Ben 45 yaşındayım; hesapladığım zaman yaklaşık 30 senedir çalışıyorum diyebilirim. İlk kez lise ikinci sınıftayken bir staj tecrübesiyle başladığım bir çalışma yaşantım var. Tabi ki sonra araya üniversite girdi; ancak üniversite yıllarında da, aileme fazla yük olmamak için çalışmaya başladım. O yıllarda; anketörlük yaptım, fuar hostesliği yaptım, hatta kuryelik bile yaptım. 90’lı yıllarda tiyatro kursuna gidiyordum, babam da bir yerden sonra bana para veremeyeceğini söylediği ve ben de açıkçası kaba tabirle avucumu yalamak istemediğim için, kendime bir kaynak yaratmaya çalıştım.

Finansal kaynak olarak da, o zamanlar ünlü bir otelin eğitimlerine gittim; burası bana çok şey kattı. Aslında burada durum herkes için farklıdır; sizin hayat senaryolarınız farklı farklı olabilir. Şöyle ki, bazılarınız daha kariyer odaklı olarak; gelecekte yapacağınız işin okulunu okuyor olabilirsiniz. Ya da benim gibi, hayal ettiğiniz okula girdikten sonra, hayal kırıklığı yaşayarak, sonrasında bambaşka bir yöne yöneliyor olabilirsiniz; ki genelde ülkemizde ve hatta dünyada bu ikinci senaryo geçerlidir…

İş Yaşamına Atılırken Neler Yapılmalı?

Bence öncelikle, kendiniz için “iş”in tanımını yapmanız gerekiyor. İş sizin için ne ifade ediyor? İşe neden ihtiyacınız var? Bir işten beklentiniz nedir? Bu konuları netleştirmek gerekiyor. Aksi takdirde kendinizi; işin kölesi olmuş, haftanın 5 günü gayet mutsuz bir şekilde ayaklarınızı sürüyerek giderken ve ay sonunu beklerken bulursunuz. Bence bu doğru değildir; çünkü iş dediğimiz şey bizim kim olduğumuzu, hayattaki duruşumuzu ifade eden ve mutlu olmamız gereken bir yer olmalıdır. Bu nedenle; hayatınızı idame ettirebilmek, yani yalnızca para kazanmak için bir iş yapacaksanız, bu pek doğru değildir. Bu, hayatınız boyunca kendinizi maaşın ya da kendi girişiminizse, kendi işinizin kölesi haline getirmenize neden olur.

Kendi “iş” tanımımı ben şöyle yaptım; içinde olmaktan, yapmaktan mutlu olacağım şeyi yapmak istedim, beni ifade eden bir şey olsun istedim. Şanslıydım aslında; güzel sanatlarda Seramik bölümüne başladıktan sonra, hayal ettiğim şeyin okul ortamıyla aynı olmadığını, okul bittikten sonra kendimi çok fazla seramik sanatçısı olarak göremediğimi fark edip, “Acaba nasıl olmalı?” diye düşünürken, tesadüf eseri yolum, tiyatro ile kesişti. Üniversite 2. sınıfta, akşamları tiyatro kursuna da gidiyordum ve üniversiteden mezun olduğum yıl, bir diziye seçilerek oyunculuğa başlamış oldum. Bunların hepsi, aslında benim bilinçli tercihlerim değildi, dolayısıyla oyunculukta da bazı problemler yaşadım; ancak 20 yaşından beri aktif olarak çalışıyorum.

Kendinizi Çok İyi Tanıyın

İş hayatına girmeden önce, kendinizi çok iyi tanımanız gerekiyor. Yapılacak şeylerden biri budur; artılarınızı, eksilerinizi görmelisiniz. İş dünyasında yapılacak en önemli şeylerden biri de şudur; eğer bir firmada çalışıyorsanız size “Swot” adı verilen bir analiz yapılır. Swot analizi; güçlü taraflarınız, zayıf taraflarınız, o ortamdaki olasılıklar ve oradaki tehditleri anlatan bir analizdir.

Bunu, genellikle şirketler için yaparlar; ancak ben bunu kişiler için de yapmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla, kendiniz için bir Swot analizi yapmanızı öneriyorum.

Bunun için ilk olarak kuvvetli olduğunuz taraflarınızı, daha sonra zayıf olduğunuz tarafları yazmanızı öneriyorum. Sonrasında, eğer bir iş görüşmesine gidecekseniz, bu işle ilgili fırsatları ve tehditleri de yazmanız gerekiyor. Bunları yazdıktan sonra; kaçta kaçını karşılayabileceğinizi ve bunun içerisinde nasıl hissedeceğinizi iyice analiz etmeniz gerekiyor.

