Hamile kalabilmek, bir bebek sahibi olabilmek pek çok çiftin hayaliyken, kimi zaman bu pek de kolay olmayabiliyor. Özellikle de söz konusu olan doğal yolla gebelik elde etmek ise hem anne hem de baba adayının pek çok husussa dikkat etmesi, üreme kabiliyetini destekleyici şekilde beslenme ve yaşam alışkanlıkları edinmesi gerekiyor. Hamilelik planlayan kadınların bazı alışkanlıklarını değiştirmesi gerekiyor. Zira ne kadar sağlıklı bir anne adayı, o kadar daha kısa sürede gebelik ve sağlıklı bir bebek dünyaya getirmek demek olabilir. Bu bağlamda şu an aktif olarak bebek sahibi olmaya çalışan, gebelik planlayan kişilerin üreme düşmanı 10 şeyden kesinlikle uzak durması gerekiyor.

• Vajinal kayganlaştırıcılar

Cinsel ilişkiyi daha konforlu hale getirmek için kullanılan yağlar, kremler ve aslında her türlü kayganlaştırıcının doğal yolla gebe kalmanın önünde bir engel olabileceğine dair birtakım veriler bulunmaktadır. Olamaz mı? Olabilir. Bu konuda çatışan bazı veriler var, ancak birçok çalışma vajinal kayganlaştırıcıların hem spermlere zarar verebileceğini hem de yumurtayı döllemek için uterusa gitme kabiliyetlerini olumsuz etkileyebileceğini gösteriyor. Bu durum eczanelerden, mağazalardan satın alınan kayganlaştırıcıların yanı sıra zeytinyağı gibi birçok ev yapımı ürün için de geçerlidir.

Kadının yumurtlamasından hemen önce üretilen servikal mukusun pH değeri, yani asitliği spermin sağ kalması ve hareket kabiliyeti için mükemmel olmakla birlikte, çoğu yağın pH değeri kesinlikle sperm dostu değildir. Hatta aslında spermi öldürebilecek kadar asidiktir. Ayrıca bu kayganlaştırıcı yağların kalınlığı, spermin ilerlemesini zorlaştırabilir ve su içeriği, su emilmesine yol açarak spermlere zarar verebilir.

Gebe kalmayı planlayanlar bunun için en iyi kayganlaştırıcıyı seçmeye çalışmak yerine, cinsel birleşim öncesinde eşlerin birbirine zaman ayırması gerekir. Partnerine daha fazla dokunarak, sarılarak ve daha fazla öpüşerek zaten vajinal mukus yeterince salgılanacaktır. Bu bağlamda birçok kadın bunun için 15 – 20 dakikalık bir uyarıya, ön sevişmeye gereksinim duymaktalar. Ancak ön sevişme girişimlerine rağmen vajina kuru kalıyorsa, kayganlaştırıcılar yerine ıslatmak için ılık su kullanmak önerilir. Zira ılık su hem rahatlatıcı olur, hem sperm için zehirli değildir hem de spermin servikse ulaşma kabiliyetine zarar vermez. Eğer tüm bunlara rağmen cinsel ilişki için bir kayganlaştırıcıya ihtiyaç duyulmaktaysa klinik çalışmalarda güvenli, zararsız ve etkili olduğu kanıtlanmış olanların doktor önerisiyle kullanılması doğru olacaktır. Aksi halde “doğurganlık dostu yağlar” olarak pazarlanan ürünleri doktor izni olmadan kullanmak doğurganlık yeteneğine zarar verebilir.

• Bazı ilaçlar

Gebelik düşünenler artık zaman zaman kullandıkları ilaçlardan bazılarında vazgeçmek durumundalar. Daha hamilelik planlandığı andan itibaren anne adayları tüm gereksiz ilaçları bırakmalı, ama elbette bu her zaman mümkün olmayabilir. Fetüsün zarar görmemesi için mutlaka kaçınılması gereken bazı ilaç grupları bulunmakta ki, bunlar kesinlikle gebelikte ve gebelik planlandığı dönemde yasaktır. Örneğin akne tedavisi için kullanılan Isotretinoin, Accutane, kan pıhtılaşmasını önlemek için kullanılan bir antikoagülan olan Coumadin, akne ve dğer pek çok enfeksiyonlar için kullanılan tetrasiklin, epilepsi tedavisinde kullanılan valproik asit, hipertansiyon tedavisi için kullanılan ACE inhibitörleri, migren tedavisinde kullanılan Imitrex ve propranolol gibi enjekte edilebilir veya önleyici ilaçlar hem gebelik öncesinde hem de gebelik döneminde kullanılmamalıdır. Plaquenil gibi anti-sıtma ilaçları veya kortizon ve prednizon gibi yüksek dozlarda steroidler (lupus için) de üreme sisteminin sağlığını olumsuz etkileyebilir. Ancak doktorun kesinlikle kullanılmasını istediği reçeteli ilaçlar eksiksiz şekilde kullanılmalıdır.

İnanıldığı üzere çoğu reçetesiz satılan ilaç az da olsa güvenlidir. Ancak, Motrin, Aleve veya ibuprofen içeren herhangi bir ilaç gibi nonsteroidal antienflamatuvar ilaçlar (NSAIDS), kadınlarda yumurtlama fonksiyonunu bozabilir ve uterusun astarını implantasyon için daha az uygun hale getirebilir. Hayatın herhangi bir dönemi için güvenli olan Tylenol hariç gebe kalmaya çalışan veya gebe olan kadınlar hiçbir NSAIDS almamalılar. Özellikle de bu ilaçların adet düzenini ve yumurtlama sistemini bozduğu akıldan çıkarılmamalıdır.

