Aile denince akla ilk olarak evlilik geliyor. Fakat evliliklerin %50 ‘si bitiyor.  En son psikologların anket araştırmalarına göre erkeklerde %70 oranında kadınlar arasında da %55 oranında aldatma durumu tespit edilmiş tabi bu tablo dünya genelinde verilerden elde edilmiştir.

Aile kavramının çıkış hikayesi köleliğin hakim olduğu yıllara dayanır. İngilizce ”Family” köleleri olan ev sahiplerinin, hepsinin beraber bulunduğu ev için kullanılırmış.  İlk bu kelimeyle aile kavramı başlamış.

Aile, kuralları içinde uyulması gereken bir kurum haline gelir. Örneğin, eğer evliysen canın istediğinde balkonda yatamazsın veya kafana göre tek başına karar alamazsın. Hatta yatağın hangi tarafında yatacağının belirlenmesi gerekir ve  tabi bir çok bu tarz önemsiz gibi görülen fakat sınırların belirlendiği bu sıkan kuralların evliliğin sonunu getirdiği boşanma davalarında görülen şikayetlerdendir.

Evlilik için metaforik olarak benzetme yapmak gerekirse, iki kirpinin üşüdüğünde birbirini ısıtmak için yaklaştığında batan dikenleri gibidir diyebiliriz. Aslında çift her birbirine ihtiyaç duyduğunda yanaşma hali, dikenleri batınca uzaklaşma durumu çiftlerin ilişkilerini çaresiz ve çözümsüz hale getirebilir. Bu sebeple doğru mesafeyi yakalayarak yanyana durmak gerekir yani birbirine anlamlı mesafe bırakarak.

İnsanların birbirini anlama oranı, bir anlamda söylediklerini karşılıklı idrak etme oranı bir akademik araştırmaya göre  %27 olduğu saptanmıştır. Şöyle ki ne anlatıyorsak ve ne kadar konu uzuyorsa karşımızdaki kişinin konuya hakimiyeti azalır. O sebeple kısa ve amacını hedefleyen konuşmalar yapmak gerekir. Ne istiyorsak bunu ifade ederken kibar, yumuşak ve net olmalıyız.

Psikiyatrist profesör doktor Alper Hasanoğlu der ki, insana verilmiş en büyük ceza akıldır çünkü öleceğini bilen tek yaratık insandır. Bu nedenle evliklerde veya ilşkilerde arzular değil ihtiyaçların karşılanması gerekir.

Doyurulan ihtiyaçlarımızdır, arzularımız değil. Bebek anneyle olan ilişkisinde nörobiolojik olarak bağ kurmaya başlar. Bebekler, duygusal ve bedensel olarak öğrenir. Dil olmadan düşünce olamaz, bir anlamda kavramsallaştıramaz.

Anne ile çocuk arasındaki ilişkide bebek minnet duygusunu ilk olarak öğrenir ve bilir ki anne olmazsa ölür.

Tüm ihtiyaçları giderilen bir bebek olarak büyüdüğümüzü farz edelim,  genellikle türk anneleri davranış biçimi olarak; bebek ağladığında, sütünü verir ve bebek korktuğunda da yine memesini verir, bu her bebek ağladığında aynı eyleme başvurur. Örnekleri çoğaltacak olursak, altını ıslattığında ya da her ne sebep varsa bebeğin karnı tok olsa dahi anne tarafından bebeğe meme verilir. İşte böyle büyütülme biçiminden dolayı, erişkin olduğunda kişi bedensel ve duygusal ihtiyaçlar geliştirir, ilişkiden ayrıldığında öleceğini düşünüp, ilişki iyi gitmese de tekrar birleşmek ister.

Kızgınlık, korku affedilme duygularının altında ölüm korkusu belirgin bir şekilde yatar. Kadınlar eşleri ne yaparsa yapsın “Eve gelsin yeter” anlayışında olmalarının sebebi bilinçaltımıza göre bu durum ölüm demektir, bundan dolayı herşey ölümden daha kabul edilir bir hal olduğu için kişi kabul karşısındaki bireyin yanlışlarına rağmen kabul durumuna geçer.

