Şu an yaşı 50 olanın, 40 olanın, 30 olanın da her aklına geldiğinde, ekranda her göründüğünde gözlerini, kalbini en içten güldüren minik, “dev” kadın adile Naşit. Nereden başlamak lazım, nasıl devam etmek lazım aslında bilemiyoruz. İlk olarak hayatıma hangi filmle girdiğini de inanın hiç hatırlamıyorum. Ama bu günün her an internet sayfalarında, magazin programlarında gördüğüm halde 2 filmini sayamadığım sözde ünlülerine inat, Adile Naşit’in en az 10 filmini bir çırpıda sayabilirim. Acaba hangisinden başlasam diye kendi içimde savaşırken dilimden dökülüveriyor: Gülen Gözler, Sultan, Ah Nerede, Süt Kardeşler, Neşeli Günler, Mavi Boncuk ve diğerleri … Ağzıyla, gözleriyle, kalbiyle gülümseyen, en şen kahkahalar atan, hangi rolde olursa olsun fedakar bir anne imajının dibine vuran Adile Naşit’e ben de en az hepiniz kadar hayranım. Ama önce bakalım, kimdir Adile Naşit?

Adile Naşit kimdir?

Adile Naşit, en tanınmış tuluat sanatçılarımızdan olan Naşit Özcan’ın kızı olarak 17 Haziran 1930 tarihinde İstanbul’da dünyaya geldi. Naşit Özcan, tuluat sanatına İbiş karakterini kazandırmasıyla çok önemli bir yere sahip olmuştur. İkinci evliliğini Rum asıllı tiyatro oyuncusu Amelya Hanım ile yapan Naşit Özcan, işte bu evliliğinden Adile ve Selim isimli iki tane çocuk sahibi olmuştur. İşte tam bundan dolayı da canımız Adile Naşit’in bu kadar usta bir tiyatro ve sinema oyuncusu olmasını da hiç yadırgamıyoruz. Zira anne ve babası tiyatroda bu kadar yetenekli olunca Adile Naşit’in de genlerine işlemiş olsa gerek oyunculuk.

Babasını kaybedince, okulunu da kaybeder!

Adile Naşit henüz 13 yaşındayken 26 Nisan 1943 yılında babasını kaybediyor ve okulunu yarım bırakmak zorunda kalıyor. İşte bunun ardından 1944 yılında İstanbul Şehir Tiyatrosu’na giriyor ve daha 16 yaşındayken sahnelere adım atıyor. Zaten ondan 2,5 yaş büyük olan ağabeyi Selim Naşit de oyuncudur ve ona destek olacaktır. İşte bu ilk kez sahneye çıkışın ardından da sayısız tiyatro oyunları ve filmler ardı ardına gelir ve 16 yaşından 57 yaşına kadar, yani tam tamına 41 yıl boyunca sahneler ve beyaz perde onun evi, barınağı olur.

Biricik Ahmet’ini toprağa vermek ne de büyük acıdır!

1950 yılında kendisi de oyuncu olan Ziya Keskiner ile evlenen Adile Naşit’in bu evlilikten bir oğlu dünyaya gelir ve 1952 yılında doğan oğlunun adını Ahmet koyar. Ancak Ahmet, kalbi delik doğar ve onun tedavisi ülkemizin o şartlarında mümkün değildir. Küçük Ahmet daha ilkokul 2. sınıftayken hastalığı iyice ağırlaşır ve eğitimine evde devam etmek durumunda kalır. Bu dönemde Ahmet’in olması gereken ameliyat sadece Amerika’da yapılabiliyordur ve bu ameliyat için çok dehşet paralar gerekmektedir. Ahmet ortaokulu bitirme sınavlarına hazırlandığı dönemde dev bir kampanya düzenlenir ve o dönemin parası ile tam tamına 100. 000 lira toplanır ve Ahmet, Minnesota’da Mayo Clinic’te ameliyat edilir. Aslına bakılırsa ameliyat gayet başarılı geçmiştir. Ancak Adile Naşit’in biricik oğlu, Ahmet’i daha 15 yaşındayken vefat eder. Oğlu vefat ettiği gün Adile Naşit, İzmir’de bir oyuna çıkmak üzeredir, herkes onun oyunu ertelemesini beklerken o herkesi yanıltır ve seyirciye ve tiyatroya olan saygısından sahneye çıkar ve bütün salonu güldürmeyi başarır. Peki, sonrasında ne mi olur? Usta sanatçı oğlundan ayrılışından o kadar çok etkilenir ki, yaşamının geride kalanında ne bir kez doğum günü kutlar ne de uçağa biner.

32 yıllık eşe veda çok zor olmuştur!