Bu konuda anne adaylarına verilebilecek en iyi tavsiye, hayatın her döneminde ve özellikle de gebelik planlandığı dönemde herhangi bir ilaç almadan önce doktora danışmak olacaktır. Zaten pek çok ilaç hamile kadınlar için daha güvenli alternatiflere sahiptir. Örneğin kadının derin ven trombozu için bir antikoagülana ihtiyacı varsa, heparin güvenlidir, ancak Coumadin plasentaya geçtiği için tehlikelidir. Ya da epilepsi için bir antikonvülsana ihtiyacı olan bir kadın için Dilantinin riskleri vardır, ancak valproik asitten daha güvenlidir. İşte gebe kalmadan önce kadınların tüm bu konuları ayrıntılı bir şekilde doktora danışmaları önemlidir.

• Fazla miktarda kafein

Acaba kafein, üreme yeteneğini etkiler mi? Olabilir. Bu konuda yapılan bazı çalışmalar, kafein tüketimi ile kadının gebe kalma kabiliyeti arasında bir bağlantı bulmuşken, daha önceden çok da bilinmeyen bazı veriler de elde edilmiştir. Çoğu uzman, kafein ve doğurganlık hakkında kesin bir sonuç çıkarmak için yeterli kanıt olmadığını söylüyor. Araştırmacılar, sağlıklı bir kişinin gün içinde orta derece denilebilecek düzeyde kafein alımı ve doğurganlık sorunları arasında net bir bağlantı bulunmadığını düşünmekteler. Hatta bu bağlamda gebe kalmaya çalışırken günlük olarak 200 – 300 miligram kafein tüketmenin güvenli olduğu gibi bir kanı bulunmaktadır. Bu miktar aslında bir çay kaşığı kahve kullanılarak yapılan 2 fincan kahveye eşdeğer bir kahve miktarıdır ve uzmanlara göre gebelikte bu kadarı güvenlidir. İşte bundan daha fazlasını alan kadınların gebelik planlandığı dönemde ve gebelik sürecinde bunu kesmesi önerilir.

Hangi yiyecek ve içecekler kafein içerir?

Elbette ki ilk sırada kahve geliyor. Bir porsiyon kahvedeki kafein miktarı, kahve çekirdeiğinin türüne, nasıl kavrulduğuna, nasıl demlendiğine ve açık bir şekilde kahve kabının büyüklüğüne bağlı olarak büyük ölçüde değişmektedir. Örneğin, espresso yoğunluk açısından daha fazla kafein içerir, ancak küçük bir fincan içinde servis edildiği için daha büyük bir fincanda dolu bir kahve, daha fazla kafein içermektedir.

Kafeinden bahsedildiğinde sadece kahve tüketimi değil, çay, meşrubat, enerji içecekleri, çikolata ve dondurma gibi diğer kafein kaynaklarının da daha dikkatli tüketilmesi gerekmektedir. Ayrıca kafein; bazı baş ağrısı, soğuk algınlığı ve alerji ilaçları dahil olmak üzere bitkisel ürünler ve reçetesiz satılan ilaçlarda da fazlaca bulunduğundan, kullanmadan önce etiketleri dikkatle okumak önerilir.

Sık tüketilen yiyecek ve içeceklerdeki kafein miktarları

• Klasik hazırlanmış bir fincan kahvede 95 – 200 mg arası,
• 1 fincan latte, misto ya da cappuccino içinde 211 mg,
• Espersso içinde 75 mg,
• 1 çay kaşığı granül kahve ile hazırlanan kahvede 31 mg,
• 1 poşet siyah çayla hazırlanmış 1 bardak çayda 2 mg,
• 1 fincan demlenmiş yeşil çayda 47 mg,
• 1 fincan demlenmiş siyah çay 25 mg,
• Kafeinsiz Tazo Chai çayda 2 mg,
• Az kafeinli lattede 95 mg,
• 1 bardak buzlu çay içinde 5 mg,
• 1 tane kutu kolada 35 mg,
• 1 kuru diyet kolada 47 mg,
• 1 kutu enerji içeceğinde 77 mg,
• 1 kutu çilek veya portakal suyunda 48 mg civarında kafein bulunmaktadır.

Kafeini azaltmak mümkün müdür?

Elbette ki evet! Sağlıklı bir gebelik elde etmek ve sağlıklı bir bebek dünyaya getirmek için nasıl ki diğer sağlıksız ve zararlı alışkanlıklardan kurtulmak mümkünse, kafeini de azaltmak mümkündür. Normalde her gün 3 – 5 fincan kahve tüketmeye alışkın olan birinin bir anda bunu tamamen hayatından çıkarması mümkün olmaz ya da çok zor olur. Çünkü daha az kafein almaya karar verildiğinde yorgunluk ve baş ağrıları gibi yoksunluk belirtileri ortaya çıkacak ve zorlu bir süreç olacaktır. İşte bunun için bir anda kesmek değil, azaltarak bırakmaya çalışmak en doğrusu olacaktır. Bunun için de örneğin; kafein ihtiyacı hissedildiğinde önceden tam bir fincan kahve, çay, meyve suyu tüketen biri, artık yarım fincan alabilir ya da kafein oranını yarım olan “kafeinsiz” içecekler denenebilir. Bunun için hazır, kutu içecekler değil de, ev yapımı sıcak içecekler tüketerek kafein alımını azaltmak mümkün olabilir. Bu bağlamda güne bir fincan demli bir çay ile başlamayı sevenler ya çay poşetini bardağın içinde 10 dakika değil de, 5 dakika tutmalı ya da fincanını yarıya kadar çayla doldurup bununla yetinmelidir. İşte bu şekilde çok az kafeinle ya da hiç kafeinle devam eden bir hayat kurduktan sonra, bir bardak ev yapımı aromalı meyve şurubunu süt ile karıştırarak içmek, bir fincan kahveden çok daha fazla zevk verecek hem de bebeğin ve anne adayının ihtiyacı olan kalsiyumu kazandıracaktır.

