Kim haklı, konusu birçok insanın hayatındaki idraki en zor konulardan biridir. İnsanın öfkesinin, hayata küsmesinin, hastalıklarının sebebinin aslında bu haklılık peşinde koşma olduğunun farkında değildir. Fark edilmelidir ki aslında kim haklı diye bir şey yoktur. Aslında, kim ne demek istedi? Kim hangi halde bana bunu söylemek istedi gibi konuları idrak edilmesi gerekir. Haklı ya da haksız olmak yerine, verme ve dengeleme vardır ve bu denge her alanda karşımıza çıkar. Çok tutarsan biri gelip alır, çok korursan biri gelir zarar verir ve eğer çok kaygılanırsan gelir korkuyu yaşatır. Bir konunun üzerinde gereğinden fazla bir emek harcadığımızda mutlaka onun gereksiz kısmına itiliriz. Burada haklı olmak yoktur dengeye gelmek vardır. Hayatımızdaki hiçbir şey sebepsiz bir şekilde var olmaz.

Tüm evrende ilahi ve kusursuz bir düzen hakimdir, yaptığımız her şey kaydedilir ve bir frekans düzlemi içinde dalgalanır bu da hayatımıza seçtiklerinize yansır. Biri sizi kandırmaya geliyorsa kandırır, aldatmaya gelirse aldatır, ödül vermeye geliyorsa ödüllendirir, yine burada da haklı ya da haksız yoktur. Çünkü herkesin bir kader planı (kadar planı) vardır yani hayata emek verdiğimiz kadar (kader) sonuçlarını yaşarız. Kaderin anlamı ölçü ve birim demektir. Bir insan kaderimde bu varmış derken aslında şunu demek ister, “yaptığım ve emek verdiğim bu kadarmış.” Haklılık ve haksızlık kavramı yoktur ederlik ve kadarlık ölçüsü vardır.  Örneğin, trafikte biri önümüze geçtiğinde çoğu kez bize haksızlık ettiğini düşünürüz, aslında onun bizim koruyucumuz ve ilerideki kazayı hak etmediğimiz için bir görevlendirmeyle önümüze geçip frene basmamızı sağlayan biri olduğunun idrakinde olmalıyız. Bir durum bize göre kötülük ve haksızlık gibi görünürken ilahi planda hayatımızın kurtuluşu olabilir. Biri görev almadan hayatımıza giremez, birinin bizi üzmesi veya sevindirmesi için görevlendirilmesi gerekir. O görevi alabilmesi için sizin birini üzmüş veya sevindirmiş olmanız gerekir. Sistemsel, şaşmaz ilahi bir döngü vardır. Sonuçta biz iyi niyetle geleceğe yönelik her an düşüncemizi temizlemek için uğraşan bir birey olduğumuzda önümüze çıkanlar kötü niyetli de olsa bunu gerçekleştiremezler. Bir şeylere sürekli bir kulp takarsak gerçekleri göremeyiz. İyi ya da kötü, bu her iki durumda da benim ne anlamam gerekir diye ilerlersek hayat daha kolay akar. Bir şeye kulp takmak idrakte olmadığımız gösterir. Dönüşmeye ve bakış açınızı değiştirmeye izin verin.

Bilinçaltı sürekli haklılık haksızlık, yararlılık yararsızlık kavramlarında gider gelir. Hep bir kıyaslama halindedir. İnsan düşünüp “bu eşyaya fazla para verip aldım demek ki bir yerde kısmışım sistem bunu dengeliyor” ya da hasta olduğunda “ben kendimi sevip saygı duymadım ve hastalandım o yüzden kendimi sevip saygı duymalıyım” demez, çünkü hep sonuç odaklıdır.

“Neden fazla para verdim, neden hasta oldum, neden o bana gelip bunu yaptı ben bunu hak etmedim ki”

Neyi hak edip etmediğimize biz karar veremeyiz.

Şimdi düşünüp tekrar sorgulamalıyız, “kim haklı?” Haklı ya da haksız yok, olan var, oldurduğun var, oldurmaya çalıştığın var, nefsin var. Olan her şey olması gerektiği gibidir. Plan kusursuz işler.

Haklılık ve haksızlık kavramında şunu anlamak önemlidir. Bir işe başladığımızdaki, niyet. Bir şeye başladığımızda ki niyet onun sonucunu belirler. Bir işe iyi niyetle başlarsak orada yanlış bir şey olsa da sonucu kötü olmaz ama kötü bir niyetle başlarsak sonunda iyi ve karlı olarak gördüğümüz bir şey de başımıza iş açabilir. İyi niyetle başladığın işlerde sonuçla ilgilenmemek gerekir olmuyorsa da zaten bizim için en iyisi olmuştur. Eğer bir işe kötü bir niyetle başladıysak ve iyi gidiyorsa da eninde sonun da bize dersini verir. Niyet düzelmeden sonuç düzelmez. Sonuçta ben bunu hak etmedim diyemezsiniz.

Peki, haklı olmak, başkaları tarafından onaylanma isteği midir? Evet.

Onaylanmak berberinde değerli olma hissini getirir. Hep haklı olma ve onaylanma isteği peşinde savaşarak geçen bir ömür bizi yormaktan başka bir işe yaramaz. Hayatımızda haklı olmanın peşinde koşmak yerine, haksızlığa uğradığımızı düşündüğümüz zamanlarda bunun idrakine varırsak kim haklı kim haksız konusunu daha derin düşünme farkındalığına erişiriz. Haklı olma ihtiyacından öte insanın koruması gereken tek şey kendi gerçeğinin bilincidir. Ancak insan egosuna yenik düştüğünde “hep haklı olmalıyım” isteği duyar. Buna sadece kendisinin değil çevresindekilerin de inanmasını bekler. Pek çoğumuz için her yerde ve her konuda haklı olma savaşı bir ömür boyu sürer gider.

Bilge ve usta bir bilinç hiçbir zaman haklı olma çabası içinde veya bunu savunma halinde olmaz çünkü bu durumun bilgeliğin doğasına aykırı olduğunu bilir.

“Haklı olma ihtiyacı, sıradan insanlara özgüdür.”  Albert Camus.

Sevgide kalın.

Ali Cihan