Özellikle açık tenli kişilerin mustarip olduğu gül hastalığı, ciltte kızarıklıklar, kırmızılıklar ile kendini gösteren ve estetik açıdan kimsenin pek de hoşuna gitmeyen bir cilt sorudur. Gül hastalığı; vücutta artan kızarıklık, kaşıntı ve damarlanmalara sebep olur ve de havaların ısınması ile birlikte şiddetlenir. Çoğunlukla 30 yaş civarındaki kadınlarda görülen gül hastalığından korunmak için cildin sağlığının, bileşenlerinin dengesinin korunması gerekiyor. Günümüzde 20’li yaşlara kadar inen gül hastalığı, daha çok kadınlarda görülmekle birlikte, açık tenli erkeklerde de nadiren de olsa ortaya çıkabiliyor.

Gül hastalığı nedir?

Pityriasis rosea, roza hastalığı, gül hastalığı gibi isimlerle anılan bu hastalık genellikle kişinin göğüs, karın ve sırt bölgelerinde geniş dairesel veya oval kırmızımsı bir nokta olarak başlamaktadır. Bu oluşum bir süre sonra bir döküntü olarak kendini gösterir. Ciltteki lekelenmeler ilk olarak pembe lekeler olarak başlar ve sonrasında bütün vücudu küçük küçük döküntüler kaplar. Çoğunlukla tüm vücudu sarsa da, kimi zaman vücudun sadece birkaç yerinde kalabilir.

Aslında herhangi bir yaş grubunda görülebilen gül hastalığı, daha çok 15 – 35 yaşları arasında görülmektedir. Genel olarak ortaya çıktıktan ortalama 10 hafta içinde kendi kendine kaybolurken, nadiren kalıcı da olabilir. Gül hastalığının zaman içinde etkisini kaybetmesinden bahsedilebilse de tamamen geçmesi söz konusu değildir, sadece hafiflemektedir. Ciltte döküntü ve kaşıntıya neden olabilen gül hastalığı, tedavi edilerek semptomlar hafifletilir, etki azaltılabilir.

Cilde ve şiddetine göre değişik türleri olan gül hastalığı, en çok da estetik açıdan rahatsız edici olabiliyor. Bazı kişilerde sivilcelenme yapan, bazen iyice geçtiği halde uzun süre sonra tekrardan kaşıntıyla birlikte ortaya çıkabilen gül hastalığı, bazı kişilerde burun bölgesinde yoğun olarak görülürken, bazılarında gözlerde kızarıklıklara da neden olabilir. yani bu bağlamda gül hastalığının hastaya ve özelliklerine göre farklı semptomlar ve belirtiler gösterdiği söylenebilir.

Gül hastalığı kimlerde daha sık görülür?

  • 30 -60 yaş arasındaki genellikle kadınlar,
  • Açık tenli kişiler,
  • Ailesinde gül hastalığı hikayesi olanlar,
  • Çiftçi, inşaat işçisi gibi sıcakta ve soğukta ya da güneş altında uzun süre korumasız kalanlar,
  • Çok fazla miktarda acı, baharatlı yiyecekler ve çikolata tüketenler,
  • Aşırı sıcak çay, kahve içenler,
  • Sedef hastalığı, seboreik egzama, alerjik dermatit gibi sorunları olanlar,
  • Kortizonlu krem kullananlar gül hastalığı konusunda yüksek risk altındadırlar.

Gül hastalığı neden olur?

Gül hastalığının neden ortaya çıktığı tam olarak bilinemese de; aşırı stres, dengesiz, düzensiz ve sağlıksız beslenme, cilde ağır ve kalitesiz ürünlerle makyaj yapılması gibi sebeplerle gül hastalığı olabilir. Uzmanlar gül hastalığının biraz genetik özellikler de gösterdiğini belirtmekteler. Ayrıca şeker hastalığı ve tansiyon gibi hem genetik hem de çevresel temelli hastalıkların da gül hastalığını tetiklediği biliniyor. Bir de mevsim geçişlerinde ve artan sıcaklarda savunmasız kalan ciltte gül hastalığı olma riskinin daha yüksek olduğu biliniyor.

Tüm ciltleri bir florası, mikroorganizmaları, kendi salgıladığı serum gibi yapıları bulunmaktadır. Yukarıda bahsi geçtiği gibi aşırı sıcaklar, mevsim geçişleri, kullanılan ilaçlar ya da stresli dönemde salgılanan hormonlar gül hastalığını etkinleştirebiliyor, tetikleyebiliyor. Onun dışında sağlıksız beslenme, özellikle asitik gıda tüketimi gül hastalığına neden olan ve florayı etkileyen salgıları artırıyor.

Gül hastalığı belirtileri nelerdir?

  • Gül hastalığı en tipik olarak sırtta, göğüste veya karında büyük, hafif kabarık, pullu bir leke ile başlamaktadır.
  • Kimi zaman lekelenmeler başlamadan önce; baş ağrısı, yorgunluk, ateş veya boğaz ağrısı yaşanır.
  • Ciltte pembe leke görülmeye başladıktan birkaç gün ile birkaç hafta sonra sırtta, göğüste veya karın bölgesinde çam ağacı desenine benzeyen daha küçük pullu lekeler fark edilir.
  • Bazı vakalarda kızarıklıklar, çok şiddetli kaşıntıya neden olabilir.