Yalnızlık bir hastalık değildir, seçimdir. Yalnızlık  hastalık olmadığı için tedavi edilemez. Yalnız olmadığınızda üretemezsiniz. Yalnızlıktan çıkma lüksüne de sahip olmak beceridir. Yalnız kalma halinden çıkmayı beceremeyen kişi psikolojik sorunlar geliştirmeye başlar. Aslında, yalnızlık kültüre göre farklı sorumluluk yüklenen bir statüdür.

İlişkide olduğunuz insanı gözlemleyip, neye tepki verdiğini fark etmek gerekir. Bunun sebebi ailesiyle kurduğu ilk ilişkiden dolayı olabileceğini her zaman aklınızda bulundurmalısınız. Beraberlikte esas olan memnun ve huzurlu olmaktır. Mutluluk ara ara uğrayan bir duygudur. İlişkide temel ruhsal gereksinimler optimumda gerçekleşirse memnun ve huzurlu oluruz.

Eşiniz, çalışan anne ve babanın çocuğu olarak büyümüşse muhtemelen terk edilme korkusunu yoğun şekilde yaşayan birisidir. Çünkü, çocuk annesi ve babası her sabah işe gittiğinde o terk edildiğini düşünür. Bunun nedenine gelince, o yaşlarda bilişsel olarak bebekler bu durumu kavrayamaz.

Aile ve ilişki şema gelişimi çocuklukta başlar; duygusal, algısal bir şema gelişir çocukta.  Güvenerek ilişkilere başlamak sağlıklıdır. Güvensiz olara başlama hali maalesef sağlıksız ilişkiler kurmamızı sağlar.

Dengesiz bir ailede büyüyen çocuk, erişkin olduğunda kendi ilişkilerinde sürekli dengesiz br hareket bilgisi beklentisinde olur ve çocukken hangi başa çıkma yöntemi geliştirdiyse kişi o yöntemi seçer. Mesela, çocukken, ağlamış, dövünmüş ve kendini yerlere atmışsa, bu kişi ilişkisinde sürekli şiddetli kavga eder.

Tam tersi çocukken sessiz kalmış ve alttan alma halini seçmiş ise, büyüdüğünde eşinin her türlü isteğini yerine getirme haline geçer. Fakat bu durum tehlikelidir, çünkü ilişkideki almak vermek dengesi bozulur. Bu durum zamanla suçluluk, kızgınlık ve can sıkıntısı duygusuna dönüşür.  Neden suçluluk duygusu geliştirir derseniz çünkü yeterince verdikçe daha fazla veremediğini hissederler.

Bir diğer örnek, çocukken ailenin ilgisizliğine maruz kalan kişi görmezden gelme haline ya da umurunda değilmiş karşısındaki gibi bir tavıra girebilir hatta ilişkisinin iyi gitmediğini ya da monotonlaştığını hissettiği zamanlarda karşısındaki eşi terk etmeden , daha önce terk etme isteği içinde olurlar. Bu durum kişinin hiç ilişkiye girmeme hali ile de görülebilir.

Freudian anlayışa göre; kişi, bebekliğinde gördüğü  eksik muamele, oral dönemde (Emzirilme dönemi) takılıp kalabilir. Bu safhada mümkün olduğunca onu doyurmayacak insanı arar ki aynı şey başına gelmesin. Böylelikle bebekliğinde karşılanılmayan ihtiyaçlarını erişkin halinde iyileştirsin isteğindendir.

Kişi eksik olan konuyu yaşamak, tamamlamak ister ve öyle anne ya da babasına benzer bir partner arar. Çünkü insanın bildiği şey güvenlidir. O yüzden annesi ve babasıyla kurduğu ilişkideki gibi birini seçer.

ÇİFTLERİ BİR ARADA TUTAN ETKENLER

  • Sevgi-aşk değil- Saygı
  • Dost olabilmek
  • Konuşabilmek
  • Birbirine  destek olmak
  • Sorunlarını birlikte çözmeye çalışmak
  • Düzenli bir cinsellik
  • İyi bir arkadaş çevresi
  • İyi bir ev
  • İyi bir gelir düzeyi
  • Ortak zevkler
  • Birbirine özel alanlar bırakabilmek
  • Birbirinin ailesi ile iyi geçinmek

Konu ile ilgili sorularınız ya da paylaşacaklarınız varsa bana z.eylemsenkal@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz.

Psikolog

Zeynep Eylem Şenkal