Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ -World Health Organization-) tarafından ‘geleneksel tıp’; “fiziksel ve ruhsal hastalıkların önlenmesinde, teşhis edilmesinde, tedavi edilmesinde, sağlığın korunmasında ve iyileştirilmesinde farklı kültürlere özgü teoriler, inançlar ve deneyimlere dayanan bilgi, beceri ve uygulamaların toplamı” olarak tanımlanır (DSÖ 2002).

Günümüzde ‘tamamlayıcı’, ‘alternatif’, ‘bütünsel’, ‘destekleyici’ ve/veya ‘konvansiyonel olmayan’ tıp terimlerinin de bazı ülkelerde geleneksel tıp ifadesinin yerine kullanıldığı görülebilir.

Türkiye’de geleneksel, tamamlayıcı ve alternatif tıp uygulamaları 27.10.2014 tarihli 29158 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanan “Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Yönetmeliği” ile düzenlenir. Yönetmeliğin eklerinde ünite ve uygulama merkezlerinde yapılabilecek 15 uygulama tanımlanmıştır.

İlgili uygulamalar: 1. Akupunktur, 2. Apiterapi, 3. Fitoterapi, 4. Hipnoz, 5. Sülük tedavisi (Hirudoterapi), 6. Homeopati, 7. Kayropraktik tedavi, 8. Kupa tedavisi, 9. Larva tedavisi, 10. Mezoterapi, 11. Proloterapi, 12. Osteopati, 13. Ozon, 14. Refleksoloji, 15. Müzik terapidir (Resmî Gazete; 2014).

Bu yazı kapsamında; sıralanan uygulamalardan ‘homeopati’ üzerine odaklanılmaktadır.

Homeopati ve Anlamı

Homeopati; “sağlam bir insanda hastalık belirtilerini ortaya çıkarabilecek maddelerin, çok düşük dozlarda hastaya verilmesiyle, hastalığın tedavi edilebileceği inancına dayanan” bir geleneksel ve tamamlayıcı tıp yöntemidir.

Homeopati, ‘maddeler seyreltildikçe etki güçleri artar’ veya diğer şekliyle ‘minimum doz’ (law of infinitesimals) ilkesinden temellenir. Yani homeopatik bir ilacın seyreltilmesi ne kadar büyük olursa, vücut üzerindeki iyileştirici etkilerinde ortaya çıkan karışımın, o kadar güçlü olduğu belirtilir. Öyle ki belli bir seyreltme noktasından sonra artık ilacın elde edildiği madde yok olur. Sadece onun enerjisi veya o maddenin ‘ruhu/hafızası/titreşimi’ olarak nitelendirilen kısmı, elektromanyetik frekanslar biçiminde suda kalır.

Ortaya çıkan bu çözeltinin de bir hastalığa veya fizyolojik dengesizliğe karşı vücudun; kendi savunma mekanizmasını ve kendi kendini iyileştirme kapasitesini (aşılama veya alerji bağışıklamasına benzer bir şekilde) geliştirme yeteneğine sahip olduğu düşünülür. Böylece bireyin sahip olduğu yaşam gücü, aldığı ilaçla daha da güçlenmek için harekete geçer ve vücudun kendini iyileştirmesine yardımcı olur.

Etimolojisi ve Tarihçesi

‘Homeopati’ terimi, (‘benzer’ anlamına gelen) homoios ile (‘acı çeken’ anlamına gelen) pathos şeklindeki iki Yunanca kelimenin birleşimidir. Bu bağlamda ‘benzeri benzer ile tedavi etmek’ (similia similibus curentur) prensibinden de temellenerek tasarlanmış bütünsel bir tıbbî sistem olarak karşımıza çıkar.

Eş deyişle, “bir madde sağlıklı insanlara verildiğinde o insanlarda hangi hastalığa benzer belirtilere yol açıyorsa; o hastalığa gerçekten yakalanmış hasta kişiler, bu etken madde ile tedavi edilebilir”.

Benzer bir teori, M.Ö. 4. yüz yılda Hipokrat tarafından önerilmiştir. Örneğin yüksek ateşi tedavi etmek amacıyla, kınakına ağacının (cinchona officinalis) kinin maddesi içeren kabuğunun kullanılması, buna dair klasik bir uygulama olarak ifade olur. Kinin, sağlıklı bir insanda ateş ve titremeye neden olurken; yüksek oranda seyreltilmiş formu, bir sıtma hastasına verilecek olursa semptomları tedavi edici bir hâl alır.