Gül hastalığı nasıl geçer, nasıl tedavi edilir?

Gül hastalığı genellikle kişide bir ömür boyunca zaman zaman görülebilmektedir. Yani uygulanacak tedavi yöntemleri hastalığın semptomlarını hafifletirken, tamamen yok etmesi çok da mümkün olmaz. Gül hastalığından şikayetçi olanlar, genellikle kaşıntı, sivilcelenme, damarlanma, burunda büyüme ve bazen yanak bölgesinde kızarıklıkların gözlere vurması ile doktora başvurmaktalar. Eğer gül hastalığı atak döneminde ise en önemli iş atağı sakinleştirmektir. Bu tür bir durumda ciddi bir tedavi ile hastalık sakinleştirilir, semptomlar hafifletilir.

Ataklar hafifletildikten sonra tedavide koruma dönemine geçilir. Hastalığa hangi yöntemle bir bariyer oluşturulacağı ve ilaç kullanmadan bu hastalıktan nasıl korunabileceğine dair araştırmalar halen devam etmektedir.

Gül hastalığının tedavisinde öncelikle hastaların kendi bünyesi için ideal olan beslenme şeklini bulması gerekiyor. Bunun yanında cildin hava almasını engelleyecek ürünler kullanılmamalı, yüz ve hastalıklı bölgeler kurutucu ürünlerle yıkanmalıdır. Gül hastalığının tedavi sürecinde cildin dinlendirilmesi, ferahlatılması çok önemlidir. Bu tedavi kapsamında hastanın hayatını kendi sağlıklı yaklaşımıyla yürütebilmesi temel amaçtır. Zira gül hastalığında zaman zaman tekrar ataklar olması normaldir ve önemli olan hayatın en az etkilendiği yaşam modelini bulmaktır.

Gül hastalığı bazen kendiliğinden iyileşir!

Gül hastalığından dolayı yüzde oluşan küçük, kırmızı ve bazıları iltihaplı kabarcıklar başlangıç aşamasındayken kendiliğinden geçebilir. Ancak buna aldanmamak gerekiyor. Zira kısa ya da uzun süre sonra tekrar edebilir. Gül hastalığı semptomları kendiliğinden iyileşmiş gibi görünse ya da herhangi bir gerileme yaşamasa da, hatta kılcal damar genişlemeleri ortaya çıkmışsa da mutlaka bir uzmana başvurmak gerekiyor.

Gül hastalığı bulaşıcı mıdır?

Gül hastalığı kesinlikle bulaşıcı değildir ve bu sebeple de ne temas ile ne de cinsel yolla bulaşmaz. Genellikle aşırı stres ve üzüntü dolayısıyla tetiklenen gül hastalığı, herhangi bir iç hastalığa da dönüşmediği için cinsel yolla ya da herhangi bir şekilde bulaşmaz.

Gül hastalığından bir ömür boyu korunmak gerekir!

Gül hastalığı, genellikle ataklar halinde seyreder, zaman zaman atar ve azalır. Bu bakımdan aslında gül hastalığıyla yaşamaya alışmak, semptomların daha hafifleyeceği önlemler almak çok önemli, tetikleyicilere maruz kalmamak gereklidir. Gül hastalığını kışkırtan, tetikleyen pek çok faktör bulunmakta, bunlar akut döneme geçişe neden olabilmektedir. Gül hastalığında hiç bir zaman tam olarak düzelme sağlanamayacağı unutulmamalıdır. Bu sebeple de sorunu yaşayan kişilerin ömür boyu korunması, önlemler alması son derece önemlidir.

Gül hastalığının atak dönemlerinde hastalığın şiddetine göre kişiden kişiye değişebilen tedaviler uygulanabilmektedir. Gül hastalığı; medikal ve lazer teknolojinin kullanılarak tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Yaşanan sorunun şiddetine göre, antibiyotikler ve uygun krem jellerden yararlanılmaktadır. Fakat bu süreçte hastalar, cildi tahriş edici ürünlerden, alkol içeren toniklerden uzak durmalılar ve topikal kortizonlu krem kullanmaktan kaçınmalılar. Ayrıca özellikle de kılcal damarların yoğun olduğu evrede pulsedye lazer, goldtoning lazer, IPL, NDYAG damar lazeri gibi işlemlerin ayda bir 3 seans olarak yapılması tedavide çok önemli etkiler gösteriyor. Bunlarla birlikte yüze mezoterapi uygulamasıyla cilde nem kazandırılırken damar duvarlarının da güçlendirilmesi ile kılcal damarların çatlaması engelleniyor. Bu süreçte hastaların; sıcak içecek ve yiyeceklerden kaçınması, alkol ve kafein almaması, güneşe çıkmadan önce en az 30 faktörlü koruyucu kullanması, cildi düzenli olarak nemlendirmesi önerilir.