Eşyalarda sadeleşme, günlük hayatta daha az tüketmeye yönelme, ihtiyaç doğrultusunda hareket etme şeklinde tanımlanan minimalizm, ilişkilerde de uygulanabilir. Bu felsefenin ilişkilere uyarlanması ilk etapta kopuk bir ilişki modelini akla getirse de, ilişkilerde kendi sınırlarımızı belirlememiz soğuk, mesafeli ve samimi olmayan ilişkiler yaşayacağımız anlamına gelmiyor. Ayrıca sınırlar koyarak, minimalist düşünerek kurulan ilişkilerin daha sağlıklı ilişkiler olduğu pek çok araştırmacı tarafından da kabul görmüş durumda. Araştırmacılar sınırlarımızı belirlemeyi ne istediğimizi, ne istemediğimizi ya da kim olduğumuzu, kim olmadığımızı belirleyen bir yöntem olarak görüyorlar. Kim olduğumuzu bilmek iletişim halinde olduğumuz kişilere de doğru mesajlar iletmemize sebep oluyor. Böylece zorlama değil sağlam ve sağlıklı ilişkiler ortaya çıkıyor.  Dr. Henry Cloud sınırları fiziksel sınırlar, duygusal sınırlar, manevi sınırlar ve zihinsel sınırlar olarak dört ana başlıkta ele alıyor.

  • Fiziksel sınırlar, bize kimin ve hangi koşullar altında dokunabileceğini belirlememize yardımcı olur.
  • Zihinsel sınırlar, bize kendi düşünce ve görüşlerimize sahip olma özgürlüğü verir.
  • Duygusal sınırlar, kendi duygularımızla başa çıkmamıza ve başkalarının zararlı, manipülatif duygularından kurtulmamıza yardımcı olur.
  • Manevi sınırlar, inançlarımızın kendimize has olduğunu idrak etmemiz konusunda bizi destekler.

 

Sınırlar sizin dünyanız için neyin kabul edilir olup olmadığını insanlara kibarca bildirme yöntemidir. Çünkü aksilikleri, yanlış anlaşılmaları, iletişim sıkıntılarını ve varsayımlar üzerine hareket etmeyi önlemek için sınırlara ihtiyacımız vardır. Bunun yanında ilişkilerin zararlı hale gelmesini engellemek için de önemlidir. Sınırlar her türlü ilişki modelinde gereklidir. Ebeveynleriniz, iş arkadaşlarınız çocuklarınız ya da eşiniz her kim olursa olsun bulunduğunuz nokta konusunda net olmalısınız. Nasıl ki eviniz için bir kapı gerekliyse ve bu kapı sayesinde güvende hissetmeniz kolaylaşıyorsa; bireysel güvenliğiniz için de sınırlarınız gereklidir. Bunun bir gereklilik olduğunu kabul ettiğinizde sınır koyarken insanları kendinizden uzaklaştırıyormuş gibi bir hisse kapılmaz ya da bunu için suçluluk duymazsınız.

Uygun sınırları belirlemenin en iyi yolu sürekli ve doğru bir iletişimdir. Bu iletişim ne kadar net olursa mesajınız o kadar net iletilir. Rahatsızlıklarınızı doğru bir üslupla olay yaşandığı anda dile getirdiğinizde anlaşılmama gibi bir problem de yaşamazsınız. Bu nokta da kimseden niyet okuyuculuğu yapmasını beklemeyin. Sizin için problem olan her neyse bunu direkt olarak karşı tarafa iletin ve kişisel sınırlarınızın özelliklerini belirleyin;

  • Fiziksel sınırlarınız nelerdir? Belki herkese sarılmayı seviyorsun, belki de el sıkışmak bile istemiyorsun. Seçim doğru ya da yanlış değildir.
  • Zihinsel sınırlarınız nelerdir? Belki fikirlerinizi kendinize saklamak istersiniz ya da belki tüm görüş ve inançlarınızı sosyal medyada paylaşmak istersiniz. Yine, bir sınır diğerinden daha “doğru” değildir.
  • Duygusal sınırlarınız neler? Belki kibar ve anlayışlı olmayı tercih ediyorsun ya da bazı insanları rahatsız etse bile açık sözlü olma ihtiyacı hissediyorsun. Sizin için neyin doğal olduğunu yalnızca siz bilirsiniz.
  • Manevi sınırlarınız nelerdir? İnandığınız şeyler sadece size aittir. Bir dini inanışınız olabilir ya da olmayabilir bunu nasıl yaşadığınız sadece sizi ilgilendirir.

 

Tüm bu sınırları bilmek, uyumlu yaşamak için neyi kabul etmeye istekli olduğunuzu ve neyi reddetmeniz gerektiğini anlamanıza yardımcı olacaktır. Burada önemli bir diğer nokta sınırların birer kalıp gibi aynı kalamayabilecek olmasıdır. İlişkiler ilerledikçe sınırlar değişebilir. Hatta sizin fikirleriniz, bakış açınız da zamanla başka bir noktaya gelebilir. Bu yüzden sınırlar konusunda esnek olmalısınız. Bunlara birer kural gibi bakmamalısınız. Doğru esneklikleri gösterebilmek için de doğru iletişim kurduğunuzdan emin olmalısınız. Yargılayıcı, sürekli neyin doğru neyin yanlış olduğunu ifade etme ihtiyacı hissedilen, ayrımcı, düşüncelere saygı duymayan, daima bir cevap verme kaygısı güdülen iletişim modelleri sağlıklı değildir. Bu iletişim modeli “şiddet içeren iletişim” olarak tanımlanabilir.  Bu yolla iletişim kurmak yerine gözlemlerinizi, duygularınızı, ihtiyaçlarınızı ve taleplerinizi içeren dört aşamalı bir “şiddet içermeyen iletişim” sürecini tercih edebilirsiniz;

Bilinç: şefkat, işbirliği, cesaret ve özgünlük dolu bir yaşam sürmeyi destekleyen ilkeler.

bilinç

Dil: kelimelerin iletişime veya ilişkiye nasıl katkıda bulunduğunu anlamak. Doğru kelimeleri seçmek.

İletişim: Ne istediğimizi nasıl soracağımızı, anlaşmazlıklarda bile başkalarını nasıl duyacağımızı ve herkes için işe yarayan çözümlere doğru nasıl ilerleyeceğimizi bilmek.

Doğru Etki Faktörleri: “başkaları üzerinde güç” kullanmak yerine “gücü başkalarıyla” paylaşmak.

Bu süreçleri hayatımıza yerleştirdikçe daha sağlıklı iletişim kurmamız kolaylaşacaktır. Herkesi kendi fikirleriyle ve olduğu gibi kabul ettikçe, yargılarımız ve yönlendirme çabalarımız azalacaktır. Başkalarına tanıdığımız bu özgürlük alanı kendi sınırlarımızı korumamıza da yardımcı olacaktır. Kimseyi kendiniz gibi düşünmeye, hissetmeye ikna etmemeyi öğrenmeniz, sınır koyarken suçluluk duygusundan kurtulmanızı sağlayacaktır. Herkesin kendine has bir dünyası olduğunu bilmek kendimize ait dünyayı da kabul etmeniz kolaylaşacaktır.

empati
empati

 

Keyifli ve enerji dolu bir gün dilerim.

Dr. Yasemin Geçerler