzyıldan bu yana, hatta insanlık tarihinin başlangıcından günümüze kadar nasıl ki erkek egemen anlayışı savunanlar varsa, kadın, erkek eşitliğini savunanlar da var ve var olacaktır. Hatta günümüzde tüm dünyada kabul gören yenilikçi ve hakçı politikalar, insanların daha özgür hale gelmesini amaçlayan görüşler feminizmi de daha çok anlaşılır, altı çizilir hale getirmektedir. Zaten dünyada kadına şiddet, cinayet, taciz, tecavüz, ekonomik sömürü, siyasi dışlanmışlık, ayrımcılık, yok sayılma gibi olaylar devam ettikçe feminizm de canlılığını koruyacaktır.

10. “Feminizm şehirli, zengin, iş –güç sahibi kadınların işidir” Yanlış!

Feminizm, kadın ve erkeğin her alanda eşitliğini savunan bir anlayış, bir düşünce biçimidir. Yani toplumda kadınların da erkeler gibi haklara sahip olması gerektiğini düşünen kadınlar, feminizmi benimser. Bu düşüncenin kadının kentte ya da kırsalda yaşaması, ekonomik durumu, etnik kökeninden etkilenmez. Zaten kırsalda yaşayan kadın da, şehirde yaşayan kadın da kocasının veya hayatındaki farklı bir erkeğin şiddetine maruz kalabiliyor. Aynı şekilde taciz, tecavüz, aşağılanma, hor görülme gibi sorunlar tüm dünya kadınlarının ortak problemidir. Bu bakımdan eğer söz konusu olan kadın, erkek eşitliğine sahip olabilmek ve toplum içinde bir birey olarak yer edinebilmekse her statüden ve ekonomik güç grubundan kadın feminizmi benimseyebilir.