Adile Naşit bu, bizi güldürürken hep kendisi ağlamak durumunda kalmıştır. Daha yeni yeni genç kız oluyorken babasını, 15’ine basan oğlunu ve sonrasında da 32 yıllık eşini kaybeder. İşte tıpkı oğlunun vefatında olduğu gibi eşinin vefatında da yine sahnededir. “Müzikli Kahkaha” oyununa çıkmak üzereyken eşinin vefat haberini alır, sahnesini yapar ve ancak sonrasında İstanbul’a dönebilir. Onun tanıyanlar, yakın dostları ve akrabaları oğlunun ve eşinin vefatları ardından tüm Türkiye’yi güldürmeye devam eden Adile Naşit’in özel hayatında hiç de mutlu olmadığını, yaşamından kayıp giden bu iki erkeğin yasını tuttuğunu söylerler. Biz onun filmlerini kah gülerek kah gözlerimiz dolu dolu izlerken, ama en çok da “ne güzel gülüyor bu Adile Naşit” diye içimizden geçirirken onun için hayat hiç de neşeli değişmiş meğer!

Bağırsak kanseri ona hiç yakışmadı!

Yeşil Çam camiasında iş yapmış, tiyatro sahnelerine yıllarını harcamış pek çok emektar gibi o da, hem maddi hem de manevi olarak çok zor bir hayat sürer. Her daim birilerinden alacağı vardır ve neredeyse hiç birini alamaz, hep borç içindedir ve borçlu ölür. 57 yaşına yeni girdiği dönemlerde bir de bağırsak kanserine yakalanır ve aslında genç yaşında 11 Aralık 1987 tarihinde aramızdan ayrılır. Çok ilginç değil mi? Oysaki biz onu hep mutlu hatırlıyoruz ve filmlerdeki replikleri de bizi mutlu ediyor.

Her filmden ayrı bir replik bıraktı kulaklarımızda!

  • “Ah Nerede?” adlı filmde Tarık Akan, uslanmaz bir çapkın, Gülşen Bubikoğlu bayıltıcı güzellikte bir genç kızı canlandırıyor. Çapkın delikanlı, güzel kıza aşık olur, ancak çapkınlıklarından da vazgeçemediği için başı beladan bir türlü kurtulamaz. İşte tam da bu sırada Adile Naşit de, kabadayı abisinden çok korkan, ancak erkelerin peşinden de koşmaktan geri kalmayan, evde kalmış bir kızı canlandırıyordur. Tarık Akan, yanlışlıkla Adile Naşit’in evine girer, elektrikçi olduğunu söyler ve başlar bir deli cümbüş. Kendisinden kurtulmaya çalışan Tarık Akan’ın bacağına sarılır, ayrılamaz. Zira dalyan gibi Tarık Akan’ın sadece bacağına yetişebiliyordur. “Ah, benim yakışıklı elektrikçim” der.
  • “Hababam Sınıfı” demek her ne kadar haylaz öğrenciler demekse, bir o kadar da Adile Naşit ve Münir Özkul demektir. Bir hademeyi canlandıran Adile Naşit, Hafize Ana karakteriyle, haylaz öğrencilerin anası, onların her şeyiydi. En unutulmazlardan olan “Sen Gidince, Bak Neler Oldu” adlı parçayı bir de Adile Naşit, Kemal Sunal ve Hababam Sınıfı’nın diğer haylazlarından dinlemek lazım. O filmde okul zilini alıp da göbeğini hoplata hoplata tahta merdivenleri birer ikişer inerek zil çalışını da hiç birimiz unutamayız.
  • “Neşeli Günler” filminde Adile Naşit ve Münir Özkul, bir turşu meselesinden ayrılan inatçı eski karı kocayı canlandırmaktadırlar. Her sahnesi bir komedi unsuru barındıran filmde “Turşu, limonla olmaz, sirkeyle olur” diye ısrar eden Adile Naşit’e hepimiz hayran kalmadık mı?
  • “Bizim Aile” filminde boyundan büyük 3 çocuğuyla dul kalan Adile Naşit, 4 çocuklu Münir Özkul ile evlenir ve her şeyiyle bambaşka olan bu 7 tane boyundan büyük çocuğa analık yapar. Kıt kanaat geçinmeye çalışan, çocuklarına dört elle sarılan, neşesini, enerjisini hiç kaybetmeyen Adile Naşit ve Münir Özkul çifti bize aile olmanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterir. Hele bir de Münir Özkul’un “ Holdingler sahibi, büyük patron, sen mi büyüksün? Hayır, ben büyüğüm” diyerek hayat dersi verdiği replik hala kulaklarımızda.
  • “Tosun Paşa” adlı filmde kimler yok ki? Adile Naşit, Kemal Sunal, Müjde Ar, Şener Şen ve en bilindik, en tanındık Yeşilçam oyuncuları var. Hepimizin bildiği gibi komedi ustaları her sahnede izleyiciyi kırıp geçiriyor. Ancak filme hamamda çekilen sahneler, söylenen şarkılar ve Adile Naşit’in muhteşem göbek dansı damga vuruyor. Hele bir de “Hadi ordan Rukiye de Hanım ağzını yırtarım” diye söylediği şarkı dillere pelesenk olmaya devam ediyor.