• Cıva içeriği yüksek olan balıklar

Gebelik planlayan kadınlar balık yemeli mi, ne kadar yemeli, hangi balıkları yemeliler? İşte bu soruların farklı faktörlere bağlı olarak değişen farklı yanıtları var. Hamilelikte balık yemek güvenli mi, değil mi? Hem evet, hem de hayır ya da hangi balıkların ne kadar tüketildiğine göre değişiyor. Şöyle ki; normal beslenme düzeninde balık tüketmeyen kadınlar bile gebelik planlandığı dönemde ve özellikle de gebelikte mutlaka balık tüketmeliler. Ama elbette ki balık seçimi de çok önemlidir. Bu konuda yapılan çalışmalar, balıkların anne rahmindeki bebeğin erken dönemdeki gelişimi için önemli olan bir dizi besin sağladığını göstermektedir. Çoğu uzman, temel besin maddelerinden diğer gıdalarda bulunması zor olan iki omega-3 yağ asidi olan DHA ve EPA’nın balıkta bolca bulunduğunu kabul eder. Balıklar ayrıca, doymuş yağ ve protein, D vitamini ve gelişmekte olan bir bebek ve sağlıklı bir hamilelik için çok önemli olan diğer besin maddeleri bakımından da oldukça zengindir. Söz konusu olan gebelik öncesi dönem ise yine vücudun en az gebelikten birkaç hafta öncesinden başlayarak omega- 3 yağ asitleri depolaması çok önemlidir. İşte bu sebeple gebelik planlandığı andan itibaren beslenme programına haftada 2 kez balık eklemek önerilir. Bu sayede gebelik gerçekleştiğinde anne adayı vücudunda yeterince faydalı besin sahibi olmuş olur.

Yukarıda anlatıldığı gibi balık vazgeçilmez bir besin kaynağı olmakla birlikte, öte yandan balıkların bazılarının bolca içerdiği cıvanın henüz yeni oluşmaya ve gelişmeye başlayan bebeğin beyin ve sinir sisteminin gelişimine zarar verdiği gibi de bir gerçek var. Maalesef ki cıva, alındığında vücutta birikir ve artık almıyor olsanız da ya da alımı azaltsanız da vücudun cıvadan tamamen arınması zaman alır. İşte bu sebeple de sadece gebelikte değil, gebelik planlandığı dönem içinde cıva bakımından zengin balıkların tüketiminden kaçınmak gerekiyor.

Hem beslenme uzmanları hem de kadın hastalıkları ve doğum uzmanları doğurganlık yıllarında kadınların düzenli olarak balık yememeleri konusunda hemfikirdir. Ancak cıva oranı yüksek balıklar bu kategoriye girmez. Amerikalılar İçin 2015 Yılı Sağlıklı

Beslenme Yönergeleri adı altında yayınlanan bir çalışmada, yetişkinlerin cıva bakımından düşük balıkları ve diğer deniz ürünlerini haftada iki öğün tüketmeleri önerilmiştir. Eğer hamilelik ya da emzirme dönemi içindeyse kadınların haftada 3 öğüne kadar balık yemeleri sağlıklı olur. Ancak sayısız balık çeşidi içinden hangisinin en sağlıklı olduğunu bulmak zor olabilir. İşte bu sebeple özellikle de gebelik planlayan ya da gebe olan kadınların hem kendisi hem de bebeği için ihtiyaç duyacağı besinleri alırken cıvaya maruz kalmayacağı balıkları bulması, tüketmesi gerekiyor.

Cıva balıklara nasıl girer?

İnanılması güç, ancak cıva her yerde, soluduğumuz havada bile bir miktar bulunmaktadır. Volkanlar gibi bazı cıva kaynakları doğalken, enerji santralleri, çimento fabrikaları ve bazı kimyasal ve endüstriyel üreticiler tarafından havaya salınan cıva ise yapaydır. Cıva tüm dünyada insanlar tarafından, onlarca yıldır termometreler, termostatlar, flüoresan ışıklar ve diğer birçok ürün yapımında kullanılmıştır. Bu maddeler bir depolama sahasında artık sona geldiğinde cıva serbest kalabilir ve işte o zaman soluduğumuz havaya bulaşabilir.

Cıva herhangi bir şekilde ve herhangi bir sebeple suya bulaştığında, bakteriler onu metilcıva adı verilen bir forma dönüştürür. Balıklar da, yüzdüğü sudan ve yedikleri organizmalardan metilcıvayı emer ve vücuduna alır. Metilcıva, balık kası içindeki proteinlere sıkı bir şekilde bağlanır ve balıklar pişirildikten sonra bile orada kalır.

Vücuda çok fazla cıva almanın riskleri nelerdir?