Geleneksel homeopatinin tarihsel olarak kullanımı Hipokrat’ın çalışmalarına kadar götürülse de; bu tedavi yöntemini sistematik hâle getiren kişi, 1790 yılında Alman doktor Samuel Hahnemann olmuştur. Hahnemann’ın ‘The Organon of the Healing Art’ isimli ve 1810 tarihli belgesel niteliğindeki baş çalışması, 1811 ile 1821 yılları arasında 6 ciltlik bir tıp materyal seti olarak yayınlanmıştır.

İlgili seride ortaya koyduğu liste, günümüzde homeopati uzmanları tarafından genişletilmeye ve revize edilmeye devam etmektedir. Bununla birlikte; Amerika Birleşik Devletleri’nin Homeopatik Farmakopesi’nin yani Kodeks’inin (The Homeopathic Pharmacopoeia) 1989 tarihli baskısı, 2000’den fazla ilacı listelemekte ve hazırlanmış ilaçlar (remedy’ler) ile reçeteler için resmi bir standart referans olarak yer almaktadır.

İçeriği ve Kullanım Şekli

Klasik homeopatide, ilaçlar toplu iğne başı büyüklüğünde granül veya solüsyon şeklinde olup tek ilaç ve minimum doz prensibine dayanır.

Homeopatik ilaçları üretmek için kullanılan bazı bitki materyalleri arasında; otlar (ör. karakafes), baharatlar (ör., kırmızı biber), reçineler (ör., kehribar) ve çeşitli zehirli mantarlar yer alır. Mineral kaynaklar arasında metaller (örneğin kurşun), tuzlar (örneğin kalsiyum sülfat), asitler (örneğin hidroklorik) ve temel maddeler (örneğin kükürt, demir ve cıva) bulunur. Hayvan bazlı homeopatik ilaçlar ise zehirlerden (örneğin yılan zehirleri), salgılardan (örneğin kalamar ve mürekkep balığı mürekkepleri), çeşitli salgı bezi ve doku özlerinden (örneğin hormonlar) ve hastalık yan ürünlerinden (örneğin bir apseden elde edilen irin) elde edilir.

Homeopat (uygulayıcı); hastanın şikayetleriyle örtüşen bitki, mineral, hayvani ürün veya kimyasal maddeyi alıp saf su ile karıştırarak, içindeki orijinal madde yok olana kadar, tekrarlanan seri seyreltmeyle ilgili solüsyonu üretir. Seyreltme işlemi tamamlandığında çözelti, hastaya homeopatik ilaç olarak verilir.

Homeopati ilaçlarının kullanım şekli, geleneksel tıptan farklıdır. “Bir hasta bir bütün olarak tedavi edilir ve bu nedenle tedavi, mevcut şikayete göre değil; hastanın birçok kişisel, yapısal, fiziksel ve zihinsel özelliklerine odaklanılarak sunulur. Bu, homeopatide hasta öyküsünün ne kadar önemli olduğunu gösterir. Kişiler, tedaviye daha çok benzeyen özelliklerine göre tanımlanır. Buna göre de üretilen çözüm, hastanın şikayetine spesifiktir.”

Etki Alanları

Homeopatik tedavilerin, günümüzde genellikle; kabızlık, solunum ve kulak enfeksiyonları, gıda zehirlenmesi dahil sindirim bozuklukları, uykusuzluk, sinüzit, idrar yolu enfeksiyonları, taşıt tutması, böcek sokmaları/ısırıkları, astım, depresyon, orta kulak iltihabı, alerji, baş ağrısı ve migren, artrit, hipertansiyon, egzama, grip, burkulma gibi küçük fiziksel yaralanmalar, hipertansiyon, psikolojik bozukluklar ile çeşitli diğer akut ve kronik sağlık durumlarının tedavisinde kullanım alanı bulduğu ifade edilir.

Etkinliği

Homeopatik tedavilerin etkinliği; bireysel vaka çalışmaları, klinik denemeler ile kontrollü tarafsız deneyler yoluyla uzun yıllardır kapsamlı bir şekilde araştırılmakta ve sonuçları karşılaştırılmaktadır.