İnsanlar 20’li yaşlarında; hele ki üniversiteden mezun olduysa, ailesi eğitimi için belirli bir yatırım yapmış ve bu yatırımın karşılığını da bekliyorsa, panik içerisinde, kendisine hitap etmeyecek, mutsuz olacağı işlerin içerisine girip, kendilerini orada sürüklenirken bulabilirler. Bu nedenle, kendi kendinize yapmanız gereken şey şudur; “Neredesiniz?”, “Ne yapmak istiyorsunuz?”, “Konuyla ilgili iş hayatınızda ilerlemek istiyor musunuz?”, bunlara bakmanız gerekiyor.

İş Dünyasında Trendler Değişiyor

Dünyada birçok değişim oluyor; özellikle ekonomi ve iş dünyasında çok büyük değişimler oluyor. 70’lerden 80’lere, 80’lerden 90’lara, 90’lardan 2000’lere, hatta 2000’lerden günümüze kadar geçen süreye baktığımız zaman, iş dünyasında da trendlerin değiştiğini görüyoruz. Artık ofisler kapanıyor, insanlar artık 3-4 iş yapabiliyorlar. Artık girişimcilik dünyada çok daha fazla öne çıkmaya başladı; özellikle dijital girişimcilik çok fazla öne çıkmaya başladı.

Benim, bir işle ilgili hayat felsefem şu oldu: birinin, benim bir şeyi yapamayacağımı söylemesi, benim için çok da fikir teşkil etmiyor. Açıkçası eğer gireceğim iş kolu, benim girişimimse, tabi ki orada çok yoğun bir fizibilite yapmam gerekiyor. Fizibilite nedir? Pazar araştırmasıdır: yapacağım yatırımın karşılığını ne kadar alacağımı, yatırım yapacağım sahanın şartlarını ve gerçeklerini iyice öğrenmem gerekiyor.

Ancak, bir şirkette bir işe gireceksem; o zaman tabi ki şartlar da farklı olacaktır. Bu durumda, şirketin benden beklentileri farklı olacağı için, ayda ne kadar maaş geleceği, aylık primlerin ne olacağı, oradaki sosyal çevre ya da o unvanın bana getireceği şeylerin dışında; yani bana vereceklerinin dışında, benden alacaklarını da düşünmem gerekiyor.

Hem İşi Hem de Kendinizi Tanımalısınız

Ne kadar parlak bir iş olursa olsun, bir işe girmeden önce; hem kendinize hem de o işe bir Swot Analizi yapmanız gerekiyor. O işe girdiğinizde; o işin güçlü ve zayıf taraflarını, olası kazançları ve tehditleri ön görmeniz gerekiyor; çünkü gerçekçi olmayan beklentilerle bir işe girdiğinizde, çok farklı şekillerde hayal kırıklığı yaşayıp, kendinizi sevmediğiniz bir işte çalışırken bulabilirsiniz.

Burada yapabileceğiniz en iyi şey; kendinizi çok iyi tanımak, kariyer hedeflerinizi belirlemek, bir işle ilgili tanımınızı yaptıktan sonra o işe ne verebileceğinizi ve işten neler beklediğimizi çok iyi netleştirmek ve bunun içerisinde, tüm potansiyelimizle yapabileceğimizin en iyisini ortaya koymaktır.

Emek Olmadan Hiç Bir Şeyin Karşılığı Olmaz

Genç kuşakta, özellikle de 90 sonrası kuşakta aşırı bir özgüven var; her şeye çok rahat eriştikleri için, emek karşılığı değil de, “Ben çok değerliyim, her şey bana gelecek!” gibi bir his var. Bu doğru değil! Emek olmadan, emek verilmeden, hiç bir şeyin karşılığı olmaz. Sizin ne kadar iyi bir okulda eğitim aldığınız ya da ne kadar parlak bir CV’nizin olduğu, açıkçası çok uluslu bir şirketteki yöneticiyi çok da ilgilendirmiyor. Onlar için; bu işe neler katacağınız, elinizi taşın altına ne kadar koyacağınız, ne kadar sorumluluk alacağınız, o işte bir çalışan olarak ne kadar katma değer katacağınızla ilgilenirler. Bu da, sizin işe ne vereceğiniz ile ilgilidir.

Burada size, iş tanımınızın üzerinde bir sorumluluk alın da demek istemiyorum. Bu kez, sizin üzerinize çok fazla sorumluluk biner. Çok uluslu şirketler de dahil olmak üzere bütün şirketler ve bütün patronlar, zaten sizden bunu isterler. Dolayısıyla, iş tanımını çok iyi yapmanız gerekiyor. İş tanımının içerisinde; mesai saatlerinin içerisinde esnetilebilecek noktalar varsa, bunlar tabi ki yapılabilir.

Buna rağmen, yaptıklarınızın size bir kazancı yoksa, aynı maaşa 7/24 çalışıyorsanız ve bir terfi olasılığınız ve maaşınızda hiç bir artış yoksa bu, fazla verdiğiniz anlamına gelir ve yeriniz, en başta söylediğim gibi köleliğe döner. Bunu da yapmamanız gerekiyor; dolayısıyla, ilk başta kendiniz için işten beklentilerinizi netleştirmeniz gerekiyor.