İnsan vücudu metilcıvayı balıktan kolayca emer ve aylarca vücutta saklar. Hamile kaldıktan sonra, vücuttaki cıva da plasentaya ve dolayısıyla bebeğe geçer. Bu konuda yapılan birçok çalışma, hamilelik sırasında düşük dozlarda metilcıvaya maruz kalmanın, bebeğin büyüyen beyin ve sinir sistemine zarar verebileceğini göstermiştir. Elde edilen sonuçlar hafif ya da şiddetli olabilir. Çevre Koruma Ajansı’na (EPA) göre, bellek ve dikkat gibi bilişsel beceriler, dil, motor beceriler ve vizyon da etkilenebilir. Henüz oluşma aşamasında olan embriyo, uterustaki bebekler ve küçük çocuklar genellikle metilcıvanın zarar verdiği en savunmasız grup olarak kabul edilir. Bu sebeple de gebe kalmak isteyen, hamile olan ve hatta emziren kadınların yedikleri balık türüne özellikle dikkat etmeleri gerekmektedir. Ancak herhangi bir şekilde ve asla beslenme programından balık eksik edilmemelidir. Zira balığın gebeliğe, bebeğe, anne adayına kattığı besin değerleri diğer hiçbir besin maddesinde aynı oranda bulunmamaktadır.

Balığın cıva içeriği göz önünde bulundurularak balık yemekten vazgeçmek olur mu?

Sağlıklı ve yeterli beslenmekten bahsedildiğinde kesinlikle ilk olarak akla gelen besinlerden birisi balıktır. Zira balık çok iyi bir besin grubudur. Örneğin, Danimarka’da yapılan büyük çaplı bir çalışmada, anne adaylarının bir kısmı hamilelikte yüksek oranda, yani haftada 3 -4 kez balık yerken, diğer anne adayları daha az, yani haftada bir ya da 10 günde bir kez balık yemişler. Anneleri daha fazla balık yiyen bebeklerin doğduktan sonraki 6 ay ve 18 ayda, anneleri daha az balık yiyenlere oranla daha iyi motor ve bilişsel becerilere sahip olduğu tespit edilmiştir. Çalışmadan elde edilen en net veri, gebelikte balığı fazla tüketen annelerin çocuklarının, az balık yiyenlerin çocuklarına oranla gelişimsel ilerlemelerinin çok üst düzey olduğudur. Aynı bağlamda bazı çalışmalar ayrıca hamilelik sırasında balık yemenin erken doğum ve düşük doğum ağırlığını önlemeye de yardımcı olabileceğini göstermektedir. Yani tüm bunlardan yola çıkılarak hem gebelik öncesinde hem de gebelikte balık yemek, hatta gebelikte haftada en az 2 kez balık yemek çok önemlidir.

Hangi balıkları yemek gerekiyor, hangi balıkların cıva içeriği düşük?

Üreme yeteneğinin desteklenmesi ve anne rahmindeki bebeğin fiziksel, zihinsel gelişimi için iyi balık seçenekleri; somon, alabalık, hamsi, ringa balığı, sardalye ve tirsi balığı olarak bilinir. Örneğin bir anne adayının haftada 1 porsiyon somon, 1 porsiyon alabalık veya yine 1 porsiyon sardalye yemesi durumunda en iyi besin değerine sahip, ancak en düşük cıva içeren iyi bir omega-3 kaynağı almış olması demektir.

Gebelik öncesinde ve gebelikte balık tüketimi hususunda hem balık türlerine göre seçim yapmak hem de daha çok küçük balıkları tercih etmek önerilir. Zira balıkların ebatları büyüdükçe vücuduna aldığı cıva oranının da arttığına dair birtakım veriler bulunmaktadır. Bu bağlamda aslında ticari amaçlı satışa sunulan konservelerden çok balığı balıkçıdan taze olarak seçip almak, ev koşullarında pişirip tüketmek çok mantıklı bir tercih olur. Ayrıca anne adaylarının yeni bir balık tatmadan önce en azından internet ortamında bu balığın cıva içeriğine de bakmalarında fayda var.

Gebelikte hangi balıklardan uzak durulmalı?

ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) ve EPA, üreme çağındaki kadınların ve gelişme çağındaki küçük çocukların düzenli olarak balık tüketmelerinin çok önemli ve faydalı olduğunu belirtmekte. Ancak doğru balıkların tüketilmesi de ekstra önem arz etmektedir. Bunun için cıva içeriğinin çok yüksek olduğu bilinen dört büyük balık türü olan; kılıçbalığı, köpek balığı, kral uskumru ve çini balığı gebelik planlayan, zaten gebe olan, emzirme döneminde olan kadınlar ve gelişme çağındaki çocuklar için asla önerilmez. Bazı uzmanlar ise; tüm taze veya dondurulmuş ton balığı, çizgili bas, lüfer, Şili levrek, altın mercan balığı, kılıçbalığı, turuncu pürüzlü, amberjack (sarıkuyruk), Crevalle jack (istavrit bozması), İspanyol uskumrusu ve walleye balığı (levrek ailesinden bir tür) yemekten kaçınılmasının altını çizmektedir.

Konserve ton balığı ne gebelikte ya da gebelik planlanırken tüketilebilir mi?

Konserve ton balıklarının tüketimi konusunda birtakım anlaşmazlıklar bulunmaktadır. FDA konserve hafif ton balığı yemenin çok da zararlı olmayacağını, ancak cıva oranı yüksek olan albacore (beyaz) ton balığı tüketiminden uzak durulması ya da en fazla haftada bir kez tüketilmesi gerektiğini belirtmektedir.

