İtiraf etmeliyim ki sıklıkla başka insanların benden çok daha zeki olduklarını fark ediyorum. Ancak bazen de başkalarından ne kadar zeki olduğumu düşünerek kendimi mağrur bir kibirlilik içerisinde buluyorum.

Benden daha zeki insanların olup olmadığını görmek benim için kolay bir şey. Sanırım bu nedenle zekanın ne olduğunu bildiğimi düşünüyorum, ama bu zeka beni geçmişte birçok kez hayal kırıklığına uğrattı.

Hayatımın çoğunda en azından hayvanlardan daha zeki olduğumu düşündüm; bu düşünce modern ve teknolojik kültürümüzde doğal olarak kabul edilen bir varsayım. Ancak artık bu varsayımın yanlış olduğunu düşünüyorum. Bence hayvanlar hepimizden zeki ve bunun insanın, zekanın ne olduğu hakkında düşünme yolunun kibirli olması ile ilgisi var.

Zekam, özellikle de hayatım hakkında “başarılı” hissetmek anlamında konuşursak duyularımın ve yeteneklerimin ne kadar iyi işlediği ile ilgili. Ancak peki ya duyabildiğimden, görebildiğimden ya da kokladığımdan binlerce kez daha iyisini yapabilseydim? O zaman ne tür bir dünya algılardım ve onun ne kadarını bilirdim? Peki ya kıyafet giyme ya da başımın üstünde bir çatı olması konusunda endişelerim olmasaydı? Ya süpermarketler kapalı olsaydı ya da okyanusun ya ormanın ortasına düşseydim kendimi besleyebilir miydim yoksa bir başkasının akşam yemeği mi olurdum? Bu şekilde pek de “besin zincirinin en tepesi”nde gibi görünmüyorum.

Hayvanlardaki Derin Bilinç

İnsanlar olarak aşamadığımız en zor engellerden bir tanesi, hayvan akrabalarımızın derin seviyelerini algılayamıyor olmamızdır. Kendimizi, diğer yaratıklardan yüksek bir yere konumlandırmamızı talep eden egomuzun bu hapishanesi, muhtemelen insanın ruhsal evriminin önünde ruhu en çok tüketen (ve yıkan) engeldir. Bu engel bizi, insanın duyusal deneyiminin sınırlı filtresi ile yaşamaya zorlar ve genel olarak kolektif ve kişisel egomuz ile “akıl” yanılsamalarımız tarafından yanlış yorumlanır. Sonuç olarak evimizi yok etme ve en çok şey öğrenebileceğimiz canlılara zarar verme eğiliminde oluruz.

Bilim, hayvanların bilinçli olduğunu gösteriyor

Deniz memelileri

Gelin, hayvan zekası hakkında bilimin gösterdiği farklı gerçeklikleri ele alalım; ilk gerçeklik, en aşina olduğumuz şey olan ve dil, biliş ve problem çözme yetenekleri ile tanımlanan zekadır.

Yakın zamanda yapılan araştırmalar, yunuslar ile diğer deniz memelilerinin bu tanımlanan zekayı farklı şekillerde gösterdiklerini ve bu hayvanların “insan olmayan insanlar” olarak görülmeleri gerektiğini gösteriyor.

Los Angeles Loyola Marymount Üniversitesinde Etik Profesörü olan Tom White insan zekası hakkında şunları söylüyor:

“Bilim, bireyselliğin -bilinç, öz farkındalık- artık insana özgü bir özellik olmadığını gösteriyor.”

Deniz memelileri, sorunlarının üstesinden gelmek ve farklı türler arasında da olsa takım çalışmasına katılmak için akılcı süreçlere etkili bir şekilde uyum gösterir. Karmaşık dil becerilerine sahip oldukları gibi dünyanın bir yerindeki okyanusta ortaya çıkan bir balina şarkısı tıpkı popüler şarkılar gibi dünyanın diğer bir ucuna ulaşabilir. Deniz memelileri şefkat gösterebilirler ve kesinlikle öz farkındalığa sahipler.

Yunuslar ile ilgili yaptığı araştırmasında Dr. John C. Lilly, bu canlılardan şu şekilde bahsediyor:

“Bunlar, muazzam bir zeka ve muhteşem bir yaşam gücüne sahip kadim ve duyarlı dünya sakinleridir. Onlar, öldürülecek değil, onlardan bir şeyler öğrenilecek canlılardır.”

Kargalar

Kargalar, çoğu altı yaşındaki insan çocuğundan daha yüksek bir düzeyde problem çözebilme yeteneğine sahip olan insan benzeri bir zekaya sahiptir. Kargalar, ayrıntılı ve incelikli bir dilin yanı sıra öz farkındalık, insanları tanıma, karakter saptama, kişisel bağlılık gibi özelliklere sahiptir ve işbirlikçi ve toplumsal odaklı davranışlar sergiler. Bütün bu karakteristikler, infrasonik konuşmaları (bunları 10 km öteden duyabilirler) hızlandırıldığı zaman konuşma gibi önemli ölçüde anlaşılır sesler üreten filler tarafından da paylaşılan özelliklerdir.