Dünya çapında yürütülen ve homeopati protokollerini mercek altına alan 1991 tarihli 105 kontrollü bir inceleme çalışmasına göre; “81’inin (yani %77’sinin) olumlu sonuçlar verdiği ve sadece 24’ünün (%23’ünün) istatistiksel olarak anlamlı hiçbir olumlu sonuç vermediği” ortaya konmuştur. Bununla birlikte, homeopatinin herhangi bir başarılı sonucunun aslında plasebo etkisinin veya eşzamanlı uygulanan ilaçların etkisinin sonucu olduğuna inanıldığı da çalışmalarda gösterilmektedir.

Ancak her zaman hatırlanması gereken nokta; tüm diğer tamamlayıcı tıp uygulamalarında olduğu gibi homeopati kapsamındaki sağlık hizmetlerinin de eğitimli kişiler tarafından verilmesinin, düzenli olarak denetlenmesinin ve bir sağlık kurumu bünyesi altında sunulmasının gerekliliğinin, birçok ülke tarafından önemle vurgulandığıdır.

Özetle..

Homeopati; vücudun doğal savunma mekanizmalarını harekete geçirmek amacıyla (bitkilerden, hayvanlardan ve minerallerden türetilen) biyokimyasal olarak nötr, toksik ve hatta zehirli maddelerin yüksek oranda seyreltilmiş ancak tedavi edici mikro dozlarını kullanan bir iyileştirme yöntemidir.

Homeopatinin günümüzdeki kullanımı tarihsel kullanımlardan bazı farklılıklar göstermektedir. Bununla birlikte, genel olarak beş temel ilkesinden bahsetmek mümkündür. Bunlar:

  • benzer benzeri iyileştirir düşüncesine dayanan benzerlik ilkesi,
  • vücudun bütün fonksiyonlarını düzenleyen yaşam gücü ilkesi,
  • ilacın uygulanması ve etkisini arttırmaya yönelik (bitkiler, mineraller ve hayvanlardan elde edilen) doğal özlerin mümkün olduğunca seyreltilmesine (ölçülemeyecek dozda molekül içermesine) yönelik potentize ilkesi,
  • ilacın mümkün olduğunca az kullanılması ile
  • tedavide tek homeopatik kürün kullanılmasına yönelik ilkeler olarak sıralanmaktadır.

 

* İfade bulan öneriler, kaynakların kendilerinde de belirtildiği gibi, tıbbi tavsiye sağlamak için değil, bilgilendirme amacıyla yer almaktadır.

 

Kaynakça:

Hale Zeynep Batur Çağlayan vd.; “Nörolojide Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamalarının Etkinliğinin Değerlendirilmesi”; Türk Nöroloji Dergisi; Sayı: 24; 2018: 111-116.

Bilal Doğan vd.; “Tamamlayıcı/Alternatif Tıp ve Dermatoloji”; Türkderm-Deri Hastalıkları ve Frengi Arşivi Dergisi; Sayı: 46; 2012: 62-6.

Hilal Uysal; “Kardiyovasküler Hastalıklarda Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp Konusunda Güncel Yaklaşımlar”; Kardiyak Rehabilitasyon Özel Sayısı; Cilt: 7; Ek: 2; 2016 :69-83.

Ezgi Yaraşır vd.; “Bel Ağrısında Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavi”; Arşiv Kaynak Tarama Dergisi; Sayı: 27; No: 1; 2018: 93-108.

Tuğba Yardımcı Gürel; “Bölüm 16: Yaygın Görülen Nörolojik Hastalıklarda Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp Kullanımı”; Sağlık Bilimlerinde Teori ve Araştırmalar; Eylül 2020: 267-281.

Robert A. Halberstein vd.; “When Less Is Better: A Comparison of Bach Flower Remedies and Homeopathy”; Ann Epidemiol (Annals of Epidemiology); Vol: 20; No: 4; April 2010: 298–307.

Kelly L Miller vd.; “Complementary And Alternative Medicine In Cardiovascular Disease: A Review Of Biologically Based Approaches”; American Hearth Journal; Issue: 147; No: 3; March 2004: 401-411.

Michael Carlston; Classical Homeopathy; Churchill Livingstone; New York; 2003.