Bazı uzmanlar haftada 2 porsiyona kadar konserve balık tüketmekte sakınca görmeyebilirken, bu konserve ton balıklarının hangi ortamlarda üretildiği, saklanma koşulları, markaların ne kadar güvenli olduğu sorularının yanıtları da önem taşıyor. Buna zıt olarak bağımsız bir gıda güvenliği ve çevre sağlığı danışmanı ve Tüketiciler Birliği bilim üyesi olan Edward Groth gibi pek çok uzman ise konserve ton balıklarından gebelik planlarken, gebelik döneminde ve emzirme döneminde tamamen uzak durmayı önermekteler. Edward Groth, konserve ton balıklarının bir sağlıklı beslenme programındaki en büyük cıva kaynağı olduğuna dikkat çekmektedir. Aynı bağlamda tüketici hakları ve sağlığına dair yapılan pek çok araştırma da hamile kadınların tüm konserve ton balıklarından sakınmalarını önermektedir. Yani gebeliğe hazırlanan her kadın ton balıklarını beslenme programından çok uzun bir süre için çıkarmalıdır.

Araştırmacılar beyaz orkinosun ve light ton balıklarının çok yüksek seviyelerde cıva içerdiğini bulmuşlar. İşte bu sebeple de hamilelik gibi çok hassas bir durum söz konusu olduğunda kesinlikle riske girmeye değmez.

Yerel sularda yakalanan balıklar gebelikte ne derece güvenlidir?

Gebelik öncesinde ve gebelikte hangi balıklardan kaçınılması gerektiği konusunda yukarıda sıralana balık türleri önemli bir rehber olacaktır. Ancak yerel, yakın yerlerde avlanan ve taze taze tüketilen balıklardan hangilerinin ne kadar güvenli olduğu konusunda da balıkların bulunduğu suyun temizliği önem taşıyor. Bunun için avlanma yasağının olmadığı zamanlarda ve avlanmanın güvenli olduğu yetkililerce söylenen alanlardan avlanan balıklar güvenle tüketilebilir.

Omega-3 yağ asidi almak için balık dışında başka neler tüketilebilir?

Balıkta yoğun olarak bulunan çok önemli Omega 3 yağ asitleri olan DHA ve EPA’yı diğer gıdalardan karşılamak hiç de kolay değildir. Şöyle ki; yumurta, süt, soya içecekleri, meyve suyu, yoğurt, ekmek ve mısır gevreği gibi birçok gıda omega-3 yağ asitleri ile desteklenmiştir. Ancak bunların çoğu sadece ALA içermektedir. ALA, sağlığa bazı yararları bulunan bir omega-3 çeşididir. Fakat DHA ve EPA’dan alınanlar ile aynı değerde değildir. Zaten çoğu gıda etiketi omega-3 türünü belirtmediği için satın alıp tüketenler de hangi Omega 3 yağ asidinden aldığını bilmez. Örneğin keten tohumu iyi bir omega-3 kaynağı olarak bilinir, ancak DHA veya EPA sağlamaz. Bitkisel gıdalardaki tek omega-3 yağ asidi ALA’dır. Bu sebeple de yeterince Omega 3 yağ asidi alabilmek adına haftada 2 kez düzenli olarak balık tüketilmesi önerilir.

Omega-3 takviyeleri işe yarar mı?

Omega 3 için en sağlıklı ve doğal kaynak kesinlikle balıktır. Ancak balık yemeyenler için omega-3 takviyeleri önerilmektedir.

Hamileler ve emziren kadınlar omega-3 takviyeleri alırken, bazı çalışmalar bu takviyelerin çocuğun bilişsel gelişimi için beklenenden çok daha az yararlı olduğunu göstermiştir. Şöyle ki; Omega-3 takviyeleri EPA ve DHA sağlarken cıva içermez. Bu takviyelerin birçoğu balık yağı içerir, ancak cıva yağ dokusunda saklanmaz. Bu sebeple de cvasız olması bakımından güvenlidir.

Omega-3 takviyeleri günde ne kadar alınmalı?

2015 yılında yayınlanan bir sağlıklı beslenme çalışması raporuna göre gebe ve emziren kadınların, haftada iki öğün omega-3’lerle zengin olan balık yemeleri doğru ve yeterli olacaktır. Bu bağlamda balık yemeyen kadınlar da günde 250 miligram EPA ve / veya DHA içerikli takviye alarak bu ihtiyacı karşılayabilirler.

Vücuttaki cıva miktarının ne kadar olduğu nasıl öğrenilebilir?

Vücuttaki cıva miktarı kişinin kanında veya saç örneğinde cıva testi yaparak öğrenilebilir. Ancak bu testler rutin olarak önerilmez, sadece doktor gerekli gördüğünde yapar. Bu bağlamda yukarıda yer alan balıkların miktar ve türleri ile ilgili yönergeler izlenirse, vücuttaki cıva oranı da güvenli miktarda kalacaktır. Tavsiye edilenlerden daha sık balık yiyenler ise bir cıva testi yaptırmak için doktora danışmalılar. Zira vücuttaki cıva seviyesi çok fazla çıkarsa beslenme programı buna göre düzenlenmelidir.