Köpekler

Köpekler, insanların en iyi arkadaşı olan iyi bir aile köpeğinin bile Emar beyin taraması analizi teknolojisi ile insanlara benzer nörolojik aktiviteler gösterdiği görüldü. Buna ek olarak köpekler, kediler ve diğer hayvanlar, daha derin bir zeka türü ile ilgili olan “ekstra duyusal” beceriler olarak kabul edebileceğimiz beceriler gösterirler. Bu da bizimkine göre bazı kritik yönlerden daha üstün olan hayvan zekası iddiasına yönelik olarak kanıt niteliğinde olabilir.

Rupert Sheldrake, köpek telepatisi hakkında doğrudan video ile belgelenmiş deneylerinde ve Sahiplerinin Eve Geldiğini Bilen Köpekler (Dogs That Know When Their Owners are Coming Home) isimli kitabında köpeklerin, uzaktaki sahiplerinin ne zaman eve dönmeyi düşündüklerini bildiklerini gösterdi. Sheldrake’in deneyleri bilimsel olmadığı için reddedilse de köpek sahiplerinin, farklı sürelerde evde olmamalarının ardından eve geri dönmelerini ve köpeklerin eş zamanlı olarak evde verdikleri tepkilerin videoları, köpeklerin sahipleri uzaktayken onların niyetlerinin ve hareketlerinin farkında olduklarını açıkça gösteriyor.

Hayvanlar ve Telepati

Pek çok hayvanın yaklaşmakta olan deprem, tsunami ve diğer felaketler hakkında güvenilir bir “telepatik” farkındalık gösterdikleri uzun zamandır biliniyor. Bununla birlikte köpeklerin, ekstra duyusal algıları ile duygusal durumları, yalan makinesinden daha güvenilir bir şekilde okuyabildikleri ve şimdilerde epilepsi hastalarında yaklaşan nöbetleri algılama ve uyarmanın yanı sıra hastanelerdeki hastalarda kanseri tespit etme (standart tıbbi testlerden daha iyi bir şekilde) gibi özellikleri olduğu biliniyor.

Dr. Sheldrake tüm bunlardan enerjisel tutarlılığın görünmez bağlantı alanları olan “morfik rezonans” olarak bahsediyor. Morfik rezonans, maddi dünyanın zeka enerjisi ile doldurduğu ve paylaşılan geniş bir bilinç alanı kavramı ile tanımlanan, ruhsal yaşamın fiziksel olarak gerçekleşmesidir. Bu, gezegenin ve tüm sakinlerinin ruhsal yaşamıdır; her kıtanın yerli halkları tarafından bilinmesine rağmen “modern” insan tarafından genelde reddedilen bir gerçekliktir. Bizler bunu Gaia olarak biliyoruz.

İnsanların aksine hayvanlar, basitçe hayatlarını yaşarlar. Bilinçleri, Kaynak’ın amacı ile birleşir ve böylece insanların genelde aklın müdahalesi ile asla fark edemedikleri çok gelişmiş, çoklu bir duyusal deneyimin saflığına erişirler.

Yüzeysel ve egosal düşüncenin yükünden kurtulan hayvanların duyuları onların, sonsuz zenginlikte olan dünyaya ve bizim varlığın İlahi alanı olarak adlandırabileceğimiz şeye doğrudan katılabilmelerine olanak tanır.

Hayvanlar gerçekten de oldukça duyarlıdır, son derece bilinçlidir ve derin bir zekaya sahiptir. Hatta insanın duyusal algısının ve düşüncesinin izin verip verebileceğinden çok daha gerçek olan bir dünyadadırlar.

Hayvanlar, ruhsal evrimimizi geliştiriyor

Gri Afrika papağanı olan Alex, otuz yıldan fazla bir süredir Brendeis Üniversitesi’nden Dr. Irene Pepperberg’in pratik olarak konuşmaya dayalı olan araştırmasında otuz yıldan fazla bir süre onun ortağı oldu. Pepperberg’in ifadesine göre Alex, onun en iyi arkadaşıydı. Alex ölmeden önceki gece, Pepperberg laboratuvardan ayrılmadan önce son sözleri şu oldu: “İyi ol. Yarın görüşürüz. Seni seviyorum.”

Zeki olduğumu düşünmekten hoşlanıyorum ve  iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayırabildiğim, biliyorum. Sanırım iyilik ve kötülük ilmi ağacından o yasaklı mitolojik meyveyi yedim. Biz insanları Cennet Bahçesi’nden attıran şey bu değil miydi? Öyleyse, o zamandan beri buradaki gerçek rolümüzün ne olduğu ile mücadele ediyoruz ve hala karşısında cahil kaldığımız tüm İlahi yaşama kendi hak ettiğimiz yıkımı empoze etmekte ısrar ediyoruz.

Oren Lyons, 1977 yılında Birleşmiş Milletler hakkında şu sözleri söyledi:

“Karşımda, dört ayaklılar için temsilciler görmüyorum. Kartallar için oturma alanı görmüyorum. Daima unutur ve kendimizin üstün olduğunu düşünürüz, ama sonuçta hepsinden önce hepimiz Yaradılış’ın sadece önemsiz bir parçasıyız… Elementler ve hayvanlar ve kuşlar zarafet içinde yaşarlar. Onlar mutlaktır. Hiçbir şeyi yanlış yapamazlar. Bunu sadece biz, iki ayaklılar yapabiliriz. Ve bunu kardeşlerimize yaptığımızda Yaradan’ın gözünde en kötüsünü yapmış oluruz.”