• Alkol

Alkol almayı seven kadınların kafalarındaki soru işaretlerinden birisi de gebelikte alkol tüketimine dairdir. Gebe kalmayı planlarken içmeyi bırakmalı mıyım? Kesinlikle evet. Hamileliğin ilk haftalarında çoğu anne adayı zaten bir bebek beklediğini daha bilmiyorken aslında bebek hızla gelişmektedir. Bu süreçteki her şey bebeğin zihinsel ve fiziksel gelişimini destekler nitelikte olmalıdır. Bu konuda yapılan bazı araştırmalar, orta düzeyde bir alkolün alımının bile düşük yapma riskini artırabildiğini göstermektedir. Uzmanlar henüz hamile olan kadınlar için güvenli bir alkol seviyesi tanımlamamışlar ve bebeklerin hassasiyetlerine ve alkole tepkilerine göre farklılık gösterip göstermediğini de bilmiyorlar. Ancak hamilelik sırasında alkolün zararlı etkileri çok iyi bilindiğinden, gebe kalmaya çalışan kadınlar ve zaten hamile olan kişiler kesinlikle güvenli beslenmeli ve tüm alkollü içeceklerden kaçınmalıdır. Hamile kalmaya çalışanlar, hamileliğini yeni öğrenenler ve özellikle de hamileliğin ikinci yarısında olanlar kesinlikle az ya da çok hiç alkol almamalılar. Bu konuda kesinlikle hiçbir soru işareti bulunmamaktadır.

• Sigara içmek

Sigara içmek her yaştan ve her sağlık durumuna sahip olan herkes için zaten zararlıdır. Üreme sağlığı söz konusu olduğunda da sigaranın anne adayının yumurta sayısı ve kalitesini, baba adayının da sperm sayısı ve kalitesinin sigaradan olumsuz etkilendiği bilinmektedir. Hal böyle olunca gebelik planlayanların sigaradan mümkün olduğunca uzak durması en doğru yaklaşım olmaktadır. Uzmanlar, bebek isteyen tüm çiftlere sigarayı en kısa zamanda sigarayı bırakmalarını önermektedir. Araştırmalar, sigaranın sperm sayısını ve kalitesini düşürdüğü göstermektedir. Zira sigara semende antioksidan seviyelerine zarar verebilir.

Antioksidanlar ise spermleri serbest radikallerden korurlar, bu da onların motilitelerini ve bir yumurtayı dölleme yeteneğini etkileyebilir. Bu bağlamda gebelik isteyenler sigaradan uzak durmalılar.

• Bazı kimyasallar

Kadının gün içinde birçok kez maruz kaldığı temas ettiği kimyasalların çoğu aslında üreme yeteneğini olumsuz etkilemektedir. Hangi ev temizlik ürünleri doğurganlığa zarar verebilir? Bu sorunun cevabı olan liste aslında çok uzundur. Yaygın olarak kullanılan birçok temizleyicideki kimyasallar doğurganlık üzerinde toksik etkilere sahip olabilir. Bu bağlamda uzmanların görüşlerine göre kaçınılması gerekenler ve bunun yerine neler seçilebileceğine dair bazı ipuçları aşağıda sıralanmıştır.

• Kokular, kokulu temizlik ürünleri

Çamaşır deterjanları gibi temizlik ürünlerindeki sentetik kokular genellikle kimyasal maddeler içerir. Bu ürünler kullanıldıktan sonra etrafa yayılan “hoş” koku, kişinin her defasında biraz daha koklaması için kesinlikle çekici bir rol oynuyor. Bu duruma şöyle yaklaşmak daha doğru olabilir, doğadaki kokular hızla dağılır ve asla uzun süreli kalıcı değildir. Çünkü onlar doğaldır. Ancak kimyasal ürünler içeren temizlik malzemeleri ise bir kez kullanılır ve saatlerce, hatta günlerce o kokular aktif kalır. İşte bu ürünlerin kimyasallarla dolu olduğunun, zararlı olduğunun, doğal olmadığının en önemli kanıtıdır. Bunun yerine karbonat ya da temiz havada havalandırmak gibi daha doğal alternatifler kullanılabilir.

• Petrol bazlı yüzey aktif maddeler

Başka bir kimyasal grubu olan alkil fenoksi etoksilatlar (APE’ler) daha az bilinmekte, ancak yine de oldukça tehlike arz etmektedir. Bunlar yüzey aktif maddeler veya su yüzey geriliminin daha kolay kırılmasına neden olan maddelerdir ve çamaşır deterjanlarında, yumuşatıcılarda daha yaygın olarak bulunmaktadırlar. Hayvanlarla yapılan çalışmalarda, APE’ler sperm sayısı azaltan ve testislerin bpyutlarını büyüten etki göstermişlerdir. Bu maddeler biyolojik olarak kolayca parçalanamadıkları için, çamaşırlarınızı yıkadıktan sonra su sistemine girerler. Bunların insanlar üzerindeki etki henüz kanıtlanmamış olsa da, APE’nin kimyasal olmayan bir üyesi olan nonoxyl-9’un bir spermisit, yani spermlerin rahim içine ulaşmasını engelleyici olarak kullanıldığını belirtmek gerekir.

• Çözücüler

Birçok cam temizleyici, halı temizleyici, sert yüzey temizleyici ve fırın temizleyicilerinde bulunan çözücüler, laboratuvar hayvanlarında doğurganlık sorunlarına bağlantı gösteren EGBE veya 2-butoxyethanol içermektedir. Uzmanlar; insanların göz önünde bulundurmadığı şeyin, yağları yok eden bir çözücünün de cildin içinden ve vücuttan kolayca geçtiği bir şey olduğunu belirtmekteler. Doğurganlığın çok yakından izlendiği Çin’de yapılan çalışmalar, bu kimyasallara yüksek oranda maruz kalan kadınlarda doğurganlığın azalmasına yönelik bağlantılar bulunmuştur.

Daha güvenli seçimler yapılmalı!

Çocuk sahibi olmayı ümit eden herkes için en güvenli seçim, her konuda dikkatli olmaktır. Üreme, hassas ve karmaşık bir süreçtir ve kimyasalların hepsi birer birer test edilmiş olsa da kimse her seferinde sadece bir taneye maruz kalmıyor. Bunların pek çoğu karışım ve bunların vücutta yarattığı etkinin çoğu da henüz anlaşılabilmiş değil.

Ev ve diğer kullanım alanları için güvenli temizleyicileri seçmenin bu kadar zor olmasının temel sebebi net etiketlemenin olmamasıdır. Bunun için üreticilerin web siteleri kontrol edilmeli ve o şişede ne olduğunu öğrenmek için Malzeme Güvenliği Veri

Sayfalarına bakılmalıdır. Hatta bu konuda daha fazla bilgi almak isteyenler, ambalajdaki müşteri hizmetleri numarasını arayıp istediği veriyi almaya çalışmalıdır. Zaten müşterinin sorularına karşılık doğru bir açıklama yapamayan üretici, güvenilmemesi gereken bir şirkettir.

Doğa ve sağlık dostu bir temizlik için 2 basit yol!

• Etiketinde ayrıntılı bir “içindekiler” bölümü olan ürünler

Geleneksel temizleyicileri piyasaya süren uzun soluklu şirketlerin ürünleri genellikle güvenilirdir ve bu güvenirliği de etiketlerinde sergilemekten çekinmezler. Etiketlerde ürünlerinin içinde neler olduğunu detaylı bir şekilde açıklandığı, listelendiği için kolayca anlaşılabilir. Zaten geleneksel güvenilir markalardan alınan her şişe temizleyicinin arkasında fonksiyonel bir içerik listesi ve şirketin web sitesinde eksiksiz bir içerik listesi bulunmaktadır. Eğer temizleyicilerin arkasındaki etikette petrol bazlı bileşenler içermez, biyolojik olarak parçalanabilir ve toksik değildir gibi ibareler varsa o ürün güvenli ve sağlıklıdır.

• “Kendin yap temizleyiciler” en iyisidir!

Eğer pek tembel değilseniz ve daha sağlıklı bir “ben” için kendinizi yeterince çalışkan hissediyorsanız kendi temizleyici ürünlerinizi kendiniz yapabilirsiniz. Toksik olmayan, petrol bazlı bileşenler içermeyen, biyolojik açıdan kolay parçalanabilir temizleyiciler için pek çok tarif bulunmaktadır. Örneğin daha sağlıklı bir temizlik için bu çok amaçlı temizleyiciyi deneyin: 2 bardak beyaz sirke ve 2 bardak suyu karıştırın. İsterseniz hoş bir koku için birkaç damla esansiyel yağ ekleyin. Zorlu işlerde temizleme gücünü artırmak için, karışımı biraz ısıtmak için cam bir kapta mikrodalgada ısıtın ve güvenle kullanın.

• Stres

Stres hamile kalmanın önünde bir engel olabilir mi? Bu sorunun yanıtı kesinlikle evet. Stres, kişinin üreme yeteneği de dahil olmak üzere tüm fonksiyonlarını olumsuz etkileyebilir. Aslında, gebe kalmakta zorlananlara uzmanlar öncelikle “Sadece rahatlayın ve deneyin kesinlikle gerçekleşecek” diyorlar. Çoğu vakada da daha sakin bir deneme sürecinde gebelik elde edilebildiği deneyimlenmektedir. Çünkü stres; iştahınızı ve duygularınızı düzenleyen beyindeki salgı bezlerinin yanı sıra yumurtalıklarınızı yumurta bırakmalarını söyleyen hormonlardan sorumlu olan hipotalamusun işleyişini olumsuz etkileyebilir. Stresli kişilerin adet döngüleri de, yumurtlama düzenleri de sorunlu olur.

Stres ve doğurganlık arasındaki ilişki incelenirken sürekli ve ani stres arasında ayrım yapmak önemlidir. Stres düzeyi yüksek, ancak oldukça tutarlı ise vücut muhtemelen buna alışacaktır ve muhtemelen düzenli yumurtlamaya devam edilir. Ancak yaşanacak ani bir stres, örneğin bir kaza ya da aile içinde bir ölüm gibi bir sorun kadının adet ve yumurtlama döngüsünü bozabilir, hatta yumurtlamayı engelleyebilir. Tabii ki, bu kadından kadına değişir. Bazı kadınlarda basit bir şehir dışına çıkmak bile yumurtlamayı geciktirebiliyorken, diğerlerinde ciddi travmatik bir olay bile döngüleri hiç etkilemeyebilir.

Stresin sadece olumsuz bir şeyin tepkisi olmadığını hatırlamak da önemlidir. Pozitif stres, adet ve yumurtlama döngüsünü de etkileyebilir ve daha sonra yumurtlamaya veya hiç olmamasına neden olabilir.

Hamile kalmaya çalışan ve stres altında olan kadınlarda servikal sıvı ona bir şeyin ters gittiğine dair bir uyarı verebilir.

Yumurtlama dönemi yaklaştıkça artan servikal sıvı ıslaklığını fark etmek yerine, gayet kuru bir dönem geçiyorsa, vücut yumurtlamaya çalışıyor, ancak stres onu geciktirmeye devam ediyordur. Bu tür bir durumda kadın, bazal vücut sıcaklığını izleyerek gerçekten yumurtlayıp yumurtlamadığını anlayabilir. Yumurtlamadan yaklaşık bir gün sonra yaklaşık 12 – 16 gün süren sürekli bir artış olması durumunda, gecikmiş yumurtlamanın döngüsü uzamıştır. Stres yumurtlamayı erteleyebilir ve adet döngüsünü bozabilirken, luteal fazı kısaltmaz. Bu önemlidir. Zira kısa luteal faz erken olması demek, gebelikte düşük olması demektir. Dolayısıyla stres, yumurtlamayı etkileyebilirken, yumurtlamanın ne zaman meydana geleceğini anlamak için servikal sıvıyı takip ederek başarılı bir hamilelik şansı elde edilebilir.

• Aşırı sıcağa maruz kalmak

Hamile kalmaya çalışırken sıcak küvetten uzak durmak gerekir mi? Baba olmaya çalışan erkekler, sıcak küvette sık veya uzun süreli kalmaktan kaçınmalıdır. Bu konuda yapılan çalışmalar, testisler tekrar tekrar ısıya maruz kaldığında, sperm sayımında önemli bir azalma olduğunu göstermiştir. Bir erkeğin sperm sayısının normale dönmesi, ta ki sıcak küvete girdikten 4 – 6 ay sonrasını bulabiliyor. Ayrıca ısıya maruz kalmanın sperm DNA’sına zarar verebileceğine dair de bazı kanıtlar da vardır. Erkek testisleri bir sebepten dolayı vücudun dışındadır. Sağlıklı sperm üretmek için testilerin daha serin bir ortamda olmaları gerekir.

Sıcak küvetler, uzun süreli bisiklet kullanmak, saunalar ve sıkı iç çamaşırı giymek gibi skrotum çevresinde ısı üreten faaliyetler kesinlikle zararlı etkiler gösterir. Özellikle de marjinal sperm sayımı olan bir erkek, kendisi ve eşi gebe kalmaya çalışırken bunlardan sakınmak durumundadır.

Aslında ısının kadının yumurtalarını etkilediğini gösteren hiçbir kanıt yok, ancak hamilelik sırasında sıcak küvetlerin ve saunaların tavsiye edilmediği de bilinmektedir. Bu konuda yapılan bazı çalışmalar, gebeliğin erken döneminde sıcak küvette veya saunada kalarak vücut ısısını yükseltmenin nöral tüp doğum kusurları ve diğer doğumsal anomaliler riskini artırdığını göstermektedir. Bu bağlamda gerçekten güvenli bir şekilde gebe kalmak ve bebek sahibi olmak isteyen çiftlerin saunalardan, solaryumlardan ve jakuzilerden uzak durması doğru olur.

• Uyuşturucu madde

Uyuşturucu madde kullanmak hamile kalma şansını etkiler mi? Bu sorunun yanıtı: Kesinlikle evet olacaktır. Bu konuda yapılan çalışmalar, uyuşturucu maddelerin art arda kullanılmasının, hem erkeklerde hem de kadınlarda önemli ölçüde daha düşük üreme hormonları konsantrasyonları ile ilişkili olduğunu göstermektedir. Testosteron hormonunun daha düşük konsantrasyonları erkeklerde sperm sayısında azalmaya neden olabilir. Ve düşük dehidroepiandrosteron kadınlarda yumurta üretimini etkileyebilir.

Belki de uyuşturucudan vazgeçmenin en iyi nedeni, bir bebek sahibi olabilme hayali ve güvenli bir gebelik süreci geçirme isteğidir.

Bazı çalışmalar hamilelik sırasında düzenli olarak uyuşturucu madde kullanılmasının bebeğin erken doğum ve düşük doğum ağırlığı için daha yüksek risk altında olduğunu göstermektedir. Sigara veya tütün kişinin kan dolaşımındaki karbon monoksit seviyelerini arttırdığı için bebek büyümesi için gerekli olan oksijeni daha az alır. Diğer çalışmalar, anne karnında uyuşturucuya maruz kalan çocukların farklı beyin aktivitelerine ve yeni yürümeye başlayan çocuklar gibi daha fazla uyku düzenine sahip olduklarını göstermektedir. Aynı zamanda bu bebekler ilerleyen dönemlerde depresyondan mustarip olabilirler veya dürtüsellik ve dikkat eksikliği gibi davranış problemleri yaşayabilirler.

Bazı çalışmalar, prenatal dönemde uyuşturucuya maruz kalma ve düşük okul başarısı arasındaki bağlantıya işaret etmektedir. Ayrıca alınan maddenin saf olup olmadığını da bilmek zor olabilir. Bebeği tahmin edilenden daha da risk altında bırakabilecek başka ilaçlar veya zehirlerle kontamine olabilir. Bazı yasal ürünler bile, ürünlerinin onaylanmış veya onaylanmış olduğunu iddia etse de, buna yakın bir şekilde içeriğe sahip olabilir. Bu bağlamda uyuşturucu madde kullananlar bunun tüm izlerini vücut sisteminden çıkarmak için en az 3 ay süre ile bu maddeyi bırakıp ardından gebelik denemelerinde bulunmalılar. Zira bu maddenin vücuttan atılması uzun sürmektedir.